1.1K
VISITORS
407

ABOUT ME

İlknur Birdal. Evli, bir çocuk annesi. Bursa/ Türkiye'de yaşıyor. Her fırsatta yazmaya çalışıyor. Editörlük yapıyor. Okumayı ve araştırmayı çok seviyor.

ABOUT ME

İlknur Birdal. Evli, bir çocuk annesi. Bursa/ Türkiye'de yaşıyor. Her fırsatta yazmaya çalışıyor. Editörlük yapıyor. Okumayı ve araştırmayı çok seviyor.
FOLLOWING
You are not following any writers yet.
More

STORY BY ilknurbirdal-T-rkçe-Hikayeler

Yalnızlığın Rengi

Yalnızlığın Rengi

9.435K Reads

AŞK APTALLIKTIR hikayesi Yalnızlığın rengi finalinden sonraki bölümlerdedir. 19 yaşında genç bir kız olarak adım atmıştı demir parmaklıklar ardına. 11 yıl sonra çıktığında kendi gibi dünyada değişmişti. Hazan artık 19 yaşında üniversite öğrencisi bir genç kız değil, 30 yaşında yorgun bir kadındı. Gidecek tek bir yeri, sığınacak kimsesi yoktu.. Sonu belli olmayan bir yolun tam ortasındaydı şimdi. Ve yalnız! Yalnızlığın Rengi ismi gibi Hazan rengi olabilir miydi? Sonbahar gibi... Sararmış ve dalından uçup giden yaprak gibi...

Updated at

Read
UNUTULAN EŞ +18 (TÜRKÇE)

UNUTULAN EŞ +18 (TÜRKÇE)

12.751K Reads

+18 Yetişkin Içerik Not: Bölümler her hafta Cuma günü gelecektir. Satenler, danteller, loş bir ışık… Odayı aydınlatan tek şey pencereden içeri vuran ay ışığıydı. Gecenin ilerleyen bir saatiydi. Sessizlik, geceye perde gibi inmişti adeta. Yatakta uzanan genç kız, gözlerini bacaklarında gezinen sıcak elin temasıyla araladığında ne olduğundan çok da emin değildi. Saten çarşafın üzerinde kıvrılan bedeninde ince dantel çamaşırlarından başka hiçbir şey yoktu. Adam, hiç acele etmeden önce gerdanına, sonra göğsüne eğilip sıcak nefesinin tenine yayılmasına neden olduğunda beklenti ve hazla içini çekti. Dudakları dantellerin üzerinden göğsüyle buluşurken elleri de bacaklarının arasına kaydığında zevkle titredi. Adama karşılık vermek için hiçbir harekette bulunmuyor ama bu dokunuşlardan da asla rahatsız olmuyordu. Nefesi sıklaşırken onun kendisine daha çok dokunmasını, öpmesini hatta sarılmasını istiyor, arzudan titreyen bedenine söz geçiremiyordu. Göğsünün tekini çamaşırının üzerinden yalayan adam, kabaran göğüs ucunu dudaklarının arasına alıp sıkıştırırken “Akasya,” diye fısıldadı. Kız karşılık olarak sonunda ellerini adamın saçlarına götürüp “Toprak,” diye inledi. Hemen sonra odayı dolduran gürültülü müzik sesinin etkisiyle neredeyse sıçrayarak kendine geldi. Çalan telefonuna anlamsız bakışlar atarken ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. Rüya görmüştü. Fazlasıyla canlı, erotik olan bu rüyada Toprak’la sevişiyordu. Nikahlı olduğu ama nikah haricinde bir kez bile bir araya gelmediği kocasıyla hem de... Daha önce hiç kimse ile öpüşmemiş, el ele bile tutuşmamış biriydi. Zaman değişse de böyle şeyler hala buralarda hoş karşılanmazdı. Evlendikten sonra da değişen bir şey olmamıştı. Çünkü kocası nikah kıyılır kıyılmaz yüzüne bile bakmadan İstanbul'daki şaşalı hayatına geri dönmüştü. O dağ başında unutulmaya bırakılmış bir eşti. Akasya kocasıyla ilgili saçma sapan rüyalar görürken kocasının adını dahi unuttuğuna emindi.

Updated at

Read
AŞK APTALLIKTIR +18 (TÜRKÇE)

AŞK APTALLIKTIR +18 (TÜRKÇE)

3.275K Reads

"Hayır, hayır bu suçu kabul etmiyorum. Benimle dalga geçiyor olmalısınız. Şimdi düşüp bayılacağım." Dedi Sıla sinirle. "Hiç bayılmayın Sıla Hanım, hastanız sizden şikâyetçi!" diyen adama kızgınca baktı ve savunmaya geçti "O herif bana asılıyordu. Testosteronu tavan yapmış olmalı. Beni öpmeye kalktı." Müdürü alay edercesine gülünce kaşlarını çattı. "Bana inanmıyorsun değil mi? Nasıl olsa o hormondan sende de fazlasıyla var." "Beyefendi onunla dalga geçerek konuştuğunu söyledi. Bu senin için aldığımız ilk şikâyet değil. Sen nasıl psikiyatrist oldun anlamıyorum, insanların hastalıklarıyla alay ediyorsun." Sıla'nın kaşları daha fazla çatıldı. Ellerini sinirle yüzüne kapattı. "Ben hastalarıma sorunlarıyla alay etmelerini tavsiye ediyorum. Özellikle aşk acısıyla gelenler hayatı dalgaya almayı öğrenmeli, bir hormonun peşine takılıp gitmemeli." "Bu nasıl bir tıp ahlâkı?" dedi müdürü, saniye saniye sesini yükseltirken. Sıla sinirden kuruyan boğazını yumuşatmak adına yutkundu. "Ahlâk benim değil mi? İstediğim gibi yönlendiririm." Müdürünün kaşları çatılınca bir an ileri gittiğini düşünerek sustu. "Kovuldunuz Sıla Hanım!" dedi, müdürü gayet sakin bir sesle. Tacize uğrayan da, kovulan da kendisiydi. Nasıl bir adaletti bu böyle? Gururla başını dikleştirdi. "Hayır!" dedi inatla. "Siz kovmuyorsunuz, ben istifa ediyorum." Gururunu kurtarmalıydı değil mi? Odasına dönüp, eşyalarını toplamaya başladığında kafasında ateş topları dönüyordu. Nasıl olmuştu da bu noktaya gelmişti hâlâ anlayabilmiş değildi. Eşyalarını masasının üstüne koyarak koltuğuna oturdu ve bugün olanları düşünmeye başladı. Günü oldukça sıradan başlamıştı. Yatağından aceleyle kalkmış, geç kalmamak için çabucak üstünü giyip evden çıkmıştı. Geç kaldığı için arabasına binmek yerine metroyu tercih etmiş, sabah sabah bugünün şanssız günü olduğuna emin olmuştu. Saatler Önce Kliniğe ve odasının önüne ulaştığında on dakika geç kalmıştı. Geldiğini fark eden asistanı "Günaydın Sıla Hanım!" diyerek ayağa kalktı. Selda'nın selamına başıyla karşılık verip, nefes nefese "İlk hastamız kaçta?" diye sordu. "Beş dakika sonra efendim. Kendisi geldi" dedi, karşıda oturan hastayı işaret ederek. "Tamam, beş dakika sonra yolla." Kapıyı açarak odasına girdi ve çantasını astı. Beyaz önlüğünü askısından alarak üstüne geçirdi ve masasına oturdu. Dünden hastaları için düştüğü notları masasının çekmesinden çıkardı ve önüne aldı. İlk hastası aşk acısı çeken biriydi. Sıla derince ofladı. İlk hastası bugünkü enerjisini tamamen emecek gibi görünüyordu. Tıklanan kapıyla ayağa kalktı. Asistanı hasta içeri girdikten sonra kapıyı nazikçe kapatmıştı. "Hoş geldiniz Melda Hanım!" diyerek hastasını selamladı. Melda vakit kaybetmeden psikiyatri koltuğuna uzandı ve Sıla'ya dönerek, "Lütfen başlayalım," dedi. Sıla içini çekerek sandalyesini hastasına yaklaştırdı. "İşte başlıyoruz." Diye düşündü. Melda her an bir ağlama krizi geçirecek gibi görünüyordu. Konuşmaya başladığında durumun ciddiyeti suratına buruşturmasına sebep oldu. Aşk kesinlikle Sıla'ya göre değildi. Sıla'ya göre aşk, çok kısa tanımıyla bir yanılsama ve gerçekçiliği olmayan, körlük noktası ve körlük anıydı. Dünyada ne kadar çok kör vardı. Aşk hormonu diğer adıyla oksitosin bu kadar çok insanı ağına nasıl düşürüyordu bir türlü anlamıyordu. Aşkla kafayı bozmuş, sevgilisinden ayrılmış bir hasta daha... Hastasının aşka dair bunalımını dinlerken, Sıla'da oturduğu yerde kendi halinde bir buhran geçiyordu. Hastasının en azından teşhisi belliydi. Oysa Sıla'ya koyulmuş bir teşhis bile yoktu ortada. "İnanabiliyor musunuz Sıla Hanım beni aldattı. Hem de kiminle! En yakın arkadaşımla..." Elbette inanırdı. Neden inanmayacaktı ki! Melda gibi kaç tanesiyle uğraşıyordu bir günde. İçinden yaptığı konuşmalar yüzünü buruşturmasına sebep oldu. Psikiyatrist olması aklı başında biri olduğu anlamına gelmiyordu. Sıla kapısına gelen hastalardan daha hastaydı. Nasıl ki terzi kendi söküğünü dikemiyorsa, bir psikiyatristte kendi ruhsal sorunlarına bir çözüm bulamıyordu. Bu mesleği hangi içkinin sarhoş kafasını yaşarken seçmişti bilmiyordu. Pişman mıydı? Evet, kesinlikle! "Ne yapacağım ben Sıla Hanım? Ona hala aşığım." Diye inledi hastası hıçkırıkları arasında. "Geldik fasulyenin faydalarına... Git köprüden atla ya da ne bileyim bir gökdelenin tepesine çıkıp, hayata meydan okuyabilirsin." İçinden geçen düşüncelere inat tebessüm etmeye çalıştı. "Zaman her şeyin ilacıdır. Hayatını yeniden gözden geçirebiliriz. Eğer aldatıldım ama ben bunu yutar, keyfime bakarım diyorsan buraya boşuna gelmiş olursun. Fakat aldatılmaya tahammül edemiyorsan ve sana değer vermeyen o adamı hayatından çıkarmak istiyorsan onun tüm olumsuz özelliklerini bir yerde toplayarak sepeti koluna takabilirsin. Tak sepeti koluna, herkes kendi yoluna! Ehe ehe..." Espri anlayışının bir işe yaradığından emin değildi ama yapmadan duramıyordu. Karşısına aşk bunalımıyla gelen her hasta sinirlerini ciddi anlamda bozuyordu. Gerçekçi olmayan bir duygunun etrafında bu kadar dönmelerini, sa

Updated at

Read
Tadımlık Aşk

Tadımlık Aşk

7.684K Reads

Romantik bakışmalar, heyecanlı buluşmalar, kalpte kelebekler, mide de oluşan kördüğümler… Sonrası evlilik, balayı ve cicim ayları… Dinçer ve Burçak Soysal çifti hızlı bir flörtün ardından, soluğu nikâh masasında almışlardı. Aşkın o tatlı heyecanı yerini dinginliğe bıraktığında, birbirlerine zıt olan karakterleri ortaya çıktı. Ve her şey sorun olmaya başladı. “Bir kadın mutfağa girmekten neden nefret eder? Bu kadar ayakkabıyla bir cinayet mi planlıyor? Ve nasıl bu kadar dağınık olmayı başarabiliyor?” “Bir adam nasıl bu kadar düzen hastası olabilir? İşinden başka hiçbir şey düşünmez mi? O kravatları mezara mı götürecek?” Bir kravat ve ayakkabı ne kadar sorun olabilirdi ki? “Tek sorun kravatlar.” “Bence ayakkabılar.” “Hepsini çöpe atmak istiyorum.” “Ayakkabıları mı?” “Hayır, sevgilim, kravatlarını…” Evlilik aşkı öldürüyor mu? Cevabı ararken biraz eğlenmeye ne dersiniz?

Updated at

Read
BUZ

BUZ

847 Reads

(+18) Kimi seçimler hayatın dönüm noktalarıdır. Korkmaz Tekin'in hayatında da belirli başlı, ucu keskin dönüm noktaları vardı. Babasının başka bir kadından çocuğu olduğunu öğrenmesi hayatındaki ilk dönüm noktasıydı. Babasına karşı duyduğu öfke, onu başka mesleklere yönlendirirken, MİT ajanı olmak düşündüğü meslekler arasında değildi. Çıktığı yolda, her dönemeçte yeni seçimlerle ve sonuçlarla karşı karşıya gelmişti. Aşık olmuş, ölümün kıyısından dönmüş, kapısında bir kız bebek belirmiş ve bunların sonucunda ani bir kararla kardeşini bulmaya karar vermişti. Seçimleri, yanlışları ve doğrularıyla çizdiği yol onu bugüne getirirken hayatı yeni bir dönüm noktasının çemberinden geçmeye hazırlanıyordu. Hiçbir şey göründüğü gibi ve hiçbir çığlık sessiz değildi. Aynanın yansımasından kendisine bakan adam büyüyünce olmak istediği hiçbir şeye sahip değildi. Korkmaz Tekin hayatının hatasını hangi evresinde yapmıştı? Unutamadığı ve öfke duyduğu ilk aşkı Yasemin ve başına bela olmaya yeminli düşmanının kızı Yağmur arasında gidip gelirken, İstihbarat Teşkilatı’nın kendisi üzerinden yaptıkları plandan haberi yoktu. Herkes onu Kıbrıs’ta kumarhane sahibi ve babasından kalan şirketin varisi olarak görüyordu. Oysa hiçbir şey göründüğü gibi değil… Sessiz çığlıkları gibi… "Gözyaşları neden şeffaftır bilir misin? Çünkü tüm renklerini kalbine yükler. Şeffaflaşır ve yalnızca acısını akıtır gözbebeklerinden."

Updated at

Read
Karanlığın Külleri

Karanlığın Külleri

4.803K Reads

Bir adam, küllerinden yeniden doğabilir mi? Ve bir kadın, zifiri karanlık bir yüreğe ne kadar dokunabilir? Kalbini korumak için acımasız birine dönüşen bir adam ve aşkı için savaşmayı seçen bir kadın. Afra ve Devrim'in amansız mücadelesi… Amansız bir mücadeledir aşk; kendinle savaşırsın, duygularınla savaşırsın, sevdiğinle savaşırsın. Bir an gelir ayrılıkla savaşırsın. Acısıyla, yokluğuyla, özlemiyle savaşırsın. Amansız savaşın hiç bitmez aslında. Âşık olduğunda savaşmayı göze almalısın. “Seninle ben olmayacak Devrim biz olacağız. Bir bütün olacağız. Hem de öyle güzel olacağız ki bakan hayran, duyan âşık olacak.”

Updated at

Read
Satılık

Satılık

7.679K Reads

Her aşk kendi sınavıyla cebelleşir. Devran ve Hüzün... Onların yolu bir bar kapısında kesişti. Kader hiç ummadıkları anda, hiç ummadıkları bir yerde onları bir araya getirdi. Hayatın karşısında yeteri kadar kırılan kalpleri yeni bir serzenişi daha kaldırabilecek miydi? Hüzün'ün korumak istediği kalbi, Devran'ın hayatını karmaşalar içine sürükleyen sırları vardı. Pis bir barın üst katında sahip olduğu kızın hayatının bilmecesi olacağını hiç hesaplamamıştı. Sırlar ortaya çıktıkça değişen hayatlara, her aşkın kendi içinde verdiği savaşlara şahit olacaksınız. "Sana sahip olmak hayatımda yaptığım tek doğruydu. Söylemesi biraz tuhaf olsa da, hayatım boyunca satın aldığım en güzel hediyesin." "Sen benim başıma gelen en güzel yanlıştın. Seni Seviyorum Devran... Mutluluk benim için senin dudaklarının arasında ve sen bu gece sadece beni sevdiğini fısılda..."

Updated at

Read
DÜŞ YAKAMDAN! (Vişneli Turtam 2)

DÜŞ YAKAMDAN! (Vişneli Turtam 2)

1.282K Reads

Günümüz yüzyılında gerçek aşk diye bir tabir kalmış mıydı? Nam Sung aşka asla inanmıyor, üniversite hayatını çapkınlıklar içinde geçiriyordu. Ona göre aşık olan son çift annesi ve babasıydı. Onlardan sonra gerçek aşk tarih olmuştu. Bu yüzyılda gerçek aşk diye bir kavram artık kalmamıştı. Okul hayatını eğlenceye donatmak isterken bilmediği gerçekler gün yüzüne çıkmaya başlayacak ve hayatı bilmediği bir yönde ilerleyecekti. Babasının eski defterleri yirmi yıl sonra karşısına serildiğinde tepkisi ne olacaktı? Bakalım çapkın playboyumuzu bu macerada neler bekliyor? Aşk mı? Aksiyon mu? Ya da? Devamı hikayemizde gizli…

Updated at

Read
Vişneli Turtam

Vişneli Turtam

3.24K Reads

Biri kumarhane sahibi, diğeri pastacı. İki zıt karakterli insan! Hatta kutupların bile bir araya getiremeyeceği kadar farklılar. Kutupları bırakın dünya, gökyüzü isyan eder bir araya gelecek olurlarsa. Ama Tanrı'nın sopası yok, bir araya gelecekler ve neler olacak dersiniz? Karakterler: Miya: Yirmi beş yaşında, yetimhanede büyüdü. On sekiz yaşından sonra birçok işte çalıştı. Yemedi, içmedi para biriktirdi. Ve hayali olan pasta dükkanını açtı. Öyle bir karaktere sahip ki; yeri gelince minik köpek yavrusu, yeri gelince avına saldıracak kadar dişi bir aslan. Güzellik deyince ona sorsanız bir ciğerci kedisi, insanlara sorsanız külkedisi. Düşük çeneli, dediğim dedik, laf sokmaya bayılır ve erkeklere karşı birazcık ön yargılıdır. Song: Otuz iki yaşında, baba mesleğini devam ettiriyor. Babadan oğula geçen olağan mesleklerden birazcık farklı! Bir kumarhane işletiyor. Korkusuz, bir o kadarda gaddarın teki. Kalbinin kutuplardaki buzullardan pek farkı yok. Sinirlendiği zaman volkanlardaki lavlar gibi patlamaya hazır ateşli bir silah. Nefret, öfke ve hırsla dolu, Çevresi de bir o kadar düşman dolu. Bir bakışıyla her ne kadar karizmatik bir yanı olsa da insanı intihara götürecek kadar ürkütücü. Kadınlara gelecek olursak; onun gözünde sadace yatakta işe yarıyorlar. Bu düşüncesi başına acaba ne işler açacak? Biri erkek, diğeri dişi. Nefret, Aşk, Hırs ve bir macera. Yeri gelince aşkla yanacaklar, yeri gelecek nefretin gölgesinde kavrulacaklar. Birbirlerinin hayatı o kadar farklıyken iç içe girecek ve bu onların başlarına ne işler açacak? Yolda karşılaşsalar birbirlerine dönüp bakmayacak bu iki insan ne maceralar yaşayacak? Onların eğlenceli hayatlarına göz atmaya ne dersiniz? Kimi zaman gülme krizi, kimi zaman ağlama nöbeti ve sinirlerin gerildiği Vişneli Turtam'dan bir dilimde siz istermisiniz?

Updated at

Read
GECENİN KARASI

GECENİN KARASI

7.424K Reads

Ve Ateş Suya Dokundu. Ateş Kara; Annesinin çalıştığı barda büyümek zorunda kalan sevgiye aç bir çocuktu. Aklı etrafında dönen pis dolapları keşfettiğindeyse sevgiye aç olan o küçük çocuk bir katil olmuştu. Cezaevinden çıktığında artık o küçük çocuk değil, gözü kara bir korumaydı. Gece Su; Pis bir barın gözdesi olmak hayalleri arasında olmayan bir kızdı. Yetimhaneden çıktıktan sonra hayali olan işi kurmak için durmadan çalışması gerekiyordu. Fakat hayat hiçbir zaman planladığımız gibi gitmezdi. Ateş ve Su birbirlerini yakmadan ya da söndürmeden bir arada durabilmeyi başarabilecek miydi? Onların hikâyesinin sonu en başından belliydi. Ateş Suyu, Su Ateş'i yok ederdi. Ama... Gecenin Karası yoksa asla Gece olamazdı.

Updated at

Read

Navigate with selected cookies

Dear Reader, we use the permissions associated with cookies to keep our website running smoothly and to provide you with personalized content that better meets your needs and ensure the best reading experience. At any time, you can change your permissions for the cookie settings below.

If you would like to learn more about our Cookie, you can click on Privacy Policy.