bc

KOD ADI: GÖREV

book_age18+
149
FOLLOW
1K
READ
dark
drama
comedy
sweet
heavy
lighthearted
serious
mystery
spiritual
like
intro-logo
Blurb

Her şey sapa sarmıştı. İki dağın arasında kalmış, yüreğim kor ateşlere dönmüştü. Asla kırılmaz dediğim kalbim Kartal tarafından cehennemin en kor elevlerine atılmıştı. Ben yenilmiştim. Hem de sevdiğim adamın kollarında... Ben hayata veda etmiştim en olmayacak adamın kollarında.

"Yeter."diye bağırdım.

"Yeter artık yeter. Senden nefret ediyorum. Senden iliklerime kadar nefret ediyorum Kartal Karadağlı."

Yanına yaklaşıp yüzüne baktım. Sert çehresi şah eser değerinde bir bakanın bir daha bakmak isteyeceği türdendi. Ben seni severken senden nefret ettiğimi söylüyor olmak benim için ne kadar zordu biliyor musun?

Bir damla yaş süzüldü gözlerimden. Kulağına ulaşıp, "Bir gün bana bu yaptıklarının bedelini sana ödeteceğim."diye fısıldadım.

❄️❄️🖤

İmkansız bir aşk hikayesi değildi onlarında. Asla olmayacak iki ruhun şehvetli dansıydı. Onlar kadere yenik düşmüş birer ruhtan ibaretti sadece.

Aşk mı kazanacaktı yoksa güç mü, şehvet mi ağır basacaktı yoksa edilen yeminler mi?

Herkesi Gece ve Kartal'ın doruksuz hikayesine bekliyorum. Bir şans verirseniz çok sevinirim.

chap-preview
Free preview
1.BÖLÜM "MAVİ OKYANUS"
İnsanların daima başlangıçları olurdu. Bazılarının sonu gözükürken bazılarının, sonu uçurum kenarı gibi sonsuzluk içindeydi. Ben hangi taraftarıydım bilmiyorum ama her başlangıcım felaketle sonlanmıştı. Bir süre sonra tüm başlangıçlar son olmuştu benim için. Bir bir sonunu yitirmişti... Sonbahar kendini hatırlatmak ister gibi yağmur damlaları saçlarımı ıslatmaya başlamıştı. Çiseleyen yağmurla birlikte, rüzgar şiddetini arttırmış saçlarımı aheste şekilde omuzlarıma dökülmesini sağlamıştı. Yağmurun acıları gizlediğine, huzur verdiğine inanan insanlardandım galiba. Daha doğrusu, kim ne acı çekiyorsa yağmurun altında bir bir akıtmayı tercih ediyordu. Meltem rüzgarı tenime değip tatlı bir esinti bırakırken hızımı daha da arttırdım. Tuttuğum nefesimle birlikte ciğerlerim isyan bayraklarını çoktan tutup beni karşılamıştı. Yağmur içimdeki acıları fark etmiş gibi şiddetini arttırmıştı. Islanmayı kabul etmeyen benliğim, alarm vermiş gibi geldiği yoldan geri dönmüştü bile... Her gece olduğu gibi dün yine yaşadığım evden kovulmuştum. İkinci evim olan ama ilk evimden daha çok benimsediğim eve doğru koştum. Haftanın üç günü bu evde geçerken geri kalan günleri babam ve cici annemin kolları arasında geçirmek zorunda kalıyordum. Kolları arasında derken boğazlama kısmından bahsetmiştim. Zira babamın beni öldürme potansiyeli baya bir fazlaydı bu aralar. “Adamı çileden çıkarma işlemleri düzenleyen sensin.” Ne kadar kabul etmesem de öyleydi, dün yine kavga etmiş terliği alıp arkamdan fırlatarak beni evden kovmuştu. Bana nefretle bakan bir babanın olması, en büyük kavga sebepleri arasında olabilirdi. Ne kadar kendime itiraf edemesem de bir tarafım hala babamın bana bir avuç bile olsa sevgi beslemesini diledi. Ben yaralıydım belki ama babam yaramı sarıp çiçek bahçesine dönüştürmek yerine her gün biraz daha kanatarak, hala küçük çocuk olan benliğimi biraz daha ölüme sürüklemeye devam ediyordu. Zihnime dolaşan düşünceler yıldırım çarpmasıyla sonuçlanmıştı. Hızımı olağanca arttırıp, babamın ve o ahmak insanların tabiriyle gecekondu olarak adlandırdıkları ama benim kendimi tek mutlu hissettiğim eve doğru koştum. İnsanlar değer vermeyi bilmiyordu hele babam gibi sonradan görme insanlar. Hala bazen yaptığı işin yanında nasıl bu kadar kazandığına hayret ediyordum. Bir hevesle onun yaptı işi yapmak isteyerek üniversite okumuştum ama asla aldığım para onun ki kadar değildi. Tabiri caizse dişimin kabuğuna yetmezdi. Bir yandan bu evde yaşadığım için şükür etmem gerekirdi, en azından kira derdi yoktu. Belki de annemden kalan tek hatıram burasıydı, bazen babam ısrar etse de sırf annemin hatıraları var diye asla ayrılmak istememiştim bu evden. Uzaktan görünen küçük bahçeli evim göz önüne serilmişti. Herkesin uyuması gereken saatte uyanıp spor yapıyordum, zira tekin bir mahalle değildi, bunun tedirginliği bir ömür üstümde kalacaktı galiba. Teyzemin bahsettiği kadar burası eskiden çok cana yakın herkesin birbirine girip çıktığı bir yermiş ama maalesef yıllar öyle ki okumak için giden geri dönmemiş dönen kişiler ailesini alıp geri gitmişti. Çoğu ev hatta boştur bu yüzden. Kalan ufak tefek yaşlılar ve onların küçük baş hayvanlarıydı, ha şeyi de unutmamak gerek it kopukların mekanı haline gelmesini. Bu yüzdende yaşlıların çıkacağı varsa da çıkmaya korkar hale gelmişlerdi. Hızlı olan adımlarımı yavaşlatıp, bahçe kapısını açarak içeri girdim. Sonbahar kendini hatırlatır gibi çimenleri soldurmaya yemin etmişti, ona eşlik eden ağaç yaprakları ve güller hepsi kurumaya yüz tutmuş haldeydi. Evin belki de tek dua edeceğim kısmı varendası olması, yaz ve kış aylarında ki bana yararlarını anlatsam da bitiremezdim. Ayakkabılarımı indirip içeri girdim, ciğerlerime derin bir nefes soludum. Her içeri girdiğimde annem gibi kokması doğal mıydı, ona ait hatırlarım sadece bu evden oluşuyordu. Komodine doğru yürüyüp üzerinde olan fotoğrafı ellerim arasına aldım. Avuçlarım da şaheser bir tablo tutuyormuşum gibi hissettirirdi hep, bunun bana kattığı zevki kimseye anlatamazdım. “Günaydın annecim.” dedim coşkulu bir sesle “ Yine spordan geldim, ama kızma olur mu. İyi misin bilmiyorum ama inşallah iyisindir. Şimdilik görüşürüz güzel annem.” diyip, elimde ki fotoğrafı özen göstererek yerine koydum ve oradan uzaklaştım. Her ne kadar bir resim de olsa onun önünde ağlamak ızdırap gibi geliyordu. Her ona ait olan tek resmi ellerim arasına aldığımda, tüm dertlerimi unutuyordum sanki gerçekten annem önümdeymiş gibi konuşmam ne kadar akıllıcaydı ki? Sahi ben kendimde akıl aramayı yıllar önce bırakmıştım. Hele ki bir de sadece resim olmasına rağmen küçük bir kız çocuğuna dönüşüp önünde konuşmam yok muydu. Bazen kendimi kaybettiğim bile oluyordu. Daha sabahın altısıydı onun için baya vaktim vardı. İlk banyoya girerek sıcak bir duş almış, artık kahvaltıyı hazırlayarak masaya oturmuştum. Dün aldığım ama okumaya fırsat olamayan gazeteyi elime adım. Magazin düşkünü değildim ama Dünya'da, ya da Türkiye’de ne olduğunu merak etmiyor da değildim. Genelde takip ettiğim ikinci ve üçüncü sayfa haberleri olurdu, onlara göz atıp çıkan olaylara baktım. Dünyada gerçekten adalet yoktu. Bizler kötüleri içeri tıkarız adalet olduğunu savunan Türkiye serbest bırakırdı. “TÜRKİYE YANIYOR”adlı başlığa gözüm takıldı. “27.07.2021 tarihinde teröristler tarafından, yapılan suikast saldırısı etkili oldu. Manavgat sınırları içerisinde başlayan yangın hızla yayılıp şehre doğru ilerlemekte, bir itfaiye görevlisi kurtarma çalışmalarında itfaiye arabasıyla beraber dağdan düşerek hayatını kaybetti, bir bebek evde yanlız kalırken çıkan yangında mahsur kaldı gelen haberler üstüne yaşamını yitirdi, asıl görünmez kahramanlar ilan edilen itfaiye görevlileri ve onlara yardım için seferber olan halk zor durumda olduğunu belirtti. Elektrik motosikleti ile pet şişeler de su taşıyan ve elinden geleni yaparak yardımda bulunan genç yangında hayatını kaybetti. Daha niceleri, onlarca yaralı var ve olmaya devam ediyor. Türkiye Yanıyor Atam Yetiş....” Okuduğum satırlarla dehşete düşmüştüm biz ne ara bu hale gelmiştik aklım almıyordu. Gazeteyi katlayıp yerine koyacakken birinci sayfaya gözüm takılmıştı. “ÜNLÜ İŞ ADAMI KARTAL KARADAĞLI VE MANKEN ÇAĞLA BAĞCA GECE KÜLÜBÜNDE OBJEKTİFLERE YAKALANDI ARALARINDA AŞK DEDİKODUSU ÇIKAN ÇİFT SORULAN SORULARI YANITSIZ BIRAKTI...” Ne boş insanlar vardı Allah’ım ya işleri güçleri yok önüne gelen kişilerin haberlerini yapmaya merak salmışlardı. Telefonuma gelen bildirim sesiyle başımı gazeteden kaldırıp mesaj atana baktım. Bulut’un “Günaydın güzellik, ben çıkıyorum şimdi malesef seni alamayacağım. Bir işim çıktı.” Mesajıyla belli etmek istemesem de içimde bir burukluk olmuştu. En iyi yaptığım işi yaparak yüzüme buruk bir tebessüm. Yerleştirip mesaj attım. “Hayırdır, benden önemli ne işin olabilir ki?” “Sana yenge buldum. Onunla kahvaltıya çıkacağız. İzin aldım zaten emniyetten bir saat geç kalacağım, seni de başka zamana evden alırım.” Bulut’un attığı mesaj kondurduğum buruk tebessümün yerinde şuan soğuk rüzgarlar esiyordu. Damarlarım da akan sıcak kanın kaynadığını hissettim. Sadece, “Ok!” yazıp gönderdim. Genelde sinirli olduğum zamanlar verdiğim kısa cevaplardı ve bunu oda biliyor ki hemen mesaj attı. Suçunu anlamaz gibi, “Ne oldu ya, gene ne halt yedim?” diye sordu. Sinirle, “Siktir git Bulut, bugün çıkma karşıma, Allah şahidim elimde kalırsın.” Ah! Yine sinir basmıştı, karıya kıza düşkün picin tekiydi. Herkesi fark etme algısı vardı bana gelince, güzellik müdürünün kızı. Oruspu evladı ne olacak, hey yarabbim yine bugün küfür kotamı doldurdum. Sinirle okuyup yarım kalan gazeteyi masaya bıraktım. Gelince bakardım nasıl olsa. Hızla yerimden kalkıp montumu alarak giyindim. Çekmecede duran silahı alarak kemerimi taktım. Bazen heves uğruna başladığım bu işe İyi ki girmişim derken buluyordum kendimi. Bu oluşan ani sinirlerimi sadece demir parmaklıklar arkasında ki piçlerden çıkarıyordum. Siyah botlarımı giyerek dışarı çıktım. Şöyle bir üstümü süzdüğüm zaman gayet iyi durumdaydım. Beyaz sporcu atletim, siyah dar kot, üstüne siyah deri mont... Sıradan ama gayet sexi... “Ağzına biber sürerim ha, erkekler baksın diye mi giyindin?” Kendi düşünceme gülüp başımı salladım. Allah’ım bazen kafayı yiyordum. Bahçe kapısına da kilit vurup arabaya doğru ilerlemek istediğimde gelen sesle yerimde durmak zorunda kaldım. “Gece, kızım hele dur bakayım.” Buyrun cenaze namazına, şimdiden geç kaldım millete hayırlı uğurlu olsun. Arkamı dönüp gelene baktım. Yanıma gelmesini bekleyip, “Günaydın Fatma teyze ve güle güle...” diyip sıvışmak istedim ama bunak durur mu durmaz. “Kız nereye kaçıyon, sabahtan beri çıkmanı bekliyom gari, az bekle iki çift kelam edem sene.” dedi tontoş ama bunak teyzem. Bazen kafasının gidip geldiğini düşünsem de sonra yanıldığımı anlıyordum bu bunak benim gibi on kişiyi cebinden çıkarırdı. “Ha buyur teyzem söyle, söyle ki sen de kurtul bende kurtulayım.” dedim sıkılmış bir sesle, daha nasıl belli edebilirdim ben de bilmiyorum. “Aaaaaaa...” dedi uzatarak, kınamaya derdi var herhalde. “Delinin zoruna bak hele, neyse kızçem, bak ne decem sana. Nereye gidersin?” ne yani bu muydu soru. Hey Allah’ım ben ne günah işledim. “İşe Fatma teyzem, hani her sabah gidiyorum ya ben, sende illa iki günde bir durdurup soruyon ya bunu, bende sana hep söylüyorum ya ben her gün işe gidiyorum diye...”dedim vurgu yapmak ister gibi, her Allah’ın günü biri tarafından burda durdurulmasam olmazdı di mi... “Ha doğru kızçem ya.”dedi unutmuş gibi başına vurdu, “Bak ne decem sana Gece kızım, bizim oğlan vaya hani, şu şirkette çalışa duri.” “Eeee... “dedim devam etmesini ister gibi. “Ha işte, o bağs dediki Gece’ye söle o da beni istese, istemeye gelelim gâri.”dedi mutlu ve sevecen teyzecim, Rabbim ben bugün sınanma kotamı doldurdum bu son olsun lütfen. “Fatma teyze, sen o oğluna söyle gelsin ama eve değil karakola gelsin. Hapse atacağım onu. Oldu mu teyzem hadi bana müsade...”diyip uzaklaşmak istedim ama durur mu teyze? Tabi ki durmaz. “Hemen yok deme Gece kızçem.” diye söylendi beni ikna etme umuduyla. “Oldu, sana kolay gelsin. Keçilere de benden selam söyle.”diyip hızla yanından uzaklaştım. Tam arabaya bineceğim zaman, “Ne keçisi kız bende keçi ne arayı durur.”dedi anlamak ister gibi. “Kafada ki keçiler Fatma teyze, kafada ki keçiler.” "Allah kaç Gece kaç, terlik geliyor." Hızla arabaya bindim ama terlik gene arabaya gelmişti. Olsun bundan da ucuz kurtulduk. Derin bir nefes alıp, arabayı çalıştırdım, yılların tospası, ah biliyor musun tospa seni bu hale getirmek için çok uğraştım bir daha seni kaybedemem. ?? “Öp op öp öp öp doyamadım.” Tarkan’a bayıldığımı hiç söylemiş miydim. Şu İstanbul trafiğinde belki de tek iyi gelen şeydi müzik. Müzik ruhun gidasıdır derler ama ben pek inanmam. Ruh halimize bağlı şekilde, müzikler şekillenirdi. Üzgünken, kırgınken, mutluyken kendi ruh haline bağlı olarak seçer ve müzik sana göre şekil alırdı. “Sütten ak o gerdana bir çıkar ki meydana Gel de uyma şeytana Bak bak bak bak duramadım” Gelen kırmızı ışıkla hızımı yavaşlatıp durdum, daha fazla ne kadar moralimi bozabilirdim bilmiyorum ama bugün mutlu olacağıma dair onlarca söz verebilirim kendime. Hem dans ediyordum hemde şarkıya eşlik ediyordum. Yanımda duran siyah arabaya göz atıp tekrar önüme döndüm. Keyfimi bozamazdım. “Öp öp öp öp doyamadım.” İzleniyor hissiyle tekrar başımı siyah arabaya çevirdim. Benim camım açıktı ama onun camlarında siyah filmden dolayı sadece yansımayı görebiliyordum. Ellerimi açıp kulaklarıma götürüp dilimi çıkararak ona hareket yaptım. Beni gördüğünü adım kadar emindim, siyah camın inmeye başlamasıyla siyah saçları ve siyah çerçeveli gözlükleri kendini göstermeye başlamıştı. “Topukla kızım topukla adam kurşuna dizecek bizi.” Yanan yeşil ışıkla hızla gaza bastım ama hesap etmediğim şey o arabanın benim tospamdan daha hızlı gittiğiydi. Dakikasında adam gözden kaybolurken aklımda kalan siyah gür saçları ve siyah çerçeveli gözlükleriydi. ?? Onca oyalanmaya rağmen yine tam zamanında gelmiştim. Bu dakik halimi seviyordum, geç kalma gibi derdin olmuyordu. Canını sevdiğim Kadıköy karakolu. “KADIKÖY EMNİYET MÜDÜRLÜĞÜ” Ne kadar fiyasko dimi Kadıköy’de çalışırsın ama Beykoz’da yaşarsın ne kadar manidar. “Napalım kız bizim de maaş anca buna yetiyor.” Düşünmeyi bırakıp içeri girdim. Emniyet genel olarak boştu, hala gelme zahmetine girmeyen baya kişi vardı. “Günaydın baş komiserim.”diyen Hâle ile bende ona kısa bir günaydın diyerek odama girdim. Ardımdan gelen Hâle ile “Bugün neler var anlat bakalım?”diye sordum. “Dünden beri pek bir şey yok ama müdürümüz bir şeyler karıştırıyor gibime geliyor.” Yine ne karıştırıyorsun sen ya... “Ne gibi?”diye sordum merakla. “Pek emin değilim ama geçen gün ki olan olayla ilgili olabilir.” Ah tabi zaten içini deşmese rahat etmeyecekti. “Herhangi bir şey söylemedi mi?”diye sordum, merakımı kendime bırakmam gerekirdi zira. “Hayır baş komiserim, ama bir şeyler karıştırdığı açık. “dedi tedirgin bir sesle. “Hem niye takıyorsunuz ki, en fazla ne yapabilir ki?” Ah bilsen neler neler yapardı da ağzımı açmıyorum ben. Söylediğini umursamayıp, “Bulut geldi mi?”diye sordum, bugün de merakım nirvana yapmıştı. Teleşla,”O mu? Şey... o daha gelmedi.”dedi. “Çıkar ağzında ki baklayı Hâle.”diye kızdım, “Rahat ol ve söyle.” “Onu gelirken bir kafede bir kadınla gördüm.”dedi rahatlamış gibi. “Hatta geçen gün İbo ile bir mekana gittik, orda da gördüm aynı kadındı. İkinci kere görünce söylemek istedim ama nasıl söyleyeceğimi bilmiyordum.” diye devam etti, rahatlamış gibi bir oh çekti. İbo Hale’nin erkek arkadaşıydı, baya güzel ilerliyordu İlişkileri benim aksime, bende hala Bulut’un beni bir umut fark etmesini istiyordum. Hala onun için küçük kardeşi gibiydim yada müdürünün kızı mı demeliydim. “Tamam.”dedim. “Giderken bana bir çay getir. Başka türlü sinirim geçmeyecek.” “Ayyy, ya ben keşke söylemeseydim. Sen yine çay istedin, Allah sonumuzu hâyr etsin.”dedi korkuyla, benden bu kadar korkmalarına sebep yoktu. “Ya evet, karakolun ortasında suçluları ben dövüyorum sanki di mi?” “İyiyim Hâle,git ve bana çay getir.”dedim kızgınlıkla. “Ya ama ben ne yaptım ya... Bana neden kızıyorsun?”dedi üzüntüyle, Allah’ım ne çabuk ruh halini değiştiriyordu bu kızın. “Hâle!”dedim sertçe adını söyledim kızar gibi, bana baktı. “Git ve çay getir.” Of diyip odayı terk etti. Sabrın sonu selamettir Gece sabır kızım sabır. Dün zaten izin almıştım, biraz da kafa dinlemek için, ama gel gör ki buna imkan tanımıyorlardı. Siyah çerçeveli gözlük ve siyah saç yine düştün aklıma gidiyorsun. Sahi arabanın plakasına gözüm takılmıştı, ama geldiğimden beri Hâle yüzünden bakmak aklıma gelmemişti. Bilgisayarı açıp “34 KK 1118” plakayı yazıp arattım. Yazanları okumak istediğim zaman çalan kapıyla başımı Kaldırdım. Hale içeri geçip sinirle çayı masaya bıraktı. “Yavaş!”dedim sinirle. “Kırsaydın.” “Onu da yapardım da dua et üstümsün.”dedi sinirle. Bıkkın bir sesle, “Hâle, kızım sen benim karım mısın? Yoksa sevgilim mi?”diye sordum, başını hayır anlamında salladı. “Ee o zaman ne diye kavga etmiş çiftler gibi trip atıyorsun bana?” “Az halden anlasan ne olacak be, trip atıyoruz burda. “diyip sinirle kapıya döndü, çıkmak istediği zaman sesimle durmak zorunda kaldı. “Kusura bakma, tersimden kalktım.” “Ay hiç önemli değil. Uyuz baş komiser benden özür diledi.” Diye konuştu sevinçle. Bu kızın ruh halini asla çözemeyecektim. “Neyse ne pişman ettirme hemen... Hâle!”dedim, sormamı ya da istememi bekler gibi bakıyordu, hangisiydi tam olarak bende emin değildim. “Geçen gün olan olayın dosyası nerde?”diye sordum merakla, “En son sana vermiştim geçen gün.” “O mu?”diye sordu teleşla, başımı sallayıp onay verdim. “Onu baban aldı.”dedi tedirgin bir sesle. Sonra neden ben sinirleniyorum, Allah’ım ya bugün kafayı yemezsem başka bir gün yemem. Başımı sallayıp kapıyı işaret ettim. Dışarı çıkan Hâle ile suğumasını istemediğim çayıma uzandım. Buraya babamın zoruyla gelmiştim, ilk başta herkes torpilli gibi davranmıştı ama onların aksine babam ceza vermek ister gibi hepsinden daha ağır davranmıştı. Yaptığım başarılar sayesinde de kısa sürede herkese kendimi kanıtlamış ve bu sayede rütbem de artmıştı. Emniyet müdürü olmasına rağmen babalık duygusunu burda da dışarda da asla hissetirmek istememişti. Zamanında da hep beni suçlamıştı annemin ölümü için, içten içe hep bunun acısını yaşamıştım belki de gerçekten benim yüzümden öldü diye. Babamın bana olan bakışları yüzünden liseyi yatılı okumuştum. Üniversite’yi bile başka şehirde okumama izin vermemişti ama yine onun yanında kalmamıştım. Ben yedi yaşındayken de evlenesi tutmuştu, ve evlendiği kadın babama nazaran hep daha iyi davranmıştı bana. “Günaydın güzellik.” Duyduğum sesle başımı kaldırıp Bulut’a baktım. Herkesi fark eden ama beni fark etmeyen mavileri, fırtınalı mavi bir okyanusu andırıyordu. Kalbim benden izinsiz maraton koşmuşum gibi hızlandı. “Sevgilinin kollarından çıkabildin nihayet.” diye sitem ettim. İçimde ki yangını görsen bana böyle mutlu şekilde bakabilir misin bilmiyorum. “Uzun uzun anlatırım sonra sana onun sıcak kollarını ama şimdi olmaz, toplantı varmış seni almaya geldim.”dedi. “Ne toplantısı? Hâle bahsetmedi az önce buradaydı.” diye sordum merakla, bilmiyorum diye işareti yaptı. Yerimden kalkarken ekrana gözüm takıldı. KARTAL KARADAĞLI Demek ismi buymuş diye geçirdim içimden. İçimden bir his yine karşılaşacakmışız gibime geliyordu. Kader daha biz ilk nefesi aldığımız zaman yazılmıştı bizim için ve emin olduğum bir şey varsa, ilklerin tesadüf ikinci karşılaşmanın kader olduğuydu. ?? Herşey karanlıktı benim için ama tek aydınlığım Bulut gibi geliyordu. Onun başkalarının yanında bu kadar mutlu olması canımı acıtıyordu ve en zoru da bunu belli etmemem gerekiyordu. Belki de kendim hakkında gurur duymam gereken ilk özelliğim, kimse ne hissettiğimi anlamamasıydı. Bulut’un sesiyle kendime geldim. “Hey neden dalgınsın öyle sen?”diye sordu. "Hiç."diye geçiştirdim onu, sen böyle yanındakiyle fazla yakınken, rahat olmamam benim suçum değildi. Babam içeri geldiğinde, herkes ayağa kalkarken ben ayağa kalkma zahmetine girmemiştim. Yaptığım harekete herkes hayret ederken, Bulut kınayan bakışlar attı. Tabi haklılar hiç saygısızlık yaptığımı görmemişlerdi ona karşı. Asiliklerim hariç tabi,herkesin içinde biraz asilik vardı, benim ki biraz fazla ise ne yapabilirdim ki... Babam baş selamı verip oturmalarını istedi, herkese bakışları değerken benim üstümde durup oyalanmıştı. Harelerinin hiç dostça bakmadığına dair iddiaya girebilirdim. O an beni kurtarır gibi Bulut’un yanında ki kişi konuştu. Şuan adı neydi hatırlamıyorum ama sana dışarda koca bir teşekkür borçluyum galiba. “Burada neden toplandık müdürüm?” İnan bunu bende çok merak ediyordum, beni büyük bir dertten kurtardın. Topu topuna bir kaç kişiydik ve genelde daha kalabalık olurdu bu sefer neden böyle olmuştu buna ben bile, bir anlam verememiştim. Babam bakışlarını benden çekip Bulut’un yanında konuşan kıza baktı. Bir nevi Bulut’un sağ koluydu ve ikisinin de rütbesi benden daha düşüktü. “Anlatacağım.”dedi sakin bir sesle babam, ortamdakiler başını sallarken, ben dikkatle babama baktım, birşeyler karıştırdığına dair kalıbımı basardım. Tam karşımda ki sandalyeye oturdu, sağ ve sol tarafında kendinden sonra emir verebilecekler vardı. Hemen yanında Bulut ve şu sözde sağ kolu olan ve bir an olsun minnet duyduğum kız vardı, hala adı zihnimde yer edinmiyordu. Bulut’un önünde komser yardımcısı Hâle vardı ve koşulsuz şartsız güveniyorum dediğim sayılı insanlardandı. Babamın tam karşısında da ben vardım. Yanında duran adama işaret verdi, elinde olan dosyaları hepimize ikişer tane olacak şekilde dağıttı. Belli ki yine bir görev vardı ama ikinci dosyanın sebebini bilmiyordum. “Önünüzde iki dosya var.”diye konuşmaya başladı babam. “Yeşil olan burdan birinin işlediği cezanın bedeli, ikinci dosya da bir göreve ait.”dedi sakin bir sesle. “Senden bahsediyor, bunu biliyorsun dimi.” Bunu görmeden bilemezdim. “Yeşil dosyayı açabilirsiniz. “diye konuştu tekrar, anlamını bilmediğim şekilde, elim titreyerek yeşil olan dosyaya uzandım. “TUTANAK” başlık ve akabinde ki yazanlar, burada bir daha işimin olmadığını gösteriyordu ve bana oynanan çok pis bir oyun olduğunun habercisiydi. “Sayın Gece Aksoy, 07.08.2021 tarihi itibarıyla açığa alındınız.” Söylenen sözler, kulağımda tekrar ediyordu. Açığa alındınız. Açığa alındınız. Açığa alındınız. “Neden?”diye sordum titrek bir sesle. Sözlerim babamın kulağına ulaşmış gibi yüzünde koca bir gülümseme belirdi, kimse fark etmeden kendini toparlayıp üzülmüş gibi yaparak bana baktı. “Sen yaptın.”dedim sesimi bulmuş gibi. “Neden Allah’ın belası neden.”diye bağırdım, ne istemişti benden ben ona ne yaptım. Tek lafı ile beni buraya getirmiş şimdide tek lafı ile tamamen hayatımı bitiriyordu. “Benimle alakası yok Gece.” diye kendini savunmaya başladı babam. “Kendi topuğuna kendin sıktın, 25.07.2021 tarihinde bir adamı döverek komalık ettin. Bunun cezasız kalması imkansızdı, sürekli senin akranı toplayamam.” O an keşke toplasaydın demek isterdim. Keşke gerçekten babam olup, bunu yapsaydın demeyi her şeyden daha çok isterdim. “Yaptığın suç cezasız kalamazdı.”diye devam etti. “O adam ölebilirdi.” “Gebersin piç. “diye bağırdım, herkes susmuş bize bakıyordu. “Gebersin, yaptığımdan pişman değilim, haksız hiç değilim. O bunu hak etti, o bir kadına tecavüz etti, ben oraya gittiğim zaman kadını ben gördüm siz değil. Adamın yüzünde ki gülümseme bile midemi bulandıracak haldeydi. Hah adamı dövdüm diye, açığa alındım öyle mi?Oh ne güzel dünya ya.” Sözümü bölüp, “Adaleti sen tek başına sağlayamazsın.”diye karşılık verdi. “Ne?... Adaleti ben sağlayamam ha? O zaman ne diye polis oldum söylesene? Adaleti ben sağlayamıyorum ama sizin de sağladığınıza dair çok büyük şüphelerim var.”diye bağırdım. “Peki kim adaleti sağlayacak o hükümet adı altında çalışan kişiler mi?... Yemeyin beni Allah için ya, bugün tutup atsam birini içeri yarın iyi halden dışarı salar o adalet diye arkasında saklandığınız kişiler.... Lan bizim anamız ağlıyor bir suçlu yakalayalım diye ama müdürümüze bak sen, beni adamı komalık etmişim diye açığa alıyor. Söylesene senin çarşaflarını buraya döksem acaba kim açığa alınır.”diye en son tehtid ettim. Kendisine yediremeyen baba hazretleri, “Haddini aşma.”diye bir tepki de bulundu. “Bu kadar yeter açığa alındın, adam yaşayıp hayatta kalırsa ve senden şikayetçi olmazsa, görevine geri dönersin.” Sinirle ayağa kalkıp sandalyede asılı duran montumu alıp sandelyeye vurarak devirdim. Verdiğim tepkiye karşılık babam sinirlenmiş, “Ne bu saygısızlık, karşında askerlik arkadaşın yok.” diye kızdı. “Evet arkadaşım yok ama artık karşımda saygı duyacağım bir babam ya da müdürüm de yok.”diye söylendim kızgınlıkla. Herkes verdiğim tepkiye şaşırırken onları umursamak aklımın ucundan bile geçmemişti. Gözlerim herkesin üstünde geçip en son Bulut’un mavilerine takıldı, boğulmaya razı olduğum mavi okyanuslar. Göz pınarlarında bu yaptıklarımın fazla olduğunu haykırıyordu. “Sana gitmeni söylemedim. Otur şuraya!” duyduğum emir veren sesle tekrar babama baktım. “Senden izin istemedim.” diye karşılık verdim. Kapıya yönelip çıkacakken babam yanıma gelip kolumdan tutmuştu. Elinde olan dosyayı ellerimin arasına bırakırken, elimdeki dosyayı tereddütle açtım. KOD ADI: GÖREV “Buradan açığa alınmış olarak çıkacaksın ama sana yeni görev verme kararı aldık. Bu sayede polis olma görevin sadece askıya alınmış olacak. Düşünmen için sadece yirmi dört saatin var.” Hayatımı değiştiren kararı o gün vereceğimi nerden bilebilirdim ki... Ben Gece Aksoy, bu yaşıma kadar iki kanadı kırık olarak uçmaya çalışmıştım ama bundan sonra bunu nasıl yapacağıma dair en ufak bir fikrim dahi yoktu... Elimde ki siyah dosya ile sonsuz bir uçuruma yuvarlanmıştım. Kaderim ise iki dudağımın arasında asılı kalmıştı.

editor-pick
Dreame-Editor's pick

bc

İNCİ TOZU (+18)

read
17.7K
bc

Dönüm Noktası Aşka Tutsak

read
4.5K
bc

KAR TANESİ

read
13.0K
bc

İKİNCİ ŞANSIM

read
1.4K
bc

Küçücüğüm

read
146.3K
bc

ÇİFT SIFIR (+18)

read
60.1K
bc

KELEBEK ÖLÜMÜN KIYISINDA

read
1.8K

Scan code to download app

download_iosApp Store
google icon
Google Play
Facebook