BÖLÜM 5- KALBİN EMİRLERİ

823 Words
Çatışma bütün şiddetiyle sürerken Cem’in aklı karmakarışıktı. Bir yandan askerlerini hayatta tutmaya çalışıyor, bir yandan da gözlerinin önüne bir gölge gibi düşen Elif’in silueti zihnini dağıtıyordu. Onu burada görmek, savaşı daha da tehlikeli hale getirmişti. Çünkü artık kaybedecek yalnızca bir görev değil, kalbinin en kırılgan parçası vardı. Elif, yaralı Mehmet’in yanına diz çöküp hızlıca pansuman yapmaya başladı. Elleri titriyordu ama kararlılıkla işini sürdürüyordu. Kurşun sesleri arada bir yakından geçiyor, taşlara çarpıp kıvılcımlar çıkarıyordu. Fakat Elif başını kaldırmadan çalıştı. İçindeki tek düşünce, bu çocukların ve Cem’in sağ kalmasını sağlamaktı. “Burada ne işin var Elif?!” Cem’in sesi öfke doluydu, ama gözlerindeki panik öfkesinden çok daha gerçekti. Elif kısa bir an için başını kaldırıp Cem’e baktı. Dudaklarının kenarında küçük bir gülümseme belirdi. “Benim işim hayat kurtarmak. Senin işin savaşıp dönmek. İkimiz de görevimizi yapıyoruz.” Cem, bir şey söylemek istedi ama boğazına düğümlenen öfke kelimelere izin vermedi. Çünkü Elif haklıydı. Fakat bu haklılık, onun kalbindeki korkuyu hafifletmiyordu. Timden Ali, mevziden bağırdı: “Komutanım! Arkadan daha fazlası geliyor, sıkışıyoruz!” Cem hemen toparlandı, askerlerine talimat vermek için harekete geçti. Ama içindeki endişe dinmiyordu. Bir yanda savaşı yönetmek zorundaydı, bir yanda Elif’i korumak. O an fark etti ki savaş, düşmana karşı değil, kalbine karşı da veriliyordu. Mermiler sağanak gibi yağarken timden Murat, bulunduğu kayanın arkasından ateş etmeye çalışıyordu. Tam o sırada bir kurşun kolunu sıyırdı. Acıyla yere yığıldı. Cem hızla yanına koştu, Murat’ın kanayan kolunu eliyle bastırdı. “Elif!” diye seslendi istemsizce. Elif, çantasını alıp sürünerek Cem’in yanına geldi. Kurşunlar çevrelerinde vızıldarken bile eli titremedi. Hızla turnike uygulayıp kanamayı durdurdu. Murat acıyla inledi ama gözlerinde şükran vardı. Elif’in varlığı, bu cehennemin ortasında sanki tek umut ışığıydı. Cem’in yüzündeki öfke bir an için dağıldı, yerini hayranlık ve endişeyle karışık bir bakış aldı. O anda anladı ki Elif yalnızca bir hemşire değildi; bu savaşın görünmez kahramanlarından biriydi. “Komutanım!” diye bağırdı Ali yeniden. “Arka tarafta siper zayıf kalıyor, destek lazım!” Cem, dişlerini sıkarak ayağa kalktı. “Herkes mevzisini korusun! Elif, burada kal ve yaralıya bak. Sakın ayrılma!” dedi. Sesi sertti ama aslında onun için kurduğu tek siper buydu. Elif, gözlerinin içine bakarak başını salladı. Fakat içinden geçenleri Cem’in bilmesine imkân yoktu: Onu kaybetme korkusu, kendi hayatını hiçe sayacak kadar büyüktü. Çatışma şiddetlendikçe Cem timini yönlendirmeye devam etti. Her komutuyla bir hayat kurtuluyor, her nefes alışında sorumluluğun ağırlığı biraz daha omuzlarına çöküyordu. Ve Elif, yaralıların arasında diz çökmüş, dualarını sessizce fısıldıyordu: “Allah’ım, onu bana geri getir…” Mermiler kayalara çarparak kıvılcımlar çıkarıyor, geceyi gündüze çeviriyordu. Bir anlık sessizlikte, timden Ali yerinden doğrulduğu anda keskin bir silah sesi duyuldu. Ali’nin göğsünden vurulduğunu gören herkesin yüreği ağzına geldi. “Ali!” diye bağırdı Cem, öfke ve endişe dolu bir sesle. Hemen kendini siperden çıkarıp arkadaşının yanına koştu. Kurşunlar onun etrafından yağmur gibi geçerken tek düşündüğü, askerini hayatta tutmaktı. Elif de çantasını kaparak koştu. Cem’in öfke dolu bakışlarına aldırmadan, Ali’nin yanına diz çöktü. Kan gömleğini hızla ıslatıyordu. Elif, titreyen nefeslerle baskı yaptı, ama yüzündeki kararlılık sarsılmazdı. “Dayan Ali, sakın gözlerini kapatma!” dedi. Cem, Elif’in gözlerine baktığında içinde tarifsiz bir şey kıpırdadı. O kadının varlığı, burada her şeyi değiştiriyordu. Ama aynı zamanda en büyük korkusuydu. Çünkü Elif’in burada olması, her an ölümün nefesini ensesinde hissettirmesiydi. Tam o sırada telsizden komutanın sesi yankılandı: “Erden, bulunduğun bölgeyi tutman şart! Takviye yolda ama düşman yoğunlaşıyor. Geri çekilmek yok!” Cem yumruklarını sıktı. Geri çekilmek demek, Ali’yi ve diğer yaralıları kaderine terk etmekti. Olduğu yerde kalmak demek ise timinin tamamını kaybetme riskiydi. Gözleri Elif’in kanlı ellerine, yaralı Ali’nin nefessiz göğsüne, ardından kendi askerlerine kaydı. Karar anıydı. Ve o an, Cem’in kalbinde ölümden bile ağır bir şey yankılandı: “Ya Elif’i burada kaybedersem?” Cem, elindeki tüfeği daha sıkı kavradı. Telsizden hâlâ emirler yağıyordu ama onun kulaklarında tek bir ses çınlıyordu: Elif’in az önce Ali’nin başında söylediği sözler. “Dayan… seni bırakmayacağız.” Gözlerini kapatıp derin bir nefes aldı. Sonra bir anda kararını verdi. “Asla geri çekilmiyoruz!” diye haykırdı. Sesi, gecenin uğultusunu bile bastırdı. Askerler başlarını kaldırıp ona baktığında, gözlerinde korkunun değil, kararlılığın parladığını gördüler. Cem, kurşunların arasına ilk atılan kişi oldu. Yanındaki taşlara saplanan mermiler, onun cesaretini değil, öfkesini daha da büyüttü. Elif, aynı anda Ali’nin yarasını sarmaya devam ediyor, bir yandan da Cem’in siluetini kayalıkların önünde izliyordu. Kalbi göğsünden fırlayacak gibi çarpıyordu. İçinden tek bir dua geçti: “Allah’ım, onu bana geri getir…” Cem, düşmana karşı ateş açarken aklında tek bir şey vardı: Bu geceyi sağ atlatmak. Ama içinde derinlerde yankılanan bir his, kaderin onların üzerine çok daha büyük bir oyun kurduğunu söylüyordu. Ve o an, kayalıkların ötesinden yükselen bir patlama sesiyle herkes yere savruldu. Toz bulutu gökyüzünü kaplarken, Elif’in boğazından tek bir çığlık yükseldi: “Ceeeem!” Bölüm burada karanlığa gömüldü. Patlamanın yankısı dağların arasında kaybolurken, kulakları sağır eden bir sessizlik çöktü. Toz bulutu yavaşça dağılırken Elif gözlerini aradı, ama hiçbir şey seçemedi. Sadece kalbinin boğucu çarpıntısı vardı. İçinde, Cem’in ya orada toprağın altında kaldığı ya da son nefesini verdiği korkusu büyüyordu.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD