Seni Seviyorum

2200 Words
İkisi de çekingen davranıyor, nereye bakacağını bilemiyordu. Mert Ali’nin içinden geçenleri yüzünden okumak mümkündü, uzanıp ellerini tutmak, ipeksi saçlarını okşamak, o narin bedeni sarıp sarmalamak istiyordu ama “ya yanlış anlar, ya incinir” korkusuyla sadece uzaktan bakmakla yetindi. “Nasılsın?” diye sordu sonunda aynı titrek sesle. “Şu an… hiç olmadığım kadar iyiyim.” Aylardır hayalini kurduğu kızın yanı başındayken kötü olması nasıl mümkün olabilirdi ki… “ Sen nasılsın?” “Ben mi? Sanırım heyecandan bayılmak üzereyim.” Mert Ali hafifçe gülümsedi. “Sakın bayılayım deme prenses. Bu an için ne kadar uzun zaman bekledim, bir bilsen.” Aslı da gülümsedi, kalbi biraz olsun yatışır gibi oldu. “Tahmin edebiliyorum.” “Karnın aç mı? Bir şeyler yiyelim!” “Heyecandan sabah kahvaltı bile yapamadım,” dedi çekingen bir tavırla. “Şu an yiyebilir miyim emin değilim.” “Ben çok açım,” dedi Mert Ali, içten bir sesle. “Bana eşlik edersen sevinirim.” Bir anda elinde tuttuğu kırmızı gülleri hatırladı. Hafifçe mahcup bir halde onları uzattı. “Bunlar… senin için.” Aslı’nın gözleri parladı. Abisi ve babasından bir çok kez çiçek almış olsa da sevdiği adamdan almak ayrı bir mutluluktu onun için. “Ya… çok güzelmiş! Teşekkür ederim.” Gülleri kokladı. “Çok beğendim çok güzeller.” “Senin kadar olamazlar,” dedi Mert Ali. Kızın yanakları bir anda al al oldu. Alt dudağını ısırırken başını eğip gözlerini kaçırdı. Kim derdi ki, bir zamanlar sadece uzaktan görüp içten içe sevdiği bu adamla bir gün yan yana, göz göze gelecek? Sadece bu kadar da değil… Artık sevgili olacaklardı. Kim bilir belki bir gün çok daha fazlası… “Teşekkür ederim,” diyebildi zar zor. Sonra aklına bir fikir geldi. “Bir fotoğraf çekilelim mi? Hatıra kalsın.” “Olur.” Telefonunu çıkarıp aşağıya doğru eğdi, ikisinin ayakkabısını ve elindeki gülleri ortalayıp çekti ve o anı ölümsüzleştirdi. İkinci fotoğrafta ise, deniz manzarasını arkalarına alan yan yana gelip gülümseyen iki yüz vardı. Daha sonra yakındaki küçük bir restorana geçtiler. Deniz kenarına yakın bir masada oturup yemek söylediler. İlk başlarda Aslı hâlâ utangaçtı, ama daha sonra Mert Ali’nin sakinliği ve içtenliği onun tüm tedirginliğini alıp götürmeye yetti. Sohbet ettikçe, aralarındaki mesafe görünmez bir sıcaklığa dönüştü. Gülüşler birbirine karıştı, cümleler hafifledi. Artık sanki yıllardır birbirlerini tanıyor gibiydiler. Yemekten sonra sahil boyunca yürümeye karar verdiler. Saat ikiye geliyordu, gökyüzü kırmızının en koyu tonuna bürünmüştü. Deniz kıyısında dalgaların ritmik sesi, rüzgârın hafifliğiyle birleşip ikisine de huzurla karışık bir mutluluk sunuyordu. Uzaktan, balıkçı teknelerinin görüntüleri suya yansıyor, o yansımalar Aslı’nın kalbinde titreşen duygularla adeta aynı ritimde dans ediyordu. Mert Ali ellerini ceplerine sokmuş, başı dik bir şekilde yürüyordu. Arada başını eğip kıza bakıyordu sanki içinde söyleyemediği binlerce kelime vardı ama hiçbirini aceleye getirmek istemiyor gibiydi. Aslı da sessizdi, adımlarını onun adımlarına uydurmuş, deniz kenarına çarpan her dalga sesiyle kalbinin daha da hızlandığını hissediyordu. “Biliyor musun,” dedi Mert Ali bir süre sonra sessizliği bozan bir ses tonuyla, “Bugün hayatımın en mucize anı gibi geliyor.” Aslı başını çevirip ona baktı. “Nasıl yani?” “Yani…” diye devam etti genç adam, denize doğru bakarken. “Uzun zamandır böyle iyi hissetmemiştim. Her şey gerçek olamayacak kadar güzel, bir rüya gibi. Seninle oturup yemek yediğim, seninle konuştuğum şu dakikalar bana mucize gibi geliyor. Oysa sen sadece telefonun ucundaydın şimdi ise yanı başımdasın. Elimi uzatsam dokunabileceğim kadar gerçeksin. Bu mucize değil de ne?” Aslı başını eğdi, söylediklerinin etkisiyle utangaç bir tebessüm dudaklarına yayıldı. “Bunu duyduğuma sevindim,” diyebildi usulca. Mert Ali gülümsedi. En son ne zaman bu kadar mutlu olduğunu hatırlamıyordu bile. Aslı fotoğrafını ilk defa attığı zaman içinde bir şey kıpırdanmıştı. Anlam verememişti hislerine beğeni deyip geçmiş üstünde durmamıştı. Sonra göreve gittiğinde sürekli yazması onu merak etmesi fazlasıyla duygulandırmıştı onu. Şimdi de bu kadar yakınındayken kalbinin ritmini bozan bu kıza olan duygularının beğeniden çok daha fazlası olduğundan yüzde yüz emindi. Birlikte yürümeye devam ettiler, bir ara rüzgâr kızın saçlarını savurdu. Mert Ali ani gelen bir cesaretle elini uzatıp bir tutam saçı nazikçe kulağının arkasına yerleştirdi. Parmakları kızın yanağına dokunduğunda, ikisi de aynı anda nefesini tutmuştu. Aralarındaki o sessiz çekim, bir anda kelimelerin yerini aldı. Aslı’nın bedenine heyecandan kaynaklı bir ürperdi yayılırken hafifçe titredi. “Üşüdün mü?” diye sordu genç adam, biraz kısık bir sesle. “Hayır…” nefesi titremişti. İlk defa yabancı birinin teni tenine değmişti. Bu küçücük temasın etkisinin bu kadar büyük olması onu şaşırtmıştı. Peki ya ona dokunduğunda neler olacaktı? Her halde kalpten giderim diye iç geçirdi. Bir süre daha sessizce yürüdüler. Yorulunca bir banka oturdular. Güneş denizin üzerinde bir tepsi gibi parlıyor, dalgalar kıyıya vurdukça köpükler gün ışığında parıldıyordu. O manzara karşısında, Aslı’nın kalbinde kelimelere sığmayan bir huzur vardı. Mert Ali gözlerini denizden ayırmadan konuşmaya başladı. “Aslı… ben hayatım boyunca hislerimi dile getirmekte hiç iyi olmadım. Ama şu an, daha fazla içimde tutarsam boğulacak gibi hissediyorum.” Aslı başını çevirdi. Göz göze geldiler. O anda Mert Ali’nin bakışlarında öyle bir derinlik vardı ki, kız nefesini tutmak zorunda kaldı. “Ben seni seviyorum,” dedi genç adam tek nefeste. Sesi kararlıydı ama içinde bir titreme vardı. “Bu nasıl oldu sana nasıl böyle bağlandım bilmiyorum ama şimdi, karşımda dururken… bu hissin ne olduğunu artık çok iyi biliyorum. Ben sana aşık oldum prenses.” Aslı’nın gözlerinden bir damla yaş süzüldü, bakışlarını kaçırmak istedi ama başaramadı. Mert Ali’nin sözleri kalbine dokunmuştu. “Neden ağlıyorsun? Yanlış bir şey mi söyledim?” genç adam endişeli bir şekilde sordu. “Yo hayır. Ben sadece duygulandım şu an çok mutlu hissediyorum.” Mert Ali derin bir rahatlama hissederken elini uzatıp kızın saçına dokunmak istedi ama son anda vazgeçti. “Ben…” diye başladı, sesi kısıldı. “Ailenle tanışmak istiyorum. Biliyorum yaşın henüz küçük ama niyetimin ciddi olduğunu göstermek için ne yapılması gerekiyorsa yapmaya hazırım. Böyle gizli saklı buluşmalar yerine daha rahat görüşmüş oluruz. Her şey usulüne uygun olur.” Bu kadarını beklemediği için şaşırmış ve duygulanmıştı genç kız. Ne diyeceğini bilemediği için ilk önce zihninde biraz ölçüp tartarken doğru kelimeleri bulmaya çalıştı. “Bende ailemle tanışmanı çok istiyorum ama bunun için okulumun bitmesini beklemeliyiz. Eğer şu an senden bahsedersem beni topa tutarlar. Derslerimi ve üniversite sınavını bahane edip kesin hayır derler. Senden üniversite sonuçları açıklanıncaya kadar süre istiyorum ondan sonra ailemle tanışabilirsin.” Hem bu şekilde ailesini de yavaş yavaş alıştırmış olurdu. “Peki nasıl istersen.” Mert Ali güven vermek istercesine uzanıp elini tuttu. Aslı elinin üzerindeki sıcaklığa baktı. Bu temas, yıllardır aradığı güvenin bir özeti gibiydi. Kalbi, o anda bir kez huzurla doldu. “Şu an elini tutan ilk kişi olmanın mutluluğunu yaşıyorum.” Erkeksi bir gurur yaşıyordu. “Yumuşacık çok güzel ellerin var.” Genç kız bu iltifatla utangaç bir gülümseme sundu Mert Ali yüreğime işleyen o gülümsemenin zihnine nakış nakış işlendiğini fark edince bakışlarını kaçırmak zorunda kaldı. Ateş dalgalar halinde yayılırken damarlarına zorlukla yutkunabildi. “Birinin kalbime bu kadar dokunabileceğine ihtimal vermezdim. Bazen bir bakış, bir gülüş, kısa bir mesaj yetiyor insanın kaderini değiştirmeye. Sen benim yolumu değiştirdin, Aslı. İyi ki o mesajı attın.” Rüzgâr hafifledi, dalgalar yavaşça geri çekiliyordu. Ortam sadece kalp atışlarının yankısıyla doluydu. İkisi de konuşmadan, denize baktılar bir süre. O anda kelimelere ihtiyaç yoktu. Bir ara Aslı fısıldadı: “Biliyor musun, seni ilk gördüğümde sadece merak etmiştim. Beni sana çeken bir şey vardı Ama sonra seni tanıdıkça içimde bir huzur oldu. Sanki bir şeyler yerine oturdu.” Mert Ali hafifçe tebessüm etti “Benim içimde de bir eksiklik vardı hep. Şimdi seninle tamamlandı.” Bir martı sesiyle başlarını kaldırdılar. Uzakta, ufukta bir gemi suyun üzerinde süzülüyordu. “Hayat garip,” dedi Mert Ali ve devam etti “İnsan yıllarca arar, çabalar, yorulur… Sonra bir gün, hiç beklemediği bir anda karşısına biri çıkar. Ve o kişiyle hayatın tüm anlamı değişir.” “Muhtemelen hayat bizi tam hazır olduğumuz anda karşılaştırdı.” “Evet ben büyüdüğümü hissettiğimde.” Bu defa ikisi de gülümsüyordu. Bir süre sonra birlikte ayağa kalktılar. Sahil boyunca yürürken elleri hâlâ birbirine kenetliydi. “Mert Ali!” bir an durup gözlerine bakarak, “Senden bir söz istiyorum.” Dedi genç kız. “Dinliyorum prenses.” Konuşmadan önce derin bir nefes aldı. Gözleri doluydu. “Ben sana kalbimi emanet ediyorum,” dedi sessizce. “O kadar saf, o kadar ürkek ki… Lütfen dikkatli tut. Lütfen beni sevmekten asla vaz geçme. Ne olursa olsun sakın vaz geçme…” Kızın korkuları gün yüzüne çıkmıştı. “Bu saatten sonra senden vaz geçmem mümkün değil.” dedi delikanlı kararlı bir duruşla. “Hiç endişen olmasın ben seni kalbimin en güvenli yerine koydum.” Birbirlerine uzun uzun baktılar. O bakışta, söylenmemiş binlerce kelime, hissedilmiş onlarca duygu vardı. Ve o an, sahilin sessizliği içinde, iki kalp birbirine söz vermişti. Zaman geçse de, mesafeler ve engeller olsa da, bu an – bu saf sevgi – kalplerinde hep aynı sıcaklıkla yaşayacaktı. * Aslı eve dönerken yüzünde saklayamadığı kocaman bir gülümseme vardı. Adımları hafifti, kalbi sanki yerinden taşacak gibiydi. Mert Ali’nin sesi hâlâ kulağındaydı, “Ben seni seviyorum.” Bu kelimeler, içini hem ısıtmış hem de ürkütmüştü. Bu aşamaya geleceklerini tahmin etmediği için bundan sonra ne yapacağını nasıl davranacağını bilememek onu korkutuyordu. Eve gitmekten son anda vazgeçip Sabriye teyzenin bahçesine girdi. Kapıyı çaldığında Miray onu karşıladı. Yüzünde hem şaşkınlık hem sevinç vardı. “Aslı! Bu ne güzel sürpriz!” “Biraz hava almaya çıkmıştım, uğramadan edemedim, Müsait misin?” dedi Aslı. Miray hemen içeri buyur etti, “Elbette müsaitim hadi içeri gel, çayı yeni demledim. Çekirdekte var.” İçeriye girdiklerinde onu terasa yönlendirdi. “Sen terasa çık ben bardakları alıp geliyorum.” Mutfağa geçtiğinde iki ince belli çay bardağı alıp tepsiye yerleştirdi. Çekirdek ve kuruyemişte koyduktan sonra arkadaşının yanına gitti. O sırada Aslı abisine mesaj atmakla meşguldü. “Miray’ın evindeyim çay içeceğiz. Merak etmeyin olur mu? Akşam beni almaya gelebilirsin.” Semaverde kaynayan çayın kokusunu içine çekerken gelen mesajı okudu. “Kızım sokağın başındaki evdesin neden seni almaya geleyim?” “Abi ya soru sorma, sen gel hem semaverde çay var, seversin.” “Bakarız.” Telefonunu kenara bırakıp uzatılan bardağı aldı. “Teşekkür ederim zahmet oldu.” “Ne zahmeti geldiğimiz günden beri hep sen hizmetlendin artık sıra bende. Rahat otur lütfen annem size gitti birlikte sarma saracaklarmış, kardeşim de arkadaşlarıyla dışarıda. Yani kız kızayız.” Aslı’nın yanına bağdaş kurup oturdu. “Anlat bakalım, neler yapıyorsun okul nasıl gidiyor?” dedi merakla. Aslı hafifçe gülümsedi, bardaktaki çaydan bir yudum aldı. “Son sınavlar başlıyor. Harıl harıl ders çalışıyorum.” “Evet bu stresi bilirim, kısa bir süreliğine biraz dişini sıkman gerekiyor sonrasında istediğin bölümü kazandığında derin bir nefes vereceksin.” “İnşallah.” Havadan sudan koyu bir sohbet başladı. Bir saat geçmişti ki o sırada kapı zili duyuldu, Miray yerinden kalkıp açtı. Karşısında Arda’yı görünce bir an ne diyeceğini bilemeden öylece baktı. “İyi akşamlar Miray.” “İyi akşamlar.” “Aslı burada mı?” “Evet, içeride.” “Kardeşimi almaya geldim ama acelem yok. Annem zaten Sabriye teyze ile oturuyor, bende biraz bekleyebilirim.” Miray’ın gözleri ışıldadı. “O zaman buyur içeri gel, sana da çay koyayım.” “Çaya hayır demem.” Birlikte terasa çıktılar. Hava ılıktı, semaverin dumanı, çayın kokusu ve gecenin sessizliği birbirine karışıyordu. “Abi.” Arda’nın gelmeyeceğini düşündüğü için küçük bir şok yaşadı ama diğer yandan çokta memnun olmuştu gelişine. Masaya bir bardak koydu Miray, üçü birlikte oturdular. Arda sandalyesine yaslanıp kardeşinin yüzüne baktı. “Naber kardeşim?” “İyidir abicim öyle dolaşıp geldim.” Arda çayından bir yudum alıp içti. “Görevdeyken çayı özlüyor insan. En çokta sevdiklerini.” Dedi kardeşine bakarak. İki kızda duygulanmıştı. Ayrılık gurbet pek zordu. Hele de gidip de dönememe ihtimali… “Ne kadar güzel anlaşıyorsunuz. Keşke benimde bir abim olsaydı. Evin küçük çocuğu olmayı isterdim, büyüklere çok sorumluluk düşüyor. Erken yaşta olgunlaşmak zorunda kalıyorsun.” “Evet iyi bilirim.” Dedi acı bir tebessümle. Zaman geçtikçe sohbet koyulaştı. Aslı ve Miray arasında geçen konuşmaların arasına Arda’nın sessiz gözlemleri karışıyordu. Arda, Miray’a her baktığında içinde tanımlayamadığı bir sıcaklık hissettiğini fark etti. Miray, gülüşleriyle akşamı aydınlatıyordu, bir an göz göze geldi Arda’yla. Bakıştılar ama aralarındaki o sessizlikte bir şeyler değişmişti. Çaylar tazelendi, çekirdeklerin kabukları masanın kenarında birikti. Gece ilerledikçe sohbet yavaşladı. Ilık rüzgâr biraz serinlemişti. Aslı, elini Miray’ın omzuna yasladığında ona gülümsedi. “İyi ki buraya taşındınız,” Miray elini onun elinin üzerine koydu. “İyi ki taşınmışız.” Arda sessizce onları izliyordu. Bir ara saatine baktı. “Kalkalım mı Aslı?” “Sabriye teyze gelsin öyle kalkarız. Miray’ı yalnız bırakmayalım.” “Saat geç oldu rahatsızlık vermeyelim.” “Ne rahatsızlığı artık biz bir aileyiz.” Diye araya girdi Aslı bilmiş bir edayla. İnşallah bu aileye en kısa zamanda Mert Ali’de katılır diye dua etmeyi unutmadı. Çok geçmeden Sabriye teyze geldi onlarda kalkmak için müsaade istediler. Miray onlara eşlik etti. Bahçe kapısına kadar yürürlerken bir sessizlik oldu. Arda yavaşça, “Miray… Güzel ev sahipliğin için teşekkür ederim.” Miray şaşırdı ama sevinmişti. “Rica ederim.” Aslı’yla birbirlerine sarılıp vedalaştılar. “İyi geceler” dedi Arda ve başını hafifçe eğip selam verdi. “İyi geceler Arda.” Bir anlık duraksamadan sonra ikisi de göz göze geldi. Ama o sessizlik, kelimelerden daha çok şey anlatıyordu. Abisiyle birlikte eve doğru yürürken ondaki farklı ruh halini sezinlemişti, biraz üstüne gitmeye karar verdi. “Miray çok iyi bir kız değil mi? Çokta güzel ve zeki.” Arda dalgınca ona bakarken sadece başıyla onayladı. *
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD