Eski deponun rutubetli havası, içerideki gerginlikle birleşince nefes almayı neredeyse imkânsız hale getiriyordu. Tavandan sarkan tek bir sarı ampul, masanın üzerine serilmiş haritaların ve Yıldıray’ın bilinen mekanlarının fotoğraflarının üzerine titrek bir ışık yayıyordu.
Tipsiz şey.
Toz zerrecikleri ışık huzmesinde dans ederken, bizimkiler birbiriyle bakışıyordu. Galiba en çok kıskandığım şey bu olabilirdi çükü gözleriyle çok güzel anlaşıyorlardı!
Sessizliği bozan tek ses, dışarıdaki yağmurun paslı çatıya vuran ritmik tıkırtısıydı.
Mükemmel planımı anlattıktan sonra duraksadım. Bakışlarımı sırayla arkadaşlarımın üzerinde gezdirdim. Yavuz çenesini sıvazlıyor, Enes endişeyle tırnaklarını yiyor, Rüya ise gözlerini kaçırıyordu.
Burcu, kollarını göğsünde kavuşturmuş, sırtını duvara yaslamış bir halde her zamanki mesafeli tavrını koruyordu ama gözlerindeki o tanıdık, delici parıltı her zamankinden daha keskindi. Ve Alperen... Alperen, patlamaya hazır bir volkan gibiydi.
Planı anlattığımdan beri öfkeden yerinde duramıyordu.
"Yıldıray'ın çetesine köstebek gibi sızacaksın yani öyle mi? Daha bu sabah Ahmet kafasına sıkmışken?" dedi Alperen. Sesi fısıltı gibi çıkmıştı ama bu ton, bağırmasından çok daha korkutucuydu.
Çok iyi yerden girmişti.
Hafif bir tırsmadım değil. Tabii hemen silkelendim.
Derin bir nefes aldım. Geri adım atamazdım. "Duydun Alperen. Haraf'ın içine sızacağım. Onlardan biri gibi olacağım. Plan bu."
Alperen bir anlığına gülecek gibi oldu, yüzünde sinirli, inanmaz bir ifade belirdi. Sonra aniden elini masaya öyle sert vurdu ki, haritaların üzerindeki kalemler havaya sıçradı.
"Saçmalık!" diye kükredi. Sesi deponun duvarlarında yankılandı. "Tam bir delilik! Yıldıray'dan bahsediyoruz Güneş! Bir sokak şerefsizinden farklı bir piç o. Senin benim gibi bir vicdanı var mı sanıyorsun? Bunu öğrendiği an seni-" dişlerini sıktı.
"Hiçbir şey olmayacak. Anlamayacak bile."
"Bu riske alınacak bir şey değil!" Alperen masanın etrafından dolanıp tam tam karşıma dikildi. Aramızda sadece birkaç santim vardı. "Risk, oraya girdiğin an bizim korumamızdan çıkacak olman. Eğer kimliğin açığa çıkarsa... Eğer o it senin köstebek olduğunu anlarsa..." Cümlesini tamamlayamadı.
Tamamlamasına gerek de yoktu. Yıldıray'ın hainlere neler yaptığını hepsi çok iyi biliyordu. Hatta bende bugün oldukça yakından şahit olmuştum.
"Başka şansımız yok," dedim, Alperen’in gözlerinin içine bakarak. "Umurumda değil tamam mı? Size yardım etmenin yollarından biri buysa, öyle olsun. Çünkü yapacağım."
Yavuz, boğazını temizledi. "Duygusal davranmazsam... Güneş haklı. Yıldıray son birkaç haftadır üst üste yapıyor oyunlarını. Bir an önce adım atmalıyız. İçeriden bir göze ihtiyacımız var." dedi sakince.
"Ama o göz Güneş olmak zorunda değil!" diye atıldı Rüya, sesi titriyordu. "Neden profesyonel birini bulmuyoruz? Ya da... Ne bileyim, daha az tehlikeli bir yol?"
"Çünkü zamanımız yok," dedim "Ve Yıldıray dışarıdan kimseyi almıyor. Sadece..." Yutkundum. "Sadece benim gibileri alıyor. Yani...sizden çalmak istediği herhangi birini. Zehirlemek istediği herhangi bir şeyi." dedim Rüya'ya bakarak.
Daha birkaç saat önce anlattıklarını hatırlıyordum.
Odanın atmosferi değişti. Burcu, yaslandığı duvardan ayrılıp yavaşça masaya yaklaştı. Topuklu botlarının sesi betonda yankılandı. Bana, sanki laboratuvardaki bir deneye bakıyormuş gibi soğuk bir ifadeyle baktı. Bu kadın beni seviyor mu sevmiyor mu anlamıyorum ya!
"Yani..." dedi Burcu, sesi buz gibiydi. "Planın şu: Bizimle kavga etmiş gibi yapacaksın. Seni gruptan attığımızı, seni sattığımızı söyleyeceksin. Sonra da kuyruğunu kıstırıp, yaralı bir köpek yavrusu gibi Yıldıray'ın kapısına gidip 'Beni de aranıza alın, onlardan nefret ediyorum' diye ağlayacaksın. Öyle mi?"
Gülerek başımı salladım. "Aşağı yukarı böyle. Yıldıray, egosu yüksek biri. Sizin gibi güçlü bir grubun 'atığını' alıp, size karşı kullanma fikrine bayılacaktır. Sırf size inat beni kabul edecektir."
Burcu alaycı bir şekilde güldü. "Sen? Yalan söylemek? Güneş, sen hayatımda gördüğüm en berbat yalancısın. Yüzün kızarır, ellerin titrer. Yıldıray senin rol yaptığını anladığı an, o güzel yüzünü tanınmaz hale getirir. Ve inan bana, bunu söylememin tek sebebi, cesedini toplamakla uğraşmak istememem."
Güzel dedi bana ya!
"Gerçekten güzel miyim?" dediğimde tip tip suratıma baktı. Odadakilerin birkaç dakika içinde ciddiyetini bozunca homurdandı. "Sus artık."
Her ne kadar belli etmek istemese de Burcu'nun bu sert sözlerinin altındaki endişeyi görebiliyordum.
Şapşal!
"Bu sefer titremeyeceğim Burcu," dedim ciddileşerek, büyük bir kararlılıkla. "Emin misin?" diyerek gülmeye çalıştı Rüya. "Çünkü sana normal davran dedikten sonra kendini ele vermen beş saniyeni bile almadı ve bu olayın üzerinden yaklaşık bir saat geçti." deyince ters ters suratına baktım.
Gözlerini kaçırdı. "Her neyse." dedim. "Bu o kadar mühim bir mesele değil."
Enes, araya girdi. "Peki ya inandırıcılık? Yani... Sadece 'biz küstük' demekle olmaz ki. Yıldıray'ın adamları her yerde. Gerçekçi görünmesi lazım."
Doğru. "İşte zeki soruları severim." dediğimde şımararak etrafımda döndü. "Seni etkilemedim mi bebeğim?" diyerek kollarımı tuttuğunda, biri tarafından geriye çekildim. "Ciddi bir şey konuşuyoruz." dedi ters ters Alperen, kulağımın dibinde homurdanarak. Gözlerimi devirdim.
Bu kadar ciddi olurlarsa hayat geçmezdi! Hemen konuya döndüm.
Planın en zor kısmı burasıydı. "Biliyorum. Bu yüzden... Bu gece beni gerçekten kovacaksınız."
Alperen şaşkınlıkla kaşlarını çattı. "Ne?"
"Meydanda," dedim. "Herkesin, gözü önündeü mahallenin ortasında. Büyük bir kavga edeceğiz. Sen bana bağıracaksın Alperen. Beni suçlayacaksın. Belki... Belki beni iteceksin."
"Sana el kaldırmam," dedi Alperen kesin bir dille. "Asla."
"Yapmak zorundasın tatlım." dedim ve sırıttım. "Biliyorum bana çok aşıksın ama yapacak bir şey yok. Hem biraz birbirimizden uzak kalmak ilişkimize iyi gelecektir." diyerek göz kırptım.
"Güneş." diyerek uyardı Alperen. Enes ve Rüya heyecanla bizi izliyordu, bir ellerinde patlamış mısır olması eksikti! "Efendim tatlım." diyerek gözlerimi kırpıştırdım. "Güneş, sinirleniyorum." deyince ellerimi havaya kaldırdım.
"Tamam ya, hiç şaka da yapılmıyor." dedim. "Sinirlenme tatlım."
Enes bu seefer kahkaha atınca masaya sertçe saplanan bir şeyle irkildim. Burcu, dik dik gözleriyle bize bakıyordu. Masaya bıçağını saplamıştı. Daha sonra Enes ve bana bakıp bıçağı yavaş adımlarla masadan çıkarınca sertçe yutkundum.
Alperen odanın içinde volta atmaya başladı. "Bunu belki de sadece bir heyecan sanıyorsun ama hiçbir şeyin farkında değilsin Güneş."
"Bakın, oraya gidip Yıldıray'ın baş adamı falan olmayacağım tamam mı? Sadece yardıma muhtaç herhangi bir kız olacağım. Sorun olmayacak. Hem...hem eminim ki bana söylemediğiniz bir ton şey vardır. Yalan vardır. Yıldıray beni saf bir şey zannedecektir. Bu onun hoşuna gider, değil mi?" dedim gözlerimi hepsinin üzerinde tek tek gezdirerek.
Oda tekrar sessizliğe gömüldü. Bu seferki sessizlik, itiraz değil, kabullenişin ağır sessizliğiydi. Yavuz, önündeki deftere bir şeyler karaladı. Enes başını öne eğdi.
Burcu, derin bir iç çekti. "Eğer..." dedi, sesi biraz daha kısıktı. "Eğer yakalanırsan... Eğer işler sarpa sararsa... Bir acil durum sinyalin var mı? Yoksa kahramanlık yapıp sessizce ölmeyi mi planlıyorsun aptal kız?"
Hafifçe gülümsedim. "Yok. Dedim ya, bir kod ismi falan koysaydık keşke."
Burcu, dik dik suratıma baktı. "Mantıklı bir mesaj attığında anlayacağım ki kesin bir ciddi bir problem var." diye homurdandığında güldüm.
"Merak etmeyin, öyle bir şey olursa anlayacaksınız." dedim derin bir nefes alarak.
"Üç gün," dedi Alperen buz gibi sesiyle. "Sadece üç gün. Üç gün içinde bize somut bir bilgi getirmezsen ya da senden haber alamazsak, o ini Yıldıray'ın başına yıkarım. Plan falan dinlemem, Güneş. O Yıldıry piçinin belasını sikerim-" duraksadı. "Sikeriz yani."
Başını salladım. "Anladım."
"Ve o kavgada..." sözünü kestim.
"Merak etme tatlım, dediğin hiçbir şeyi ciddiye almayacağım." dedim göz kırparak. Bir 'hasbinallah' çekti.
"Burada aşk filmi dönüyor!" Enes, Rüya'ya fısıldadığını duydum. Kimsenin duymadığını zannediyordu ama duyuluyordu salak! Alperen, Enes'in kafasına sertçe vurdu. Enes inleyip ensesini ovuşturdu.
"Pekâlâ," dedi Yavuz araya girerek. Enes'in dövülmesinden zevk alıyordu, hatta bir kez de o vurmuştu. "Lan sen niye vurdun?" dedi Enes homurdanarak. "Ensen güzelmiş kardeşim."
Onlar kendi aralarında tartışırken Burcu öksürdü ve ikisini böldü. "Senaryoyu kuralım. Konu ne olacak? Neden kavga edeceğiz?"
"Beni istemediğinizi zaten sağır sultan duydu." dedim homurdanarak sinirle. "Beni burada istemediğinizi, buraya yapışıp kaldığımı falan bağırıp durun. Sülük falan deyin. Ay aman! Bunu da mı ben mi düşüneceğim ya?"
Burcu başını salladı. "İnandırıcı. İnan sana bunları söylemek benim için hiç zor olmayacak." Bu seferki iğnelemesi daha yumuşaktı.
Sırıttım. "İstediğin kadar inkar et Burcu. Beni sevdiğini biliyorum." dedim.
Burcu, Rüya'ya öldürücü bir bakış attığında Rüya alt dudağını dişleyerek geri çekildi.
"Bunu al. İzleyici değil, sinyal tespiti yapılmasın diye pasif durumda. Ama üzerindeki düğmeye üç kez basarsan, son konumunu bize atar. Topuğunun içine, ayakkabının astarının altına sakla. Yıldıray üst araması yaptırır ama ayakkabı astarlarına bakacak kadar düşmez... Umarım." diyerek bana bir cihaz verdi.
Elinden cihazı aldı. "Teşekkürler Burcu."
Burcu omuz silkti. "Sadece ekipmanımı koruyorum. Kaybetme."