bc

Ne Zamandır Sendeyim

book_age16+
2.8K
FOLLOW
14.6K
READ
contract marriage
teacherxstudent
kickass heroine
drama
sweet
bxg
icy
twink
shy
stubborn
like
intro-logo
Blurb

Kardeşinin hayatını kurtarabilmek için öğretmeni olduğundan habersiz bir adamla kağıt üzeri evlilik yapmak zorunda kalan Duru, imkansız bir aşkın peşinden gitmek için birçok şeyi feda etmek zorunda kalacaktır.

chap-preview
Free preview
-1-
-DURU Ahşap kapının ardına oturmuş telefonun çekmesini beklerken sağ kolum yukarıdaydı. Betonun soğukluğu baldırlarımı titretirken sol elimde üzerimdeki hırkanın önünü iyice çekiştirdim. Henüz sobayı yakmamıştım. Daha çok soğuklar gelecekti. Odunu ve kömürü idareli kullanmam gerekiyordu. Genelde akşama doğru ısıtıyordum evi. Gündüz zaten evde çok olmuyordum ya da bahçeye çıkıyordum güneşe. Hem kar ya da yağmur zamanları da gelmemişti henüz. Ayaklarıma da ninemin örme çoraplarını geçirince pek bir hissetmiyordum hava durumunu. Ellerim üşüyordu bazen o kadar.  " Heh! Alo! " diye inledim heyecanla ve hemen yerimden doğruldum. Sonunda çekmişti telefon. İyice yaklaştırdım dudaklarıma. " Annem... Duyuyor musun beni? " diye seslendim ve nefes alışını duyunca bende derin bir oh çektim. " Kızım, kurban olurum ne yapıyorsun gülüm? " dedi annem. Yine hemencecik doluverdi gözlerim. Ağlarsam nasıl içi parçalanırdı annemin. Dişlerimi sıktım birkaç saniye. Burnumun direği sızladı adeta, yutkundum.  " Ders çalışıyordum anne. Son bir iki sınavım kaldı. Tatiliz zaten sonra. Sizi çok özledim... Karaca nasıl? Konuşabilecek gibi mi? " diye sorduğumda elim kalbime gitti... " Doktorlar ilaç verdi, uyuyor şimdi. Pek konuşası yok ama iyi işte kızım bildiğin gibi. Abine ulaşamadık ameliyat parasını tamamlayabildi mi? " diye sorduğunda sesi bir hayli umutsuz gelmişti. O sırada gözümün önünde dun gece abimin sabaha kadar oturup kara kara düşünmesi geldi.  " Az kaldı annem, tamamlayacak çok az kaldı. " deyiverdim birden. Başka bir çaremiz yoktu ki. Tamamlanmak zorundaydı elbette ama... İstenilen para çok fazlaydı, abim ne yaparsa yapsın toparlayamayacak gibiydi. İçimde bir yerler acıdı o an. Gözlerim daha çok doldu. " Doktorlar çabuk olun diyorlar. Ameliyatı hemen olmazsa bir daha dönüşü yokmuş... " dedi annem. Bakışlarım boşluğa sabitlendi. Oturduğum yerden yavaşça kalktım. Hiçbir şey diyemedim. İçim acıyordu. 10 yaşındaki kız kardeşim amansız bir hastalıkla savaşıyordu ve tedavisi için annemle babam Ankara'ya gitmişlerdi. Aylardır orada amcamların yanında kalıyorlardı. Babam 1 yıldır tekerlekli sandalyeye bağlı olduğu için çalışamıyordu. Emekli maaşıyla da anca Ankara'da geçinmeye çalışıyorlardı işte. Abimde ameliyat parasını biriktirmeye çalışıyordu ama hastaneye de sürekli para gönderdiği için bir türlü denkleşmiyordu. Sıkıntıdan iyice mahvolmuştu o da.  Telefon elimde kara kara düşünürken kapı çaldı. Abim gelmişti. Şimdi yine canı sıkılmasın diye annemle vedalaşıp telefonu kapattım. Sonra gidip açtım kapıyı. Hiçbir şey yokmuş gibi karşıladım abimi.  " Aç mısın abi? Yemekleri ısıtmamı ister misin? " diye sordum. Koltuğa geçip oturdu.  " İstemiyorum abim hiç iştahım yok. " dedi. Bende geçip yanına oturdum.  " Buluruz bir yolunu. Bende çalışayım diyorum kabul etmiyorsun. Bırak inadı ne olur... " deyip hemen kaşlarımı çattım. " Anlamıyorsun... Bir işe yaramayacak. Değil sen, annem babam yedi sülale çalışsak bir ay içinde o parayı denkleştiremeyiz. Çok az bir zaman kalmış doktorla konuştum. Bir ay bile tehlikeli dedi. En kötü iki haftaya parayı istiyorlar. Diğer türlü çok riskli olurmuş. Her şeyi düşündüm. Evi satmayı bile ama çeyreğini bile karşılamıyor. " deyip başını ellerinin arasına aldı ve kollarını dizlerinin üstüne koyup bakışlarını kapalı olan televizyona sabitledi.  " Zaten sinirimi bozdular kahvehanede. Biz para bulmak için kıçımızı yırtıyoruz herifin teki de sırf kendisiyle evlenecek bir kadın için 300 bin tl ortalığa saçıyor. " deyip göz devirdi. " Ne demek o? Nasıl saçıyormuş o paraları? " diye sordum.  " Aman işte... Öğretmen olarak atanmış buraya. Türk'müş aslen ama yabancı kimlikliymiş. Süresi dolmuş artık memleketine gitmesi gerekiyormuş. Formaliteden evlenecek birini arıyormuş. Sadece kağıt  üstü bir imza için 300 bin tl verecekmiş. Haber salmış muhtara. Deli o da elinden gelse gider kendi imzalar. Salak salak konuşuyordu herkes. Kimsede namus kalmamış. Kendi kızlarını para için… Neyse ya bize düşmez ahlak bekçiliği. “ deyip sustu hemen. “ Sadece formaliteden bir imzaya mı verecekmiş o kadar parayı? “ dediğimde şaşkınlıktan ağzım açık kalmıştı. “ Kızım o para onlar için hiçbir şey. Dolar üzerinden veriyor işte Türk parasına çevirince o kadar yapıyor. Ben zaten tam anlamadım bu adamın oturumu bitecekse burada nasıl öğretmen olmuş almadı kafam. Belki başka şeyler vardır işin içinde bilmiyorum.” deyip geçiştirdiğinde aniden parladı gözlerim. “ Abi… Yani sadece bu mu cidden? Bir imza atacaksın, bir iki yıl sonra boşanacaksın, adamla aynı evde kalmak falanda yok öyle mi? Formalitedenmiş ya hani? “ deyip hızla kalktım ayağa. Abim şöyle bir ters ters baktı bana. “ N’oluyor Duru? Hayırdır? “ dedi kaş göz yaparak. “ Abi Karaca’nın ameliyat masrafı 250 bin tl değil mi? Bu adam bir imzaya 300 bin tl verecekmiş! Tamam işte! Ben atarım imzayı! Alırız parayı hemen kurtarırız kardeşimizi! “ dediğimde umutla dolmuştu gözlerim. Kalbim deli gibi çarpıyordu. Bir an için gerçekten Karaca’nın tamamen kurtulabileceği hayaline kapıldım. Abim bir an donup kaldı. “ Olmaz öyle şey Duru. Ne dediğinin farkında mısın sen? Bir imza deyip geçiştiremezsin. Tanımıyoruz etmiyoruz. Bir imza ile başına neler getirirler kim bilir? Ben bacımı kimseye güvenmem öyle. Bir yolunu bulacağım ben. Ne yapıp edip o parayı denkleştireceğim. Gerekirse böbreğimi ciğerimi satarım ama kardeşimi yaşatırım! “ dediğinde sesi titremişti. “ Abi… Biz bu parayı aylardır arıyoruz… Aramıyor muyuz! Aylardır denkleşmedi iki haftada mı denkleşecek böyle? Karaca’nın hayatı tehlikede. Daha fazla bekleyemeyiz bunu sende biliyorsun. Hem en fazla ne olabilir? Öğretmenmiş işte… Kötü niyetle bir şey yapacak değildir ki? Hem Karaca’nın ölmesinden daha kötü ne olabilir ki? Alt tarafı bir imza… Anneme babama demeyiz. Buldum dersin bir şekilde… Hatta imzayı atarken bile öğretmenle birbirimizi görmeyiz. Ben yüzümü kapatırım. Bir şey olursa sen muhatap olursun hep. Hem sen olduğun zaman kim ne yapabilir ki bana? Bu fırsat bir daha hayatta elimize geçmez. Ben hiçbir şey kaybetmem… Atarım imzayı hatta sonra unuturum bile hemen. Öğretmen buradaki okulda olmayacak mı? Ne yapabilir? Kimse bilmez de bunu. “ dediğimde heyecandan gözlerim parlıyordu… Kardeşim kurtulabilirdi… “ Yok olmaz… “ deyip net bir şekilde kestirip attı abim ve oturduğu yerden hemen kalktı. “ Kardeşim ölürken ben yaşayamıyorum! Sende yaşayamıyorsun! Hiçbirimiz yaşayamıyoruz! Onun canı benim bir imzam kadar değersiz mi? Şuan biz o imzayı atarsak ne olur diye sonuçları düşünebilecek konumda bile değiliz! Şuan bizim tek derdimiz o para bulunmazsa ve Karaca ölürse… “ diye haykırdım ve abim aniden eliyle ağzımı kapattı. Gözleri saniyeler içinde kan çanağına dönmüştü. Derin derin nefes alıyordu ve ağlamak üzereydi. “ Korkuyorum… Karaca’ya bir şey olur diye deli gibi korkuyorum, sırf ben bu parayı bulamadım diye senin bir imza için başına bir şey gelirse diye de aynı derece korkuyorum. Ben artık korkmaktan başka bir şey yapamıyorum. Sabahlara kadar çalıştım ama biriktiremedim o parayı… Bankalar zaten kredi vermiyor bana. Olduramadım… Size bir şey olursa ben yaşayamam ki… “ dedi ağlamaklı ses tonuyla. Sonra aniden sarıldı ve başını omzuma gömdü. Hıçkırıklarıma engel olamadım o an. Abimin psikolojisi hiç iyi durumda değildi biliyordum. Günlerdir uykusuzdu ve artık hiçbir şeye hali kalmamıştı… Dakikalarca sarılıp ağlaştık… Nihayetinde Karaca için son bir umut kabul etti söylediklerimi. “ Ben muhtarla konuşmaya gideceğim. Öğretmenle görüştürsün beni. Birde olayın aslını ondan dinleyeyim. Sana haber ederim. Telefonunu çeken bir yere koy. Nedir ne değilmiş bir bakalım… “ dedi ve yaşlı gözlerini silerek hiç vakit kaybetmeden çıktı evden…      -YUSUF Elime aldığım kahve bardağı ile terasa çıktığımda rüzgârın soğuk esintisi hafifçe tenime çarpmıştı. Bu havalar en sevdiğim havalardı. Fazlasıyla huzurlu ediyordu beni. Yaz günlerini hiç sevmezdim. Sıcak pek bana göre değildi. Çok fazla spor yaptığım için belki de üşümeye bile fırsatım olmuyordu. Yeni evimi de keza buna göre dizayn ettirmiştim. Henüz birkaç eksiğim vardı ama evin 6 odası da emeline uygun olarak döşetilmişti. Çalışma odam, spor odam, müzik odam ve diğerleri şeklinde ayrılıyor diyebiliriz aslında. “ Yine hararetli bir tartışma vardı anlaşılan? “ diye gülerek geldi Atlas içeriden. Hemen bir sandalye çekip karşıma oturdu. Üzerinde gri sweati vardı ve ellerini de ceplerine koymuştu. “ Cavidan’ın tripleri… Evlenebilirim deyince adeta çıldırdı. Hemen şakaya vurdum ama anlaması zor oldu yani. “ deyip geçiştirdim. “ Abi Cavidan senin sevgilin değil mi? Sevgilin… Formaliteden bir evlilik için hiç tanımadığın birini bulup birde üstüne o kadar para verene kadar evlensene bu kadınla. “ dedi. Yüzünde yaptığım şeye asla anlam veremeyen bir ifade vardı ve şaşkınlığı bir türlü geçmiyordu. “ Anlamıyorsuuuun… “ dedim uzatarak ve devam ettim. “ Ben evliliğe hazır değilim ne evlenmesi? Böyle bir şeyi Cavidan’a söylesem o sence formaliteden evlenir mi benimle? Hayır. Gerçekten evlenir ve ben böyle bir şey istemiyorum. Özgürlüğümün tadını çıkarmak istiyorum. Belki on yıl sonrası için düşünürüm. Hem Cavidan’ı evlenecek kadar ne bir şey hissediyorum ne de tanıyorum. Böyle bir riski asla göze alamam… Ne güzel formaliteden atarım bir imza, iki yıl sonra falan da boşanırım tamamdır işte. Zaten kimsenin haberi olmayacak. “ deyip kahvemden bir yudum aldım. “ Ne kadar kolay anlatıyorsun ya sen öyle… Oğlum eve denetime geliyorlar kızın burada bulunması gerekecek ne yapacaksın o zaman? Hem kadın nasıl bir şey olacak onu bile bilmiyoruz. 50 yaşında birisi gelse evlense ne yapacaksın? Kimi inandırabilirsin acaba? Söylediğin kadar kolay değil hiçbir şey. Başına iş açarsın bak söylemedi deme. Ya bu kişi sana şantaj kurarsa? Ne bileyim senden daha fazla para isteyip vermezsen gider sahte olduğunu söylerim falan derse? “ deyip tek kaşını kaldırdığında içime bir sıkıntı girmişti. Kısmen haklıydı ve olabilitesi yüksek şeyler söylüyordu. “ Ee ne yapayım o zaman? Gidip gençliğimin baharında Cavidan’la mı evleneyim? Merak etme sen sözleşme yaptıracağım ekstra halledeceğim ben onları o iş bende. “ deyip göz kırptım ve telefonum çalmaya başladı. “ Bak işte iyi insan lafın üstüne… Muhtar arıyor kesin birisini buldu bile hemen. “ deyip telefonu açtığımda Atlas gülerek fısıldadı. “ Sugar momy olmasın “ dedi ve kahkahaları duyulmasın diye ağzını kapattı. Bende gülmemek için yanından biraz uzaklaştım ve muhtarla meydanda buluşmak üzere sözleştim hemen. Telefonu kapatır kapatmaz da gidip deri ceketimi aldım. “ Yarım saate gelirim dışarıdan bir şeyler söyle ama pizza falan olmasın. “ deyip kapıya yöneldim. “ Hadi oğlum bir koşu evlenip gel sen. “ dedi Atlas ve kahkaha atarak evden çıktım. Arabaya bindim fakat bu köyde her yer birbirine çok yakın olduğu için yol maksimum 3 dakika sürdü. Muhtar Mehmet amcada beni meydanda bir bankta bekliyordu. Yanında da 30 yaşlarında kahverengi ceketli esmer bir adam vardı. Parmaklarıyla oynuyordu ve bir hayli gergin görünüyordu. Bende hemen ciddiyetimi takındım ve yanlarına gidip selam verdikten sonra karşılarına oturdum. “ Mehmet abi sen bizi yalnız bırakabilirsin. “ dedi adam ve Mehmet abi yanımızdan ayrıldı. Adamın yüzü bir saniye olsun gülmüyordu. Ağır abi bir tipi vardı. “ Sizinle evlilik meselesi hakkında konuşacaktım. Şartlarınız nedir? Başımıza bir iş gelir mi öğrenmem gerek. “ dediğinde güldüm. “ Yok hayır başınıza ne gelebilir? Hemen anlatayım… “ deyip derin bir nefes aldım. “ Oturum alabilmem için 2-3 yıl evli kalmam gerekiyor. Zaten evim burada, okulumu zaten biliyorsunuz öğretmen olarak geldim. Ailem daha önce yaşamıştı burada aslında benimde köyüm sayılır küçükken hep gelirdik. Yabancı değilim yani yaşlıların çoğu tanır beni ve ailemi. Tabii ailem şuan Almanya’da. Konumuza dönecek olursak… Sadece bir imza istiyorum. Tabii benimde sonradan başıma bir iş gelmesin diye karşılıklı bir sözleşme olacak. “ dedim. “ Neymiş sözleşmenin maddeleri? “ diye sordu merakla ama ciddiyetini bir an olsun bozmadı. “ Çok bir maddesi yok. İlk olarak bu evlilikten kimsenin haberi olmayacak. Zaten biriyle evleneceğimi muhtar ya da bazı köylüler biliyor ama bu kişiyi kimse bilmeyecek. İkinci olarak size ödeyeceğim 300 bin tl den başka hiçbir koşulda para talebinde bulunulmayacak. Üçüncü olarak ise evliliğin 3 yıl bitmeden bozulması durumunda size ödediğim 300 bin tl yi geri almak zorundayım. Başka bir şey yok. Sizin eklemek istediğiniz şeyler var mı? “ diye sordum. Düşünceli bir ifadeyle biraz boşluğa baktı. “ 3 yılın sonunda evliliğin kesin olarak biteceğine dairde bir madde istiyorum. Onun dışında şimdilik aklıma gelen bir şey yok. Yalnız bize paranın hemen verilmesi lazım. Öyle bir ay iki ay sonra dersen bu iş olmaz. Ne zaman istiyorsun bu imzaları? “ dedi sert bir dille. “ Tabii isterseniz hemen yarın. Bu hafta içinde bitmiş olur parayı da alırsınız. Bu arada imzayı atacak olan kişi kim? En azından ismi ya da yaşı? Onunla konuşmamızda gerekmez mi? “ diye sordum. “ Hayır gerekmez. Ben kendisine iletirim. Zaten hiçbir şekilde görmeni istemiyorum. “ dedi kesin bir şekilde. “ Öyle diyorsunuz ama bakanlıktan denetim için geldiklerinde evimde bulunması gereken durumlar olacak, o kadar kolay değil bu işler. “ dedim. “ O zaman gelirse bir şekilde hallederiz. Sen şimdi nikah için ne istediğini söyle. Nasıl yapalım? “ dediğinde bu iş çözüldüğü için mutluluktan derin bir oh çekmek istedim ama yeri ve zamanı değildi. “ Numaranızı verin. Size whatsaptan istenilen evrakları atayım. “ dediğimde cebinden 3310 dan hallice bir tuşlu telefon çıkardı. “ Bir kağıda yazıp verebilirsin öğretmen. “ dedi sonra ve hiç bozuntuya vermedim. “ Tabii, hatta daha iyi olur. “ deyip tebessüm ettim sonra. -DURU Örgülü saçlarımın ucuyla oynarken 3. dersi bekliyorduk. Bakışlarım pencerenin önündeki kuştaydı. Öğrencilerin bıraktığı kırıntıları yiyordu. Geçen aylarda birisi yuva yapmıştı. Kimse dokunmasın diye sıramı değiştirmiştim. O pencerenin önüne oturup perdeyi de hiç açtırmadım. Sonra yavrular büyüyüp uçunca terk etmiştim orayı. Kuşları gerçekten çok severdim. Özellikle Karaca çok severdi, kardeşim… Çok olmuştu onu görmeyeli ve artık bu hasret, bu korku… Dayanılacak gibi değildi. Ağlayacak yaş bile kalmamıştı. Gittikçe yıkılıyordum ve son bir umudumuz kalmıştı. Bugün okul çıkışı bir imza atacaktım. Sonucu ne olurdu bilmiyorum ama kardeşim her şeyden daha değerliydi. Hem en fazla ne olabilirdi ki? “ Örgülü! “ diye bir ses yükseldi kalabalığın içinden. O an hızla çevirdim kafamı. Butun sınıf ayakta duruyordu ve kimseden çıt ses çıkmıyordu. Dalıp gitmiştim bende. Hemen ayağa kalkıp bana seslenen hocaya şöyle bir baktım. Yeni gelen hocalardan birisiydi. Bir haylide gençti. En fazla 26 yaşında olmalıydı. Uzun boylu, beyaz tenli ve ela gözlü bir hocaydı. Üzerinde de siyah bir takım elbise vardı. Kızlar çoktan kendi aralarında fısıldaşmaya başlamıştı bile ama biz hala hoca ile göz gözeydik. “ Kusura bakmayın, görmedim. “ dedim hemen. Sanırım bunu dememi bekliyordu. Birkaç saniye hiçbir tepki vermeden öylece durduktan sonra hemen bakışlarını çevirdi ve oturmamızı söyledi. “ Ben bu dönem Ayşe hocanın yerine sizinle olacak olan matematik öğretmeninizim. İsmim Yusuf Yalçın. 25 yaşındayım. Zaten iki haftalık tatile girmenize hiçbir şey kalmadı ama yine de derslerinizin boş geçmemesi adına ben geldim. Ben aslında buraya atanmadım. Şuan için atanamıyorum diyelim. Ücretli öğretmenlerden birisiyim. Ama sizinle çok zaman geçireceğiz. Ben sizi şuan tanıyamam ama zamanla isimlerinizi öğrenirim diye düşünüyorum. “ deyip tebessüm etti. Herkes hocayı hayranlıkla izliyordu ve o da masasına geçerken tekrar bakışlarını bana sabitledi. “ İsmin ne? “ diye sordu sonra. Sağıma soluma bakınıp bana mı diyor diye kontrol ettikten sonra cevap verdim. “ Duru. “ dedim. “ Duru… Özür dilerim, ismini bilmediğim için az önce öyle bir hitap kullandım. “ dedi sonra ve elindeki yoklama listesini karıştırmaya başladı. Bende bakışlarımı devirdim. O sırada arkamdan kalemle dürten Burak sol tarafımdan katlanmış bir kağıt uzattı. Kimseye belli etmeden sıranın altından açtım kağıdı. “ Hayallerime saçlarını örmek de eklendi. “ yazıyordu. Bir an kalbim hızla attı ve yutkunarak katladım kağıdı. Yüzüm kıpkırmızı olmuştu emindim. Burak benim en yakın arkadaşlarımdan birisiydi. Aramızda bir şeyler hem var gibiydi hem de yok gibiydi. Böyle şeylere vaktimin olmadığını bildiği için hiçbir zaman gelip teklif etmemişti aslında. Bir keresinde konusunu açar gibi oldu ama şimdi değil deyip kapattım hemen. Kardeşim iyi olmadan hiçbir şey yapamazdım. Kendi mutluluğuma hiç bakamazdım… O yine de ben mutlu olayım diye hep etrafımdaydı. “ Burada en çok kimin matematiği iyi? “ diye sordu Yusuf hoca. Herkes birbirinin yüzüne bakmaya başladı. “ Hocam bu saatten sonra herkesin matematiğinin iyi olacağına emin olabilirsiniz. “ dedi Asude ve herkes kahkaha attı. Buna hocada dahil. “ O nedenmiş? Bence o kadar emin konuşmayın. Benim derslerimden geçmek çok zordur. “ dedi ve masanın üzerine oturdu. Kendisine karşı yapılan ilginin farkındaydı. “ Duru’nun matematiği çok iyidir hocam. Hatta sınav günü herkese o ders çalıştırır. “ dedi Burak. Yine Yusuf hocayla göz göze geldik. Bu kez hemen bakışlarımı kaçırdım. “ Çok iyi değil…” diye fısıldadım kendi kendime utanarak. “ Öyle mi Duru? “ diye sordu ve göz kırptı. “ Matematik okumak istiyorum. Okumayı isteyecek kadar. “ dediğimde sesim oldukça net çıkmıştı. “  Neden olmasın meslektaş oluruz. “ deyip güldü. “ Hocam Duru’nun adını öğrendiniz ne olmak istediğini öğrendiniz… Bence bizde tanışmalıyız zamana bırakmayalım. “ dedi Zerrin. O kadar yapmacık konuşmuştu ki. Gıcık olduğum nadir insanlardan birisiydi sanırım… “ Tamam o zaman hadi başlayalım. “ dedi hoca ve sırayla tanışmaya başladılar. Bende ders sonunda koşarak kaç dakikada imzaya yetişirim onu düşünmeye başlamıştım. Aslında çok tuhaf geliyordu… Evlenmek. Yani hiç düşünmemiştim böyle bir şey. Başıma bir iş gelir miydi ki? Kardeşim kurtulsun gerisi önemli değildi ama merak ediyordum işte. Ya da kimle evlenecektim? Öğretmendi ve bizim köydeki okullardan birindeydi. Hangi okuldaydı peki? Evin oradaki okullardan birinde yabancı uyruklu bir öğretmen olduğunu duymuştum daha önce. Karaca bahsetmişti. Oralardandı sanırım. Hiçbir şekilde yüzümü görmesini istemiyordum zaten. Hatta onunda yüzünü görmek istemiyordum. Hem gergin hem de heyecanlıydım. “ Çocuklar ben sizin yaşınızda üniversiteyi bitirmek üzereydim. Sizin neden yaşlarınız bu kadar büyük? “ diye sordu hoca. Haklıydı, ben bile 22 yaşındaydım. “ Hocam köyde herkes çocuğunu geç yazdırdı okula çünkü okul da yoktu zaten. “ dedi Hasan. Yusuf hoca şaşkın bir ifadeyle başını salladı. “ Sizinle neredeyse aynı yaştayız. Bu da demek oluyor ki derslerimizi arkadaş gibi işleyeceğiz. “ dedi sonra. -Yusuf Nihayetinde ders bitmişti. Boynumdaki kravatı genişletirken hızlı adımlarla arabama doğru yürüyordum. Bir an önce şu imzayı atıp üzerimdeki bu yükten kurtulmam lazımdı. Çok heyecanlıydım aynı zamanda da gergin. Hemen arabama atladım ve bilgisayarımı da yan koltuğa koyarak okulun çıkış kapısına doğru sürdüm. Öğrenciler bana yol verirken sırtında çantasıyla koşarak yola atlayan kişiye takıldı bakışlarım. Neydi kızı adı unutmuştum… Örgülü işte! Herkes kol kola yavaşça yürürken o sanki bir yere yetişmesi gerekiyormuş gibi hızla koşuyordu. Örgülü saçları da savruluyordu arkasında. Arabamla hızla yanından geçip gittim ve onu arkamda bıraktığımda çoktan sola sapmıştım. Öğrencilerimi sevmiştim. Hatta bence onlar beni daha çok sevmişlerdi. Bunun aramızdaki yaş farkından kaynaklı olduğunu düşünüyordum. Eve geldim, hemen bir duşa girip üzerimi değiştirdim. O sırada Atlas’da hazır olmuş şekilde beni bekliyordu. Nikah şahitliğimi yapacaktı. Zaten ondan başka da kimse bunu üstlenemezdi. Atlas benim çocukluk arkadaşımdı ve her şeyimi bilen tek kişiydi. O da bu köyde yaşıyordu ve mimardı. Ben geldiğimden beridir de hep bir aradaydık. “ Altın takmamız gerekiyor mu sana? “ diye sordu yakasını düzeltirken. “ Damattan daha yakışıklı oldun ayıp sana! “ deyip omzuna vurdum ve kahkaha attım. “ Kızı ben görseydim bari ona da mı izin yok? “ dedi. Başımı salladım. “ Kızı görürsek aşık olur ve evliliği asla bitirmem diye korkuyor adam galiba. Hiç öyle bir niyeti yoktu. Bende kesin aşık olurum zaten. “ deyip güldüm. “ Taş gibi birisiyse var ya… “ dedi Atlas ve dudağını ısırdı. “ Kanka bece bir gör gelin hanımı. “ dedi tekrar. “ Merak etme, denetim için gelmek zorunda kaldığında mecbur göreceğiz. Sevgili eşim… “ deyip iç çektim. Sonra birlikte evden çıktık. Nikah muhtarın evinde olacaktı. Şahitler Atlas ve benimle konuşan adam olacaktı. Nikah memuru da muhtarın akrabasıydı. O yüzden gelin hanımı kocalığa kabul ediyor musunuz gibi prosedürleri es geçmiştik. Kimse birbirini görmeden imzayı atıp çıkacaktı ve bu iş bitecekti. Arabayı muhtarın evinin önüne park ettiğimde derin bir nefes alarak indim ve kızın abisi beni kapıda karşıladı. Selamlaşıp içeriye girdik. Muhtarın evi tam bir köy eviydi ve tarhana kokuyordu. Ayaklarımıza birer terlik giydikten sonra oturma odasına geçtik. “ Kız nerede? “ diye sordum. “ Sen imzayı attıktan sonra odadan gelir. “ dedi abisi. Atlas gülmemek için kendini zor tutuyordu. “ Sizce de biraz abartmıyor musunuz? İlla birbirlerini görecekler biliyorsunuz değil mi? “ diye sordu Atlas. Bende susması için kolumda dürtükledim. “ Kardeşim şuan için buna hazır değil. Kendisi böyle istedi . “ dedi abisi. O sırada telefonum çalmaya başladı. Cavidan arıyordu. Hemen kapatıp sessize aldım ve nikah işlemlerine geçtik… -DURU Elim kalbimde kapının ardında beklerken konuşmalar bir fısıltı gibi duyuluyordu. Henüz okul kıyafetlerimi bile çıkaramamıştım. Zaten son anda yetişmiştim. Koşmaktan nefes nefese kaldığım gibi birde üstüne yanaklarım al al olmuştu. Kapıyı aralayıp kimin sözde karısı olduğuma bakmak istiyordum ama hiç cesaretim yoktu. Zaten çok utanıyordum. Bu yüzden yüzümü görmesini istememiştim. Tam köşede duran aynadan şöyle bir baktım kendime… 22 yaşında gibi değildim hiç. Henüz çocuk gibiydim… Örgülü saçlarım, eskimiş okul kıyafetim, kızaran çilli yanaklarımla minik bir çocuktan farksızdım işte. Bugün o öğretmende örgülü demişti bana. Dalga mı geçmek istemişti yoksa? Onun yüzünden birkaç kişi son ders örgülü diye seslenmişti ama olsun… Burak ağızlarının payını vermişti. Sahi böyle miydi hayat? Çocuk gibi görünsem de bu yaşta bu kadar yükü yükleyecek kadar ağır mıydı? Ne yapıyordu şimdi arkadaşlarım? Ben evlenirken mesela… Avuçlarımı açtım. Sanki kına yakılmış gibi inceledim. Korktum da. Gerçekten evleniyormuşum gibi. Kocam essahtan varmış gibi korktum. Hemen kapadım avucumu. O sırada kapı aralandı. Hemen çekildim arkasından. Abim gelmişti. “ Gel, at hemen imzaları. “ dedi. Yüzünden düşen bin parçaydı. İçi hiç rahat değildi ama mecbur olduğumuzun farkındaydı. Olsun… Karaca’yı sağ salim getirdiklerinde nasıl da sevinecekti! Unuturdu bunları… Ne olacaktı? Başımı öne eğip odadan çıktığımda kalbim deli gibi çarpıyordu. Odada muhtar, abim ve memurdan başka kimse yoktu. Abim hemen imzalayacağım yerleri hızla gösterdikten sonra kalemi elime verdi. O an içim bir tuhaf oldu, yutkundum. Ellerim titriyordu. Tek seferde çirkin bir imza attım… Birde kağıt imzalattı. Sözleşmeymiş… Abim bahsetmişti. “ Hayırlı olsun. “ dedi nikah memuru. O an abimle göz göze geldik… İkimizinde aklında Karaca vardı… “ Hayırlı olsun tabii ya… “ dedik gülümseyerek. Abim sıkıca sarıldı boynuma. “ Kurtardık onu. “ dedim kulağına. “ Sen kurtardın. “ dedi. Sesi titriyordu. “ Ameliyatı olunca gelirler mi hemen? “ diye sordum. Artık ağlamak üzereydim. “ Gelirler tabii. Uçakla getirtiriz hatta. “ deyip daha sıkı sarıldı boynuma. O an ağlamaya başladım. “ Size gelen bana gelsin kurban olduklarım… “ dedi abim. Canım abim… Evimize geldik. Abim parayı halletmek için çıktı gitti. Bende sobayı yakıp kanepeye geçtim. İçerisi ısınınca da yere inip sobanın köşesine oturdum. Belimi duvara yaslayıp, ayaklarımı çenemin altına kadar çektim. Işıkları açmadım. İçerisi yavaştan karardı. Sobanın kırmızı alevleri tavanda aydınlık yaratırken içim sıcacık oldu. Yanaklarım yanmaya başladı, gittikçe mayıştım. Gözlerim kapanmak üzereydi ama daha vakit erkendi. İşte benim en sevdiğim his bu sıcaklık hissiydi. Adeta pamuk gibi olmuştum. Sabahtan beridir örgülü olan saçlarımı çözmeye başladım. Kafam biraz olsun rahatlamıştı. Saçlarımı birazcık karıştırıp mis gibi şampuan kokusunu da içime çektikten sonra kanepenin üzerindeki yastığı alıp sobanın köşesine koydum. Sonrada uzanıp ayaklarımı karnıma kadar çektim. Ellerimi de başımın altına koyduktan sonra usulca kapattım gözlerimi… -Yusuf Odamın penceresini açtıktan sonra gidip yatağıma uzandım. Üzerime sadece pike almıştım. Soğukta uyumayı çok severdim. Oda şuan çok iyiydi ve bende hemen uyumak istiyordum. Fakat içimde tuhaf bir his vardı… Bugün öyle ya da böyle evlenmiştim. Kimle evlenmiştim onu bile bilmiyordum. Hata yapmış olmaktan çok korkuyordum ama sözleşmeyi de imzalamışlardı. Yine de kızın yüzünü görememek içimi pek ferahlatmıyordu. Belki de ne yapıp edip gizlide olsa kızı görmem gerekti. Ya da en fazla ne olabilirdi ki? Ellerimle yüzümü ovuştururken babamdan bir mesaj aldım. “ Gelinimizin fotoğrafını ne zaman yollayacaksın? “ Ben gördüm de birde fotoğrafını çekmesi kaldı baba diye söylendim kendi kendime. O sırada telefonum çaldı. Cavidan arıyordu. Bugün hiçbir telefonunu açamamıştım. Kesin kıyameti koparacaktı. Derin bir nefes alarak doğruldum yatakta. “ Birtanem? “ diye açtım telefonu. “ Koluna bir şey oldu sandım. Sen saatlerdir açmayınca… “ dedi öfkeyle. Sesi bana her şeyi anlatıyordu. “ Güzelim mesaj attım ya müsait değilim diye. Okulda toplantı vardı. Sonra burada bir eve davetliydim yemeğe. Baya da kalabalıklardı bırakmadılar. Telefona bakamadım bile. Tabii birde avukatla uğraştım… “ deyip sesimi ciddileştirdim. “ Ne için? “ diye sordu merakla. “ Ne için olacak… Oturum için. Ama hallettik. Süreyi uzattık. Nasıl rahatladım anlatamam. “ deyip oh çektim. “ Çok sevindim aşkım. O zaman bunu kutlamalıyız. Yarın akşam sendeyim. “ dedi heyecanla. “ Tabii sevgilim kutlarız merak etme sen. Ben şimdi biraz dinleneceğim bir şey diyor musun? “ diye sordum. “ Seni seviyorum. “ dedi. “ Bende seni seviyorum. “ deyip kapattım telefonu. Sonrada çekmecenin üzerine bırakıp yatağa geri uzandım. Yüzüstü yatıp ellerimi de yatağın altına soktuktan sonra hemen kapattım gözlerimi. O sırada kapı çalmaya başladı. Gözlerimi açıp saate baktım. Akşam sekizdi evet erkendi ama kimseyi beklemiyordum ki… Yataktan kalkmak ve kalkmamak arasında gidip geldim. Kapı tekrar çalındı ve beş karış suratla çıktım yataktan. Kimdi bu saatte? Gerçekten yorgun hissediyordum. Belki de kapıdan kim olduğuna bakıp önemli değilse geri yatmalıydım. Aşağı inip kapı deliğinden baktım ve Cavidan’ı gördüm. O an sinirden dişlerimi sıktım. Telefonda uyuyacağımı söylemiştim madem buradaydı neden söylememişti? Neydi bu şimdi? Suçüstü falan mı yoksa bir sürpriz mi? Kapıyı bir kez daha çalmasını istemediğim için yüz ifademi değiştirip hemen açtım. “ Sürpriz! Ben geldim sevgilim. “ deyip hemen boynuma atladı. “ Bebeğim neden buradayım demedin? Bende tam gözlerimi kapatmıştım. “ dedim ve zorla gülmeye çalıştım. “ Beraber kapatırız diye düşündüm. “ dedi ve içeriye girdi. Bende arkasından kapıyı kapattım. “ Çok harika düşünmüşsün sevgilim. “ dedim ve birlikte oturma odasına gittik. O hemen kabanını çıkardı ve üzerindeki saten bluzla kaldı. Bluzu lacivert renkteydi ve bir hayli dekolteliydi. Bilerek böyle giyindiğinin farkındaydım ama hiç etkilenecek havamda değildim. “ Seni çok özledim. “ deyip ellerini belime sardığında bakışları hemen dudaklarıma kaydı. “ Bende seni çok özledim. “ deyip öptüm onu. “ Bir şeyler içmek ister misin? “ diye sorduğumda bana sarıldı. “ Şarap? “ diye fısıldadı kulağıma. “ Yarın dersim var. Baş ağrısı istemiyorum ama sana getirebilirim. “ dediğimde ellerini belimden çektim. “ Ben seninle sarhoş olmak istiyorum. Ayrıca öğrencilerin yeteri kadar başını ağrıtacak zaten. Bari zevkten olsun… “ deyip kahkaha attı. “ Öğrencilerimi sevdim… “ deyip fısıldadım ve gözümün önüne kıza örgülü dediğim an geldi. Ne kadar patavatsızcaydı!  -DURU Çantamı sırtıma alıp evden çıktıktan sonra havanın ne kadar soğuduğunu fark ettim. Artık kabansız çıkılmazdı dışarıya. İçim titremişti hemen. Ellerim saniyeler içinde buz gibi olacaktı biliyordum. Zaten hiç ısınmazlardı. Hemen cebime koydum ve yola çıktım. Tabii köşede beni bekleyen Burak’ı görünce adımlarımı hemen yavaşlattım. “ Günaydın Duru. “ dedi yanıma yaklaşırken. Elleri cebindeydi ama ağzından dumanlar çıkıyordu neredeyse. Çok mu beklemişti yoksa beni? “ Günaydın. Hazır mısın sınav için? “ diye sordum, güldü. “ Sen çalıştırırsan hazırım. “ dedi. “ Sınav ilk ders, nasıl çalıştıracağım ki? “ diye sordum. Ellerini cebinden çıkarıp dudaklarına götürdü ve üflemeye başladı. “ Isınıyor mu öyle? “ diye sordum hemen. İkimizin de adımları çok yavaştı. Ya yürümeyi sevdiğimiz için ya da birlikte yürümeyi sevdiğimiz için… “ Evet, ver mesela ellerini. “ dedi birden o an yutkundum. “ Ne yapacaksın ellerimi? “ diye sordum çekinerek. Sonra durdu yolun köşesinde, bende durdum. Ellerimi ceplerimden çıkardı. Sonra titreyen ellerini sarıp yavaşça dudaklarına götürdü. O an donup kaldım… Burak’ta bakışlarını gözlerime sabitledi ve bakışlarını hiç kırpmadan avucumun içine üflemeye başladı. Sanki kalbim yerinden çıkacak gibiydi. Nasıl bir tepki vermem gerektiğini bilmediğim gibi heyecandan saçmalarım diye de ödüm kopuyordu. O an sanki bir kar küresinin içindeymişiz gibi hissettim. Sadece ikimizin olduğu bir kar küresi. Tebessüm ettim ve Burak birden avuç içlerimden öptü. O an içimdeki tuhaf his iki katına çıkarken tam yanımızdan arabayla geçen Yusuf hoca ile göz göze geldim ve hızla çektim ellerimi. Çok utanmıştım… Görmüş müydü? Kesin görmüştü. Hatta uzun uzun bakmıştı. “ Gidelim mi artık? Geç kalacağız sınava. “ dedim ve kıpkırmızı olmuş bir vaziyette yürümeye başladım. Bir şey der miydi acaba? Kesin gözüne batardık artık. Ders notuma bir şey yansımazdı değil mi? “ Tamam sakin ol geldik zaten. “ dedi Burak ve çok geçmeden geçtik okula. İlk ders sınav olduğu için herkes tekli sıralara oturmuştu. En sevdiğim derslerden birinin sınavı olduğu için içim rahattı. Dersleri derste çok iyi dinlemiştim çünkü. Diğer derslerde eğlenceli derslerdi ve sıradan bir şekilde hepsine girip çıkmıştık. Son iki dersimizde beden eğitimiydi. Benim pek aram olmadığı için bir köşeye geçmiş oturmuştum. Annemlerden gelecek güzel bir haberin hayalini kuruyordum. Abim bugün parayı yollayacaktı. Hatta belki kendisi de giderdi. Sonra hepsini alır gelirdi… “ Örgülü! “ diye haykırdı birisi arkamdan. O an Yusuf hocaya ağzıma geleni söylemek istedim. Onun yüzünden dalga geçmeye başlamıştı herkes. Adım örgülü diye kalacaktı. Birde pişkin pişkin özür dilemişti. Hiç samimi değildi… Elimi çeneme koymuş top oynayanları izliyordum sonrada iyi insan lafın üstüne gelecek ki Yusuf hoca çıktı kapıdan. Elinde bilgisayar çantası arabasına doğru yürüyordu. Ancak bizim top oynayanları görünce durup hemen aralarına karıştı. Sonra topu ayağında biraz sektirdikten sonra sert bir şut çekti… -Yusuf Gülerek çektiğim şut bankta oturan Duru’nun kafasına gelince aniden gözlerim ayrıldı ve kız bankın üstüne birden yığılınca donup kaldım. Hemen elimdeki bilgisayarı çocuklardan birine verip yanına doğru koştum. “ Çocuklar açılın! “ diye haykırdığımda ise öğrenciler etrafında çember olmaya başlamışlardı. Panikle başını ellerimin arasına aldım. “ Duru, beni duyuyor musun? “ diye sordum ve yanaklarına dokundum. Ancak bilinci yerinde değil gibiydi. Korkmuştum. Top çok sert bir şekilde çarpmıştı kafasına. “ Tamam sakin olun, korkudan bayıldı sadece. “ diye geçiştirdim öğrencilere ve kızı yavaşça kucağıma aldım. O an Burak’la göz göze geldik. Sabah görmüştüm onları. Sevgilisiydi sanırım. Gözlerinden adeta alevler fışkırıyordu ve donup kalmıştı. “ Korkma… “ diye fısıldadım ona. Öylece durup baktı bana. Sonra arabaya doğru yürüdüm ve Duru’yu arka tarafa yatırdıktan sonra bende ön tarafa geçtim. Onu hastaneye götürecektim. Aynadan sürekli kontrol edip dururken gaza basmıştım. Bir şey olmazdı belki ama öylece durup ayılmasını da bekleyemezdim. “ Duru… Beni duyuyor musun? “ diye seslendim birkaç kez. Fakat hiçbir tepki vermedi. “ Az kaldı dayan… “ diye fısıldadım ve moralim alt üst olmuştu. “ Kafam… “ diye inledi birden. O an aniden fren yapıp durdurdum arabayı. Sesini duymak o kadar iyi gelmişti ki… “ Duru… İyi misini? “ diye sordum panikle ve usulca araladı gözlerini. Eli kafasına gitmişti ve yüzünü ekşiterek kalktı yatırdığım yerden. Hemen indim ön koltuktan ve arka kapıyı açarak Duru’nun yanına bindim. Sersem bir halde bana bakıyordu ve uykudan uyanmış gibiydi. “ Ne oldu bana..? “ diye sordu. Canının ne kadar yandığı belliydi. “ Seni hastaneye götüreceğim. “ dedim panikle ve tekrar inmek için hamle yaptığımda bir anda koluma yapıştı. “ Hayır… İstemiyorum hastaneye gitmek. Buz koyarsam geçer… “ diye fısıldadı ve elini kolumdan çekti. “ Olmaz öyle şey. Hastaneye götüreyim kötü bir şey olabilir. “ diye direttim fakat asla böyle bir niyeti yoktu… “ Tamam o zaman gitmeyelim ama böylede içim rahat etmeyecek. Benim evimde buz var, bana gidiyoruz. “ deyip ön koltuğa geçtim. “ Hocam gerek yok. Bizim evimizde de var buz. Ben hallederim. “ dedi fakat sesi acı acı geliyordu. Bu halde onu bırakmaya asla niyetim yoktu ve kendi evime surdum. Yol boyunca gözleri açılıp kapanmanın arasına gidip geldi ve elini hiç başından çekmedi. Nihayet geldik evime. Arabadan indiğimde gidip kapısını açtım ve inmesine yardımcı oldum fakat yüzünde çok kötü bir ifade vardı. Cebimden anahtarlarımı çıkardığım an hemen söylenmeye başladı. “ İyiyim ben gidebilir miyim? “ diye mırıldandı fakat ben hemen kapıyı açtım ve içeriye girerek onu davet ettim. “ Şişmeden hemen buz koyalım. Sen şöyle geç… “ deyip onu salona oturttum ve hemen gidip dolaptan buz getirdim. Belkide biraz olsun sakin davranmalıydım. Elbette, tabii ki. 

editor-pick
Dreame-Editor's pick

bc

Leyl Tutkusu

read
305.0K
bc

SINIR (TÜRKÇE)

read
12.9K
bc

Kalbimin Derininde

read
7.4K
bc

HÜKÜM

read
133.4K
bc

KALP HIRSIZI (Hırsız Serisi-2)

read
5.9K
bc

Ufaklık | Texting

read
1.7K
bc

Yasak İlişki (+18)

read
7.9K

Scan code to download app

download_iosApp Store
google icon
Google Play
Facebook