İLK
Hayatta herkesin karmaşası vardır, benimki de ailemle birlikte doğup büyüdüğüm evden taşınmakla başladı. Arkadaşlarımı, okulumu bırakırken yüreğimden sanki bir şeyler kopmuştu. Gözlerim dolu dolu koli yerleştirirken, burada yaşadığım anları düşünüyordum. O sırada annem, “Eylül hazırsan gitmemiz gerekiyor” dedi. Apar topar eşyaları kamyona yerleştirdiler ve hızla evden çıktık. Dönüp yaşadığım yere baktım; gözlerimden bir damla yaş düştü. Arkamı döndüm, arabaya bindik ve oradan uzaklaştık.
**İki Hafta Sonra**
Neredeyse bütün eşyaları yerleştirmiştik; artık yeni evimizdeydik. Bu esnada kiramız arttığı için işe girmiştim. Bir kafede garsonluk yapıyordum. Annem ve babam çok yoruluyor ve zorlanıyorlardı; destek olmak için bunu yapmam gerekiyordu. Kafede arkadaşlarım olmuştu.
Selen, “Eylül kendini çok yoruyorsun,” dedi.
“Mecburum Selen, daha çok para kazanmam lazım,” dedim.
Can, “Garson olarak fazla yoruluyorsun, baristalık öğrenmelisin,” önerisinde bulundu.
“Ahh, gel bunu Güney abiye anlat,” dedim.
Güney abinin benimle bir derdi vardı sanki; anlamıyordum. O kadar iş yapıyordum, beğenmiyordu; sürekli bahane buluyordu.
Güney Abi, “Kızım, sen buraları silmedin mi?” dedi.
“İki kez sildim abi,” dedim.
Güney Abi, “Tekrar sil o zaman,” dedi.
Üstüme çok fazla geliyordu; tuvalete gidip yere çöktüm, ağladım. On sekiz yaşında sınava hazırlanırken çalışmak zaten beni yeterince zorluyordu, bir de bu durum beni mahvediyordu. Ne yapsam yaranamıyordum.
Can, “Gözlerin kızarmış; hadi gel molaya çıkalım, nefes alalım,” dedi.
“Hadi çıkalım,” dedim.
Can benimle çok ilgileniyordu; hoşuma gidiyordu.
Can, “Neyin var Eylül, anlatır mısın?” diye sordu.
“Güney abi üzerime çok geliyor, ne yaparsam yapayım olmuyor, canımı sıkıyor,” dedim.
Can, “Ahh tatlım, o yıllardır böyledir; alışırsın, canını sıkmana değmez,” dedi.
Ben, “Ben kırılganım, üzülüyorum,” dedim.
Can birden beni kendine çekti, gözlerime baktı ve sarıldı. Şaşırmıştım; ondan böyle bir atak beklemiyordum.
Can, “Ben burda olduğum sürece kimse seni üzemez,” dedi. “Teşekkür ederim,” dedim.
Yarın izin günümde ne yapacağımı düşünüyordum. Eve geldiğimde annem ve babam uyumuştu. Kendimi banyoya attım, ılık bir duş aldım, üstümü giyindim ve yatağa uzandım. Telefonuma mesaj gelmişti; açıp baktım.
Can, “Güzelim, yarın napıyorsun? Buluşalım mı?” yazmıştı.
Kalbim deli gibi atmaya başlamıştı; son zamanlarda Can’la fazla yakındık ve hoşuma gidiyordu.
“Olabilir, müsaitim,” dedim.
Can, “19:30 gibi buluşalım o zaman,” dedi.
“Tamamdır,” yazdım ve telefonu kapatıp kalbimin üstüne koydum; heyecanlanıyordum ve ilk defa böyle bir şey yaşıyordum.
Sabah kalktım, duşumu aldım, hazırlandım. Akşam olmuştu; anneme akşam yemeğine kalamayacağımı söylemiştim.
Annem, “Nereye gidiyorsun böyle güzellik?” diye sordu.
“Arkadaşlarımla dışarı çıkıyoruz anne, gecikmem merak etme,” dedim.
Babam, “Saat 10,” dedi.
“Evet baba, biliyorum; saat 10:00'da evde olacağım,” dedim, lafını tamamlayarak.
Babam, “Aferin güzel kızıma,” diyip yanağımdan öptü.
Telefon titriyordu; Can arıyordu.
“Ben çıktım, hoşça kalın,” dedim.
Can, “Güzelim, ben buluşacağımız yerdeyim, seni bekliyorum,” dedi.
“5 dakikaya yanındayım,” dedim.
Neyse ki buluşacağımız yer evden çıkar çıkmaz 5 dakikalık mesafedeydi. Hızlıca yürüdüm.
Can, “Eylül hanım, bu ne güzellik?” dedi.
“Yapma Can, utandırıyorsun beni,” dedim.
Can, “Daha çok utandıracağım seni,” diyince kıkırdadım. Şehrin caddesinde yürüyorduk, gülüyor, eğleniyorduk.
Can, “Güzeller güzeli hanımefendiye kahve ısmarlamak isterim,” dedi.
“Olur,” dedim gülümseyerek.
Can, “En sevdiğin kahve hangisi?” diye sordu. “White chocolate mocha,” dedim.
Kahvelerimizi aldık, masaya oturduk. Kahveleri içerken sohbet ediyorduk.
Can, “Şu Güney abi meselesi konusunda canını sıkmıyorsun değil mi?” diye sordu.
“Daha iyiyim; şimdilik düşünmemeye çalışıyorum,” dedim.
Kahveciden çıktık, biraz yürüdük, parka oturduk. Hava biraz soğuktu; bu güzel havada nefes almak istemiştim. Bankta otururken gözlerimiz sürekli birbirine değiyordu, ikimiz de biraz utangaçtık, çok konuşmuyorduk; dilim tutuluyordu sanki...
Kafamı omzuma yasladım; çekinerek kolunu attı. Heyecandan bayılacaktım.
Ben, “Biraz böyle kalmak istiyorum,” dedim.
Can, “Nasıl istersen,” diyip saçımı okşadı.
Kokusu burnuma burnuma geliyordu; muhteşem kokuyordu, erkeksi kokusu her tarafıma sinmişti.
“Can, gitmemiz lazım; saat 21:30, yarım saatte anca yürürüm eve,” dedim.
Can, “Bende seninle geleyim, saat geç oldu,” dedi.
“Gerek yok, tek başıma gidebilirim,” dedim.
Birden eliyle ağzımı kapattı.
Can, “Şş Eylül, bu saatte tek başına gönderemem seni,” dedi.
“Tamam, hadi yürüyelim o zaman,” dedim.
Pek konuşmuyorduk; sadece yürüyorduk. Eve gelmek üzereydik, evin biraz gerisinde durduk.
“Veda vakti,” dedim.
Sarılmak için kollarını açtı; kollarının arasına atladım, sarıldık. Sonra kendimi çektim. Etkileyici şekilde bana bakıyordu; hiç gözünü kırpmadan, ben de ona bakıyordum. Adeta kitlenmiştik; dünya durmuş gibiydi. Gözler kalbin aynasıydı...
“Can, gitmem gerekiyor; saat 22:00 olmuş,” dedim telaşla.
Can, “Bugün harikaydı, teşekkür ederim,” dedi.
“Harikaydı, her şey için teşekkür ederim,” dedim, eve doğru koşmaya başladım.
Eve girdiğimde babam uyumuştu, annem salonda televizyon izliyordu.
Annem, “Hoş geldin benim güzel kızım, anlat bakalım neler oluyor?” diye sordu.
“Hiççç,” dedim gülümseyerek.
Annem, “Ben senin gözlerinden anlıyorum kızım, anlat hadi,” dedi. “Kafeden bir çocukla görüşüyorum anne, ismi Can, aynı yaştayız. Henüz bir şey yok ama galiba o benim hoşuma gidiyor,” dedim.
Annem, “Ahhh, gerçekten mi Eylül? Ne kadar sevindim, bilemezsin. Umarım her şey gönlünce olur güzel kızım. Beni de tanıştırırsın,” diyip göz kırptı. “Anneee, daha hiçbir şey belli değil, belki benden hoşlanmıyor bile,” dedim.
“Senin gibi güzel kızdan hoşlanmazsa ayıp olur,” dedi. Kıkırdadım. “Neyse anne, ben çok yoruldum, iyi geceler. Seni seviyorum,” dedim.
"Bende seni seviyorum iyi geceler güzel kızım"
Odama geldiğimde yatağa uzandım, derin bir nefes aldım ve bugünü düşünmeye başladım; sanki hayatımın en güzel günüydü. Bana bakışları, kokusu, gözleri, elleri düşündükçe deliriyordum... Telefonum titriyordu, ekranda "Selen" yazısını gördüm, hemen açtım.
Selen, “Aloo kızım, nerelerdesin, hiç aramadın bugün beni,” dedi.
“Dışarıdaydım yavrum, arayamadım seni, kusura bakma. N’apttın bugün?” diye sordum.
Selen, “Çok yoruldum, yoğundu kafe, öldüm resmen,” dedi.
“Neyse ki yarın ben geliyorum,” dedim.
Selen, “Neyse ki güzelim, sen neler yaptın bugün?” diye merakla sordu.
“Dışarı çıktım, hem de kimle tahmin ettt!!!” dedim.
Selen, “Kimle kızım, çatlatma, söyle kimm!” dedi. “Can’la çıktık Selen, inanabiliyor musun?” dedim.
Selen, “Şaka yapıyorsun, ohaa, neden söylemedin bana, n’apttınız, nasıl geçti, nereye gittiniz?” diye sorularını sıraladı.
Selen nefes almadan konuşuyordu, beni soru yağmuruna tutmuştu.
“Kızım sakin ol, bi nefes al, yüz yüze anlatırım yarın,” dedim.
Selen, “Meraktan çatlıyorum, uyuyamam,” dedi. “Kuzum, çok yorgunum, detaylı konuşuruz yarın,” dedim.
Selen, “Tamam canım, iyi geceler,” dedi.
“İyi gecelerrr,” dedim.
Sabah erken saatte uyanmıştım, ılık bir duşa girdim, işe hazırlanmaya başladım. Özenle kızıl saçlarımı düzleştirdim, çiçekli elbisemi giydim, beyaz topuklu ayakkabımı seçtim, hafif doğal makyaj yaptım. Güzel görünüyordum.
Annem, “Günaydın hanımefendi, yine çok güzelsiniz,” dedi.
“Ayy teşekkür ederim annecim, o senin güzelliğin,” dedim.