6. BÖLÜM "AVCUMUN İÇİNDESİN"
Ne yapıyorsun sen?" diye bağırdım sonunda konuşmayı bırakarak.
"Kusursuz..." diye mırıldandı. "Kucağımda bu enfes kalçayı inip kalkarken hayal edebiliyorum."
Cüreti karşısında hayretler içindeydim. Bu herif gözüne kestirdiği her kadını yatağa atmaya alışık olabilirdi ama bana bunu yapmasına asla izin vermeyecektim.
"Bırak beni, hayvan herif!" diye bağırırken o sırada kapının kilidi hızla açıldığında ikimizde dönüp kapıya baktık. Adam hızla kendini önüme siper etti.
Omzunun oradan içeriye bir başka adamın girdiğini görebiliyordum. Sarışın, dövmeleri olan, tehlikeli tipte bir adamdı bu da.
"Aren..." dedi adam ciddi bir ses tonuyla. "Rahatsız ediyorum ama..."
Demek adı buydu. Aren... Güçlü, cesur anlamında... Arena kelimesinden türemiş savaşçı anlamında...
"Evet ediyorsun!" diye kükredi Aren. "Kapıyı çalmadan içeri nasıl girersin? Bu ne cüret?"
Sanki beni kendi malıymış gibi arkasında tutuyordu. Sinir olmaya başlamıştım.
Aren'in arkasından hızla çıkarak sarışın adama doğru ilerledim. "Bana yardım et lütfen!"
Aren beni hızla kolumdan tutarak tekrar arkasına çekti. "Kes sesini! Sana kimse yardım edemez güzelim bunu hala anlamadın mı? Avcumun içindesin."
O sırada bir el silah sesi duyuldu.
"Ne oluyor?" diye bağırdım.
Aren kapıda ki sarışın adama ne olduğunu anlamak istercesine odaklandı. "Ufak bir pürüz var."
"Pürüzlerden hoşlanmadığımı bilirsin. Halledemedin mi?"
"Gelenler kim bende bilmiyorum. Ancak kızı istiyorlar."
"Ne?" diye bağırdım. "Be- beni mi istiyorlar?"
Aren hızla dolaplardan birine yöneldi ve bana ceketini fırlattı. "Sen burada kal."
"Gelenler kim? Ne- ne oluyor?"
Aren delici mavi gözleriyle bana döndüğünde sesimi kesmek zorunda kaldım. O sırada sarışın adam gözden kaybolmuş, evin derinliklerine doğru ilerlemişti.
"Üzerine adam akıllı bir şeyler giy. Hemen! Ve sakın bu odadan çıkma. Eğer sözümü dinlemezsen yarım bıraktığım işi tamamlarım."
Şok içindeydim. Beni yatağına atmakla tehdit ediyordu adi herif!
Cevap vermeme fırsat bile bırakmadan kapıyı hızla çarpıp gitti. İlk dikkatimi çeken şey beni bu odaya tekrar kilitmememesi olmuştu. Hızla dolaba yöneldim.
Bana emir vermesinden asla hoşlanmasam da, Aren adındaki pislik haklıydı. Üzerimi değiştirmem ve bu karmaşayı fırsat bilip kaçmam gerekiyordu. Beni isteyen silahlı adamların kim olduğu hakkında en ufacık bir fikrim bile yoktu ama umrumda değildi.
Tek bildiğim başım fena halde dertteydi ve İstanbul'dan kaçmam gerekiyordu. Ressamlık okumak için gittiğim İtalya'ya kaçacaktım hemen. Pasaportum ve vizem atölyedeydi. Oraya ulaşmayı başarabilirsem ilk bulduğum uçakla ülkeyi terk edebilirdim. Beni orada kimse bulamazdı. Oradaki arkadaşlarım bana yardım ederdi.
Dolapta sadece erkek kıyafetleri vardı ama mühim değildi. Bu üzerimdeki gecelik birlikte olduğu kadınlardan kalmaydı büyük ihtimalle. Üzerimde pis bir şey varmış gibi tiksinerek hızla geceliği üzerimden fırlatıp dolaptan bana olabilecek bir şeyler baktım. Gerçekten de çırılçıplaktım. Bulduğum boxerlardan birini altıma geçirdim. Sonunda siyah bir eşofman altı ve siyah bir gömlek giydim üzerime. Biraz büyük gelmişlerdi ama en azından üzerimde duruyorlardı.
Bir an duraksadım. Kıyafetlerden yükselen koku...
Öyle afrodizyak bir kokusu vardı ki bir an başım döndü. Bedenim ihanetle sızladı ve bana dokunuşunu zihnim yeniden oynattı.
Kendimden tiksinerek kafamı salladım. Neler düşünüyordum ben böyle?
Babamın son tablosuna hızla ufak bir bakış attım. Bu onu son görüşümdü. Ama önemli değildi, her bir ayrıntısı zaten zihnimdeydi.
Kapıyı yavaşça araladım ve evi dinledim. Dış kapının orada, aşağıda bir yerlerden konuşma sesleri geliyordu ancak sesler anlamayacağım kadar boğuktu.
Peşimde kim olduğunu deli gibi merak ediyordum ama durup konuşmaları dinleyerek vakit kaybedecek zamanım yoktu. Nerede olduğumu dahi bilmiyordum. Hatta hala İstanbul’da mıydık ondan bile emin değildim.
Hızla merdivenlere doğru yöneldim. Ev bir mimarın elinden çıkmış kadar modern ve simsiyah döşenmişti. Soğuk bir havası vardı. Biriyle karşılaşacağım diye ödüm kopuyordu.
Merdivenlerden usulca indiğimde şimdi sesler daha yakından gelmeye başlamıştı.
“Dediğim gibi kızı istiyorum Aren. Sen bu işe karışma. Kızı ver ki, büyük bir yıkımla karşı karşıya gelme.”
Ürperdim. Sesin sahibi tanımıyordum ama onunda bir mafya olduğu konusunda hiç kuşkum yoktu. Kayıp tablo için peşime düşmüşlerdi onlarda. Babamın bana yerini söylediğini düşünüyor olmalıydılar.
Zihnim beni buz gibi bir gerçekle baş başa bıraktı bir anda. Kim bilir kaç kişi o tablonun peşindeydi? Yani benim peşimdeydi?
Çığlık atmamak için elimle ağzımı kapattım.
“Kız pazarlık konusu değil. Artık bana ait. Ayrıca kız tablo hakkında hiçbir şey bilmiyor, buna güvenebilirsin.”
“Aren…” dedi adam sıkılgan bir tavırla. “Neden sana güveneyim? O tablodaki sırrı senelerdir ele geçirmeye çalıştığını bilmiyor muyum sanıyorsun?”
Mutfağın arkaya açılan kapısını yokladım. Bingo! Kilitli değildi. Ama duyduklarım beni yerimde kalmaya zorladı.
Aren, senelerdir tablodaki sırrın peşindeyse… Babamında peşindeydi demekti…
O sırrı öğrenmek için babamı öldüren Aren olabilir miydi?
Aren…
Yoksa babamın katili Aren miydi?