“Kapkaç.”

1379 Words
2014, Alperen, bir dilim ekmeğin üzerine sürdüğü balı Güneş’in tabağına bıraktı. Güneş ekmeği tek atışta ağzına attığında yanakları şişti. Alperen güldü. “Yavaş yesene.” dedi. “Ne yapayım ama Alperen…Çok güzel.” dedi boğuk sesiyle. Alperen tekrardan ekmeğe bal sürerken Güneş’te gözlerini hızlıca kahvaltı masasında gezdirdi. Üzüm reçelini tıpkı Alperen’in yaptığı gibi ekmeğe sürüp Alperen’in önüne bıraktığında Alperen sesini hiç çıkarmadı. Üzüm sevmezdi. Ama Güneş uğraşmış, onun için yapmıştı. Yemeliydi değil mi? Özellikle de Güneş ona hevesli gözlerle bakarken… - Herkes kahvaltısını yaparken arada sırada Burcu’nun ölümcül bakışlarını suratımda hissedebiliyordum. Yavuz, “Alperen.” dedi. “Kahvaltıdan sonra seninle bi mekana gidelim.” Alperen başını salladı. “Gideriz.” “Ne mekanı?” diye sordum. “Kafe falan mı işletiyorsunuz?” diye devam ettiğimde ilk önce derin bir sessizlik oluşsa da Enes katıla katıla güldü. Şaşırarak “Ne?” dedim. “Yanlış bir şey mi dedim?” onay almak için Alperen’e döndüm. O da kahvaltı tabağındaki yeşil zeytinlerle oynarken alttan alttan sırıtıyordu. Yine rezil falan mı olmuştuk ya? Rüya dişlerini sıkarak dirseğini Enes’in karnına geçirdi. “Sus salak.” “Aynen.” dedi Burcu. “Kafe işletiyoruz.” “Nerede? Gelirim.” dedim hemen atlayarak. Kaşlarını çattı. “Burada huzur vermiyorsun bari orada huzur ver!” diye kızınca başımı salladım. “Benim ayağım uğurludur bakın,” diyerek ‘emin misiniz?’ dercesine kaşlarımı kaldırdım. Burcu gözlerini devirdi. “O uğuru, kendine ev bulmaya harcasan ne dersin?” Güzel soktu. Beğendim. “Zaten buldum.” diyerek sırıttığımda elindeki çatalı sıktı. Buradan gitmeyeceğimi kabullenmiş olmalıydı. “Size afiyet olsun.” diyerek masadan kalktığında Yavuz’da peşinden kalkarken “Bir gidip bakayım.” diyerek ayrıldı. Umursamadan bir parça ekmek aldım. Masaya baktım. Biraz uzağımda üzüm reçeli gördüğümde Alperen’e “Üzüm reçelini verir misin?” diye sordum. Alperen, bir hayal bile olabilecek şekilde kısaca gülümsemişti. Ama o kadar varla yok arasındaydı ki emin olamamıştım. Üzüm reçelini bana uzatırken Enes “Bizde üzüm reçeli mi vardı ya?” dedi alayla. Alperen ters ters “Varmış işte.” diye homurdandı. “Allah Allah, daha önce hiç görmemiştim.” Gözlerimi kıstım. Bu şimdi niye buna bu kadar çok takılmıştı ki? Alperen dişlerini sıkarak “Kör gözünü sikeyim o zaman Enes. Oldu mu?” diye sinirle yükseldiğinde Enes daha çok sırıttı. Reçelin kapağını açtığımda karşılaştığım jelatinle Enes, “Hm. Tabii ben görmemişim.” dedi. Rüya, bir kez daha Enes’in karnına vurdu. Enes yüzünü buruşturarak “Acıyor kız. O kadar sert vurulur mu?” diye homurdandı. Rüya sahte bir şekilde gülümeyip “Ben susturmazsam Alperen susturacak. Hangimizi tercih edersin?” dediğinde Enes sertçe yutkundu. “İstediğin gibi vur.” diyerek göğsünü gösterdi. Rüya gözlerini devirdi. Onları umursamadan “Ne mekanı ya? Hala bahsetmediniz? Gerçekten kafe falansa arkadaşlarımı getirebilirim.” deyip dilim ekmeğin üzerine sürdüğüm üzüm reçelini Alperen’in tabağına bıraktım. Rüya, “Yani..evet. Mahallenin biraz dışında kalıyor.” “Adı ne?” “Kayalar.” “Ne? Gerçekten Kayalar mı?” diyerek ekmeğimden bir ısırık aldım. “Bunu çok düşündünüz mü?” Enes, “Niye kız? Arkadaşlarını buraya getirmeye utanır mısın yoksa?! Beğenmez misin bizi…” Gözlerimi devirip cevap vereceğim esnada Alperen sandalyesini sürüye sürüye ayaklandı. Yüzüme bile bakmadan “Ben mekana geçiyorum.” deyip arkamdan geçtiğinde kaşlarımı çattım ve arkasından baktım. Tabağındaki üzüm reçelli ekmek hala duruyordu. Enes ve Rüya’ya döndüm. “Ne oldu buna şimdi?” Enes rahatça arkasına yaslandı. “Korkuyor.” dediğinde daha çok meraklandım. “Neyden?” dediğimde cevapsız bıraktı beni. “Ne yapmayı planlıyorsun Güneş?” diye sordu Rüya. Sanki cevabımdan korkuyor gibiydi. Enes’te dikkat kesildi bana. “Burada kalacağım.” dediğimde ikisinin de gözlerindeki rahatlamayı gördüm. Onlarla sohbet edebiliyordum en azından. Diğerlerine göre daha kolaydı. Burcu, Enes ve Rüya’ya bağırdı. “İşimiz var. Kaynatmayın da gelin!” diye bağırınca ikisi de irkildi. Gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım. Burcu resmen grubun sinirli annesi olmuş gibiydi. Ondan korktukları çok belliydi. “Hiç gülme.” diye fısıldadı Enes kalkarken. “Sıra sana da gelecek.” dediğinde omuz silktim. İzlemesi eğlenceliydi. Burcu yüzüme bile bakmadan ayrıldı. Diğerleri de peşinden giderken Alperen yanıma geldi. Masanın üzerindeki araba anahtarlarını alırken aklıma gelmiş gibi duraksadı. “Gitmeyeceğim!” dedim dik dik suratına bakarak. “Ne?” dedi kaşlarını çatarak. “Geldiğimizde seni burada görmeyelim falan demeyecek miydin?” dediğimde güldü. Gülmesi nadirdi, hızlıca gözlerimi yüzünde gezdirdim. Çokta güzel gülüyordu. Keşke hep gülseydi. “Hayır onu demeyecektim.” “Ne o zaman?” dedim. “Biz gelene kadar evde kal. Bizden başkasına da kapıyı açma.” deyince bu sefer şaşkınlık sırası bendeydi. “Siz deli misiniz?” dedim hayretler içinde. “Bir bana def ol git diyorsunuz, sonra da evden çıkma diyorsunuz?” Alperen ensesini kaşıdı. “Sen dediğimi uygula, pişman olmayacaksın.” “Tabii.” dedim imayla. “Seni dinlemiş olsaydım şu an burada da olmazdım.” diye devam ettim. “Burada olmaman daha iyiydi emin ol.” dedi. Gözlerimi devirdim. Tamam! En tehlikeli sizsiniz! Alperen, kahvaltı tabağına bakıp aniden üzüm reçelli ekmeğini alarak ağzına attı ve önümden geçerek bahçe kapısından çıktı. “Siz ne işler kırıştırıyorsunuz bir anlasam…” diye mırıldandım. Telefonuma baktım. Bir saat sonra dersim başlayacaktı. Hızlıca masayı topladım. “Hah!” dedim söylenerek. “Normalde burayı böyle mi bırakıyorlar? Bir insan işin ucundan tutar…” söylene söylene işimi yapıp biraz evi kurcaladım. Ne bileyim, bir şeyler bulurum umudum vardı ama elimde olan koca bir hiçti! Tabii odalarına girmedim. Ucundan bir düşünmedim değil ama eğer Burcu anlarsa ibrete alem olsun diye beni camdan sallandırırdı! Kadının herkese saldığı korku şaka falan değildi. Evden ayrıldım. Sokağa çıktım. Ellerim hırkamın cebimde sakin adımlarla yürürken aniden birisinin çantama saldırdığını hissettim. Büyük bir çığlıkla çantamı tutarken kapkaççı da bırakmamak için bir o kadar inatçıydı! “Bırak şunu, içinde sadece defter ve kalem var geri zekalı!” diye bağırdım. Adam hiç umursamadan çantayı öyle bir çekti ki yere düştüm. Diz kapaklarımın acısından bağırırken çantayı bıraktım ama o sırada birisi geldi ve kapkaççının suratına attığı yumrukla bayıltması bir oldu. Canım bu kadar acımasaydı deli gibi etkilenirdim ama duvara yaslanarak diz kapaklarıma baktım. Belki pantolon giyseydim bu kadar acımazdı ama şort etek giydiğim için direkt sürtmüştüm. “Siktir git. Bir daha seni burada görmeyeyim orospu çocuğu!” dedi beni ve çantamı kurtaran adam. Kapkaççı hiçbir şey demeden gerisin geriye kaçtı. O gider gitmez adam bana döndü ve yüzünü gördüm. Kahverengi gözlere sahipti. Saçları üç numaraydı, sert yüz hatlarına sahipti. Bana bakarken yüz ifadesi yumuşadı. “İyi misin?” Başımı salladım. “Teşekkür ederim.” dedim. Hızlıca vücudumu taradı ve gözleri bacağıma durdu. “Çok kötü olmuş.” diyerek diz çöktü önümde. “Bir eczaneye gidip pansuman yaptıralım.” Başımı iki yana salladım. “Hayır. Gerçekten teşekkür ederim, biraz buz koyup krem sürsem geçer.” deyip ayağa kalkmaya çalıştım ama kalkar kalkmaz oturmam bir oldu. Canım o kadar acıyordu ki adık atamıyordum. “Ne oldu?” dedi telaşla. “Acıyor.” diye mırıldandım hüzünle. Niye benim başıma bu gelmişti ki ya! Delireceğim. “Kapkaççıya küfür eden tek seni gördüm.” dedi aklına gelmiş gibi mırıldanarak ve çantamı uzattı. Güldüm bu dediğine, “Gerçekten birkaç kalem ve silgi için uğraştığına değmezdi…” dedim. Güldü. Sonra aklıma gelmiş gibi diz kapaklarıma bakıp “Tamam…eczane yok. Ne istersin?” “Bir şey istemiyorum. Eve gideceğim. Çocuğun gözleri kısıldı. “Burada mı yaşıyorsun? Seni daha önce görmedim.” “Tüm mahalleyi tanır mısın?” “Olabildiği kadar.” Onu dinlemeden tekrardan ayağa kalktım ama yürüyemiyordum. “İzin ver yardım edeyim.” diyerek gözlerimin içine bakınca başımı salladım. Ama beni birden kucağına almasını beklemiyordum! “Ne yapıyorsun?” dedim şaşkın şaşkın. “Sana yardım ediyorum.” dedi. “Bunu yapacağını söylememiştin.” “İzin verir miydin?” “Sanmıyorum.” dediğimde “Cevabını anlamış oldun.” diye mırıldandı. Gözlerimi devirdim. “Tamam, seni nereye bırakıyorum?” “Tüm mahalleyi tanıdığına göre Alperen’i tanıyorsundur o zaman?” dediğimde beni tutan kolların kasıldığını hissettim. “Alperen mi?” diye sordu. “Evet. Burcu, Enes falan bir arada yaşıyorlar.” diye ekledim çıkaramamış olduğunu düşünerek. “Biliyorum onları.” diyerek ilerlemeye başladı. “Asıl sen onları nereden tanıyorsun?” diye ekledi. “Çocukluk arkadaşım onlar benim.” Çıkmaz sokağın başına geldiğimizde bizimkileri fark ettim. Çitten geçiyorlardı ama Enes beni gördüğünde Alperen’i dürttü. Alperen ve diğerleri bana döndüğünde herkes ilk önce şaşkın şaşkın baksa da daha sonra kaşlarını çattılar. Alperen öfkeli adımlarla bize yürüyüp “Sana evden çıkma demiştim!” diye bağırdı. Ne oluyor be?
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD