2.Bölüm “Hızlı ve Çapkın”
Boris Minessa
Sabah zırıl zırıl ağlama sesiyle gözlerimi açtım. Biri ağlıyordu galiba. Bir müddet bekledim ve sonra yatağımda doğruldum. Yanımda iki tane çıplak kadın vardı birisi ağlıyordu.
“Ne oldu güzel kız neden ağlıyorsun?”
“Ağrım var, resmen kımıldayamıyorum, sağdan sola bile dönemiyorum… ” demesiyle dudaklarım keyifle yukarı doğru kıvrıldı.
Biraz sert severdim. Normalde konuşurken ya da işim bittikten sonra kadınlara karşı çok kibarımdır ancak bu yatağa atana kadar. Orada pek kibar olamıyorum..
Yavaşça kalktım ve banyodaki kuveti hazırladım. Ağlayan ve adının ne olduğunu şuan hatırlamadığım kızı kucaklayıp sıcak suya koydum. Sonra ilaç verdim ağrı kesici.
“Bu seni rahatlatır keyfine bak güzel kız,” dedim ve hâlâ uyuyan diğer kadının yanına gittim. Ağlamadığına göre biraz daha eğlenebilirdik diğer kadınla.
Güzelim demem, güzel kız derim. Sahiplik kullanmayı sevmiyorum.
Artık neredeyse rutinim olmuştu. Adını bilmediğim birbirinin kopyası kızlarla sabahlamak. Yemek yeme stilleri hatta menüleri bile aynıydı. Salata ve diyet yemekleri yiyip geçiştiriyorlardı. Sonra çikolata ya da tatlı bir şeyler yemek zorunda kalıyorlardı benim enerjime ayak uydurabilmek için.
Diğer kıza sabah postası attıktan sonra hızla duş alıp çıktım. Fazla zaman geçirmek fazla beklenti demekti. Çoğunu geceden yollardım. Ama akşam galiba işin ucunu kaçırınca direkt uyumuşum.
Şirkete gelip rutin işlerimi hallettim. İtalya da çok ünlü ayrıca oldukça da başarılı bir mimarlık şirketini yönetiyorum. Kendimde iç mimarım. Mimarlık babadan gelen bir meslek. Annem ve babam eğitim manyağı gibi bir şeyler. Mutlaka okumalıydık ne kadar zengin olursak olalım okumak zorundaydık. Kız kardeşim moda tasarım mezunu. Çok güzel bir moda evinin sahibi. Bu tabii ki de en çok benim işime yaramıştı. Çevresi hep mankendi.
Babam inşaat mühendisi, annem jinekolog. Babam arkadaşları ile Türkiye’ye tatile gittiğinde annemle tanışmış ve babaannemin tüm karşı çıkmalarına rağmen evlenmişti annemle. İşin ilginç yanı babaannemde Türk’tü. Annemle yıldızları asla barışmadı. Şimdi ayda yılda bir görüşür. Aileye Türk gelin getirmek babadan oğula geçen miras gibi bir şey oldu. Bazen benimde bir Türk kızı bulup evlenmemi ve bu geleneğin bozulmamasını dile getirirler ancak evlilik, tek eşlilik gerçekten bana göre değil.Harika bir aile gibiydik dışardan bakanlar için. Ancak içerisi kıyamet…
Babam hep aç gözlü ve paraya güce doymayan biri oldu. Annem de bir süre sonra ona ayak uydurdu. Önce mesleğini bıraktı annem, sonra o konken partisi senin bu açılış benim gezip durdu ve çevresi hep gösteriş budalası sosyete insanlarla doldu. Nedense annemin yanındakilere uyum sağlama gibi bir alışkanlığı var. Önce babama uydu sonra çevresinde ki insanlara. Her şeyi gösteriş oldu bir süre sonra. Hatta biz çocukları bile onun için bir gösteriş malzemesi olmuştuk.
Oğlum mimar, kızım modacı ikiside başarılı güçlü insanlar diye diye dolanıyordu ortada.
Okul yıllarında tanıştığım arkadaşım Kürşat… Ahh can dostum Kürşat. Onun sayesinde daha güçlü olmuştum. Önce dedesinden kalan mafya işlerini birlikte idare etmemiz için bir teklifle geldi. Babam benden önce zıpladı tabii. Bende arkadaşımı yalnız bırakmamak için kabul ettim. Önce mecburiyet olan iş bir süre sonra beni içine çekti. Kürşat'tan çok ben çabaladım bu işte de başarılı ve güçlü olmak için.
Kürşat babasının rahatsızlığı ve emekli olması ile Türkiye’ye yerleşti. Bir sorun çıkarsa masanın lideri olarak günübirlik veya en uzun bir hafta süren ziyaretlerle buradaki sorunları çözmeye çalışıyordu. Sonra hayatının aşkını buldu. Çoluk çocuğa karıştı ve işleri de liderliği de olduğu gibi bana bıraktı. Masada lider artık bendim…
“Tek eşlilik sana göre değil, asla evlenemezsin sen. O yüzden beni yorma geç işlerin başına. Zaten ben Türkiye’den gelene kadar çoğu zaman bütün sorunu halletmiş oluyorsun. İşleyiş seninle devam etsin,” demişti.
Övdümü sövdümü anlamadım ama kendimi on iki kişilik masada on üçüncü kişi ve lider kişi olarak buldum.
Masadakiler memnundu karardan, sonuçta oturan bir düzen var ve bozulmadan devam edecek. Kazanmaya devam ettikten sonra lider önemli değil onlar için. Ancak bazılarına kazanmak ya da düzen bir anlam ifade etmiyor. Çünkü hep hırs, hep daha fazlasını istiyorlar…
Bunlardan biri de Marco Kostner ‘di. Tam bir baş belası ve ele avuca sığmaz piçin teki. Ama yinede karşıma birebir çıkma cesareti yok. Gözünü iyi korkutmuştum. Haftada iki ya da üç gün şirketle ilgileniyorum geri kalan günlerde masanın işleri ile.
Şirket çalışanlarını fazla tanımıyorum, işini iyi yapanlar zaten yıllardır çalışıyordu. Ama hatasını ya da tembelliğini gördüklerimin gözünün yaşına bakmıyorum. Bu bazen bir temizlikçi de olabilir, bazen de baş mimar. Şirkette kimsenin yeri de işi de garanti değil. Bunu bilerek çalışırdı çalışmak isteyen.
Günlük rutin işlerimi hallediyordum şirkette ve tam çıkmak üzereyken Kürşat'ın kardeşi Emir beni aradı. Tam bir eğitim aşığıydı bu çocuk.
Telefonu hemen açtım çünkü asla boş yere beni aramazdı onun vakti kıymetlidir;
“Söyle profesör.”
“ Boris sana bir işim düştü!”
“ Hemen halledelim profesör söyle…”
“Türkiye’den bir öğrencim geldi ve işe ihtiyacı var. Okul saatlerine uygun olmalı. Kız çok zeki parasız kalıp eğitimini yarıda kessin istemiyorum. Burs ayarladım ancak kendi evine çıkması lazım daha fazla paraya ihtiyacı var yardımcı olurmusun şirkete yönlendirsem?”
“Tabii yönlendir hallederiz, hatta bende burs verebilirim şirket adına.”
“Aslında iyi olur ama biraz gururlu biri. Gururunu incitmeden tatlı dille kabul ettirirsen sevinirim.”
“Tamam o iş bende merak etme hallederim profesör…”
Birkaç dakika daha havadan sudan konuşup kapattık. Hayatımdaki dönüm noktası meğer bu telefonmuş ama benim haberim yokmuş.
Sekreterimi aradım ;
“Emir Ekici Beyin Türkiye’den bir misafiri gelecek iş görüşmesi için. Ne uygunsa ne lazımsa yardımcı ol. Mutlaka uygun bir dille burs da ayarla şirket adına!”
“Peki Boris Bey merak etmeyin.”
Kurda kuzu teslim etmişim aslında ama haberim yokmuş. Bu sekreter çok hırslı bir kadındı. Bunu çok sonra anlayacaktım…
O gün gece yarısına kadar çalışmıştım sürekli bir sorun çıkıp durmuştu hem şirkette hem masada. Yorgun argın kendimi eve attım ve iyi bir uyku hediye ettim kendime. Sonraki günlerde de belirli yoğunluklarım oldu. Ama alışkınım ben çok çalışmaya ve yoğun olmaya. Bir haftanın sonunda artık rahat bir nefes alabilmiş işleri toparlamıştım. Şirkette toplantıdan çıkıp yeni aldığım karlı bir işin sevinci ile odama geçmiştim. Ancak mutluluğum kısa sürdü babam aradı kim bilir yine ne saçmalayacaktı, açtım telefonu;
“Evet baba…”
“Oğlum o nasıl telefon açmak, neyse nasılsın?”
“Çok yoğunum bu aralar toplantım yeni bitti dalgınım o yüzden, iyiyim uğraşıyorum sen nasılsın?”
“İyiyim ama daha iyi olmam senin elinde. Harika bir eş adayı buldum sana eve gel bu meseleyi artık ciddi ciddi konuşalım!”
Derin bir nefes alıp verdim sakinleşmek için. Vazgeçmiyordu asla vazgeçmiyordu bu adam. Evlilik takıntısı oluştu…
“Tamam akşam konuşuruz ama olumlu bir gelişme olacağını sanmıyorum,” deyip telefonu kapattım… Bir şey söylediyse de duymak istemiyorum…
O sinirle hızla odamdan çıktım ve koridorda asansöre doğru ilerledim. Öfkeden çıldırmak diye bir şey varsa o noktaya gelmek üzereyim. Elimde telefon kız kardeşime mesaj attım akşam yemekte yalnız bırakmaması için uyarmak istemiştim ama o an bir şeye çarptım. Temizlikçi kovayı koridorda bırakmış ve ileriden paspas yaparak geliyordu.
“Bu kovanın burada ne işi var.!? Herkes işini düzgün yapsın kimsenin gözünün yaşına bakmam!!!” diye bağırıp asansöre bindim.
Akşama babamla olacak konuşmanın siniri şimdiden fazlaca hırslandırmıştı beni..
Kalan işleri halledip babamlara geçtim. Gergin bir yemeğin ardından babamın çalışma odasına çıktık.
“Hadi baba adayın kim anlat artık bende hayır diyeyim kapansın bu mesele…”
“Anna.. Seni Anna ile evlendirmek istiyorum!” deyince iyi bir kahkaha attım..
“O kendini Rus mafyası sanan iri yarı kadınla değil dirimi, ölümü bile evlendiremezsin baba!”
“Rus mafyası sanmıyor kendini direkt mafya. 12 erkeğin oturduğu o masada oturan tek kadın. Yeri gelince de hepinize kafa tutuyor. Onunla evlenirsen masada elin güçlenir ve kararların sorgulanmaz…”
“Elim güçlenir ama erkekliğim geriye kaçar. Torun hayallerinizi unutmak zorunda kalırsınız. O bir kadın değil başka bir şey. Hem o masada güçlü olduğu için oturmuyor. Masada ki erkeklerin kucağından inmediği için oturuyor!”
“Saçmalama ve benimle düzgün konuş. Baban var karşında okul arkadaşın değil!!!”
“Baba o kadın o irilikle asla tipim değil bu bir, o masanın lideri benim ve asla bu işlerime karışmanı istemiyorum bu da iki. Ben tek başıma gayet iyi idare ediyorum sakın bu bitmek bilmeyen hırsını bana ve liderlik yaptığım masaya bulaştırma.!”
“Ben senin iyiliğin ve gücün için çabalıyorum. Anna ile görüştüm dünden razı seninle evlenmeye inat etme evlenin daha da güçlenin.”
“Asla evlenmem ben. Sakın bir daha evlilik de dahil benimle ilgili hiç bir işe bulaşma. Daha da evine adım atmam. Bu hırsın başımızı belaya sokmadan artık durul. Orda en güçlüler oturuyor ve liderleri de benim fazlasına gerek yok hele bir kadına asla gerek yok!” dedim ve devamını dinlemeden çıktım gittim…
Her zaman takıldığım bara geldim. Artık burası da biraz sıkmaya başlamıştı. Ama tek tabanca takıldığım için yapacak daha iyi bir seçeneğim yoktu. Belki güzel bir kızla geceyi sonlandırıp keyfimi yerine getirebilirdim. Bu hep böyle olurdu. Sinirlenir, bunalır kendimi buraya atar gecenin sonunu kızla tamamlardım..
Bara yaklaşıp oturdum ve bir kadeh alıp hem içip hem etrafı incelemeye başladım. Bir süre sonra yanımda bir hareketlilik oldu. Dönüp baktım ve kırmızı oldukça cesur bir elbisenin içinde sekreterim Stella'yı gördüm. Geçenlerde şirkette ki odamda beni fazlasıyla memnun etmişti. Normalde aynı kadınla hele de çalışanımsa iki defa beraber olmazdım ama bugün işin ustasına ihtiyacım var. Beni yormayacak birisini istiyordum.
“Stella boş musun? ”
Sorumla gözleri adeta parladı.
“Evet Boris Bey… ”
“Hadi bana geçelim.”
“ Tamam olur.”
“Başıma bela olmayacaksın ama, sabahında unutacaksın her şeyi! Profesyonel olamayacaksan başka kız ayarlayayım.!”
“Kesinlikle profesyonelim her anlamda. İçiniz rahat olsun...! ”
Keyiflendim ve yalnız girdiğim bardan yine yanımda bir kızla çıktım.. Artık tamamen rutinim oldu bu yaşam tarzı. Halimden memnundum ve bekar kalmaya kararlıydım. Arkadaşlarım gibi evlenip de hanımcı olmak asla bana göre değil.
Eve geldiğimde oyalanmak istemedim. Kapıdan içeri girer girmez Stella’nın dudaklarına yapıştım. O da bacaklarını belime doladı. Dudaklarımızı ayırmadan doğruca yatak odasına götürdüm. Yatağa bıraktım ve hızlıca soyunduk ikimizde. Dolabımı açtım içinden kırbacımı ve ağız tıkacını çıkardım ayrıca olmazsa olmazım prezervatifi. İşimi şansa bırakmam. Başkasının evinde beraber olduysam orda çöpe bile atmazdım prezervatifi bağlayıp cebimde başka bi çöpe atardım. İçindekini sonradan kullanıp hamile kalmaya çalışan kadınların olduğunu biliyordum. Sırf zenginlik için..
Stella, elimdekileri görünce gözleri kocaman açıldı. Korku vardı o bakışlarda;
“Stella ofisteki gibi yumuşak olamam. Ben sert severim. Ama istemiyorsan şu an gidebilirsin zorlamam seni.”
“Hayır istiyorum, ayak uydurabilirim size ben gerçek bir kadınım…”
“Sen kaşındın bebeğim. Dön arkanı şimdi…”
İstediğim pozisyona geldi ve gecemizi başlattım.. Birkaç beraberlikten sonra sabaha karşı şoförümle evine yolladım. Yürürken biraz zorlandı. Kadınların benden sonra yürüyememesi, oturamaması ya da ağrı içinde ağlaması klasik bir durum haline gelmişti.
Bunu bildiğim için önce uyarıyordum ve genelde hepsi de kabul ediyordu. Sorumluluk onlarındı benim değil.
Ertesi sabah şirkete geldim. Stella yılışık davranmaya çalıştı ancak azarı işitince normale döndü. Bu durumda bir daha onunla beraber olmamam gerektiğini anlamıştım.
Çapkınlık bekarlık iyiydi ama işte işin birde bu tarafı vardı. Birine biraz fazla zaman ayırırsam beni kendine aşık zannedip başka türlü davranışlar sergiliyorlardı. Benim aşkla falan işim olmaz. Siker geçerim gerisi ilgilendirmez...
Tabii bu sözlerimi bana yutturacak bir kızın karşıma çıkacağını hesaba katmamıştım...