BÖLÜM 12 - YÜZLEŞME NOKTASI

717 Words
Güneş henüz doğmamışken, Pınar’ın gözlerini açmasıyla birlikte odada derin bir sessizlik hâkimdi. Duvardaki saate kaydırdığı bakışları, henüz sabahın ilk saatlerini gösteriyordu. Uyandığında göğsündeki ağırlık ve zihnindeki yorgunluk, geceden kalan düşüncelerin kalıntısıydı. Burak’ın söylediği son sözler, kulağında hâlâ yankılanıyordu. "Sana güveniyorum, Pınar. Ama bazen güvendiğin bile hata yapar." Pınar, başını yastıktan kaldırdı ve pencereye yürüdü. Geceden kalma nemli hava hâlâ odanın içindeydi. Dışarıda köpeklerin havlaması, uzaklardan gelen bir jandarma aracının sesi ve puslu gökyüzü... Hepsi birbirine karışmıştı. Kalbindeki kararsızlıkla birlikte sanki dış dünya da aynı çelişkideydi. Aşağı indiğinde ev sessizdi. Annesi hâlâ uyuyordu. Kahve makinesine yönelip bir fincan koydu. Kahve dolarken telefonunu eline aldı. Burak’tan bir mesaj gelmişti: "Saat 09.00'da karakola uğra. Komutan bazı belgeleri seninle paylaşmak istiyor. Dikkatli ol." Kısa ve sert bir mesajdı. Tıpkı Burak’ın son zamanlardaki tavrı gibi. Aslında bu soğukluğun içinde kaygı olduğunu biliyordu. Ama yine de uzaklık canını yakıyordu. Karakola vardığında Burak onu kapıda karşıladı. Üniforması tertemizdi, botları çamura rağmen parlıyordu. Omzundaki armada parlayan yıldız yoktu ama duruşu yıldız kadar netti. Astsubay Burak Karahan, disiplinli, keskin bakışlı ve görevine sadık bir askerdi. Pınar’a baktığında gözlerinin içindeki yorgunluğu sezdi. "Komutan içeride. Belgeleri masaya bıraktı. Sadece senin incelemeni istiyor. O dosya güvenli değilmiş gibi duruyor." Pınar başını sallayıp içeri girdi. Oda soğuktu. Masada açık duran dosyayı görünce bir an için nefesi kesildi. Fotoğraflar, kroki çizimleri ve bazı isim listeleri vardı. Hepsi son kayıp vakayla bağlantılıydı. Ancak içlerinden biri Pınar’ın dikkatini fazlasıyla çekti. Dosyanın en altında, silik bir not vardı: "Z.E. son görülen kişiyle bağlantılı olabilir. Görüntü kayıtları eksik." "Z.E." harfleri zihnine kazındı. Sanki tanıdığı birinin baş harfleri gibiydi. Elini notun üzerine koyduğunda parmak uçları ürperdi. Ardından Burak kapıdan içeri girdi. "O harfler sana bir şey ifade etti mi?" diye sordu. Pınar başını iki yana salladı ama bakışları bir yerlere takılmıştı. "Belki... Ama emin değilim. Bu kadar az veriyle hareket edemeyiz." Burak masaya yaklaşarak dosyanın diğer sayfalarını çevirdi. "Görüntü kayıtları gerçekten eksik. Bu da biri tarafından özellikle yapılmış olabilir." Pınar yutkundu. "Eğer biri bu kadarını saklıyorsa, içeriden biri olabilir." Burak kaşlarını çattı. "İçeriden birinin olduğu ihtimali her zaman vardır. Ama dikkatli olmalıyız. Komutan bile bu bilgileri sana özel verdiyse, bir sebebi vardır." Pınar dosyayı çantasına yerleştirirken Burak’ın bakışları onun hareketlerini izliyordu. "Bugün biraz dinlen. Zihnini toparla. Gerekirse ekipten uzaklaş bir süre." "Hayır" dedi Pınar kararlı bir sesle. "Ben bunun peşini bırakmam." Burak bir adım yaklaştı. Aralarındaki mesafe neredeyse silinmişti. Sesi yumuşamıştı. "Kendini yorma diye söylüyorum. Bu işin içinde karanlık bir şeyler var, hissediyorum." Pınar başını hafifçe kaldırdı. "Ben de hissediyorum. Ama korkmuyorum." Burak, bir süre gözlerinin içine baktı. Sonra geriye çekilip başını salladı. "O zaman birlikte ilerleriz. Ama dikkatli ol, olur mu?" Pınar dışarı çıkarken, içinden geçen tek cümle şuydu: "Karanlık büyüyordu. Ve o karanlığın içinde yalnız olmadığını bilmek, nefes almaya yetiyordu." Gece çöktüğünde kampın içi başka bir dünyaya bürünüyordu. Jeneratörlerden yayılan solgun ışık, çadırların arasındaki toprak yolları ürkekçe aydınlatıyor, köpek havlamaları ile uzaklardan gelen nöbet değişim sesleri birbirine karışıyordu. Pınar, çadırında dosyaları gözden geçiriyor ama gözleri satırların üstünden kayarken aklı sürekli Burak’a takılı kalıyordu. Onu son gördüğünde mesafeli, hatta biraz sertti. Bu soğukluk sadece görev disipliniyle açıklanamayacak kadar kişisel görünüyordu. Aralarında anlamını henüz çözemediği bir bağ oluşuyordu ama bu bağ, bir yandan da görünmez duvarlara çarpıyor gibiydi. Sessizlikleri çok şey söylüyordu, ama kelimelere dökülemeyen o şeyler, en çok da geceleri Pınar’ın zihninde yankılanıyordu. Kapı tıklatıldı. Bir anlık tedirginlikle yerinden doğrulup kapıya yöneldi. Beklediği gibi değildi, gelen Burak’tı. Elinde bir dosya vardı ama gözlerinde dosyadan bağımsız bir telaş, hatta utangaç bir sıkıntı okunuyordu. "Bu raporlar seninle mi ilgilidir bilemedim ama üst komutanlık sivil çalışmalarla ilgili not istemiş. Paylaşmak istedim." Pınar dosyayı alırken göz göze geldiler. Burak’ın bakışları kısa sürdü ama derin bir şeyler saklıydı içinde. Teşekkür edip içeri geçmesini söyledi ama Burak başını iki yana sallayıp geri çekildi. "Fazla zamanım yok… Nöbet değişimine gidiyorum." "Sadece iş için mi geldin?" Soruyu sorarken sesi beklemediği kadar yumuşak çıkmıştı. Burak, bir an duraksadı. Gözlerini kaçırmadan yanıtladı. "Hayır… Sadece iş için değil." Bu cevabın ardından gece daha da ağırlaştı. Pınar kapıyı yavaşça kapattığında kalp atışları hızlanmıştı. Onunla ilgili net bir şey bilmiyordu ama kalbindeki sarsıntı çoktan başlamıştı. Sessiz çatlaklar, zamanla derin yarıklara dönüşür müydü, bilmiyordu. O gece uykusu kaçtı. Dışarıda rüzgarın çadırları okşayan sesiyle birlikte Burak’ın bakışları aklında dönüp durdu. Neyi niçin hissettiğini anlayamasa da, artık bu kampta sadece mesleki bir görev yapmadığını, bir şeylerin yavaş yavaş değiştiğini fark ediyordu.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD