Bölüm hi

4816 Worte
~ALEV ALANER~ Korku. Tek hissedebildiğim şey tam olarak buydu. Burhan'ın her şeyi öğrenmesinden korkuyordum. Onun en büyük düşmanıyla iş birliği yapmıştım, ben Burhan'ı satmıştım. İhanet etmiştim ona, onun güvenini kullanarak ihanet ettim ona. Bana iyi davranan kendisiydi, bana bütün gününü ayıran da kendisiydi. Bana sahip çıkması, beni kadını olarak görmesi, beni kimseye ezdirmemesi onluk hareketler değildi ama aylarca bunu yapmıştı. Ve yapmaya da devam ediyordu. Karşımdaki adamın gözlerine baktığım zaman sadece aklıma ihanetim geliyordu, Burhan'a uygulamış olduğum ihanet. "Kısa kes, işim var." dedim duygusuz bir şekilde. Onun burada olması doğru değildi, onunla olmam başlı başına doğru değildi. Yaslandığı duvardan ayrılıp olduğumuz yerin sağına ve soluna baktı, kimsenin olmadığını gördüğünde ise sırıtıp ağır adımlarla bana yaklaştı. Kaşlarımı çattım ama kıpırdamadım, o bana geri adım attıramazdı. "Nasılsın bakalım?" dedi meraklı bir ses tonuyla. Kaşlarımı havaya kaldırdım, bunu sormak için gelmemişti sanırım? "Sana ne? Ne diyeceksen de, sonra da siktir git buradan." dedim net bir şekilde. Onu görmek zaten bana fazlaydı, onunla ne işim olduğumu aylarca düşünüyordum ama hâlâ kendimi avutacak bir açıklama bulamamıştım. Aslında bulmuştum, ablamın katilini bulmam için bana fazlasıyla yardım ediyordu, hakkını yiyemezdim ama buna karşılık benden çoğu şeyi de geri alıyordu. Mesela Burhan'ın bütün evraklarını, dosyalarını ve daha birçok şey. Karşımdaki herif yüzünden Burhan'ın çoğu projesi iptal olmuştu, elbette iflasın eşiğinde değildi, Alaner'leri maddiyat konusunda kimse yıkamazdı ama yine de şirketlerine çok büyük zarar veriyordum. Daha doğrusu Atakan Demir veriyordu.Burhan'ın en büyük düşmanı. "Hiç yakıştıramadım," dedi birden ayıplarcasına. "6 aydır iş birliği içerisindeyiz, insan iş ortağına böyle şeyler söyler mi?" deyip tam karşımda durdu ve gülümsedi. Nefesimi verip onun kahverengi gözlerine baktım. "Ne istediğini söyle artık!" dedim dişlerimin arasında, gerçekten ne istiyordu? Tam tamına 6 ay olmuştu, 6 aydır bu adamla bir iş birliği içerisindeydim. 6 aydır bana bebek gibi bakan adama ihanet ediyordum, bunun yüzünden bazı geceleri uyuyamıyordum. Hayır, Burhan'a aşık değildim. Onu sevmiyordum, hâlâ kinimi tutmaya devam ediyordum ama ben birisini sırtından bıçaklayan biri değildim. Hele ki o kişi bana iyi davranıyorsa. Hele ki o kişi kocamsa. "Senden.." deyip elini omuzuma getirdi ve omuzuma dokundu. O elini birazdan kıracağım, haberin olsun. "Bu sefer çok daha büyük bir şey isteyeceğim, Alev." demesiyle kaşlarımı daha çok çattım. "Ne saçmalıyorsun?" diyebildim sadece. Nefesini verip bana bir adım daha yaklaştı ve tam dibimde bitti. Kahve gözleri kısıldı, bana dikkatle baktı. "Eğer istediğimi yaparsan, bütün ipuçları es geçip sana ablanın katili kim söyleyeceğim, güzellik." demesiyle yutkundum. Nasıl yani? Benden bu kadar büyük ne isteyebilirdi ki? Dişlerimi sıktım, omuzumdaki elini sertçe omuzumdan uzaklaştırdım. "Başlarım senin oyunlarına!" diye bağırdım. "Aylardır bir bok verdiğin yok! Beni Barış'a yönlendirdin! Ablamın katilini Barış olarak bilmememi istedin! Beni oyuna getirdin!" deyip onu sertçe ittirdim ve öfkeyle ona baktım. "Sonra n'oldu? Çocuk bana gelip her şeyi baştan sona kadar anlattı! Bana not yollayanın o olduğunu, ablamın katilini o da aradığını, bana yardım etmek istediğini anlattı! Çocuk bana kanıtlarla geldi! Kanıtlarla!" diye bağırdım. İlk başlarda yolladığı görüntü yüzünden Barış'la yüz yüze gelebilmiştim. Beni evine çağırmıştı, bana ablamın sevgilisi olduğunu itiraf etmişti. Bana not yollayanın ve bana yardım edenin de o olduğunu söylemişti. Barış, ablamla fotoğraflarını çıkarıp onunla olan günlerini bana anlatmıştı, onun gözlerinde gördüğüm acıyı asla unutamazdım. Bana hiçbir kanıtla gelmesine gerek yoktu, onun gözleri kanıt olarak yeterliydi. 6 aydan beri Barış'la iletişim halindeydim. Bir ufak ipucuyu bile bulsa hemen beni arardı, ben de onu. Onunla ilişkimiz baya gelişmişti, bazen biryerlerde buluşup kahve veya bira bile içiyorduk. O, yavaş yavaş kendine geliyordu. Ama karşımdaki herif neredeyse her şeyi mahvetmek üzereydi. Katilin kim olduğunu bildiği halde benden saklıyor ve bana sadece işe yaramaz görüntüler veriyordu. Geçtiğimiz iki haftadır onu her yerden engellemiştim, onu öldürmemek için kendimi o kadar zor tutuyordum ki. "Biliyorum, haklısın. Yapmamam gerekirdi ama bir hata yaptım işte," dedi kahve saçlarını geriye atıp nefesini vererek. "Bu da sana son teklifim olacak, eğer bunu kabul edersen hem ablanın katilini bulmuş olur, hemde benden kurtulmuş olursun." deyip umutla gözlerime baktı. Gerçekten, ne istiyorsun? Çatık kaşlarımla sadece gözlerine baktım, konuşmayacağımı anlamış olacak ki son kez etrafına bakınıp "Eğer teklifi bilmek istiyorsan benimle bir saat sonra konum attığım yerde buluşursun, güzellik," deyip arkaya doğru adımlar atmaya başladı. "Karar senin." dedi ve göz kırpıp uzaklaştı. Onun gidişini izleyip sertçe nefesimi verdim ve yüzümü sıvazladım. Bu adamdan kurtuluşum yoktu, ondan uzaklaştıkça o geliyordu. Yetmemiş miydi? Yaptığı milyonlarca zarar onu tatmin etmemiş miydi? Daha ne istiyordu? Alaner'leri batıramazdı, bu imkansızdı ve o da bunu çok iyi biliyordu. Çok oyalandığımı fark edip hemen çıktığım sınıfa geri girdim ve yerime geçtim. Öğretmen dersi anlatmaya devam ediyordu, herkes onu dikkatle dinliyordu. Sanırım dinleyemeyen bir tek bendim. "Alev?" dedi Ece omuzuma dokunarak. Yanımda oturduğu için sadece kafamı ona çevirdim ve 'ne var?' dercesine suratına baktım. "Neredeydin? 15 dakika oldu kızım!" Ece'yi burada tanımıştım, bu üniversitede. Sevimli bir kızdı, okulun ilk gününden beri bana yaranmak için her boku yapmıştı. En sonunda dayanamamış onu arkadaş olarak kabul etmiştim, her ne kadar arkadaş sevmesemde. O zamandan beri okulda takılıyorduk, anlamadığı konuları ona anlatmak zorunda kalıyordum. Tek eksik yanı oydu ya! "Geldim işte," deyip onun esmer yüzüne baktım. Siyah saçları çenesinin altında bitiyordu, kahkül ona yakışıyordu. Zarif bir vücuda sahipti, balık etliydi. Ela gözleri, esmer teninde parlıyordu, güzel bir kızdı. "Tamam! Buraya bakın!" dedi öğretmen, gözlerimi ona çevirip ne söylediklerini dinlemeye başladım. "Sıkı çalışın! Akıllı olun! Bütün konuların üstesinden geçmeye bakın! İlk yarıyı bitirdiğiniz için rahat olmayın!" deyip bavul gibi görünen çantasını eline aldı ve sınıftan çıktı. Allah'ın moruğu. Buradaydım, tıpı bıraktığım yerden devam okuyordum. Normalde asla yapmayacağım bir şeydi bu ama dedem çok ısrar etmişti. Ölmeden önce üzerimdeki beyaz yeleği görmek istediğini söylemişti, o an benim için her şey durmuştu. Bütün inadım kırılmıştı. Dedem, gün geçtikçe kötüleşiyordu, artık her an ölüme gidebilirdi. Her gün mutlaka yanına uğruyordum, onunla zamanımı geçiriyordum ama yetmiyordu. Hem okul, hemde özel işlerim yüzünden dedeme pek vakit ayıramıyordum. Bunun pişmanlığını çok büyük yaşayacaktım. Hastanede yatmayı kabul etmiyordu, olduğu evde can vermek istiyordu. Sertçe yutkunup kısa bir an gözlerimi kapattım, içim daralıyordu. Hiçbir şey gerçek gelmiyordu. Dedemin öleceğini kabullenmek istemiyordum.. Herkesin eşyalarını toplamasıyla ben de masamdaki eşyalarımı çantama koymaya başladım. "Ee? Ne yapıyoruz?" dedi Ece heyecanla. "Kafeye mi gitsek? Bak, çok güzel bir kafe açılmış yakınlarda, oraya gidip bir şeyler mi yesek?" deyip güldü. "Benden olsun, hadi!" deyip hızlı hızlı eşyalarını toplamaya başladı. Telefonumun titremesiyle çantamdan çıkardım ve kimin yazdığına baktım. Atakan Demir'den gelmişti, bana konumu yollamıştı. Gitmekten başka bir şansım yoktu, bu son olacaktı. Onunla son iş birliğim. Ayaklandım ve telefonumu çantama geri koydum. Ece'ye dönüp "Başka zaman, işim var. Hadi görüşürüz." deyip arkamı döndüm ve hızlı adımlarla sınıfın kapısına yürüdüm. "Ama Alev!" diye seslendi Ece üzgünlükle, onu duymamazlıktan gelip sınıftan çıktım ve bahçeye doğru yürüdüm. Ayıp etmiştim, biliyorum ama şu an buna mecburdum. Atakan Demir yüzünden daha kaç kişinin kalbini kıracaktım acaba? Bahçeye çıkar çıkmaz arabama yöneldim ve hiç beklemeden arabama binip bana yolladığı konuma doğru sürmeye başladım. Bu herif nereye gitmişti böyle? Yol resmen bir saatti! Eğer bunun altından da bir şey çıkarsa onu bu sefer gerçekten öldürecektim! Şaka yapmıyordum! Çok tehlikeli br döngünün içindeydim, eğer yakalanırsam sağ çıkamayacağımı çok iyi biliyordum. Beni istediği zaman aradığı için bazen yakalandığımı düşünmüştüm, en ufak örnek; 6 ay önce. Atakan Demir'le ilk zamanlar yaptığımız iş birliğinde beni hep aradığı için Burhan'a az daha yakalanıyordum. Babamdan dayak yediğim o gece mesela, Burhan'ın eline telefonumu alıp bakmasıyla beni gerçekten yakaladığını düşünmüştüm ama o gece araya sadece Acar olmuştu. Çok şükür sadece oydu, yoksa o gece yakalanırdım. Ablamın katilinin üzerine sadece bildiğim tek bir şey vardı; katil yabancı biri değildi. Zaten ne zaman dış kapıdan kötülük gelmişti ki? Kim olduğu hakkında hiçbir fikrim yoktu, Atakan Demir bütün odağımla oynamıştı. Kafamı o kadar karıştırmıştı ki, artık kimin katil olabileceğini bile kestiremiyordum. Ama Barış değildi, bundan emindim. Telefonumun çalmasıyla telefonu açmam bir oldu. "Alo?" diye çıktım telefona. Lale, "Naber Alev? Nasılsın?" dedi 'n'leri uzatarak. Böyle davranmasını yadırgamıyordum çünkü aylardır Lale'yle samimiydik. Grubtaki herkesle samimiydim aslında, İzem'le bile. Lale çocuğunu doğurmuştu, güzel bir kızı olmuştu. Bir süre evinde dinlendi ve çocuğuna baktı, aynı şekilde İlker de öyle. İzem ve Ekin ise aynı oldukları gibiydiler, Dünya'yla geçinip gidiyorlardı. Taner hala babasının işleriyle uğraşıyordu, çocuğun kendisine bile zamanı yoktu. Acar'ım ise işinde gücündeydi, her gün görüyordum onu. "İyiyim, siz nasılsınız?" diye sordum, çocuğundan bahediyordum. "Hepimiz çok iyiyiz. Sana şey diyecektim ben aslında.." deyip sustu. Nefesimi verip sağ saptım. "Ne diyecektin?" "Bugün İzem'le birlikte bara gidelim mi diye soracaktım. Aslında İzem'İn fikriydi ama seni aramaktan hala çekindiği için ben aradım." dedi. Dünya'yı kurtardığımdan beri benden gerçekten de çekiniyordu. "Bugün işlerim var, gelemem." dedim bir çırpıda. "Hadi ama! İzem'in kafası biraz bozukmuş, bakalım neyi varmış. Ayrıca bir süredir görüşemedik, görüşmüş oluruz." dedi yalvarırcasına. Daha bir hafta önce görüştük? İç çekip yeşil ışıklardan geçtim. "Bakarız, eğer yetişebilirsem gelirim." dedim, yetişemeyeceğimi biliyordum. "Süper! O zaman ben sana barın konumu yolluyorum, tamam mı? Saat 10'da buluşuyoruz." demesiyle onunla vedalaştım ve telefonu kapattım. Bir bar eksikti zaten! Benim derdim ne, milletin derdi ne? Sanırım bu da Alev Alaner farkıydı. Üzer demek istedin sanırım? Üzer! Üzer zaten, ne Alaner'i? Üzer'im ben! Bu kızın da kafası gitmiş.. ⏳ Tam bir saat sonra bana konum attığı yere varmamla hiç oyalanmadan o restorana girdim. Beni bir restorana çağırmıştı aptal, yakalanmaktan da korkmuyordu. İçeri girdiğimde beni garsonlardan biri karşıladı. "Merhaba efendim, buyrun." deyip yürümeye başladı. Neden burası boştu? Onun arkasından yürüyüp lüks olan restoranı inceledim. Daha önce hiç gelmemiştim, uzak bir yerdi zaten. Görüş alanıma Atakan Demir'in girmesiyle yine bütün kaslarım gerilmişti. Onu görmek beni sadece öfkelendiriyordu. Beni gördüğü an ayağa kalktı ve gri takımının önlerini düzeltti. Sandalyeyi çekip bana sandalyeyi işaret etti. "Hoşgeldin, güzellik." diye karşıladı beni. Ona ifadesizce bakıp benim için geri çektiği sandalyeye değil, diğer sandalyeye oturdum. Sırıtışı genişledi ama bozuntuya vermeyip çektiği sandalyesinin üstüne rahatça oturdu. "Bu kadar yol gelmek zorunda kaldığın için üzgünüm, kocan ne yazık ki varlıklı biri," deyip önündeki menüyü aldı ve içerisine bakmaya başladı. Menüyü almadığımı gördüğünde menüyü gösterdi. "Lütfen, istediğini seçip alabilirsin. Buranın Stake'leri çok güzel, almanı tavsiye ederim." Bu benimle dalga mı geçiyordu? Kim şu an yemeği düşünürdü? Salak mıydı bu? "Atakan!" dedim uyarıcı bir tonda. "Başlatma yemeğine! İsteğini söyle!" dedim sinirle. Yüzüme bile bakmadı, yanımızda duran garsonlardan birine el işaret yapıp yanına çağırdı. "Bize birere Stake-menü, yanında da birer içki." der demez garson hemen buradan uzaklaştı. Yok, bu herif benimle gerçekten dalga geçiyordu. Ben burada tedirgin içinde otururken onun yaptığına bak! Ölmek mi istiyordu? Amacı bu muydu? Gözler tekrar bana döndüğünde tebessüm etmişti. "Tamam sinirlenme," dedi ellerini teslim olurcasına havaya kaldırarak. "Sadece karnını doyurmak istiyorum, sabahtan beri derslerdesin." demesiyle yumruklarımı sıktım. "Bu seni ilgilendirmez, sen sadece sadete gel!" dedim dişlerimin arasında. Nefesini verdi, aramızdaki mumlar bu durumu hiç güzelleştirmiyordu. Aksine; çirkinleştiriyordu. İğrenç herif! "Kocanı seviyor musun?" diye sormasıyla duraksadım, bu da nereden çıkmıştı şimdi? "Ne?" dedim sadece. "Çok kolay bir soru, onu seviyor musun sevmiyor musun?" diye sordu tekrardan. "Bu seni ilgilendirmez!" dedim daha çok sinirlenerek. Sana ne be adam? "Aslında ilgilendirir," dedi arkasına yaslanarak. "Eğer sevseydin onun arkasından iş çevirmezdin." demesiyle yumruklarımı daha çok sıktım, bu konuda yorum yapacak son kişi bile değildi. "Sadece merak ediyorum, katili bulmaya sebep, seni seven kocanın arkasından iş çevirmek sence de biraz fazla değil mi?" "Beni vazgeçirmeye mi çalışıyorsun? Anladım?" dedim sert bir şekilde. Başını sağ sola salladı. "Neden böyle bir şey yapmak isteyeyim? Ama kocan sana baya bir bağlanmış, halleri normal değil," demesiyle kalbim zıpladı. "Sana bakışı, sana gülümsemesi, seni koruması, sana kıyamaması.." deyip dudaklarını büktü. "Burhan Alaner'e yakışmayan hareketler bunlar." Gözlerimi kapatıp iç çektim ve saçlarımı geriye attım. Gerçekten artık ne istediğini söyleyebilir miydi? Çok sıkılmaya başlamıştım. Buraya Burhan'ın aşkını dinlemek için gelmemiştim! Yine bencillik yapıyorsun, Alev. Yine gerçeklerden kaçıyorsun. Çünkü bir korkaksın. Çok büyük bir korkak. Kalbinin sesini neden dinlemiyorsun? Neden kendini ona teslim etmiyorsun? Onu sevmiyorsan onunla neden yatıyorsun? Neden saçlarını okşamasına izin veriyorsun? Onun kokusu olmadan neden doğru dürüst uyuyamıyorsun? Onun sana her gün daha çok bağlanmasına niye göz yumuyorsun. Sen tek kelimeyle; bencil ve korkaksın. Beynimin içindekiler beni yoruyordu, bazen onlarla başa çıkamıyordum çünkü haklı olduklarını biliyordum. Atakan'ın da söylediği gibi; Burhan benim yanımda bambaşka bir adamdı. Kardeşi Yağmur'a bile o kadar sıcak değildi. Değişmişti, bana karşı çok ama çok değişmişti. Ondan her ne kadar uzak durmak istesem de kendimi her defasında yatağında buluyordum. Ondan kopamıyordum. Ama ben ondan nefret ediyordum hani? Garsonun gelip önümüze yemeklerimizi koymasıyla arkama yaslandım ve gözlerimi karşımdaki herife diktim. Rahatça çatalını ve bıçağını eline aldı ve etini kesmeye başladı. Ona dik dik baktığımı hissettiğinde gözlerini bana çevirip tabağımı işaret etti. "Ye lütfen, pişman olmayacaksın." Bu herif şakaydı, başka bir açıklaması olamazdı. Masaya doğru eğilip sert tuttuğum bakışlarımla gözlerine baktım. "Bana 10 saniye içinde teklifini söylemezsen sana yemin ederim burayı yerle bir ederim!" dedim duygusuzca. "Ne Stake kalır nede bir masa!" diye de ekledim. Gözlerimin içine bakarak çatalını ve bıçağını bıraktı ve ellerini teslim olurcasına havaya kaldırdı. "Tamam, anlatıyorum. Sinirlenme." deyip ellerini indirdi. "Bu çok ciddi bir teklif, ona göre." dedi, beni önceden uyarıyordu. Ne isteyebilirdi ki benden bu it? En fazla şirketi çökertecek birkaç belge. Sanki yapmamış gibi. "Söyle artık!" dedim dayanamayarak. Nefesini verdi, bütün odağını bana verdi. Gözlerime birkaç saniye baktı, bu sefer çok ciddiydi. Yüzünde ne bir tebessüm nede bir çapkın gülümseme vardı. Kaşlarımı havaya kaldırdım ve kollarımı göğüsümde birleştirdim, bakalım benden ne isteyecekti. "Bana Burhan'ın çocuğunu vereceksin," demesiyle hayatımın şokunu geçirdim belki. Bütün dünya durdu, nefes almayı unuttum, nerede olduğumu bile unuttum. "N..ne?" dedim, şoktan dolayı kekelemeye de başlamıştım. Göğüsümün üzerindeki kollarım kendiliğinden yana düşmüştü, kollarım bile tutmuyordu. Burhan'ın çocuğu mu? Ona vermek mi? Yanlış duymuş olmalıydım, kesinlikle yanlış duymuştum. "Biliyorum, şok olanacak bir teklif ama şunu unutma Alev," deyip masaya eğildi ve bana yaklaştı. "Bu teklifi kabul ettikten sonra elimdeki çip senin olacak," dedi elindeki siyah çipi göstererek. "Sana bu çipi hemen şimdi vereceğim." Beni kapana sıkıştırıyordu, beni manipüle etmeye çalışıyordu piç! Oysa karşısındakinin Alev Alaner olduğunu unutuyordu. Bence de Alaner soy adı kalsın. "Hadi canım?" dedim birdenbire gülmeye başlayarak. Bana deliymişim gibi bakıyordu, 'komik olan ne?' der gibi suratıma bakıyordu. Oysa suratının bile gülmek için bir sebep olduğunu bilmiyordu. Bir süre güldüm, o ise beni sadece şaşkın bir şekilde izledi. Gülmem yavaş yavaş kesildi, ciddi halime geri döndüm ve ben de onun gibi masaya eğilip ona yaklaştım. "Sen aklını mı yetirdin? Ne çocuğu? Ne vermesi?" dedim sert çıkan sesimle. "Açıklamama izin ver," deyip boğazını temizledi ve önündeki içkiden büyük bir yudum aldı. Üstündeki ceketi çıkarıp sandalyesine astı ve tekrar bana döndü. Yüzündeki ciddiyet ve sertlik yalan söylemediğini kanıtlıyordu. "Şimdi güzellik, senden isteyim şu," deyip bana ikinci şoku getiren o cümleyi kurdu. "Burhan'ın çocuğunu dünyaya getirmeni istiyorum, Burhan'ın çocuğunu dünyaya getirip bana vereceksin," deyip arkasına yaslandı ve bana kısık gözlerle baktı. "Senden isteğim sadece bu, bir çocuk doğurman." Pörtletmiş olduğum gözlerime hakim olamıyordum, ben şu an dünyayı sorguluyordum. Bu adam..ciddiydi. Allah kahretsin ki ciddiydi! Burhan'dan bir çocuğu dünyaya getirmemi ve ona vermemi istiyordu.. Burhan'la benim çocuğumu istiyordu. Olmayan çocuğumuzu. "Sen hastasın," dedim şoku hala atlatamayarak. "Alev, bak ben-" demesine kalmadan ayağa fırladım ve elimdeki bıçakla hemen ona yaklaşıp arkasına geçtim ve bıçağı boğazını dayadım. "Sen benimle dalga mı geçiyorsun? Sen benden ne istiyorsun farkında mısın, adi pislik!" deyip bıçağı sert bir şekilde boğazına dayadım, kan çıktı. Gülmeye başladı, hatta kahkaha attı. "Ama bu hallerin beni baya yükseltiyor be güzellik," demesiyle bıçağı daha çok boğazına bastırdım. "Eğer bir daha karşıma çıkarsan, sana yemin ederim ki seni öldürürüm! Bu sefer bu bıçak kalbini bulur, piç herif!" deyip bıçağı yere fırlattım ve çantamı alıp çıkışa yöneldim. Bana teklif ettiği şeye bak! Kafayı yemiş olmalıydı! Hastaydı bu herif! Hastanın da hastası! Ben Burhan'ı kötü bilirdim ama asıl kötü karşımdaki herifti! Burhan'a kurban ol! "Senin anne olmak istemediğini düşünmüştüm," diye seslendi arkamdan, olduğum yerde durdum. "Anne olmak kim sen kim, güzellik? Yanlış anlama ama aileci bir kadın değilsin sen," dedi ve bir süre sustu. Aileci değil miydim? Sanki bir ailem olmuştu da aileci olacaktım. Bir ailenin ne olduğunu bilseydim belki aileci olabilirdim ama bir insanın hiç ailesi olmayınca ne yazık ki aileci olamıyordu. Keşke sıcak bir ailenin içinde büyümüş olsaydım, keşke saçlarımı okşayan bir babam ve dertlerimi dinleyen bir annem olsaydı. Yoktu işte, yoktu. "Sadece düşün. Sana söz veriyorum karşına çıkmayacağım ama bana geri dönüşünü mutlaka bekliyorum," demesiyle hiç beklemeden lanet restorandan çıktım ve arabama binip hemen oradan uzaklaştım. Derince nefes alıp verip titreyen ellerimle camı sonuna kadar açtım ve nefes almaya çalıştım. İnanamıyordum, gerçekten inanamıyordum. Benden istediği şey akıl alır gibi değildi, birde o kadar rahat söylemişti ki her şeyi, gerçekten bir an bir insan mı diye şüphe etmiştim. O bir çocuktan ne istiyordu? Gözleri o kadar mı kör olmuştu? Ben kiminle iş birliği yapmıştım? Ben ne yapmıştım..? Çok tehlikeli sularda yüzüyordum, o kadar tehlikeli ki bir dalganın altında kalacağımdan emindim. Anne olmak istemememin bu durumla hiçbir alakası yoktu! Anne olmasam bile bir çocuğu asla onun eline vermezdim! Daha o kadar kafayı yememiştim. Yine ve yine şükür ediyordum, bir anne olmadığım için şükür ediyordum. Umarım hiçbir zaman bir anne olmazdım. Çocuğumun arasında bu kadar tehlikeli adamlar varken ben nasıl gözümü kırpacaktım? Gerçi, ben kim anne olmak kim? Atakan'ın da söylediği gibi; Alev ve anne kelimesi yan yana bile yakışmıyordu. Ben kendi hayatımı daha düzene sokamamışım ki bir çocuğum olsun. Yine ve yine ablamın katilini bulmak bir hayal kırıklığından öte değildi. Yine bulamamıştım, yine ve yine umutsuzluğa kapılmıştım. Neden herkes benden katili saklıyordu? Niye herkes biliyordu da ben bilmiyordum? O BENİM ablamdı, bunun ilk benim bilmem gerekmez miydi? Herkes o kadar bencildi ki, kendi avantajları yüzünden katili sır gibi saklıyorlardı. Benden saklıyorlardı. Hem dedem hemde Burhan, ikisi de bencildi. Sen de bencilsin, Alev. Ben hiçbir zaman bir katil için susmazdım, yüreği yana yana arayan kişiye katili söylerdim. Yemin ederim yapardım. Bugün şunu gördüm ki; benden de kötü insanlar varmış. Çocukları oyunun içine dahil etmeye çalışan insanları tanıdım ben bugün, daha kötü bir insan olabilir miydi ki? ⏳ Eve vardığımda arabamı park edip arabadan indim. Vücudum o kadar yorgun düşmüştü ki, sadece yatağa uzanmak istiyordum. Başka bir şey istemiyordum. Bugünlük yeterdi, üzerimdeki şoku atmam gerekiyordu. Hava kararmıştı, çok geç kalmıştım ama neyse ki Burhan işteydi. O çoğu zaman geç geldiği için içim rahattı. Ona hesap veremezdim, ne diyecektim ki? 'Düşmanın Atakan Demir'le bir restoranda görüştüm, senden hamile kalmamı ve çocuğumuzu ona vermemi istiyor' mu deseydim? Çantamdan anahtarım çıkarıp kapıyı açtım ve arkamdan da kapattım. Anahtarımı çantama geri koyup oturma odasına doğru yürüdüm çünkü ışığı açıktı. Azize hanım bu saate temizlik mi yapıyordu yoksa? Topuklu ayakkabılarımından gelen tok ses bütün salonda yankılanıyordu, evdeki tek ses ayakkabılarımdı. Oturma odasına grip etrafa bakındım, Azize hanım yoktu. Burhan vardı, tekli koltukta oturmuş içkisini yudumluyordu ve doğrudan benim olduğum tarafa bakıyordu. Mavi gözleri kısıktı, hareleri yorgundu. Şirket onu çok yoruyordu, benim ihanetim yüzünden bazen eve hiç gelemediği bile oluyordu. Uyku ne, unutmuş olmuştu. Benim yüzümden, sadece benim yüzümden. "Evdesin?" dedim ona doğru yürüyerek. Kısık mavileri beni başta aşığa süzdü ama kendisi hiç hareket etmedi. Galiba az önce uyuyordu çünkü gözleri çok yorgun görünüyordu. İçimdeki vicdan azabı kendisini gün geçtikçe belli ediyordu, ona çok büyük bir haksızlık yapmıştım ama artık çok geçti çünkü zamanı geri alamazdım. Olan olmuştu. "Neredeydin?" diye sormasıyla tedirginliğimi belli etmemeye çalıştım ve onun yanındaki koltuğa oturdum. "Okulda?" dedim onun gözlerine bakarak. "Okulun biteli 3 saati geçiyor, Alev." demesiyle avuçlarımın içi terledi. Nefesimi verip saçımı kulağımın arkasına sıkıştırdım. "Ece'yle kafeye gittik, bir şeyler içtik." dedim rahat görünmeye çalışarak. Burhan sadece kısık gözleriyle gözlerime baktı, bana inanmıyordu, bunu gözlerinden anlayabiliyordum. Bu konuyu kapatmak adına hemen başka bir konuyu açtım. "Sen neden evdesin?" diye sordum. Üzerindeki koyu mavi takımı çıkarmamıştı, hâlâ üzerindeydi. Siyah gür saçları arkaya doğru jellendiği için hafif kemikli yüzü açığa çıkmıştı. 3 günlük sakalıyla kusursuz görünüyordu. "Seni özledim," demesiyle duraksadım. "Seni bu aralar ihmal ettim, kokunu özledim." deyip elini bana uzattı, ona gitmemi istiyordu. 6 aydır böyleydi, kokumu içine çeker, tenimin her yerini öper, saçlarımı okşar ve mutlaka akşamları yanıma gelip alnımı öperdi. Bilmiyordu ki ihmal etmesinin sebebi bendim, onun bile sebebi bendim. Gözlerinin içine baktım, uyuması an meselesi gibi görünüyordu. "Uyu Burhan," dedim elini tutmayarak. "Uykun var senin, uyu." "Bana gel, Alev." dedi baskın sesiyle, elini indirmemişti. Gitmek istemiyordum, içindeki vicdan azabı kendisini sadece belli edecekti. Sevmiyordum bunu, bir şeylerden pişman olmaktan çok sıkılmıştım. Yutkunup elimi onun eline uzattım ve ayağa kalktım. Beni kendisine çekti kucağına oturttu. Çapraz bir şekilde bacaklarında oturuyordum, iki bacağımda onun sol tarafındaydı. Saçlarımı omuzuma götürüp birleştirdi ve ilk defa kıpırdayıp kafasını boğazıma gömdü. Titrer bir nefes verip onun kokusunu içime çekmemeye çalıştım, kokusunu sevmemden bile rahatsızdım. Sen neyden rahatsız değilsin ki zaten Alev? Çok şükür her şeye bir şikayetin var, şu an kokunu içine çeken adamdan bile şikayetçisin. Neden? Sana değer verdiği için. Neden? Seni koruyup kolladığı için. Onu artık geçmişle vuramazsın, adam bunun bedelini hâlâ ödüyor ama sen yaptıklarının bedelini ödemiyorsun. Alt dudağımı kemirmeye başladım, omuzlarımdaki yük çok fazlaydı. O kadar fazlaydı ki, artık taşıyamıyordum. 6 ay boyunca taşımıştım ama artık yapamıyordum. Burhan'a her şeyi anlatsam beni affeder miydi? Göz yumar mıydı hatalarıma? Hayır. Dudakları yanağımla buluştu, ardından da anlımla. "Bana gününü anlat, seni çok yoran bir şey oldu mu?" diye sordu Burhan boğuk çıkan sesiyle. Oldu, seni düşmanına satmaya giderken çok yoruldu mesela. Karın dediğin kadın seni sırtından bıçakladı ama sen daha acısını tatmadın. Ne zaman tadarsın işte o bir soru işareti. "Olmadı," dedim bir çırpıda. "Her zamanki gibi dersler işte." dedim Burhan'ın mavi gözlerine bakarak. Kafasını koluma dayamış sadece beni izliyordu, gözlerindeki pırıltıyı görmemek imkansızdı. Bakma bana öyle, bu bakışları hak etmiyorum ben. Pişman olacaksın Burhan, çok pişman olacaksın. Beni karın gibi gördüğün için belki lanet edeceksin, belki benden yine nefret edeceksin. Ama bu sefer benim yüzümden benden nefret edeceksin. "Sen?" diye sordum kafamı ona eğerek. "Çok yoruldun galiba, şirketteki işlerde yine bir sıkıntı mı var?" Var, iş birliği yaptığın adam durmuyor, Alev. Senin sayende sana hayranlıkla bakan adamı yok etmeye çalışıyor. Sen nasıl böyle bir haksızlık yapabilirsin? Belki seni gerçekten seven birisini kaybedeceksin, Alev. "Sikeyim işleri," dedi birdenbire. "İşler sikimde değil, sen sadece o kara gözlerini benden çekme yeter bana." deyip gözlerime bakmaya devam etti. Vicdan azabından gözlerim dolmak üzereydi ama buna izin vermedim, gözlerimi kırpıştırdım. "Bakma bana öyle," dedim kısık sesimle. "Bana böyle bakmanı hak etmiyorum ben." dememle hafifçe kaşlarını çattı. "Neden böyle düşünüyorsun?" diye sordu. Omuzlarımı silktim, gözlerimi ondan çekip duvara diktim. "Çok garipsin, Burhan." dedim sesimi kısık tutmaya devam ederek. "Daha birkaç ay önce benden nefret eden adam şimdi beni karısı olarak kabul ediyor. Tam 6 aydır bana çok değişik davranıyorsun, sanki.." deyip sustum ve nefesimi verdim. "Sanki ne?" dedi yorgun sesiyle. "Sanki gerçek bir karı koca gibiymişiz gibi.." dedim, bu laf ağzımdan çok zor çıkmıştı. Burhan, kafasını kolumdan çekti ve çenemi tutup ona bakmamı sağladı. Yorgun görüntüsü bile kusursudu. "Değil miyiz?" diye sordu birden. "Karım değil misin? Benim yüzüğümü takmıyor musun?" demesiyle parmağım istemsizce yüzüğüme gitti ve yüzüğü okşadı. Değil misiniz, Alev? Yaşaran gözlerimle onun gözlerine baktım, neden kalbim onun için bu kadar hızlı çarpıyordu ki? Neden ondan nefret edemiyordum? Beden onun yakınlığını arıyordum? Ona olan kinim rağmen ondan neden nefret edemiyordum? Hep bir neden.. Onun gözlerinden gözlerimi çekip ayağa kalktım ve onun kucağından ayrıldım. Burhan, bunu beklememiş olacak ki kaşlarını hafifçe çattı. Boğazımı temizleyip tam karşısında durdum. "Odana git ve uyu, ben çıkıyorum." dedim, ondan kaçmam gerekiyordu. "Bu saatte nereye?" diye sordu, sesi biraz sert çıkmıştı. Normal olarak, saat 10'a geliyordu. "Kızlarla takılacağız," dedim çantamı omuzuma geri asarak. "İzem ve Lale'yle." diye de ekledim. Burhan kaşlarını çattı, ayaklandı. "Benim bundan neden şimdi haberim oluyor?" dedi tam dibimde biterek. Kafamı enseme atıp gözlerine baktım tekrardan. "Benim de az önce haberim oldu. Geç kalmam zaten, en fazla iki saate gelirim." deyip gözlerimi ondan çektim ve kapıya yürüdüm. Kolumda hissettiğim elle irkildim. Burhan, beni kendisine çekip dudaklarını dudaklarıma yasladı. Sert bir şekilde öptü, aynı zamanda ısırdı. Canımı yakmaya çalışıyordu. Gözlerimi kapatıp karşılık verdim ama ona nazaran ben yumuşak davrandım. Elini çeneme getirip dudaklarını kısa bir an dudaklarımdan ayırdı. "Bir daha apar topar gitme, bana öncede haber ver." diye fısıldadı. Yutkunup başımı salladım sadece. Elini saçlarıma getirip geri attı ve boynuma açığa çıkardı. "Şimdi seni götürmeyi teklif edeceğim ama kabul etmeyeceğini bildiğim için susuyorum," deyip dudaklarını boğazıma bastırdı ve emdi. İnlememek için alt dudağımı dişledim ve gözlerimi tekrar kapattım. Dudaklarını bir süre sonra çektiğinde kendimi hemen geri çektim ve iç çekip "Ben gidiyorum," dedim. Arkamı dönüp tekrar kapıya doğru yürümeye başladım ama aklım sadece onda ve dudaklarındayı. "Geç gelme, seni odamızda bekleyeceğim." demesiyle kalbim yerinden zıpladı. Beni bekleyecek, ben gelmeden uyumayacak. "Tamam," dedim sadece odadan ve evden çıkmadan önce. Aklım sadece ondaydı, bütün gece de onda kalacaktı. Onun sıcak kollarının arasına şimdiden girmek istiyordum ama kendimi cezalandırıyordum. Onun kollarına girmemekle kendimi cezalandırıyordum. Bilmediğin ise şu; kendinle birlikte Burhan'ı da cezalandırıyorsun. Ve yine bencil olduğunu kanıtlıyorsun. ⏳ Bara varmıştım, çok şükür bar uzakta değildi. Bu bara daha önce hiç gelmemiştim, umarım işim burada çabuk biterdi. Kızlar umarım çok konuşmazdı. Bara giriyordum, aklım Burhan'daydı. Güvenliklerden geçtim, aklım Burhan'daydı. Kızları barda aradım, aklım Burhan'daydı. Kızları gördüm ve onların yanına gittim, aklım yine Burhan'daydı. Sadece Burhan. Bu hiç iyi değildi, aklımın sürekli onda olması, kalbimin onun için bu kadar hızlı atması, onun kokusuna ihtiyacım olmam.. Hiçbiri normal değildi. Ve ne yazık ki bir bok anlamıyordum. Kızlar, beni görür görmez gülümsediler. İzem sızmıştı, kafası tezgahta bana yarım yamalak bir gülüş sunuyordu. Lale ise baya ayıktı, sandalyelerden birinde oturmuş bana el sallıyordu. Karnı gitmişti. "Alev! Hoşgeldin!" dedi Lale bağırarak. Müzik ve insanların konuşma sesleri çok sesli oldukları için bağırmak zorunda kalmıştı. "Hoşbulduk," deyip İzem'in yanındaki boş sandalyeye oturdum ve barmeni çağırdım. "Bana sert bir şeyler veriri misin? Ne olduğu fark etmez." dememle beni onayladı ve hazırlamaya gitti. Lale, "Neler yaptın Alev? Görmeyeli nasılsın?" dedi tezgaha eğilerek. Üzerinde sarı dar bir elbise vardı, sarı saçları sıkı bir at kuyruğundaydı. İzem ise simsiyah giyinmişti, siyah elbisesi kısa ve dardı. Böyle giyinmezdi normalde. Kahve saçları açık ve dalgalıydı, güzel görünüyordu ama sızmıştı. Benim üzerimdeki siyah takım onların güzel elbiselerin yanında çok sönük kalmıştı. "Aynı, siz?" dedim hevessizce. "Bizde de aynı, zaten hep aynı!" diye sitem etti İzem. Kaşlarımı hafifçe çatıp Lale'ye baktım, başını sağ sola sallayıp bıkkınca nefesini verdi. Sanırım bu iyi bir işaret değildi. "Anlamıyorum! Neden hep aynı sonlanmalıyız ki? Neden hep aynı tartışmalar?" deyip hıçkırdı. Önündeki içki şişesini alıp önünden çektim. "Bence bu kadar yeter, sızmışsın zaten." dedim onu baştan aşığa süzerek. Barmen bana içkimi uzattı, ona teşekkür edip içkimi elime aldığımda hiç beklemeden kafama diktim ve birkaç yudum aldım. "Ona diyorum ki 'Dünya'yı anneme vereceğim' YOK! İlla çocuğu evde barındıracak. 'Çocuk sıkılıyor' diyorum YOK! Ben götürürüm diyor. 'İkimiz birlikte zaman geçirelim diyorum YOK! Beyfendinin işi var!" diye derdini anlatmaya başladı İzem. Demek Ekin'le araları bozuktu. Lale elini İzem'in sırtına koydu ve üzüntüyle dudaklarını büzdü. "Ekin abinin bir açıklaması vardır, bence güzelce bir konuşun." dedi teselli etmek istercesine. "Ne açıklaması be? Başlarım onun açıklamasına!" dedi İzem sinirle. "Nazikliği beni bitiriyor zaten! Nazikliği yüzünden bütün kızlar içine düşüyor! Onu kıskandığım zaman da suçlu ben oluyorum!" deyip bir an üzüldü. Oysa ona olan aşkımdan onu kıskanıyorum, benden başkasına bakmasın diye uğraşıyorum.." dedi üzüntüyle. Ağır içkimden birkaç yudum daha aldım. "Aman!" dedim söylediklerini küçümseyerek. "Senin için zamanı olsa n'olur olmasa n'olur? Hepsinin gözü dışarda değil mi zaten?" diye de ekledim. "En güzel örnek; Ferda." Burhan benimle evliyken o kadınla yattığını biliyordum. Acar ağzından kaçırmıştı. Hiçbir tepki vermememe rağmen elbette sinirlenmiştim ama bunu Burhan'ın suratına vurmaya zamanım olmamıştı. İzem gülmeye başladı. "Ne o? Kocanı mı kıskanıyorsun yoksa?" deyip hıçkırdı. İçkimden tekrar büyük bir yudum aldım ve sertçe tezgaha koydum. "Ben ve kıskanmak? Komikmiş." dedim gülerek. "Bence de kıskanma, biraz onlar kıskansın," dedi İzem meydan okurcasına. "Hep biz mi kıskanacağız?" deyip tekrar hıçkırdı. "Aynen!" dedim içkimi sonuna kadar içerek. "Erkekler kapatılsın ya," dedi İzem iç çekerek. "Gitsinler, yok olsunlar. Kadınlar yönetsin artık dünyayı." dedi bütün kelimelerin üzerini vurgulayarak. Lale huzursuzca yerine kıpırdandı ve dayanamayarak "Hayır!" dedi. İzem'le gözlerimiz Lale'ye döndü. "Kapatılmasın! Ben kocamı çok seviyorum! Ona bir şey olmasın, kıyamam ben ona.." dedi aşık aşık. İzem'le birlikte ona ters bir bakış attık. "Kocam senin olsun!" dedi İzem ters bir şekilde. "Birgün anlaşama da o zaman götürürüm ben seni." deyip saçlarını geriye attı. "Bıktım be." "Al benden de o kadar," dedim nefesimi vererek. "Bakar mısın? Bunun aynısından getirir misin lütfen?" dedim barmene. Beni onaylayıp hazılamaya gitti, o sırada İzem bana döndü ve göz kırptı. "Hadi beni anladım da, sana n'oluyor?" dedi hıçkırarak. "Ne yaptı seninki?" deyip yanağını tekrar tezgaha dayadı. Titrer bir nefes verip barmenin bana uzatmış olduğu içkiden büyük büyük yudumlar aldım. "Sizce.. bir insan diğer insanın yakınlığını arıyorsa, aşık mıdır?" diye sordum ikisine de bakarak. İzem kaşlarını çattı. "Daha detaylı olmalısın," dedi İzem. "Onu gördüğümde kalbimin hızlanması, onda bir kusur bulamamam, onun kollarının arasında olmak istemem, onu aklımdan bir saniye olsun çıkaramamam, ondan nefret edememem, karnımda bir şeylerin uçuşması.." deyip nefesimi verdim. "Bunlar ne demek?" İzem sırıttı, yanağını tezgahtan çekmeden "Hayırlı olsun, aşık olmuşsun." dedi. Hayır hayır hayır, bu duymak istediğim son şey bile değildi. Ben Burhan'a aşık olamazdım.. Titrer bir nefes verip elimdeki içkiye baktım ve alt dudağımı dişledim. Bütün moralim alt üst oldu, daha ne olduğunu anlayamadan kendimi hıçkırarak ağlarken buldum. Birden elimi alnıma dayayıp ağlamaya başladım. "Hayda!" dedi İzem şaşkınlıkla. "N'oldu birden? Niye ağlıyorsun? Benim ağlamam lazım, senin değil!" dedi ama ona hiç kulak asmadım. Tam bu an, bu saniye bir şeye gerçekten emin olmuştum. Sanırım ben, gerçekten kocama aşık olmuştum. İlk defa hayatımda aşık olmuştum, ihanet ettiğim adama aşık olmuştum. Alev Alaner, Burhan Alaner'e aşık olmuştu.
Kostenloses Lesen für neue Anwender
Scannen, um App herunterzuladen
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Schriftsteller
  • chap_listInhaltsverzeichnis
  • likeHINZUFÜGEN