Alperen'in bana bağırması, sanırım beklediğim en son şeydi.
Üzerimize öfkeli adımlarla geldi ve tam önümüzde durdu. "Bırak onu." dedi, daha adını bile öğrenmediğim çocuğa büyük bir kin içinde bakarken.
"Bırakamam." dedi çocuk zevkle sırıtırken. İçimde 'yardım' çığlıkları atıp duruyordum. Ulan! Alperen'i sinirlendirmek için beni mi kullanıyordu pislik şey? Ayaklarımı sallayarak inmek istediğimi belli ettiğimde Alperen yüzüme bile bakmadan sertçe bacaklarımdan tutup kucağına aldı beni.
"Yavaş." dedi çocuk. Hala sırıtıyordu ya! Ne vardı bunda bu kadar?
"Siktir git Yıldıray."
Tamam, artık benim için bir çocuk değildi ve ismi vardı. Yıldıray sırıtarak, "Arkadaşını seviyorsan o zaman biraz daha dikkatli ol Alperen." dedi imayla.
"Sana siktir git dedik değil mi?" dedi Yavuz öne çıkarak. Yıldıray kaşlarını kaldırıp sırıttı. "Şuna bakın, Yavuz konuşabiliyormuş!"
Birkaç gündür gördüğüm o sakin Yavuz'un yerini başkası almış gibiydi. Öfkeyle yanımıza gelip Yıldıray'ın yakalarından kavradığında Alperen'in kucağında doğrulmaya çalışırken düşmemek için boynuna sıkıca tutundum.
Alperen'de beni daha sıkı bir şekilde tutarken, Yıldıray'ı yakalarından silkeledi Yavuz. "Sana ne demiştik unuttun mu lan sarı?" dedi dişlerinin arasından.
"Seni bir daha bu sokağın başında bile görmeyeceğiz, gölgeni bile bizden gizleyeceksin dedik değil mi? Ne sikim lan bu cesaret?"
Yıldıray ellerini havaya kaldırdı. "Merak etmeyin, çok sevgili arkadaşınıza elimi sürmedim. Yani sürdüm ama düşündüğünüz anlamda değil."
Ne diyordu ve bu pislik?!
Enes, Yavuz'un yanına gitti ve çekmeye çalıştı. "Tamam oğlum bırak, durduk yere kavga çıkmasın."
"Durduk yere mi? Ulan bu vary-" Yavuz beni hatırlamış gibi sessizleşti. Ben sırasını bekleyen bir koyun gibi sessizce dudaklarımı kemirirken Alperen benimle birlikte eve yürümeye başladı.
Yıldıray, "Bir teşekkür etmeyecek misin Alp?" dediğinde duraksadı. "O isimle bana seslenme Yıldıray."
"Sizin grubun en büyük problemi bu biliyor musunuz? Bence topluca terapi almalısınız." dedi Yıldıray.
Alperen onun hareketlerine alışmış gibi hiç umursamadan yoluna devam etti ama Yavuz için aynı şeyi söyleyemeyecektim. "Çok terapi almamızı istiyorsan kafana şut çekeyim sarı. Seni dövmek benim için bir terapi çünkü." dediğini duydum.
"Dikkat et, bu seferde başka arkadaşın hastanelik olmasın Yavuz." dedi Yıldıray alayla. Bunu dediğinde Alperen duraksadı. İlk önce tüm havayı sessizlik kapladı.
Daha sonra Yavuz'un ilk yumruğu büyük bir kuvvetle Yıldıray'ın burnuna çaktığını gördüğümde, dudaklarımdan kopan çığlığa engel olamadım.
Enes, Yavuz'u durdurmaya çalışıyordu ama tek başına yetemiyordu. Yıldıray karşılık vermiyordu. Rüya, Yavuz'un ona saldırdığını gördüğü ilk an direkt eve doğru koşmuştu. Burcu, "Yavuz. YAVUZ!" diye bağırsa da etki ettiği söylenemezdi.
Alperen hiçbir şey demeden beni dikkatlice yere bıraktı ve bacaklarıma bakıp "Bir yere kalkma." diye uyardı.
Alperen iri adımlarla onlara ulaştı. Enes, Alperen'i görür görmez "Bir an hiç gelmeyeceksin sandım." diye söylendi ama Alperen ona bakmadı bile. "Yavuz." dedi sakince.
Yavuz duraksadı. "Şu piçe istediğini verme."
Yıldıray'ın ağzı yüzü kan içindeydi. Yavuz resmen ağzını burnunu kırmıştı ve bunları yaparken Yıldıray asla karşılık vermemişti. "Hadi." dedi Yıldıray kanlı dişleriyle gülerken. "Sahibini dinle köpek!" diye yükseldiğinde Yavuz tekrardan vurmak için kolunu kaldırıyordu ki Alperen kolunu tuttu.
"Lan ne tutuyorsun kolumu? Bırakta şu piçe istediğini vereyim!" diye bağırdı Alperen'e.
Burcu, "Yavuz yeter." dedi. "Ne yeter? Bu piç buraya dayak yemeye gelmiş bana da dayak atmak düşer!"
"Enes, Yavuz'u al götür şuradan." diye terslediğinde Yavuz daha çok sinirlendi. "Çocuk muyum ben Burcu?"
"Hayır, sahibinin lafından çıkamayan köpeksin sen." dedi Yıldıray gülerek. Artık takati kalmamış gibi gerisin geriye sırt üstü düştü. "Bak hala..." diye diklendi Yavuz ama Alperen omzundan tuttu.
"Yavuz, bana bırak kardeşim."
"Alperen..."
"Hadi Yavuz."
Enes, anlamış gibi Yavuz'u omzundan tutup sürüklemeye çalışırken Yavuz'u kıpırdatamayınca isyan etti. "Ula hayvan biz aynı beslenmiyor muyuz? Nasıl bu kadar güçlü olabilirsin?" diyerek kolundan çekiştirmeye çalıştı bu sefer.
Yavuz, Enes'e ayak uydurmaya başladığında Enes sırıttı. "O kadar da güçsüz değiliz yani." dedi bana bakıp göz kırparak. Benim dehşetle, yerden onları izlediğimi daha yeni yeni fark etmesiyle gülümsemesi yavaşça soldu. Bakışlarını kaçırdı.
Burcu, Alperen'e baktı. "Sende git Burcu. Yalnız konuşacağım." dediğinde ısrar etmedi. Yavuz'un peşine takıldı ve kanlı ellerini gösterip "Pansuman yapalım." diyerek söylendi.
Bacağımın üstündeki yaraya baktım. Zor bela ayağa kalktığımda içeriye gitmeyi düşündüm ama Alperen'in, Yıldıray'ın omuzlarından tuttuğunu görünce duraksadım.
Ne bekliyordum? Kavgayı ayırmasını falan tabii ki değil mi? Çünkü benim ondan ilk beklediğim tepki buydu. Ama öyle olmadı.
Resmen dayak yemekten bayılmış olan adamı bir de böyle dövmeyecekti değil mi?
"Ne yapıyorsun sen?" dedim topallayarak yürürken.
"Karışma." dedi sertçe.
Sonra Yıldıray'a döndü. "Senin yanında ne işi vardı?"
Yıldıray yarım ağız sırıttı. Alperen havaya yumruğunu kaldırdığında panikle bağırdım. "Beni kurtardı!"
"O ne demek?" dedi indirmeden.
"Kapkaça uğruyordum, o çocuğu kovaladı. Dizlerimden dolayı yürüyemediğim içinde buraya getirmeyi teklif etti."
"Kucağında mı?"
"Evet." dedim saf saf.
"Salak mısın kızım sen?" diye bağırınca yüzümü buruşturdum. "Benimle düzgün konuş." diye tersledim. "Bana iyilik yaptığına pişman ettiniz adamı." dedim yanlarına ulaşınca.
"Şu piçi koruma."
"Aranızda ne var?" dedim. Yıldıray'ın yüzünü işaret ettim. "Yavuz resmen tanınmaz hale getirdi."
"Bunlar seni ilgilendirmez Güneş."
"Benim yüzümden oldu gibi hissediyorsam, evet ilgilendirir." dedim tek kaşımı kaldırarak. Alperen dişlerini sıkarak dibimde bitti. O sevdiğim gözleri şimdi kahvenin en koyu renginde gibiydi. Gözlerine bakıyordum ama sadece öfke görüyordum. Tanıdık değildi.
Ne kadar itiraf etmekten nefret etsem de, hiçbirinin gözünde o eski tanınmışlık hissi yoktu. Ama Alperen, bana bugüne kadar öfkeli gözlerle de bakmamıştı. Buraya geldiğim ilk gün bile. Bu bakışı, bacaklarımı titretirken "Çünkü senin yüzünden oldu. İstediğin gibi suçlu hissedebilirsin." dedi.
Daha sonra yere eğildi ve yarı baygın Yıldıray'ın yanağına hafif tokat attı. "Ölüp başıma kalma piç. Söyle kime haber edeyim?" dedi.
"Onun buraya gelmesinin nedeni benim evet ama bu hale gelmesinin nedeni ben değilim. Sen ve senin barbar arkadaşın..." sözümü kesti. "Şimdi de senin barbar arkadaşın oldu demek? Seninde arkadaşın değil miydi bu Güneş? Günlerdir buna ikna etmeye çalışıyorsun ya bizi?" diye öfkeyle bağırdı.
"Bağırma bana!" diye bağırdım. "Ben sizin düşman olduğunu nereden bilebilirim?! Bana bir şey mi anlattınız sanki?"
"Anlatmak zorunda mıyız?"
"O zaman bilmediğim için kızamazsın da!" dedim sinirle.
"Sana sadece evden çıkmamanı söylemiştim. Bunu kafan almıyor mu?" deyince sertçe koluna vurdum. "Benimle düzgün konuş Alperen! Ben senin köpeğin ya da askerin miyim? Arkadaşınım. Düzgün davranacaksın bana." diye bağırdığımda yüzünü buruşturdu ve derin bir nefes aldı.
"Tamam Güneş." diyerek koluma dokundu ve sıvazlandı. "Eve geç, konuşuruz."
Omuz silktim. "Ne?" dedi tepki vermediğimi görünce. "Ne ne?" diye tersledim ve devam ettim. "İlk önce almaya gelsinler. Kimseyi ölüme terk etmek istemiyorum." dediğimde başını iki yana salladı. "Katil değiliz Güneş. Ayrıca emin ol o dediği şeyden sonra bu dayağı hak etti." dedi.
Neyden bahsediyordu? Hızlıca düşündüm.
"Dikkat et, bu seferde başka arkadaşın hastanelik olmasın Yavuz."
Evet. Kesinlikle bu cümlede bir sorun vardı. Çünkü Yavuz kuduz köpek gibi saldırmıştı.
"Eve geç Güneş." diye tekrar ettiğinde hala öylece durduğumu görünce derin bir nefes aldı. Kendini sakinleştirmek istiyormuş gibi. "Eve geçer misin Güneş?" diye düzelttiğinde gülümsedin ve başımı salladım. "Tabii ki!"
Gülümsediğimi görünce başını iki yana salladı. "İnanılmazsın..." diye homurdandı.
Tek ayağımın üzerinde topallayarak birkaç adım atmıştım ki Alperen arkamdan geldi. "Daha çok inciteceksin kendini." diyerek kucağına almaya yeltendiğinde Yıldıray, ağzındaki kanı tükürdü.
"Bu seferki biraz vahşi gibi görünüyor Alperen. Severim, biliyorsun..." diye zar zor konuştuğunda Alperen geriye adımladı. "Hayır hayır hayır." dedim başıma ne geleceğini bilerek. Yıldıray resmen bilerek kışkırtıp duruyordu!
Alperen ilk yumruğu attığında, Yıldıray bu sefer karşılık vermeye başladı. Sanki beklediği kişi Alperen'miş gibi...
Alperen gözüne aldığı yumrukla sendelerken eve doğru bağırdım. "Yardım edin!"
Çünkü bu sefer ölümüneymiş gibi kavga ediyorlardı. Birbirlerini duvardan duvara çarparlarken aralarına girmeye, kavgayı durmaya çalıştım.
"Alperen...Yıldıray. Durun artık!" diyerek Yıldıray'ın kolundan tuttuğumda Yıldıray sertçe bedenimi ittirdi. Hem Yıldıray'ın ittirmesi ile hem de arkamdaki taşa takılmamla yere sertçe kapaklandım. Ama bu sefer beklediğimden büyük bir acı hissettim. Acı içinde bağırdığımda Enes'in "Güneş!" diye bağırdığını duydum.
Kendimi sırt üstü yere bırakıp iki elimle sol bacağımı kavradım. Gözlerimi sertçe kapadım. Çok acıyordu. "Güneş?"
Alperen'di bu.
"Hassiktir." dedi bir başka ses.
"Güneş? Duyuyor musun?"
Acıdan nefes alamazken bacağıma bakmaya korkuyordum. "Kırıldı mı? Kırılmış mı?" dedim ağlaya ağlaya. "Tamam sakin ol, bir şey yok." dedi Alperen gözlerime bakarak. En azından artık koyu değildi gözleri. Sevdiğim gibiydi. Bal renginde.
"Çok acıyor ama..." dedim ağlamaya devam ederek.
"Hastaneye gidiyoruz." dedi. Bu, Burcu'nun sesiydi. "Bacağı kırılmış."
Hayır!