Gizemli Mesaj

2158 Words
Ellerini üzerindeki ceketin cebine koyup hızlı adımlarla evine doğru ilerlemeye başladı. Havalar gittikçe soğumaya ağaçlar yapraklarını dökmeye başlamıştı. En sevdiği mevsimlerden biriydi sonbahar. Sararmış yaprakların ahenkle düşüşü, sokakların sakinliği, yağmurun usul usul çiselemesini seviyordu Nare. Kilit taşlarla bezeli yolun bir köşesinden yürürken az ilerisindeki adam çarptı gözüne. Üzerine yine takım elbisesini giymiş en güzel şekilde özenmişti kendine. Saçları yapılı, kıyafetleri tertemizdi her zamanki gibi. Dış görünüşüne özendiği kadar karakterine de dikkat etse diye geçirdi içinden. Bu adamı gören insan sanıyordu işte. Hiç kimseye zararı olmayan kedi köpekten ne istiyordu bilmiyordu. Koyulan iki kap mamaya etmediği laf kalmıyor o zararsız hayvanlara yapmadığını bırakmıyordu. Gözlerini kısarak biraz daha yaklaştı Nare. Eğildiği yerde tam da kediler için yapılan minik yuvanın önünde ne yaptığını merak ediyordu. Sessizce daha yakınına girdiğinde ise hayvanların maması ile uğraştığını hatta onları etrafa savurduğunu gördü. Psikopattı bu herif! Anın verdiği sinirle hiçbir şey düşünmeden yaklaştı. O adamın karşısında düzgünce konuşmayı da denemişti ama anlamıyordu bir türlü. Küçücük hayvanların kimseye zararı yoktu ki! Tatlı tatlı miyavlar bazen gelip geçen insanlara sürtünüverirlerdi o kadar. Hiçbir yaramazlıkları olmazdı onların. Usulca yaklaştı dizlerini bükmüş çömelen adamın arkasından. Yapacağı şey için suratında çoktan muzip bir gülümseme oluşmuştu. Ayağını kaldırıp arkası dönük olan adamın sırtına vurduğu gibi yere düşürdü. Adam ne olduğunu anlayamamış dizleri ve elleri çoktan çamura bulanmıştı. Hiddetle arkasını dönüp kendine bunu yapanın kim olduğunu bulmaya çalıştı. Sırtına yediği darbe öyle sertti ki karşısında minik bir kız görmeyi beklemiyordu. Onun doğrulmasına kalmadan karşısındaki kız dil çıkartıp koşmaya başladı. Arkasını dönmeden söylediği şey ise adamı deli etmeye yetmişti. "Pis şerefsiz!" Ve hızla koşmaya başladı Nare. Adam doğrulup peşinden koşmaya başlayana kadar Nare tabanları yağlamıştı bile. Yüzünde hâlâ yerini koruyan muzip gülümsemesi eşliğinde peşinden bağırarak koşan adama son bir bakış atıp köşeyi döndü. Ne yapacağını şaşırmış azıcık da korkmuş bir şekilde az ilerisinde yürüyen bir adama doğru koşmaya başladı. Adamın önüne geçer geçmez ne yapacağını bilemeyerek geniş gövdesinin arkasına sakladı bedenini. Adamın üzerindeki siyah kot ceketi tutup kendine yaklaştırdı iyice. "Yardım et!" dedi soluk soluğa. Koşmaktan sesi kesik kesik çıkmış muhtemelen karşısındaki adam ne dediğini anlayamamıştı bile. Adam kaşlarını derince çatmış kızın yüzüne bakarken Nare arkasını kontrol edip tekrar döndü çatık kaşlı adama. "Yakalayacak beni!" Karşısında kumral koyu kahverengi saçları olan bir adam vardı Nare'nin. Oldukça uzun boyluydu. Nare'nin bedenini saklayacak kadar da cüsseli. Üzerinde siyah kot bir ceket ve yine bacaklarını saran siyah kot bir pantolon vardı. İçine de diğerlerinden farksız olarak siyah bir sweat giymişti. Adamın çatık kaşları Nare'nin yüzünde gezindi. Ardından arkasını dönüp kızın baktığı yere baktı. Soluk soluğa koşturan adamı görünce anladı olayı. Üzerindeki sweatin şapkasını örtüp kıza döndü. İki yandaki elini uzatıp Nare'yi tuttuğu gibi kendine çekti. Göğsünde kaybolan kıza sarılır gibi yapıp iyice sakladı onu. Birlikte birkaç adım atarak duvar kenarına yaklaştırdı bedenlerini. Şimdi ikisi de sarmaş dolaş bir sevgili gibi görünüyordu. Amacı da buydu adamın. Nare zaten adamın geniş gövdesinde kaybolmuştu. Nare'nin göğsü az önceki koşmanın etkisiyle hızla inip kalkıyor bir yandan da onu kurtaran adama minnet ediyordu. Böyleydi o da işte, bir şeyi yapar sonunun ne olduğunu pek düşünemezdi. Ama yine de pişman değildi o herife yaptığından. Bir cana zulmeden kimseye acımazdı Nare. Birbirine sarılmış iki beden bir süre öylece bekledi. İkisinin de kulağı arkalarından gelen ayak sesindeydi. Adamın elinin biri belini sıkı sıkıya sarmış diğer eli ise Nare'nin başını tutup göğsüne yaslamıştı. Hiç ses etmedi Nare, sığındığı göğüsten ayrılmadı. Ayak seslerinin uzaklaştığını anladı. Ondan önce ona sarılan adam başını kaldırıp baktı arkasına. Ardından hızla ayrıldı kızdan. Elini kızın belinden, başından çekip geriledi. Hiçbir şey söylemeden Nare'nin suratına bakınca kızardı genç kız. Resmen yoldan geçerken tutup sarılmıştı adama. Kendini açıklamak istedi. "Kedilerle uğraşıyordu." dedi yüzünü nefret kaplarken. "Mamalarını dağıtıyordu. Ne istiyor yavrucaklardan anlamıyorum." Hararetli hararetli anlatırken elini saçından geçirip arkaya attı. Eseriyle gurur duyar gibi konuştu. "Ben de bastım kıçına tekmeyi." Kendine engel olamayıp kıkırdadı. Elini dudaklarına kapattı gülüşünü durdurmak için. Başını kaldırdığında karşısındaki adam ona tüm ciddiyetiyle bakıyordu. Hiçbir şey söylemeden yalnızca yüzüne odaklıydı gözleri. Hafif uzamış sakalları, açık kahve gözleri vardı. Buğulu bir camın ardından bakar gibiydi gözleri. Farklıydı biraz. Daha fazla uzatmamaya karar verip başını hafifçe eğerek kaldırdı. "Kusura bakmayın. Ayrıca teşekkür ederim." Dikkatli bakışlarını yüzünden ayırmayan adamdan bir kelam bekledi. Ama adamın tek yaptığı önemli değil der gibi başını sallaması oldu. Nare de bir şey demedi bunun ardından. Tedirgin olmuştu adamın bakışlarından. Ona son bir bakış atıp yürümeye başladı. Birkaç saniye geçmeden arkadan gelen adım sesleri ilişmeye başladı kulağına. Adam peşinden geliyordu. Arkasını dönüp baktı tedirginlikle. Önce kötü düşünmek istemedi, sonuçta yan yana bir sürü bina vardı burada. Onların birinde oturuyor olabilirdi. Ama kendisi ile aynı binanın dış kapısından girince daha çok korktu. Hızla arkasını dönüp baktı adama. Ama adam ona bakmıyor ceketinin cebinden çıkardığı binanın anahtarı ile uğraşıyordu. Mahcup oldu Nare, utandı birden. Sürekli dönüp dönüp bakmıştı adama. Ama onun suçu değildi bu. Bu dünyada rahatça yaşayamamak onun suçu değildi. Tekrar önüne dönüp binanın kahverengi kapısını açtı. Bina yeni yapıldığını için reklam afişlerinden henüz nasibini almamıştı. İçeri girip asansörün düğmesine bastı. Asansör geldiğinde binip ineceği katın düğmesine de bastı. Tam o sırada anahtarı ile binaya giren adamı görüp nezaketen asansörü tuttu. Adam içeri girerken hafifçe tebessüm etti Nare. Ama adam ona bakmadığı için görmedi bunu. Dudaklarını birbirine bastırıp utancını dindirmeye çalıştı. Sanki karşısından biri arkasındaki birine el sallamış da Nare kendine el sallandığını sanmış ve buna karşılık vermiş gibi bir utanç duyuyordu şuan. Asansöre binen adamın kat düğmesine basmaması dikkatinden kaçmadı Nare'nin. Ellerindeki bakışlarını yukarı kaldırdığında bir saniye göz göze geldiler. Hızla çekti bakışlarını Nare. "Yani taşındınız sanırım?" diye mırıldandı. Bu sırada asansör katlardan birinde durmuş kapısı açılıp tekrar kapanmıştı. Adamın bir şey söylemesini bekledi. En azından nezaketen evet ya da hayır diyebilirdi. Ama hiçbir cevap gelmedi. Sinir oldu kendi kendine. Kaç seferdir tek kelime etmemişti adam. Başını iki yana sallayıp kendi kendine homurdandı. Tam o sırada hafif çapraz duran adam başındaki şapkayı indirdi. Nare onun kulağındaki kulaklığı böyle görmüş oldu. Dudaklarını birbirine bastırıp başını yere eğdi. Bakışlarını yerde gezdirirken bu kez de kendi için homurdanıyordu. Asansörün kapısı açıldı ve aynı anda indiler asansörden. Adam dairesine giden geniş adımlarını yavaşlatıp Nare'ye döndüğünde kulağındaki kulaklığın birinin çıkmış olduğunu görerek tebessüm etti Nare. "İyi akşamlar." diye mırıldandı içine kaçmış bir sesle. Sesi kedi gibi çıkmıştı az önceki anların mahcubiyeti ile. Adamın sert yüz hatları yumuşar gibi oldu birkaç saniye. Ardından yine gözleri yalnızca Nare'nin yüzüne odaklı iken başını eğip selam vererek dairesine ilerledi. İkisi de tam yana olan iki daireye aynı anda giriş yaptılar. "Ben geldim!" diye seslendi Nare. Birkaç arkadaşı ile birlikte kalıyordu bu evde. Aslında kendi memleketi Ankara değildi. Okumak için gelmişti buraya. En yakın üç arkadaşı ile de üniversitede tanışmıştı. Annesi ve üç abisi hâlâ kendi memleketlerindeydi. Ama Nare okul bittikten sonra Ankara'da kalmış, geçici bir iş bulmuştu kendine. Öğretmendi aslında, ama maalesef mesleğini yapamıyor diplomasını bir süs niyetine bekletiyordu. Kendi çapında bir mimarlık şirketinin yemekhanesinde çalışıyor kendi kendini geçindirmeye çalışıyordu. Ve dört kız arkadaş bu evde birlikte yaşıyorlardı. "Aç mısın?" diye seslenen Rabia'nın sesini duydu. Görmeyeceğini bilse de başını salladı iki yana. "Gelmeden yedim. Yorgunum, yatıyorum." "Tamam iyi geceler!" Sesi her zamanki gibi yorgun geliyordu. Doktor olmak zordu haliyle. Rabia da oldukça yoruluyor yıpranıyordu. Neyse ki mesleğini severek yapanlardandı. Odasına geçip üzerindekileri aceleyle çıkararak kedili pijamalarını giydi. Yatmadan önce yapacağı tüm ritüelleri yapıp kendini uykunun kollarına bıraktı. *** Belindeki siyah önlüğü daha rahat edebilmek için biraz gevşetti. Kendisi için hazırladığı tepsiyi alarak tezgahın arkasından çıktı. Çorba pilav ve yanına da bir sulu yemek almıştı. Çok sevdiği şeyler olmasa da şükretti. Şirketteki yemek molası saatinin sonuna yaklaştıklarında onlar da yemeğini yiyebiliyordu. Onlar için özel bir masa yoktu ama arkadaşı ile çoğunlukla en sondaki masada, uzakta oturmayı tercih ediyorlardı. Bir yandan yanında konuşan Peruza'yı dinleyip bir yandan da dikkat ederek ilerliyordu lakin ne olduğunu anlamadan ayağı sandalyesini geriye doğru iten birinin sandalyesine takıldı. Bozulan dengesi ile aniden sendeledi. Düşecek kadar kaybetmemişti dengesini ama kolunda başka birinin elini hissetti. Başını kaldırıp onu tutan takım elbiseli adama baktığında şaşkınlığına engel olamadı. "Baran Bey..." diye mırıldandı. Karşısında şirketin sahibi duruyordu. Tebessüm etti Baran. "İyi misiniz..?" diyerek Nare'nin yaka kartına baktı. "Nare Hanım." Hızla başını salladı Nare. "Teşekkür ederim. İyiyim." Yasin ellerini çekmişti çoktan Nare'nin omzundan. Başını eğdi nezaketen. "Afiyet olsun." diye mırıldanıp ilerlemeye başladı. Nare de ona bakmayı kesip hızlı adımlarla masanın birine oturdu. Uzun masa karışıklı iki kişinin yemek yiyebileceği genişlikte idi. Yan yana sandalyeler bulunuyordu ve renk olarak da boğmayan daha iç açıcı renkler tercih edilmişti. "Dedikleri kadar varmış." diye mırıldandı Nare dudaklarını büzüp başını sallarken. "Ne varmış?" diye sordu Peruza ağzına koca bir kaşık pilavı atmadan önce. "Ne bileyim çok samimi iyi bir adam derledi ya hep, zaten adaletli olduğunu biliyoruz da nazikmiş de." Başını salladı Peruza. "Valla iyi adam. Hiç ego falan da yok." Onayladı onu da Nare. Ardından konu değişmiş farklı bir sohbet açılmıştı. Vakit akşam olmuş kalan son birkaç işçi ile birlikte mutfağı topluyordu Nare. Tabaklardaki artıkları döküp tezgaha diziyordu ilk iş. Diğerleri hâlâ masaları toplamakla meşguldü. Odanın içinde yankılanan ayak sesleri ile bir saniye dönüp arkasına baktı. Bakması ile geri önüne dönmesi bir oldu. Gelen yemekhaneden sorumlu olan Sefa Bey'di. Otuzuna yaklaşmış uzun boylu ve kime sorsanız yakışıklı kabul edilen bir tipti. Şirkette iyi mevkideki kadınların bile dikkatini çektiğini biliyordu Nare. Ve uzunca bir süre kabul etmese de toy kalbini biraz heyecanlandırıyordu bu adam. Aşk değildi biliyordu. Sevgi de değildi. Henüz tanımıyordu bu adamı. Sevmiş ya da aşık olmuş olamazdı, iyi biliyordu kendini. Yalnızca diğer kızlarda da olduğu gibi yakışıklılığından etkilendiğini biliyordu. "Nare Hanım." diye seslendiğini duydu adamın. Az sonra kapının kapanma sesi geldi. Bir saniye arkasını dönüp baktıktan sonra oldukça fazla olan işine dönerek konuştu. "Buyrun Sefa Bey?" "Siz mi kaldınız bugün mutfakta?" Nare adamın bunu neden sorduğuna anlam veremese de başını salladı aşağı yukarı. Onunla konuşmak bile heyecanlandırmıştı onu. "Evet bugün benim." Hiçbir şey söylemedi arkasındaki adam. Ama hâlâ aynı yerde duruyor Nare'yi izliyordu. Genç kızın eli ayağına dolanıyordu bununla birlikte. Elindeki tabağı tezgahtaki üst üste duran tabakların üzerine bıraktığında adım sesleri duydu. Çok geçmeden belinin iki yanından tezgaha yaslanan kollar ile kıskaç altıda kaldı bedeni. Ne yapacağını şaşırdı birden. Eli ayağı birbirine dolandı. Yaşadığı şeye inanmadı. Bunca zaman bir kelimeden öteye bile gitmemişti bu adamla konuşmaları. Şimdi nasıl bir cesaretle böyle bir şey yapıyordu? Sonunda sesini bulup konuştuğunda hem korku hem kızgınlık hissediliyordu. "Sefa Bey ne yapıyorsunuz?" Alaycı bir gülüş duydu arkasından. "Bey mi?" diye sordu adam. "Hadi ama Nare. Senin de benden etkilendiğini biliyorum." Çok geçmeden kollarını Nare'nin beline sarmaya çalıştı. Ama yalnızca yeltenebildi buna. Nare hızla arkasını dönüp konuşmaya başlamıştı. "Ne yapıyorsunuz, ne söylüyorsunuz siz Allah aşkına?! Uzak durun benden dikkat edin hareketlerinize!" Ellerini kendinden uzun olan adamın göğsüne koyup çok yakın olan bedenini ittirmeye çalıştı. Ama gücü yetmedi buna. Adam uzun olan boyunu eğerek Nare'ye daha da yaklaştırdı yüzünü. Az önce etkilendiğini düşündüğü, hatta yakışıklı varsaydığı adam şimdi karşısında yerle bir olmuştu. "Nare..." dedi fısıldar gibi bir sesle. Mimiklerini öyle bir kullanıyordu ki karşısında hangi genç kız olsa etkileyeceğinden emindi sanki. Yakışıklıydı, karizmatik ve başarılıydı. Kendine her alanda güveniyordu. Ve onu reddeden çıkmamıştı henüz karşısına. Ama Nare sandığı gibi biri değildi. Şuan etkilenmeyi bırak yalnızca tiksiniyordu karşısındaki bu adamdan. Korkuyordu biraz ve kendine kızıyordu. Daha birkaç dakika öncesine kadar etkilendiğini düşünüyordu bu adamdan. Nasıl olur da onun böyle bir şerefsiz olduğunu anlamazdı? "Nare..." dedi tekrar. Başını iyice eğdi. "Güzel kızsın." diye fısıldadı. Suratına çapkın bir gülüş yerleştirdi. "Bugün biraz vakit geçirelim mi seninle?" Bu bardağı taşıran son nokta oldu Nare için. Korkuyordu, içinden ağlamak geliyordu ama sonraya sakladı tüm bunları. Kaldırdığı elini hızla indirdi adamın suratına. "Şerefsiz!" diye bağırdı hiç sesini alçaltmadan. Tezgahtan eline geçen bardağı alarak içindeki sodayı adamın başından aşağı boşalttı. Bardağı yere fırlatıp tuzla buz ederken hızla ittirdi önündeki adamı. "Adi pislik!" diye bağırarak çıktı mutfaktan. Hangi ara üzerindekileri çıkarıp kendi kıyafetini giydi, hangi ara eşyalarını toplayıp şirketten çıktı bilmiyordu. Öyle dolmuştu ki kendini bırakmak için sakin bir anı bekliyordu. Ağlamak istiyordu. Az önce resmen taciz edilmişti. Kendini savunmuştu ama ya yapamasaydı? Bir de kaç zamandır etkilendiğini düşünmüştü o adamdan. Nasıl fark edememişti? Bu kadar mı saftı. Böyle bir adamın en azından çevresine karşı davranışlarından fark etmeliydi Nare. Ya da ona bakışlarından anlamlıydı amacının kötü olduğunu. Belki şuan bunları yaşıyor olmazdı. İçinde öyle bir hırs vardı ki tırnaklarını avuç içlerine batırıp kanattığından habersizdi. Otobüsten iner inmez hızlı adımlarla yürümeye başladı. Ankara'nın özellikle gece bastıran ayazı yüzünü ısırıyordu. Elleri çoktan buz tutmuştu bile. Dayanamadı, kendini binanın karşısındaki yıllanmış ağacın dibine bıraktı. Tam önündeki kaldırıma oturup bacaklarını kendine çekti. Kovulmuştu o kesindi bir kere. İşsiz kalmıştı. O adamı şikayet etmek için bir delil de yoktu ortada. Mutfakta kamera vardı ama o adamın onu da ortadan yok edeceğine emindi. Yine de gidecekti karakola. Bir hıçkırık koptu boğazından. Elini dudaklarına bastırıp sessiz olmaya çalıştı. Ardı arkasına akan göz yaşlarına dur diyemedi. Başını dizlerine gömüp gözyaşlarının firarına izin verirken bir ses ilişti kulağına. Telefonunun mesaj bildirim sesi ardı arkasına yankılandı. Sonunda göz yaşlarını bir eliyle silip telefonu cebinden çıkardı. Önüne düşen saçları geriye attıktan sonra mesajlara girdi. Tanımadığı bir numaradan gelmişti tüm mesajlar. 'Ne oldu?' 'Neden ağlıyorsun?' 'Biri bir şey mi yaptı?' 'Kalk yerden üşürsün.' 'Anlat bana ne oldu? Kim ağlattı seni?'
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD