Rüzgar’ın rezidanstan indikten sonraki yarım saati, Ece için sadece fiziksel bir toparlanma değil, aynı zamanda duygusal bir kendini onarma süreciydi. Yırtık gömleği çöpe atmış, çantasıdaki yedek bluzu giymişti. Ancak Rüzgar’ın izlerini silmek, teninden gelen o yoğun kokuyu yok etmek imkansızdı.
Masasına oturduğunda, eli istemsizce bileğindeki gümüş zincire gitti. Artık o zincir, sadece bir sözleşmeyi değil, teslim olduğu o anın damgasını taşıyordu.
Rüzgar, tam vaktinde ofisine geldi. Sanki az önce bir kadının tüm profesyonel ve duygusal sınırlarını yerle bir eden kendisi değilmiş gibi, kravatını düzeltiyordu. Soğuk, ulaşılmaz ve patrondu.
"Yarın akşam, şehrin en büyük hayır davetine katılıyorum," dedi, Ece’ye bakmadan. "Daveti Burcu düzenledi. Sen ise beni bir adım arkadan takip edeceksin."
Ece kaşlarını çattı. "Ben mi? Bay Aksel, benim görevim…"
"Görevin," diye kesti Rüzgar, delici bir bakış atarak. "Benim belirlediğim her yerde olmaktır. Yarınki davette Melis de olacak."
Ece’nin boğazında bir yumru oluştu. "Ve ben, yasak bir ilişkinin gölgesi olarak, yasal eşinizin önünde mi duracağım?"
Rüzgar, gülümsedi. Bu, Ece’nin sinirini bozan o alaycı, meydan okuyan gülümsemeydi. "Melis, senin kim olduğunla ilgilenmeyecek. O sadece 'Bay Aksel'in yetenekli sekreteri' olarak görecek seni. Ama asıl tehlike bu değil, Ece."
Rüzgar, masasına eğildi. "Asıl tehlike, bu davet sırasında canım isterse seni talep edecek olmam. Herkesin gözü önünde, sana ne kadar ait olduğumu göstermek isteyebilirim. Hazırlıklı ol."
Ece’nin kalbi, bu açık tehdit karşısında hızlandı. Rüzgar, sadece özelde değil, halka açık alanda da gücünü ve kontrolünü kullanmaktan çekinmeyecekti.
Öğleden sonra, Ece’nin en korktuğu an gerçekleşti. Burcu’nun sesi interkomda çınladı. "Ece, Bayan Melis Aksel geldi. Bay Aksel'i beklemeden doğrudan odasına giriyor."
Ece panikledi. Rüzgar odadaydı ve Melis Aksel kapıyı hızla açıp içeri girdi. Melis, zengin bir moda dergisinden fırlamış gibiydi. Mükemmel kıyafeti, kusursuz saçları ve elmas yüzükleri, Rüzgar’ın eşi olmanın verdiği görünmez tacı taşıyordu.
Ancak Melis’in yüzünde, Ece’nin beklediği mutlu eş ifadesi yoktu. Soğuktu, gergin ve kızgın.
"Rüzgar! Dün gece neredeydin? O iş bahanesi artık bayatladı. Biliyorsun, babam yarınki davette seninle birleşmemizi istiyor."
Rüzgar, sakinliğini korudu. "İşlerim senden önemli, Melis. Bunu biliyorsun. Babana da bunu açıklarsın."
Melis, odada sinirle volta attı. Ece, kapıda dikilmiş, nefesini tutuyordu. Melis, birden Ece’ye döndü. Gözleri, Ece’yi baştan aşağı, bir sekreteri değil, bir tehdidi inceler gibi taradı.
"Sen," dedi Melis, sesi buz gibiydi. "Yeni sekreter değil mi? Rüzgar'ın son oyuncağı..."
Ece'nin yanakları kızardı. "Ben Ece Kalkan, Bay Aksel'in sekreteriyim, Bayan Aksel."
Melis, alaycı bir şekilde gülümsedi. "Sekreterlik iyi bir kılıftır, değil mi? Ama sen farklısın. Gözlerinde o açlık var. Aynı açlık, Rüzgar'ın her zaman ofisine çektiği diğerlerinde de vardı."
Rüzgar, koltuğundan fırladı. "Yeter, Melis! Ece'ye saygılı ol. O, benim çalışanım."
Melis, Rüzgar’a döndü. "Çalışanın mı? Yoksa babamın sana dayattığı bu gösteri evliliğinden kaçış biletin mi? Rüzgar, bu oyunu oynayalı on yıl oldu. Ne zaman duracaksın?"
Ece şok olmuştu. Gösteri evliliği. Bu, Rüzgar’ın evliliğine dair ilk ipucuydu. Bu evlilik, Melis'in babasının işleri yüzünden yapılan, duygusuz bir anlaşma mıydı? Bu bilgi, Ece’nin vicdanındaki yükü biraz olsun hafifletti.
Melis, bir anda Rüzgar’a yaklaştı ve onu sertçe itti. "Bu evlilik, sana milyarlarca dolar kazandırdı. Ama ben, artık senin sahibin olduğun gerçeğiyle yorulmaya başladım."
Rüzgar, Melis’in bileğini yakaladı. "Unutma, Melis. Sahip olan benim. Ve sen, benim kurallarıma göre hareket edeceksin."
Melis, bileğini Rüzgar'dan kurtardı. Tam kapıdan çıkacakken, gözü Ece’nin bileğindeki gümüş bileziğe takıldı.
"Bu bilezik..." Melis’in sesi aniden değişti. Şaşkınlık ve korku karışımı bir ifade belirdi yüzünde. "Bu, eski... annesinin hediyesiydi. Nereden buldun bunu, Ece?"
Ece, bileziği refleksle saklamaya çalıştı. Rüzgar, hemen Melis’in önüne geçti.
"Çok meraklısın, Melis. Benim hediyem. Şimdi çık odamdan."
Melis, şüpheli bakışlarını Ece'den alamadan çıktı. Kapı kapandığında, odadaki gerilim patlayacak noktaya gelmişti.
"Annesi..." diye fısıldadı Ece. "Bu, annenizden size kalan bir hatıra mıydı?"
Rüzgar, pencereye döndü, sesi sertti. "Sana özel sorular sorma yasağı getirdim, Ece. Ama bu bilezik... evet. Bana, kaybetmeye asla tahammül edemeyeceğim şeyleri hatırlatır. Ve artık o, senin ait olduğunu hatırlatıyor."
Rüzgar, Ece’ye yaklaştı. Parmakları, Ece’nin boynuna değdi. "Yarın akşam, şehrin en büyük davetinde olacağız. Senin yırtık gömleklerinle gelmeni istemiyorum."
"Ne istiyorsunuz?"
"Burcu sana bir alışveriş kartı verecek. Boğaz’daki en lüks butiklerden birinden benim yanımda durmaya layık bir elbise seçeceksin. Unutma, Ece, sen benim gölgemsin. Ama gölgem, ışığımdan daha az parlayamaz."
Rüzgar’ın dudakları, Ece’nin kulağına yaklaştı. "Davette, Melis'in ya da kimsenin görmediği bir anda, seni bulacağım. Ozan'ın ameliyat borcunun faizini, herkese açık bir yerde tahsil edeceğim. Ve kimse, yüzündeki arzu ve teslimiyet izini fark etmeyecek."
Ece’nin nefesi titredi. Bu adamın, onu halkın gözleri önünde arzulaması fikri, korkutucu olduğu kadar tuhaf bir şekilde baştan çıkarıcıydı.
"Hazırlıklı ol, Ece," dedi Rüzgar, son bir uyarı olarak. "Oyun başlıyor."
Ece, kolundaki gümüş bileziğe baktı. Yarın gece, bu zincirler onu sadece Rüzgar’a bağlamakla kalmayacak, aynı zamanda onu Skandalın Gölgesine çekecekti.