Gece on bir sıfır sıfır. Saatin tıkırtısı duyulmayacak kadar sessizdi; yalnızca kulaklıktan inen fısıltılar, metalik frekansların kesik kesik tınısı vardı. Herkes görevini biliyordu: aynı anda, hep birlikte, zincirin halkalarını kıracaklardı. Emir’in sesi kulaklıktan aktı: — Üç… iki… bir… şimdi! Bir anda şehir sessizliğini delen sirenler yükseldi. Polis zırhlıları, kapıları kıran timler, içeri dolan adımlar… O sırada Ertuğrul gelmiş, aşağı depoya inmişti. Arda’nın el işaretiyle içeriden bir kapı aralandı. Meltem, soğukkanlı bir deniz feneri gibi ekranların başındaydı: kameralar birer birer kararırken parmakları logların üzerinde dans ediyor, içerideki her hareketi kusursuzca yönlendiriyordu. İlk dakikalarda her şey planlandığı gibi ilerledi. Ertuğrul’un adamları şaşkına dönmüş, bask

