BÖLÜM 22- SESSİZ ÇIĞLIKLAR

1167 Words
Gece çökmek üzereydi. Karanlık, siperlerin üzerine ağır bir örtü gibi inmiş, gökyüzünde ayın solgun ışığı belirmişti. Sessizlik yalnızca uzaklarda yankılanan birkaç top sesinden ve ara sıra duyulan tüfek patlamalarından ibaretti. Elif, not defterini kucağına almış, kalemiyle satırlara bir şeyler yazmaya çalışıyordu. Ama kelimeler zihninde birbirine dolanıyordu. O an fark etti; yazmaya çalıştığı aslında bir haber değil, hislerinin çığlığıydı. Defterin kenarına istemsizce “Ya dönerse? Ya dönmezse?” diye iki cümle karaladı. Cem, birkaç metre ötede, birliğin durum raporunu inceliyordu. Yorgun gözlerinde, günlerdir süren çatışmaların izi vardı. Fakat Elif’e bakarken içinde garip bir huzur buluyordu. Sanki o kadının varlığı, tüm savaşın karanlığını biraz olsun aydınlatıyordu. “Ne yazıyorsun?” diye sordu, sesini alçaltarak. Elif bir an durdu, sonra defteri kapatarak gülümsedi. “Seninle ilgili bir şeyler… Ama haber olarak yayınlanmayacak.” Cem kaşlarını kaldırdı, hafifçe gülerek. “O zaman çok daha tehlikeli. Çünkü kalpten gelen her şey, insanı en savunmasız bırakan şeydir.” O anda siperin ilerisinden bir patlama sesi geldi. İkisi de irkildi. Askerlerden biri koşarak Cem’in yanına geldi. “Komutanım, doğu hattında hareketlilik var! Karşı taraf gece baskınına hazırlanıyor olabilir.” Cem hızla toparlandı, Elif’e dönüp kısa ama net bir cümle kurdu: “Burada kal, sakın ayrılma.” Elif’in gözlerinde hem korku hem de inat vardı. Ama bu kez tartışmadı, çünkü biliyordu ki Cem’in görevi onların güvenliğini sağlamak, onunki ise gerçeği gözlemlemekti. Cem, birliğin başına geçip askerlere emirler yağdırırken, Elif kalbinin içinde taşıdığı sessiz çığlığı susturamadı. Çünkü her çatışmanın ardında sadece kayıplar değil, yarım kalmış duygular da vardı… Cem, doğu hattına doğru ilerlerken askerlerin gözlerindeki gerginliği fark etti. Herkes sessizdi; sadece silahların sürgü sesleri, şarjörlerin yerine oturması ve botların toprağa sürtünmesi duyuluyordu. O an, geceyi yaran sessizlik bir yük gibi omuzlara çökmüştü. Elif, olduğu yerde kalmaya çalışıyordu. Kalemi hâlâ elindeydi, ama artık yazamıyordu. Gözleri Cem’in sırtında takılı kalmıştı. Bir an için içinden, “Keşke sadece bir gazeteci olmasaydım, keşke onunla omuz omuza yürüyebilseydim,” diye geçirdi. Ama biliyordu; onun görevi kalemiyle savaşmaktı, gerçeği kayda geçirmekti. Cem, mevziye vardığında askerlerine sakin ama sert bir sesle emir verdi: “Kimse acele etmeyecek. Önce gözlem yapacağız. Onların hamlesini görmeden ateş etmeyeceğiz.” Nöbetçilerden biri dürbününü uzattı. Cem, gece görüşünden baktığında karaltılar gördü. Ağaçların gölgeleri arasında sessizce ilerleyen birkaç figür vardı. Dudaklarını sıktı. Bu, küçük bir keşif timinden fazlasıydı. Tam o sırada telsiz cızırtıyla canlandı: “Doğu hattında yoğunluk var, teyakkuzda olun.” Cem’in gözleri sertleşti. Hemen işaret verdi, askerler sessizce pozisyon aldı. Siperlerin içinde nefesler tutuldu. Elif ise birkaç metre öteden bu hazırlığı izliyordu. İçinde tarif edemediği bir ürperti vardı. Kalbi öyle hızlı atıyordu ki, göğsünden çıkacak sandı. Defterinin kenarına bu kez şu cümleyi karaladı: “Bazı savaşlar cephede değil, kalpte kazanılır.” Ve o an, karanlık yeniden patlamalarla yarıldı. İlk roket atışı, Cem’in bulunduğu mevzinin birkaç metre ötesine düştü. Toprak göğe fırladı, gece bir anda gündüze döndü. Askerler hızla karşılık verirken Cem, siperin içinden bağırdı: “Yerinizden ayrılmayın! Hedef alın, kontrollü atış!” Mermiler havada ıslık gibi vızıldıyor, barut kokusu etrafa yayılıyordu. Fakat bu kez Cem’in gözleri başka bir şey yakaladı: düşman, doğrudan mevziyi zorlamıyordu, Elif’in bulunduğu arka hattı hedef alıyorlardı. Cem’in kalbine buz gibi bir şey saplandı. Bir an bile tereddüt etmeden telsize sarıldı: “Arka hattı koruyun! Onları buraya çekmeye çalışıyorlar!” Elif ise patlamaların ardından refleksle yere kapanmıştı. Kalemi ve defteri toprağa savrulmuş, parmakları titriyordu. Ama o an fark etti: korkusuna rağmen gözleri Cem’i arıyordu. Onu görmek, bu kaosun içinde bile ona güç veriyordu. Cem, askerleriyle birlikte karşı saldırıyı başlatırken, bir anlığına siperin üstünden Elif’e baktı. Göz göze geldiler. İkisinin de dudaklarından kelime çıkmadı ama bakışları aynı şeyi söylüyordu: “Dayan. Ben buradayım.” Cem, siperin kenarına yaslanıp işaret verdi. Yanındaki keskin nişancı, gece görüş dürbününü takarak hedef aldı. Birkaç saniyelik sessizlikten sonra susturucu eşliğinde çıkan keskin bir pat sesiyle ilerleyen iki düşman silueti yere düştü. “Askerler paniğe kapılmayın!” diye seslendi Cem. “Bizim buradaki en büyük gücümüz disiplin. Onlar korkutmaya çalışıyor. Ama biz buradayız!” Askerlerden bazıları başlarını salladı, bazıları ise dişlerini sıkarak daha da sıkı kavradı silahlarını. Sözler, karanlığın içinde moral kadar değerli bir kurşundu. Elif, yaşananları izlerken defterine tekrar uzandı. Ellerinin titremesine rağmen yazmaya başladı: “Onlar yalnızca savaşmıyorlar. Her emir, bir hayatı kurtarmanın anahtarı. Her nefes, bir sonraki sabaha varabilme umudu…” Bir anda telsizden panik dolu bir ses geldi: “Komutanım! Sol kanatta yoğun baskı var, destek gerekiyor!” Cem hemen doğruldu. Yüzü sertleşti, gözleri keskinleşti. Elif, onu o hâlde görünce içinden, “İşte o anda bir adamdan çok, bir sancağa dönüşüyor,” diye düşündü. “Askerler!” diye gürledi Cem. “Sol hattı güçlendireceğiz. Kerem, sen ve iki adam benimle geliyorsunuz. Diğerleri mevziyi koruyacak. Kimse geri çekilmeyecek!” Elif kalbinin duracak gibi olduğunu hissetti. Cem birkaç adımda gözden kaybolurken, aklında tek bir cümle yankılandı: “Ya dönmezse?” Sol hatta vardıklarında düşman yoğun ateş açıyordu. Cem, sipere yuvarlanarak girdi, askerlerine el işareti yaptı. Sonra el bombasını çıkardı, pimi çekip ileriye fırlattı. Patlama karanlığı yararken, askerleri de atışa başladı. Mermilerin, çığlıkların, toz ve dumanın içinde Cem’in yüzünde tuhaf bir sakinlik vardı. Onu gören herkes cesaret buluyordu. Çünkü o, en kaotik anda bile geri adım atmayan bir liderdi. Hastane koridorlarında geçen geceleri hatırladı bir anlığına. Elif’in gözyaşlarını, elini tutuşunu… Derin bir nefes aldı, sonra yanındaki askere döndü: “Burada duramayız. Onları geri iteceğiz. Hazır mısınız?” “Asla bırakmayız komutanım!” diye cevap verdi Kerem. Elif ise siperin gerisinde diz çökmüş dua ediyordu. Ellerini sıkı sıkıya birleştirmiş, kalbinden tek bir şey geçiriyordu: “Allah’ım, onu bana geri getir. Onları koru…” Ve o an, gökyüzünde büyük bir patlama daha oldu. Toprak sarsıldı, dumanlar yükseldi. Herkesin yüreği ağzına gelmişti. Ama duman aralandığında görünen şey, Cem’in askerleriyle birlikte karşı taarruzu başlattığıydı. Elif’in gözleri doldu. Kalemiyle defterine yalnızca tek bir cümle yazdı: “Cesaret, bir askerin kalbinde doğar; ama onu yaşatan, geride bekleyenlerin dualarıdır.” Cem ve askerleri karşı atakla düşmanı geriye itti. Mermiler azaldığında, gecenin sessizliği yeniden ağır bir şekilde çöktü. Siperlerde sadece hızlı nefesler ve toprağa düşen boş kovanların tıkırtısı kalmıştı. “Aslanlarım!” diye seslendi Cem, tozlu yüzünü silerken. “Gördünüz mü? Birlik olunca kimse önümüzde duramaz. Hepiniz görevini şerefiyle yaptınız.” Askerler kısa bir an için birbirlerine baktı, göz göze geldiler. Kimse gülmüyordu ama her birinde sessiz bir gurur vardı. Çünkü hayatta kalmak bile zaferin bir parçasıydı. O sırada Elif, dizlerinin üzerine çökerek ellerini defterinin üzerine kapattı. Çatışmanın sesleri kesilmişti ama kalbi hâlâ hızla çarpıyordu. Gözlerinden süzülen yaşlarla fısıldadı: “Bir gün bu satırları yayımlasam bile, kimse burada hissettiklerimizi anlayamayacak. Çünkü bu savaş yalnızca toprak için değil… kalplerimiz için de veriliyor.” Cem, karanlıkta onun siluetini gördü. Toz, duman ve kan kokusunun ortasında bile Elif’in varlığı ona hayat gibi geliyordu. Yaklaştı, yanına çöktü. Ellerini hafifçe onun ellerinin üzerine koydu. “Merak etme,” dedi yorgun ama kararlı bir sesle. “Ne kadar uzun sürerse sürsün, ben sana dönmeden bu savaş bitmeyecek.” Elif’in boğazı düğümlendi, tek kelime edemedi. Yalnızca gözleriyle onu dinledi, ellerini daha sıkı kavradı. Ve gece, gökyüzünde yeniden patlayan top sesleriyle yankılandı. Bu sadece yeni bir çatışmanın işareti değil, aynı zamanda kalplerinde büyüyen bağın da sınavıydı.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD