bc

Düşman

book_age16+
1.0K
FOLLOW
5.5K
READ
dark
badboy
badgirl
tomboy
powerful
independent
first love
musclebear
passionate
sacrifice
like
intro-logo
Blurb

Türkçe Novel!

İntikam, nefret, aşk, aksiyon ve daha fazlası…

Derin, ailesi tanımadığı insanlar tarafından gözleri önünde öldürülen çok da masum olmayan bir kızdır. Tek suçu babasının yer altı dünyasının başı olması olan bu kız, ailesinin katlinden bu güne intikam için yaşamıştır.

İntikam ararken aşk, nefret, hayal kırıklığı ve daha fazlasını bulan Derin’in yolcuğuna kendinizi hazırlayın.

chap-preview
Free preview
Başlangıç
Karşımda takım elbiseli olsa da çekici olmaktan bihaber olup aslında hedefim olan ama kendini patronum sanan adama baktım ve devam ettim: -Bundan daha zorlu görevlerim de olmuştu. -Yakanı ele verdiğin an beni tanımıyorsun. Sıkıldığımı gösteren bir ifadeyle oflayıp kafamı aşağı indirdiğimde omuzlarımı biraz geçen düz sarı saçlarımın önüme gelmemesi için bir sebep kalmamıştı. Kafamı tekrar kaldırıp yanağındaki yara izini kapatmak için sakal uzatmış ama bu konuda son derece başarısız olmuş olan adama baktım. Çirkinliğinin sebebi keşke bu iz olsaydı. -Böyle bir şey daha önce olmadı ve olmayacak da. Sarışın adam ağzını bir şey söylemek amaçlı açtığında lafı ağzına tıkayacak şekilde ayağa kalktım ve ellerimi demir masanın üzerine koydum. Bu ani hareketim karşısında şaşırdıkları yüzlerinden okunan acemilere bir an gülmek istesem de bunu yüzüme yansıtmadım. Saçlarımı arkama atıp konuştum. -Toplantı bitmiştir. Masanın üzerinde duran laptop çantamı alıp pürüzsüz dev kapıdan dışarı çıkmak için arkamı döndüm. Kapının önüne geldiğimde demir kapıdan birinin geldiğini gördüm ve hızla arkamı dönüp refleks olarak bana uzanan kolu tuttum. Yıllar süren çalışmaların bir işe yaradığını görmek güzeldi. Yaptığım hareket karşısında yalpalayan adamın "Sadece ücretinizi ödeyecektim." Demesiyle buz gibi bir kahkaha attım. Buraya bir hacker, bir hırsız olarak geldiğimi unutmuş olmalı. -Ve elim boş gideceğimi mi düşündün? Kısa adamın üzerinden sakallı patrona baktığımda oldukça eğlenmiş görünüyordu. Adam bir şey anlamayarak önce arkasına sonra gülen diğer adamlara baktı ve elindeki küçük çantayı kontrol etti. Telaşlanıp ceplerini araştırmaya başladı.  Son bir kez ruhsuzca gülümseyip arkamı döndüm ve gösterişli uzun koridorda yürümeye başladım. Kimin hesabını boşaltmam gerektiğini yarın güvenli bir adresten telgraf aracığı ile bana bildireceklerdi. Şimdi söyleseler onlara duymadığım ve göstermediğim saygım azalacak sanki. Hiçbirinden korkmuyorum. Bir süre ayağımdaki topuklu ayakkabıların bıraktığı yankılı ses ile yalnız kalmıştım ki koridorun sonundaki adama - daha doğrusu 16-17 yaşlarındaki çocuğa- baktım. Burada yanında biri olmadan dolaşmama şaşırmış görünüyordu. Asıl salona açılan kapıyı açmasının ardından bana bakan şaşkın gözleri umursamayarak cebimdeki para tomarının içinden birkaç yüzlük alıp çocuğun eline bıraktım. Çocuk bir önündeki paralara bir bana bakarak sordu "Bu da ne böyle?" arkama bakma gereği duymadan cevap verdim. Bu durumda cevap vermem bile ayrıcalıktı. -Her çocuk harçlığı hak eder. Dediğim şey karşısında zihnimdeki arsız düşünceler tekrar gün yüzüne çıkmak için çırpınmaya başlarken yüzümü buruşturdum.  Dikkatimi dağıtacak bir şey, köşeli deri koltuğa oturmuş yanındaki mini etekli kızlara aldırmadan aç gözlerle bana bakan adama tek kaşımı kaldırıp küçümseme dolu bir bakış gönderdim. Cidden, adam 60 yaşında falandı. Etrafta bana bakan onca kişi arasında dikkatimi çekme nedeni buydu. Şu insanları hiç anlamıyordum. Sonunda gösterişli kapının önüne geldiğimde beni evime götürmek için bekleyen siyah dobloyu es geçerek taksi durağına yöneldim. Şoförün gelmesini beklemeden arka koltuğa oturdum. Binmem gereken arabanın sürücüsü telaşla camı tıklatıyordu. Gözlerimi devirip birkaç yüzlüğü daha feda ederek açık camdan dışarı uzattım. -Git biraz eğlen. Gidelim! Taksi sonunda hareket edebildiğinde yalnız kalabildiği için memnundum. "Nereye gidiyoruz abla?" tabi ki adresi veremezdim. "Ben yolu tarif edeceğim sürmeye devam edin." İçinde lap top hariç her şey olan lap top çantamı açıp içinden uzun ince siyah pardösümü çıkardım. Benim için hayati değere sahip olan şeyi yanımda taşıyacak kadar aptal değilim en azından. Montu hızla üstüme geçirdim. Ayağımdaki topukluları da çıkardığımda ayaklarım sonunda rahatladıkları için hallerinden memnundular. Makyajımın aşırılığını da silip yine çantamdan çıkardığım spor ayakkabıları giydiğimde hazırdım. Çıkardığım şeyleri çantaya tıkıp eve gelene kadar taksi şoförünün açtığı Türk halk müziğini dinledim. Zevkler ve renkler tartışılmazdı. Eve vardığımda tutan yüksek miktarda ücreti ödeyip oyalanmadan arabadan indim. Burası şehirden oldukça uzakta genelde yaşlı ve zengin insanların tercih ettiği sakin ve korumalı bir mahalleydi. Taksi uzaklaşırken diğer evlerin aksine bahçesi bakımsız ve bazılarının değişine göre şirin olan eve doğru ilerledim. Bahçesine göre bakımlı ve büyük eve yaklaşıp çantanın ön gözünden çıkardığım anahtar ile kapıyı yavaşça açtım. İçeri büyük bir sessizlik ile girip arkamdan kapıyı örttüm. Ayakkabılarımdan ve pardesümden kurtulup girişteki vestiyere astım. Salona açılan demir kapının önünde dikilmeyi sürdürerek gözlerimi kapayıp alnımı ovuşturdum. Yorulmuştum. Karanlık odada banyoya yönelmiştim ki salonun sol cephesinde oturma bölümü olarak kullandığımız koltuklardan birinde bir karaltı gördüm. Koltuk takımı duvara monte olan televizyona dönük olduğundan o henüz beni görmemişti. Burayı nasıl bulabilirlerdi ki. Üstelik hareket de etmiyordu. Kapının yanından uzun ve sağlam bir vazo alıp yavaş ve emin adımlarla karaltıya doğru yürümeye başladım. Sessiz olmaya özen gösteriyordum. Yere döşenmiş açık renkli parkelerin gıcırdaması içi daha ideal zaman olamazdı herhalde (!). Karaltı hareket etmeye başlayarak esnedi. İnsanın tamamen arkasını dönmesiyle derin bir nefes aldım. -Ah! Sen miydin? Esma beni korkuttun. Gülümsedim. Korkmak? İşte bu pek sayılmaz. Korkmayı unutalı uzun zaman oluyordu.  -Beni beklememeliydin. Yarın okula gitmek zorundasın ve saat gecenin ikisi. -Okul ha? Bugün cuma abla iyi olduğuna emin misin? Dalga geçerek sorduğu soru karışımı cümlede aslında haklıydı. Buna yorgun beynim de hak vermişti. Kız kardeşime bakıp sinsice gülümsedim. -Doğru, ama bu yarın dershane olduğu gerçeğini değiştirmez tatlım. Şu anki halimi az önce benden korkan adamlar görseydi muhtemelen halime bir yerleriyle gülerlerdi. Hayatımın en önemli parçası kardeşim, koltuğun üstünden atladı ve karşıma geçti. Ben de ona birkaç adım yaklaşmıştım. -Bir kere de unutsan ve hafta sonunu rahat geçirsem ne olurdu sanki? İkimiz de güldük. Karşımda zamane öğrencilerinin birebir kopyası, hayır ta kendisi duruyordu. Canımdan daha çok değer verdiğim tek şey oydu. Açık kahve gözlerini elimdeki vazoya dikti.  -Elindeki şey de ne? Tuttuğum vazoya ardından Esma'ya baktım. -Bu mu? Sadece bir önlem. Güldüm, vazoyu güvenli bir yere koyup elimdeki çantayı kahve rengi deri koltuğun yanında duran mermer sehpaya bıraktım. Bu arada Esma da ışığı açıp tekrar karşıma geçmişti. -Bu gece vardiyalarından sıkılmaya başladım ama. Birbirimizin yüzünü bile göremiyoruz. Bu işi benim için ne kadar zorlaştırdığının farkında bile değildi. -Biliyorum canım, biraz sabırlı olmalısın. Yakında her şey düzene girecek. Gülümsemesinin ardından yanıma gelip sarılmıştı. Yine yalan söylerken kardeşimin omzunun ardında suçlulukla dudaklarımı yiyordum. Ayrılıp birbirimizin yüzüne baktığımızda gülümsedim. O sadece sevgiye - sevgime- ihtiyaç duyan bir çocuktu. Henüz 15 yaşındaydı ve yaşadıkları, yaşadıklarımız çok ağır şeylerdi. Her neyse unut bunları. Hatırlamak yok unuttun mu? -Bunlar ne zaman geçecek abla? Keşke yaşıtların gibi olup o saçma televizyon dizilerini düşünsen kardeşim. Biraz yaşıtların gibi ol, umursamaz ve düşüncesiz. -Yarın konuşabiliriz, şu an tek düşünebildiğim sıcak bir duş ve güzel bir uyku. Yarın erken kalkacaksın haydi yatağa. Sorusuna cevap vermediğim gibi bir yalan daha söylemiştim, yarın ya da başka bir gün bu konuları asla konuşmayacaktık. Somurtarak bana arkasını dönüp üst kata çıkmaya başlayan kardeşime bakıp gülümsedim. Beni hayata bağlayan yegane şey olurdu kendisi. Merdivenlerin yanındaki içim gibi siyaha bezeli banyoya yöneldim. Günün yorgunluğunu atmamı sağlayan ılık bir duşun ardından bornozumu giyip üst kattaki odama yöneldim. Fazla uzun olmayan koridoru sessizce geçip odama girdim. Bir elimle saçlarımı karıştırken diğer elimle sandalyenin üstüne attığım siyah bir pijama altını tuttum. Saçımı dağıtmam yeterli geldiğinde dolabımın önündeydim. Kazak bölümünden de pullarla kafa tası deseni oluşturulmuş beyaz ince kazağı elime aldım. Bu kazağı Esma hediye olarak almıştı. Deseni hoşuma gitse de pul olayını sevmemiştim. Yine de hayatın bana en güzel hediyelerinden olan Esma'yı kırmamış ve verdiği kazağı severek almıştım.  Hızla giyinip saçlarımı taramak için kütüphanenin yanındaki makyaj masama doğru yürüdüm. Odada bir duvarı tamamen kaplayan dolabımı geçip tabureye oturdum. Özenle dizilmiş makyaj malzemelerine baktım. Neyse ki düzenleme işini kardeşime bırakmıştım. Bana kalsa tüm malzemeler birbirine savaş ilan eder beraberinde odayı da savaş alanına çevirirlerdi. Ve benim umurumda olmazdı.  Masaya bakınca göze çarpan şey renkli neredeyse hiçbir şey olmamasıydı. O adamların yanına giderken ihtiyaç duyduğum tek şey koyu bir göz makyajıydı zaten. Makyaj olmadan bu gözler masum birer çocuğu andırıyordu. Kendimde en sevmediğim yan buydu. Minyon ve sevimli bir manyaktım. Kafamı kaldırdım ve aynaya baktım. Doğal sarı saçlarımın arasında koyu çizgiler vardı, açık renkli kahve gözlerimi annemden almıştım. Gözüm aynanın yanında asılı duran annemin hediyesine takıldı, ondan geriye kalan tek şeye, adımın yazılı olduğu kolyeye baktım 'Derin' . Bu adı Esma dışında birinden duymayalı uzun zaman olmuştu. Kendilerine mafya yada iş adamı diyen patronlar, onlar bana adımla seslenmezdi. Onlara göre ben Dark hackerdım. bu ismi nerelerinden uydurduklarını bilmiyorum ama adımı vermeye meraklı değilim. Zaten hacker oluğum da söylenemezdi, bu benim bilmem kaçıncı kimliklerimden biriydi. Saçlarımı taradım ve kurutma gereği duymadan kendimi odanın ortasındaki çift kişilik olup sadece bana özel olan yatağa attım. Her zamanki gibi kendimi unuttuğum bir günün sonunda bana ait olsa da evim olmayan bir evdeydim. Benim evim diyebileceğim yer yok olalı epey oluyordu.

editor-pick
Dreame-Editor's pick

bc

Patika

read
6.4K
bc

SAKIN SEVME

read
2.4K
bc

EFRUZ ŞAHSUVAR (TÜRKÇE)

read
6.6K
bc

BARUT KOKUSU

read
10.2K
bc

Gökten Düşen Aşk

read
2.3K
bc

Geceler Kadar Siyah

read
16.7K
bc

Bir Dizi İz (2. Kitap)

read
1.3K

Scan code to download app

download_iosApp Store
google icon
Google Play
Facebook