BÖLÜM 7- MELİS'İN OYUNLARI

1017 Words
Otelden ayrıldıktan sonra Ece’nin vicdanı, lüks süitteki tutkulu geceden daha ağır bir yükle doluydu. Kardeşinin hayatı kurtulmuştu, evet; ancak Rüzgar’a karşı hissettiği karşı konulmaz çekim, onu ahlaki olarak Melis Aksel’den farksız kılıyordu. Melis, soğuk bir iş evliliğinin kurbanıydı; Ece ise paranın ve gücün tuzağına düşmüş bir gönüllüydü. Ertesi gün ofise döndüğünde, hava buz gibiydi. Melis Aksel, erkenden Rüzgar'ın odasına gelmişti ve kapı kapalıydı. Tartışmaları, kalın kapıdan bile duyuluyordu. "Yeter, Rüzgar! Artık o sekreterine dur demelisin!" Melis’in sesi hiddetliydi. "O benim çalışanım. Sınırlarını aşamazsın, Melis," diye yanıtladı Rüzgar, sesi tehditkârdı. Nihayet kapı açıldı. Melis, gözleri öfkeyle parlayarak çıktı. Ece'ye yaklaştı, yüzünde zehirli bir gülümseme vardı. "Ne kadar güzel bir bileklik, Ece," dedi Melis, Rüzgar'ın annesine ait olan gümüş bileziği işaret ederek. "Biliyor musun, annesi o bilekliği Rüzgar'ın babasından bir hediye olarak almıştı. Rüzgar, onu annesinden sonra sadece... bir kişiye vermişti." Ece’nin boğazı kurudu. "Anlamadım, Bayan Aksel." Melis alçak sesle, intikam dolu bir fısıltıyla devam etti: "O kişi, Rüzgar'ın ilk gerçek aşkıydı. Ve Rüzgar, o kadını bana ihanet ettiği için kışkırtıp Holding'den kovmuştu. Şimdi anladın mı Ece? O bileklik, sana verilen bir ödül değil, bir uyarıdır." Melis, Ece’yi şok içinde bırakarak hızla uzaklaştı. Rüzgar odasından çıktı ve Ece'nin yanına geldi. Ece, hemen ayağa kalktı. "Ne söyledi sana?" Rüzgar'ın sesi sertti. "Bilekliğin anlamını," dedi Ece, gözleri dolmak üzereydi. "Ve ilk aşkınızı." Rüzgar'ın yüzü tamamen karardı. Duymaktan nefret ettiği bir konuydu belli ki. "Olayları karıştırmayı kes, Ece," diye emretti. "O bilekliğin şimdi sadece tek bir anlamı var: Senin bana ait olduğun. Ve o eski hikaye, seni ilgilendirmez." Rüzgar, Ece’yi görmezden gelerek otoparka indi. Ece, yerinde donup kaldı. Melis'in sözleri, Rüzgar'ın onu sadece bir piyon olarak kullandığına dair korkularını pekiştirmişti. Rüzgar, Melis'e karşı duyduğu intikam duygusunu, Ece'yi kullanarak mı tatmin ediyordu? Öğleden sonra, Ece beklemediği bir e-posta aldı. Gönderen: Melis Aksel. Konu: Hayır Kurumu Gecesi - Yardımcı Personel Listesi. Melis, Rüzgar'ın bir sonraki halka açık etkinliğine Ece’yi, sekreter olarak değil, organizasyon komitesinin yardımcı personeli olarak atamıştı. Bu, Ece'nin Rüzgar'ın yanındaki 'değerli gölge' konumundan alınıp, arka planda hizmet veren bir konuma düşürülmesi anlamına geliyordu. Bu, Melis’in ilk intikam hamlesiydi: Ece'nin Rüzgar'ın çevresindeki konumunu küçük düşürmek. Ece, öfkeyle Rüzgar’ın ofisine girdi. Rüzgar, telefonda hararetli bir görüşme yapıyordu. "Toplantıyı iptal edin. Evet, yarınki tüm programımı iptal edin. Bu önemli değil." Rüzgar, telefonu kapattı. Gözleri Ece'ye döndü. Ece, Melis'in e-postasını masaya fırlattı. "Bu bir hakaret, Bay Aksel! Ben sizin sekreterinizim, servis personeli değilim! Melis Hanım beni herkesin önünde küçük düşürüyor." Rüzgar, e-postayı okudu. Öfkesi aniden Melis'ten Ece'ye döndü. "Melis'in ne yaptığı umrumda değil," diye tısladı Rüzgar. "Ama senin bu kadar kolay kontrol edilmene sinirlendim. Sen benim sekreterimsin. Melis seni istediği konuma atayamaz." Ancak Rüzgar, şaşırtıcı bir şey yaptı. Sinirle ayağa kalktı ve masadaki tüm eşyaları eliyle yere fırlattı. Ardından Ece'ye döndü. "Melis’in daveti. Tamam. Gideceğiz," dedi, sesi zehir gibiydi. "Ama Melis'in sana hizmetçi muamelesi yapmasına izin vermeyeceğim. Sen benim yanımdasın. Ve Melis’in oyunu, bize daha çok vakit yaratacak." Ertesi akşam, Ece, Rüzgar’ın talimatıyla sade ama pahalı bir elbise giymişti. Hayır kurumunun salonu, önceki davetten daha kalabalık ve daha resmiydi. Rüzgar ve Melis, salonun merkezinde, zoraki bir uyum sergiliyordu. Melis, Ece’yi hemen fark etti. Yüzünde soğuk bir zafer ifadesi vardı. Yanındaki garsona seslendi. "Personel! Şu bayan Ece Kalkan’a söyleyin, şarap servisi masası boşalmış, ilgilensin. Personelin görevi nedir, değil mi?" Ece’nin içi sızladı. İşte Melis’in intikamı gelmişti. Herkesin içinde küçük düşürülüyordu. Tam utançla masaya yönelirken, Rüzgar aniden Melis'ten ayrıldı. Rüzgar, tüm kalabalığın önünde Ece'nin yanına yürüdü. Ece'nin belini kimsenin görmezden gelemeyeceği bir şekilde yakaladı. Tüm kalabalık donup kalmıştı. Rüzgar, Ece'nin kulağına fısıldadı: "Sen benim servisimsin, Ece. Ama sadece benim için hizmet edersin. Ve ben seni benden başka kimseye vermem." Ardından, Rüzgar kalabalığa döndü, sesi yüksek ve netti: "Melis, Ece Kalkan benim kişisel sekreterimdir. O, bu akşam bana özel hizmet edecektir. Başka hiçbir görev kabul etmeyecektir." Bu açık meydan okuma, Melis'i çılgına çevirdi. Ece, Rüzgar'ın onu savunmasından hem şaşkın hem de karşı konulmaz bir şekilde etkilenmişti. Rüzgar'ın bu hamlesi, Melis'in oyununu kendi lehine çevirmişti. Rüzgar, tüm kalabalığın önünde Ece'nin yanına yürüdü. Ece'nin belini kimsenin görmezden gelemeyeceği bir şekilde yakaladı. Tüm kalabalık donup kalmıştı. Rüzgar, Ece'nin kulağına fısıldadı: "Sen benim servisimsin, Ece. Ama sadece benim için hizmet edersin. Ve ben seni benden başka kimseye vermem." Ardından, Rüzgar kalabalığa döndü, sesi yüksek ve netti: "Melis, Ece Kalkan benim kişisel sekreterimdir. O, bu akşam bana özel hizmet edecektir. Başka hiçbir görev kabul etmeyecektir." Bu açık meydan okuma, Melis'i çılgına çevirdi. Melis'in yüzündeki soğuk maske paramparça oldu, yerine saf bir öfke yayıldı. "Rüzgar, sen haddini aşıyorsun!" diye tısladı Melis, yanlarına yaklaşarak. Sesi, ortamdaki yüksek müziğe rağmen duyuluyordu. "Bu benim davetim ve bu kadın..." "Bu kadın, benim sorumluluğumda," diye kesti Rüzgar, Melis'in sözünü. Rüzgar, Melis'e değil, kalabalığa bakıyordu. Bu, Melis'e karşı değil, herkese yönelik bir güç gösterisiydi. Rüzgar'ın elmacık kemikleri kasılmıştı. "Artık yanımıza gel ve gürültü yapmayı kes. İnsanlar bize bakıyor." Melis'in gözleri Ece'ye döndü. Bu bakışta, artık sadece tehdit değil, nefret ve kıskançlık vardı. Ece, bu nefretin ağırlığı altında ezildiğini hissetti. O an, Melis'in mutluluğunu değil, Melis'in gururunu ve statüsünü çaldığını anladı. Rüzgar, Ece'yi yanından ayırmadı. Onu zorla bir masaya oturttu ve Ece'nin yanındaki sandalyeyi kendine çekti. Gözleri Melis'i süzüyordu. Melis, yüzüne sahte bir gülümseme yerleştirerek başka bir masaya yönelmek zorunda kaldı, ancak gözleri sürekli Ece'nin üzerindeydi. Ece, Rüzgar'a sessizce döndü. "Neden bunu yaptınız? Şimdi Melis Hanım size çok daha büyük bir tepki verecek." Rüzgar, elini Ece'nin bacağına koydu, avucunun sıcaklığı kumaşın üzerinden bile yakıcıydı. Masa örtüsü, herkesin gözünden bu yasak teması saklıyordu. "Benden başka kimsenin sana dokunmasına, seni aşağılamasına izin vermem, Ece," dedi Rüzgar, sesi alçak ve tehditkârdı. "Sen benim mülkiyetime girdin. Bu, benim kurallarımla oynandığı anlamına gelir. Melis'in kurallarıyla değil." Ece, Rüzgar'ın bu koruma dürtüsünün, sahip olma içgüdüsü ile ne kadar iç içe olduğunu fark etti. Bu, aşk değildi; bu, Rüzgar'ın asla taviz vermediği kontrol arzusuydu. "Bu bir savaş, Rüzgar," diye fısıldadı Ece, Rüzgar'ın gözlerinin içine bakarak. Rüzgar'ın dudağının kenarı yukarı kıvrıldı. "Evet, Ece. Ama endişelenme. Savaşta, daima senin tarafındayım. Çünkü sen, benim en değerli savaş ganimetimsin." Bu sözler, Ece’yi hem dehşete düşürdü hem de kalbinin hızla çarpmasına neden oldu. Rüzgar'ın tehlikeli sahiplenmesi, Melis'in nefretinden daha güçlü bir enerji yaratıyordu. Ece, bu oyunun içinde, Rüzgar'ın karanlık çekimine daha da kapılmaya başlamıştı.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD