Rüzgâr kesilmişti. Savaşın ardından orman, sanki nefesini tutmuştu. Yerde, yanmış otların ve kurumuş kanın kokusu birbirine karışıyordu. Güneş hâlâ gökyüzündeydi ama ışığı artık sıcak değildi; solgun, yorgun bir sarılıkla her yeri kaplamıştı. Kurtlar sessizdi. Bazıları yaralılarını taşırken, bazıları ağaçların gölgesine çekilip kayıplarını sessizce yas tutuyordu. Elena, savaş alanının ortasında diz çökmüş haldeydi. Ellerinde hâlâ kan vardı — kendi kanı mı, başkasının mı bilmiyordu. Parmak uçları titriyor, kalbi düzensiz atıyordu. Kafasında yankılanan o ses, hâlâ oradaydı: “Benden bir parça aldı…” Kael yanına yaklaştı, elini omzuna koydu. “Alfa,” dedi kısık bir sesle, “savaş bitti. Artık dinlenmelisin.” Elena başını kaldırmadı. “Bitmedi, Kael. O burada. Gölgeler hâlâ nefes al

