bc

Benim Zamanım

book_age12+
799
FOLLOW
1.5K
READ
brave
versatile
bxg
mystery
multiverse
supernature earth
lies
self discover
shy
stubborn
like
intro-logo
Blurb

Kitap FİNAL vermiştir...

Yeryüzünde her insanın zamanın birer parçası olduğunu düşünün. Her ölüm zamanı geriye her doğuş zamanı ileriye alır. Zamanın kendisi sen isen sen nereye akarsan o da oraya akar. Yaşamın son bulmasıyla zaman durmaz şeklini değiştirir.

Peki evrenin gizli bir dilinin olduğunu biliyor muydunuz? Evren, yeryüzünde konuşulan hiçbir dil gibi konuşamaz ama konuşulan tüm dilleri anlar.

Evrenle empati kurmaya başladığında evren sensin...

♡♡♡♡♡

Kısa ama eğlenceli bir fantastik-bilim kurgu hikayesine var mısınız? Bu hikâyede:

♡ İysem ve Aybar'ın masum aşkı,

♡ Tanman'ın doyumsuzluğu,

♡ Öktem'in kararsızlığı,

♡ Bir ileri bir geri gidip gelen zaman diliminde değişen olayların akışını okumaya sizi davet ediyorum :)

Türkçe Hikâye / Türkçe Hikâyeler

Kapak tasarımı @theguldesign aittir...

chap-preview
Free preview
1. Bölüm
Yeşil Diyar yolcuları için son siren çalıyordu. Annesinin eteğinden tutup burnunu silen yaramaz çocuk, kendisini yere atıp bağırmaya başladı. Yolculuk yapmaktan, trene binmekten hoşlanmadığı apaçık ortadaydı. Anne ise bütün bu yaygara karşısında sükunetini koruyordu. Çocuğun yerde tepinip gözyaşı ve sümük eşliğinde sergilediği müthiş oyunculuğu annesini kandırmaya yetemedi. Sergilediği performansın işe yaramadığını görünce tıpış tıpış annesinin arkasından trene doğru yürüdü. Güneş neredeyse batmak üzereydi. Yıldızlar yavaştan sahneye çıkmaya başlamışlardı bile. Bütün gece yeryüzünde olan biteni sessizce seyredip güneş doğar doğmaz sahneyi terk edeceklerdi. Yeryüzü ve gökyüzü bir elmanın iki yarısı kadar birbirine benzerken gece ve gündüz kadar birbirine zıtlar. "Anne şu gökyüzünde parıldayan kocaman yıldız benim olsun mu?” dedi masum ve aynı zamanda meraklı bir yüz ifadesiyle. Yasun’nun sorusuna cevap veremeyecek kadar yorgun olan anne sadece başını salladı. Tren hareket etmeye başlayalı epey olmuştu. Gideceği yeri düşünmeden sadece yolculuğun tadını çıkarmak istiyordu. Başını cama yaslayıp trenin bu tatlı gösteri şölenine daldı. Gökyüzü öyle aydınlık ki sanırsın geceden iz yok. Bir çocuğun mutluluğu gibi gökyüzünde parıltı saçıyorlardı. ♡♡♡♡♡ "İnsanın baktıkça bakası geliyor şu yıldızlara değil mi İysem?" İysem, soğuktan üşüyen ellerini birbirine sürterek gökyüzüne uzun uzun baktı. Dudaklarında bir gülümsenin eşliğinde babasına bakarak "Gecenin yoldaşları diyeyim ben baba…" dedi. İysem, üniversiteyi yeni kazanmıştı. Liseye yerleştiği günden beri tek hayali öğretmen olmaktı. O kadar çok istiyordu ki ülkesini de dünyayı da kendisinin kurtaracağını inanan bir hayalperestti. Sonunda emeklerinin karşılığını almıştı. İçinde tarifsiz bir mutluluk vardı. Hayallerine giden yolda ilk basamağı geçmişti. Bu şehirden sabah erkenden ayrılacaktı. Bavulunu bir hafta öncesinden hazırlamıştı. Fakat gitmesine bir gün kala içi bir buruk olmuştu. Uzun bir zamandır gitmenin hayalini kurarken şimdi neden böyle hissettiğini anlayamıyordu. Babası ile birlikte evin damında yıldızları seyrediyorlardı. Çocukluğundan beri babası ile yıldızları seyretmek çok hoşuna giderdi. Ama bu gece yıldızlar ona pek parlak gözükmüyordu. Gideceği için arkasından ağlayacaklar gibi geliyordu. Babasına sarıldı ve gitmek istemiyor gibi bir tavır takındı. İnsan işte ne kendisi kendini anlar ne de başkası onu. Bir duygu yumağının içinde çözülmez bağlar ile yaşayıp gider. Gökyüzü yavaş yavaş aydınlanıyordu. Güneşin ilk ışıkları yeşil diyarı adeta turuncuya boyamıştı. Yeşil diyarı boyarken cam kenarında içeri girerek İysem’in dışarda kalan ayak parmaklarını da turuncuya boyadı. İysem o anda uyandı. Onun uyanması için alarm çalmasına gerek yoktur. Güneşin doğuşuyla uyanmayı küçüklüğünden beri alışkanlık etmiştir kendine. Uyanır uyanmaz pencerenin kenarına koşup güneşin yükselişini izlemek istedi. Bu sabah güneşe her zaman baktığı gibi bakmıyordu. Gözlerinin içi gülmüyor, dudağında gülümse belirmiyor, türlü hayallere dalmıyordu. Öylesine boşluğa bakıyordu. Kendi kendine söylendi. "Böyle mi olacaktı? Yıllardır üniversiteye gitmenin hayalini kuruyorum. Gideceğim gün neden ayağım geri geri çekiliyor, içim neden bu kadar acıyor?" Bu soruların cevaplarını kendisi de bilmiyordu. En sonunda bunun nedeni özlemdir deyip pencerenin önünden ayrıldı. Odasından çıkıp salona doğru ilerledi. Annesi çoktan uyanmıştı. Kahvaltı hazırlamaya başlamıştı. İysem, annesini izlerken gözünden bir damla yaş yaktı. Annesini ne kadar çok özleyeceğini kestiremiyordu. Annesi, kızının onu öyle hüzünlü bir şekilde seyrettiğini fark edince ortamı yumuşatmak için "Günün aydın olsun ay parçası yavrum.” dedi yüzünde kocaman bir gülümsemeyle. İysem, annesinin yüzündeki bu gülümsemeden uzak kalacağı için, içi tekrar burkuldu. Gülümsemek istedi ama dudakları titremeyi tercih etti. Annesine çaktırmamak için ağzını siler gibi yapıp "İyi sabahlar, annelerin en güzeli.” dedi. Hazırlanmış kahvaltı sofrasına oturup iştahla yemeğini yedi. Üstünü değiştirmek için tekrar odasına geri gitti. İysem’in babası komşunun arabasını ödünç almıştı. Kızını ilçenin otogarına bırakıp dönecekti. İysem kıyafetlerini değiştirmiş, son kez etrafına bakınıyordu. Maviye boyalı bu duvarları bile çok özleyecekti. Duvarına astığı Atilla İlhan’ın posterini, kar küresini, üzerinde ismi yazılı kalem kutusuna bile gözleri dolu bakıyordu. Gitmek gerçekten bu kadar zor mudur?.. Ağlamayacağım, diye kendini teselli etmeye başladı. O esnada annesi kapıyı açtı. Artık gitme zamanı gelmişti. Babası dışarıda kaportası çizilmiş, tekerlekleri çamur içinde olan kırmızı arabanın önünde bekliyordu. Babası yarı üzgün yarı endişeli bir biçimde "Kızım biraz acele et, geç kalacağız." dedi. Annesi, kızmış bir şekilde "Tamam, iki ayağımız bir pabuca sokma." diye yanıt verdi. Annesine sıkı sıkıya sarıldı ve ağlamamak için kendisiyle savaşıyordu. Hızlıca arabaya bindi. Daha fazla etrafına bakarsa gidemeyeceğinden korktu. Araba bahçeden uzaklaşırken annesi yarı ağlamaklı arabanın arkasından su döktü. Yazmasının ucuyla gözyaşını sildi… ♡♡♡♡♡ İrili ufaklı bozkırın tepeleri gözlerinin önünde sıralanıyordu. Bodur çalılıklar birbirini takip ediyordu. Uçsuz bucaksız tarlaların arasından geçiyorlardı. Bu bozkırın dağları ve taşları kim bilir kaç kişinin gidişini hüzünle izledi? Kim bilir kaç kişinin umutlarına ortak oldu. Onlarla güldü, onlarla ağladı. Ama hep gelip geçiciydi. Gelenleri bağrına basar gidenlerin de arkasından yas tutardı. Bu gün de İysem’i uğurluyordu bozkırın toprakları. İlçenin otogarına vardıklarında saat dokuza yaklaşıyordu. Otobüsün hareket saatine daha on beş dakika kalmıştı. İysem’in babası bavulları arabanın bagajından indirip muavine teslim etti. Bavulları teslim ederken de muavine "Yeğenim, kızım Konya’ya okumaya gidiyor. Yolculuk boyunca kızım sana emanet. Bir ihtiyacı olursa onunla ilgilenin lütfen. Hemşeriyiz sonuçta." dedi. Muavin, telaşlıydı. Bavulları otobüsün bagajına yerleştirmeye çalışıyordu. Boğazını temizledi. Karşısında duran babası yaşındaki adama merhametle baktı. Kaşını çatıp sesini kalınlaştırarak "Eyvallah ağabeyim, sen hiç tasalanma. Kızın önce Allah’a sonra bize emanet." dedi. Babası muavine teşekkür edip kızının yanına geldi. Otobüsün hareket saati gelmişti. Babası da vedaları hiç sevmezdi. Duygusal bir insan olduğu için vedalardan kaçınırdı. İysem babasının elini öpüp alnına koydu. Babasının gözleri dolmuştu çoktan. Biricik kızından uzak kalmak ona da zor geliyordu. Fakat kızının onu ağlarken görmesini istemiyordu. Kızının gözünde hep yıkılmaz bir dağ profili çizmişti. Bunun böyle kalmasını istiyordu. Hüzünlü ve gururlu bir şekilde "Kendine çok dikkat et kızım. Bir şeye ihtiyacın olursa mutlaka ara bizi, öğretmen hanım." dedi. Öğretmen hanım kelimesini duymak İysem’in hoşuna gitmişti. Gülümseyerek "Merak etme baba. Bir şey olursa mutlaka ararım." dedi. Otobüse binip koltuğuna oturdu. Şehirler arası otobüslerin koltukları bu kadar rahatsız edici olmak zorunda mı? Arabanın içi feci bir şekilde benzin kokuyor. İysem cam kenarına oturduğu kendini biraz şanlı hissetti. En azından yolda canı sıkılmayacaktı. Araba yavaş yavaş hareket etmeye başladı. İysem o arada camdan babasına bakmaya çalıştı. Saçlarına aklar karışmış, uzun boylu, hafif kilolu, hayatın zorlukları karşısında omuzları çökmüş ama dağ gibi bir adam. Soğuk havada içtiği sigaranın dumanının içinde yüzü kayboluyordu. İysem içinden "Yıldızlarda sohbet ederiz." dedi. Artık yolculuk başlamıştı. Yağmur çiselemeye başladı otobüsün camına inen küçük damlalar, yolculuğu keyifli yapıyordu. Bozkırın ardı arkası kesilmiyordu. Gördüğü manzaralar aynı olsa da yine de yolculuğu keyifli geçiyordu. İysem’in iki koltuk önünde orta yaşlarda bir adam oturuyordu. Yarım saatte bir telefonu çalıyordu. Telefonunun da zil sesi o kadar rahatsız ediciydi ki her çaldığında İysem, istemsizce sinirleniyordu. Tüm yolculuk boyunca bu adamı kim böyle sürekli arıyor diye merak edip durdu. Konya’ya vardıklarında saat üçe geliyordu. İysem kendini çok yorgun hissediyordu. Arabadan indiğinde onu karşılamaya amcasının kızı gelmişti. Amcasının kızı, iki sene önce Konya üniversitesine yerleşmişti. Şehre ve üniversitenin kampüsüne hakimdi. Konya’ya gelmeden önce İysem, kuzeni ile konuşmuştu. Onu karşılamaya gelecekti. Kuzenini görünce hemen sarıldı. Yorgunluktan gözlerinin feri gitmişti. İysem devlet yurduna yerleşmişti. Kuzeni de orada kalıyordu. Akşama doğru yurda iyice yerleşti. Kuzeni ile birlikte yurdun bahçesinde oturup saatlerce sohbet ettiler. Kuzeni heyecanlı heyecanlı "Biliyor musun? Üniversitenin gezi kulübü yeni gelen öğrencileri Akın Robotics İnsansı Robotik Fabrikası’nı gezdirecekler." dedi. İysem bir çığlık atarak "Bunu neden daha önce söylemedin? Biz de gidelim, lütfen, lütfen …" diye detayları sormadan direkt ısrar edince kuzeni gülerek onu onayladı. ♡♡♡♡♡ Robotlara çok fazla ilgisi olan İysem, gezi için sabırsızlanıyordu. Nihayet gezi günü gelip çatmıştı. Otuz kişilik bir gezi kafilesiyle yola çıktılar. Fabrikanın önüne geldiklerinde daha önce bu gezileri düzenleyen öğrenci Akın Robotik ile ilgili bilgi vermeye başladı. "Türkiye’nin tek Robotik Fabrikası’na hoş geldiniz. Akınsoft isimli yazılım firmasınca kurulan Türkiye’nin ilk insansı robot fabrikasıdır. Akın Robotics 2 bin 700 metrekaresi kapalı toplam 11 bin metrekare alanda seri üretime başlamıştı. Üretilen robotlar; hastanelerde yardımcı eleman, fuarlarda stant görevlisi, kafelerde garson ve büro elemanı olarak kullanılabilecek şekilde üretildi. Zaman içerisinde robotlara farklı özellikler eklendi ve daha çok geliştirildi…" İysem o arada etrafına bakınıyordu. Yapay zeka ile tasarlanan Mini Aday’ı arıyordu. Fabrikanın içinde ilerlerken içini bir sevinç kaplamıştı. Birden her şey hareket etmeye başladı. İnsanlar bağırmaya başladı. İysem o paniğin içinde kuzenini arıyordu. Sağa sola bakıyordu, gelen geçen ona çarpıyordu. Korkudan ne yapacağını bilmiyordu. Kuzenini bulamadı diye olduğu yerde oturup ağladı. Yanından geçen biri kolunu çekiştirip dışarı çıkarmaya çalıştı. Ondan sonrası karanlık…

editor-pick
Dreame-Editor's pick

bc

Vekil Tanrıça

read
1.1K
bc

KAN BÜKÜCÜ

read
2.9K
bc

Arven

read
1.0K
bc

NÜFUS: 1

read
1K
bc

Kara Cennet Serisi II - Metanoia

read
1.1K
bc

VİRÜS | HAYATTA KAL (Türkçe)

read
1K
bc

(Kurt Adam Serisi)- Yeni Bir Dünya

read
2.3K

Scan code to download app

download_iosApp Store
google icon
Google Play
Facebook