Ankara.
Soğuk bir sabah.
Miray, adliyeye girerken montunun yakasını biraz daha kaldırdı. İçini bir ürperti kapladı ama sebebi rüzgar değildi. Ne olduğunu bilmiyordu ama yıllardır bastorfığı bir his sanki tekrardan gün yüzüne çıkmış gibiydi.
Miray(iç ses)
Bugün farklı bişey olacak. Hissediyorum.Ama nedenini bilmiyorum.
Sekizinci ağır ceza salonuna doğru yürürken adım adım geçmişin karanlık köşeleri zihninde kıpırdanmaya başladı. Annesinin gözünün içine gibi bildiği bu koridorda bile sanki her köşe yabancı gibiydi.Oysa daha dün her şey yerli yerindeydi. Odasına girdiğinde çantasını yavaşça masasına bıraktı ve oturdu çantasından kırmızı rujunu çıkarttı ve sürmeye başladı. Rujunu sürdükten sonra pencereye yöneldi dışarı baktığında kalabalık bir asker grubu nizami bir şekilde yürüyordu.
İçlerinden biri başını bir anlığına kaldırdı ve miray ve efe ilk defa o zaman göz göze geldi. Bir saniye belki daha da az ama Miray'ın kalbi göğüs kafesimi patlatacak gibi atmaya başladı.
miray(iç ses)
tanıyorum bu bakışı ve gözleri... ama kimdi? ve nereden tanıyordum?
gözleri kehribar rengin deydi. gözlerinde susturulmuş bir çığlık kadar derin bir acı vardı.
Ama aynı zamanda tanıdık bir sıcaklık. ve o anda efe de başını yavaşca eğdi ve yürümeye devam etti.
O da aynı şeyleri hissediyordu. Bir boşluk dolmuştu, ama nereden ve nasıl olduğunu bilmiyordu.
efe(iç ses)
Bu kadını tanıyorum. Bu bakış... Bu gözler, ama nasıl? İmkansız... o olamaz
Miray pencereden uzaklaştı, ellerini hafifçe yumruk yaptı. Gözleri dalgın. Kalbi geçmişe dönmek ve tutunmak ister gibi...
Miray(iç ses)
Hatırlamak yasaktı ...ama kalbim unutmamış
*******