bc

Karan En Güzel Günahım

book_age16+
615
FOLLOW
1.6K
READ
possessive
second chance
drama
illness
soul-swap
cruel
spiritual
passionate
like
intro-logo
Blurb

Kendi karanlığı içinde kaybolmuş bir adam kanı zehirli bir yılan gibi yer atlında hızla yayılan bir tutsak gözleri zifiri karanlıktan da siyah zindandan da öte soğuk ve hissiz...

Hayatı iyi başlamış olsa da kendini bir anda acı kayıpların ve büyük hayal kırıklıklarının içinde bulan tutsak bir hayata esir olan yalnız bir kadın...

Melinda Kurt ve Demir Servetoğlu

Gözleri cinayet sebebi olan kadın ve gözleri ile öldüren adamın hikayesi

chap-preview
Free preview
Bölüm. 1
İyi okumalar dilerim... Melinda Kurt'tan anlatım... Hayat; Zor günler geçirmiş ve zor bir hayat yaşamıştım. Hayatımı zorlaştıran öz ailem değil, kendi ailemi kurmaya heves ettiğim yalan aşkın ta kendisiydi. Acı, ailemi kaybettiğim gün çörek olmuştu yaşamıma. Geceleri onları anmadan gözlerimi kapatamıyordum. Yine lanet ederek gözleri iğrenç alarm sesi ile açtığım bir gündü. Bu aralar yine lanet migrenim beni yalnız bırakmamaya yemin etmişti. Yatakta biraz daha gerildiğim sırada çalan telefonuma tekrardan lanet ettim. Yatağın içine fırlattığım telefonumu tekrar elime alarak ekrana baktım. Arayan Selim'di. Tekrar derin bir nefes alarak telefonu "efendim Selim" diyerek yanıtladım. Karşımdaki kardeşten de öte can dostumdu. Tüm sabah neşesi ile "günaydın uyuyan güzellik. Yirmi dakikaya oradayım bekletme beni biliyorsun bu gün çok yoğun olacak". Bıkkın bir sesle tamam diye mırıldandım. Telefonu yüzüne kapatıp hızlı bir şekilde kendimi banyoya atıp günlük rutin işlerimi halledip tekrar odama geri döndüm. Atik hareketler ile siyah dantel detaylı bir gömlek, altına da aynı renk dar paça kot pantolon giyip saçlarımı basit bir at kuyruğu şeklinde toplayıp hafif bir makyaj yaptım. Biraz da parfüm sıktıktan sonra hazırlığım bitmişti. Odamdan çıkıp salona geçtiğim sırada çalınan korna sesi ile Selim'in geldiğini anladım. Çantamı kontrol edip telefonumu da elime alarak dış kapıya yürüdüm. Ayakkabılarımı giyip hızla merdivenlerden inmeye başladım. Zira Selim bekletilmekten hoşlanmaz ben de sabah sabah trip çekmekten hoşlanmazdım. Apartmandan çıkıp hemen Selim'in yanına attım kendimi. Güler yüzü ile "günaydın güzellik" diyen canım kardeşime sağlam bir göz devirmemek için kendimi zor tuttum. Ben ve güzellik sabah sabah midem bulandı. Bu hislerimi ona hissettirmeden sıcak bir tebessümle karşılık verdim. Sabahları fazlasıyla gergin olduğum için yolun geri kalan kısmını da sessizce ve İzmir'in güzel deniz manzarasını izleyerek geçirmiştim. Yorucu ve yoğun bir gün bizi bekliyordu. Çalıştığımız firmaya gelir gelmez hızla masa başına geçip daha bir yudum çay içmeden bir yandan dosyalar, bir yandan toplantılar, bir yandan özel müşteri görüşmeleri nefes almayı unuttuğumu hissetmiştim. Selim'in sesiyle gömüldüğüm dosyadan başımı kaldırdım. İsyan eder bir halde "hadi güzellik sabah kahvaltısı bile yapamadık, güzel bir öğlen yemeğini hak ettiğimizi düşünüyorum". Onun bu söylemi ile şaşkınca yüzüne bakakalmıştım. Ardından afallamış bir halde "ciddi misin, Selim öğlen tatili mi oldu?". Gerçekten ne ara öğle tatili olmuştu anlayamadım fakat Selim'in hakkı vardı artık bir şeyler yemek gerekiyordu. Selim elini bana uzatarak "yemek siparişlerimizi verelim. Söz sabaha kadar şaşırmana izin vereceğim ama lütfen kalk artık. Açlıktan midem delinmek üzere". Hızla oturduğum koltuktan kalktım ve çantamı elime alarak Selim'in havada kalan elini tuttum. Birlikte şirketten hızla çıkarken şirketin karşı caddesinde bulunan küçük fakat lezzeti büyük esnaf lokantasına yürümeye başladık. Evet çalışmanın en büyük ödülüydü bu lokantada ve eşsiz lezzetleri tatmak. Şuan o kadar açım ki bir dünya yiyebilecek potansiyele sahibim. Lokantaya girip derin bir nefes aldım. Sıcak servis dolabına baktığım da patlıcan musakka pilav cacık üçlüsünü görünce gözlerimden kalpli emojilerin çıktığına eminim. Esas tatlıyı gördüğüm de ruhumu göğe teslim ettim tahinli Kemalpaşa tatlısı. Hızlı bir şekilde siparişleri verip her zamanki kuytu yerimize oturup yemekler gelene kadar tatlı bir sohbetin içine daldık. Yemekler gelmiş, biz boğulurcasına yemeğe dalmıştık. Bir ara Selim ile göz göze gelip kimseye aldırış etmeden kahkaha atmaya başladık. Çünkü bizi gören ülkede kıtlık çıkmış zanneder kendimi güçlük ile durdurup derin derin soluklar aldım. Tatlı faslı da bitince kendimizi kapı önüne atılmış masalara saldık resmen. Ve ben yine o meşhur cümlem ile giriş yapıp "ister zengin ol ister fukara her yemekten sonra yak bir sigara" demiştim. Selim ile yine kıkırdayıp aynı anda sigaralarımızı yakıp derince nefes çektik. Sipariş ettiğimiz yandan çarklı bol köpüklü Türk kahveleri de gelince değmeyin keyfimize. Kahvemden bir yudum aldım. Gözlerimi kapatıp zihnimi talan eden anılar ile derin bir iç çektim. Gözlerimin perdelerinde canlana geçmişim ile burnumun direği sızladı. Selim'e çaktırmadan kendimi toparladım ve dikkatle Selim'e baktım. Bu çocuğun bir derdi vardı, kaç gündür hali hal değildi fakat ne olduğunu bilmiyordum. O da derin nefes alarak yüzüme baktı. Sıkıntıyla "Melinda seninle konuşmak istediğim bir konu var". Sesindeki tını daha çok merakımı kabarttı. Başımla devam etmesini işaret ederek gözlerine baktım. Selim "biliyorsun bir ailem, bir büyüğüm yok senden başka hiç kimsem yok. Dün gece Yasemin'e evlenme teklifi ettim. O da büyük bir sevinç ile kabul etti fakat ailesinden istemek gerekiyor. Yine aynı sıkıntı ile başını eğip "benim yanımda olur musun?" diye sordu. Bu soruyu sormasına mı kızayım yoksa yaşadığı mutluluğa mı sevineyim bilemedim. Kendimi toplayarak "ne demek yanımda olur musun? Tabi ki olacağım, öz olmasak da candan öte kardeşiz biz. Sen benim abimsin hem maddi hem de manevi sonuna kadar yanındayım". Oturduğu yerden kalkıp boynuma sarıldı. Kollarını bedenime sarıp derin bir iç çektiğinde bende ona aynı sıcaklıkta karşılık vermiştim. Ona öyle bir hayat borçluydum ki, beni bulandığım çamurdan kapıldığım yalnızlıktan sevgisi ile kurtarmıştı. Ne yaşarsak yaşayalım hayatımın sonuna kadar canım pahasına hep yanında olacağım. Ağlamamak için kendimi sıktım ve başarılıda oldum. Ondan ayrılıp "söyle gelin hanıma yarın akşama hazır olsun. Bir kaynanası olmayacak fakat sağlama görümcesi olacağını bilsin". Keyifle gülümseyerek ona göz kırptım. Biraz kıkırdadıktan sonra tekrardan şirkete dönmek üzere hesabımızı ödeyerek lokantadan çıktık. Yoğun güne kendimizi bırakıp akşama kadar hiç durmadan çalışmıştık. Normalde Cuma günleri haftanın son günü ve tatil habercisiydi. Fakat ben gerçekten nefret eder bir hale gelmiştim. Birçok plansız iş ve toplantı çıkması tüm düzenimizi alt üst ediyordu. İş çıkı saati gelip çattığında şirketten kaçarcasına çıkmıştım. Yarının tek güzelliği cumartesiydi ve yarın bir kız isteme merasimimiz vardı. Selim beni eve bırakmış ben de hızlı bir şekilde üzerimi değiştirmiştim. İki yıldır her gün yapmış olduğum geleneksel rakı faslına geçmiştim. İki buçuk yıl önce ailemi bir trafik kazası sonucu kaybetmiştim. Bu dünya da yaşanabilecek daha ne acı var ki demiştim ama çok büyük konuştuğumu yine en acı şekilde öğrenmiştim. Onları kaybedeli ne kadar olmuştu ki, üzerinden çok geçmeden ilk olarak kocamın ihaneti ile karşılaştım ve akabinde kucağıma almaya hazırlandığım evladımı toprağa verdim. Peri masalları hayal edip yaşamadım hayatı. fakat bu kadar acıyı ne yaptım da hak ettim bunu anlamış değilim. Yine de isyan etmiyorum, vardır yaradanın bir bildiği. Kendimi balkona atıp çiçeklerime baktım. Çok seviyorum onları her akşam onları sulamak, onlarla konuşmak bir nebze olsa beni rahatlatıyor. Gökyüzünün karanlığına bakıp derin bir nefes çektim. Gözlerim yaklaşık iki aydır evimin karşısında bulunan otoparktaki esrarengiz siyah audi ye takıldı. Kime sorduysam kimse bilmiyordu. Neyse onun da kokusu çıkar elbet diyerek mutfağa geçip rakı kadehimi aldım elime. Salona geçip ailemin fotoğrafını karşıma alıp hepsini yüzüne tek tek baktım. Bazen kızıyorum onlara neden beni arkalarında bırakıp gittiler ki. Bir yudum daha içip babamın yüzüne baktım. Derin bir nefes alıp "merhaba baba" dedim. Bir yumru oldu ki boğazımda nefes almamı engelledi. Gözlerim doldu, ciğerlerimden bir haykırış koptu. Feryatlarım sadece dört duvarın arasında sıkışıp kaldı. Canım yanıyor, onlarsız güldüğüm anlar aklıma geldiğin de daha çok nefret ediyorum kendimden. Onlara ihanet ediyormuşum gibi geliyor. Hızla kadehi başıma dikip tek bir yudum kalmamacasına içtim. Yüzüm boğazımın yanması ile buruşmuştu. Bu hissi iyiden iyiye çok sevdim. Bir nebze olsa da içimin acısını hafifletiyordu. Tekrar fotoğrafa baktım buruk bir tebessümle "onlar sana emanet baba en kısa sürede görüşmek dileğiyle". Oturduğum koltuktan kalıp fotoğrafı tekrar yerine bırakıp kendimi hızla yatağa attım. Gözlerimi tavana dikip öylece boş boş baktım. Yaşadığım hayat boş içim bomboştu. Bir tek Selim var ona da son görevlerimi yapacağım ve vakti geldiğinde gideceğim bir daha dönmemecesine... *** Büyük güne gözlerimi bin bir küfür ederek açtım. Çünkü Selim sabahın altısından beri bitmek tükenmek bilmeden defalarca kez arayarak çıldırmamı sağladı. Büyük bir of çekerek telefonu açıp "yeter artık selim daha sabah saat dokuz. Hiç bir dükkan çarşıda açık değildir. beni delirtmek mi senin niyetin?". Delireceğim yemin ediyorum uykusuzluktan ağlamak üzereyim. Selim mahcup bir ses ile "kardeşim çok heyecanlıyım. Yalvarırım yalnız bırakma beni kapının önündeyim". Derin bir nefes alarak "yukarı çık Selim bari birlikte kahvaltı yapalım". Büyük bir sevinçle "boyoz da aldım sıcacık geliyorum hemen" dedi. Hafif bir tebessüm ederek telefonu kapattım. Kendimi hızla banyoya atarak günlük rutin işlerimi halledip çalan kapıyı açmak için banyodan çıktım. Derin bir soluk sonrası kapıyı yavaşça açtığımda karşımda uykusuz bir surat, fakat heyecanla bakan gözler görmek şaşırmamı sağladı. Tatlı bir tebessüm ederek gövdemi kapıdan çekip içeri girmesi için yol verdim. Mutfağa geçip çay suyu koyup buz dolabından kahvaltılıkları çıkarttım. Zeytin, peynir, salatalık, domates klasik İzmir kahvaltısı. Çayı demleyip dibe çökmesini beklerken gözüm Selim'e takıldı. Dizlerini ritmik bir şekilde sallayıp dişlerini sıkmış gözleri yerde tek bir noktaya odaklanmıştı. Sakince elimi dizine koyup "Selim iyi misin?" diye sordum. Mekanik bir hareketle başını bana çevirip gözlerimin içine baktı "iyiyim sadece fazla heyecanlıyım". Tebessüm ederek boynuna sarıldım. Bu heyecanı bilirdim elbet ama onun ki başkaydı. Sıkıca sarılıp "merak etme her şey güzel olacak". O da zoraki bir tebessüm ederek benden ayrıldı. Yerimden kalkıp hemen çayları koyup kahvaltı masasına geçtim. Sıcacık boyozları mideme indirmeye başladım. Selim sadece çay içiyordu, kaşlarımı çatıp "eğer bir şeyler yemez isen akşam isteme falan olmayacak ona göre". Şaşkınca yüzüme bakıp hemen önünde onun için hazırlamış olduğum kahvaltı tabağına gömüldü. Kızmak istiyorum ama kıyamıyorum da. Çok eskilerde bende yaşamıştım bu heyecanları, benimki büyük hüsranla son buldu. Umarım kardeşim ömür boyu mutlu olur. Kahvaltı faslı bittikten sonra Selim masayı topladı, bense atik hareketler ile hazırlandım. Hızla evden çıkıp kendimizi ilk önce Karşıyaka çarşısına attık. Çiçekçi, çikolatacı derken 1 saati geride bıraktık. Tekrar arabaya binip Kemer altı çarşısına geçtik. Gözümüze kestirdiğimiz ilk kuyumcuya girip söz yüzüklerini inceledik. Selim ve ben ortak karar alarak düz alyans beğendik. Kuyumcu yüzükleri kutularına yerleştirip Selim'e teslim etti. Tekrardan çarşı içine yönlenip kırık beyaz inci işlemeli ve dantel detaylı bohça aldık. O an gözlerim doldu. Her şey o kadar güzel olsun istiyordum ki, Selim mutluluğu her şeyden daha önemliydi. Hızla alış verişe kaldığımız yerden devam ettik. Selim her detayı sorarken ona tebessüm ederekhem anlatıyor hem de alış verişe devam ediyordum. Patik, eşarp, terlik, banyo lifi, namaz seccadesi, tespih adet yerini bulsun derken alış verişi tamamladık. Tatlı bir yorgunlukla arabaya binip derin nefes aldım. Sigarasızlıktan başım çatlıyordu hemen çantamdan paketi çıkartıp bir dal aldım içinden. Dudaklarıma götürüp yaktım ucunu ve derince içime çektim. Her ne kadar hayırlı bir iş için uğraşsak da günlerdir içim de bir huzursuzluk vardı. Sigaramı bitirene kadar evime gelmiştik. Arabadan inip alış veriş poşetlerini alarak "ben bohçaları halledip biraz dinleneceğim. Birkaç saat nefes almama izin ver kardeşim olur mu?". Selim başını sallayıp "iki saate görüşürüz o zaman" dediğin de sinirle "git bak şimdi parçalayacağım seni" diyerek çemkirdim. Kahkaha atarak gaza basıp hızla uzaklaşmıştı sokaktan. Apartman kapısını itekleyerek içeri girdim ve bütün yorgunluğumla yavaşça merdivenlerden çıktım. Evimin kapısı önüne geldiğimde sağ elimle çantamda olan anahtarımı aldım ve kapıyı güç bela açtım. Tüm gün alış veriş, Selim derken bitmiştim. Banyoya attım kendimi ve serin bir duş anca yorgunluğumu alır diyerek suyun altına bıraktım bedenimi. Su bedenimden akıp giderken gözyaşlarım da suya eşlik ediyordu. Çok arkadaşım olmadı benim, öyle ölene kadar sırlarımı taşıyacak bir dostum da. Her sırrımı akıp giden suya anlatırım gözyaşlarımla. Su benim hayattaki en büyük sırdaşım. Duş alma işim bittiğinde bornozuma sarılıp kendimi yatağıma attım. Gözlerimi yorgunlukla kapatıp dinlenmeye başladım. Bir saat kadar dinlendikten sonra hızla yerimden kalkıp üzerime sadece iç çamaşırlarımı giydim. Selim iki saat dediyse kesinlikle iki saate burada olurdu. Söz bohçasını açıp Yasemin için aldığımız çeyizlik eşyaları içine koydum. Nazar boncuklu kopça iğneler ile bohçayı kapatıp mendil şekli verdim. Ardından aynanın karşısına geçip saçlarımı düzleştirdim. Hızımı koruyarak makyajımı yapıp akşam için hazırladığım. Kare yaka sıfır kol diz kapağı hizasında siyah elbisemi çıkartıp yatağın üzerine koydum. Saate baktığım da 19:15 olduğunu gördüm. Vücuduma parfümümden sıkıp yatağın üzerine çıkarttığım elbiseyi elime aldım ve dikkat ederek giydim. Aynanın karşısına geçip kendime baktığımda gayet iyi göründüğümü fark ettim. Elbiseme uygun çanta ve ayakkabı seçerek yatak odasından çıktım. Salona geçip benim için önemli olan eşyalarımı yeni çantanın içerisine yerleştirdiğim de korna sesi ilişmişti kulağıma. Gelen damat beyin ta kendisiydi. Hızlı bir şekilde çantayı ve bohçayı elime aldım. Sokak kapısına doğru yürüyüp ayakkabılarımı giyerek kapıyı açtım ve evden çıktım. Israrla çalan korna sesi kulaklarımı tırmaladığı gibi sinirlerimi de oldukça geriyordu. Dikkat ederek ve derin bir soluk alarak apartmandan çıktım. Selim başını bana doğru çevirip ve önüne döndü. Ardından tekrar başını bana çevirdiğin de şaşkınca "oha" diyerek söylenmeye başladı. Onun bu haline kıkırdamamak imkansızken araçtan inip "kızım sen beni katil mi edeceksin, ne bu hal?". Kendimi tutamayıp kahkaha attığımda Selim ellerini beline yerleştirip "kız kardeş güzel, sevdiğim kadın güzel. Benim sizinle işim var arkadaş". Derin bir nefes alıp "hadi fazla söylenme de artık gelin evine gidelim". Selim elimdeki bohçayı alıp "kız Yasemin yerine seni mi alsam acaba?". Şaka ile söylediği bu söze daha çok gülerken "bilmem Yasemin'e sormaya ne dersin?". Selim "tövbe de be, duyarsa oyar beni". Başımı sağa sola doğru sallayıp "hadi oyalanmayalım. Hem onları bekletmek ayıp, hem de sen biraz daha böyle kalırsan saçmalama rekortmeni olacaksın". Selim derin bir soluk alıp "kızım çok heyecanlıyım, ya babası vermezse Yasemin'i?". Selim'e doğru bir adım atıp "sen işi bana bırak Selocum. Onlar vermezse biz söke söke alırız"...

editor-pick
Dreame-Editor's pick

bc

GECE GÜNEŞİ

read
2.1K
bc

PRENSİN KORUMASI

read
8.4K
bc

Zor Ajanlar

read
1K
bc

KIRIK ANILAR MAHZENİ

read
1.7K
bc

O KIZA ŞİMDİ BAK

read
3.9K
bc

KARANLIĞIN GÖLGESİ

read
2.4K
bc

GİZ

read
6.6K

Scan code to download app

download_iosApp Store
google icon
Google Play
Facebook