BÖLÜM 26- IŞIĞIN ALTINDAKİ GÖLGE

1184 Words
Kule, sessizliğin taşa kazındığı bir abide gibi ardlarında yükseliyordu. Averiel, taş döşeli geçidi arkasında bırakırken, içindeki mühürler birer birer yeniden şekilleniyordu. Eski yasa muhafızlarının sessiz kabullenişi, bir galibiyet değil, bir geçişti. Bu bir fetih değil, bir terk edişti. Ve şimdi, yasa yalnızca yeni bir yön değil, yeni bir biçim kazanıyordu. Yol boyunca Cassian’ın gözleri etrafta dolaşıyordu. Sanki her gölgeye, her kıpırtıya şüpheyle yaklaşıyordu. "Onlar sustu, ama gölgeleri susmadı" dedi alçak bir sesle. "Böylesi bir kırılma, sadece fikirleri değil, hisleri de çatlatır. Yasa değiştiğinde, bazı kalpler bunu takip edemez." Nael başını salladı. “Yasa bir kelime değil artık. O bir zemin. Ve üzerinde yürüyemeyenler, gölgeye çekilecek. O gölge henüz şekillenmedi. Ama bizden doğacak.” Averiel bir an durdu. Sırtındaki mühürler içinde biri kararmıştı. Sessizlikle yanıt vermeyen bir mühür. Boşluğun yankısından bile farklıydı. Bu mühür, içe çöken bir yıldız gibi, parlamadan varlık gösteriyordu. İsmi yoktu. Ama varlığı hissediliyordu. “Bu yeni bir mühür değil,” dedi Averiel, daha çok kendi kendine. “Bu... yasanın gölgesi.” Vadideki taşlar daha alçaldı, rüzgâr hızlandı. Ve uzaklardan gelen tiz bir ses tüm havayı doldurdu. Bu bir çığlık değildi. Daha çok bir yankının yankısı. Bozulmuş bir mühür melodisi. Karşıda, tozlu ufukta bir figür belirdi. Tek başına yürüyordu. Sırtında mühür yoktu ama ayak izleri, geçtiği toprağa karanlık lekeler bırakıyordu. Yaklaştığında, gözleri gece kadar siyahtı. Ama karanlık değildi. Aydınlıktan doğan bir boşluktan ibaretti. Cassian kılıcına uzandı. “O bir taşıyıcı değil. Ama yasa ona dokunmuş.” Nael büyünün izlerini takip etti. “Hayır. Yasa ona değil, o yasaya dokunmuş. Kendi iradesiyle. Mühürsüz, ama yankı dolu biri.” Averiel bir adım attı. Figür, yere diz çöktü. Elini toprağa bastı. Ve konuştu: “Yasa büyürken gölgesi de genişledi. Ben onun sessiz ucuyum. Siz her şeyi kaydederken, ben unutulanı taşıyorum.” Averiel gözlerini kıstı. “Adın ne?” Figür başını kaldırdı. “Benim adım yok. Çünkü siz her adlandırdığınız şeyi mühürlediniz. Ben adlandırılamayanım.” Nael fısıldadı. “Bu bir varlık değil. Bu, yasanın doğal dengesi. Her yükselişin bir çöküşü olur. Her ışığın bir gölgesi.” Figür gözlerini Averiel’e dikti. “Siz göğü yere indirdiniz. Ama unutmayın. Her tohum, bir gün toprağın altında karanlıkla yüzleşir. Ben, o yüzleşmenin habercisiyim.” Cassian öne çıktı. “Tehdit mi bu?” “Hayır.” dedi figür. “Uyarı.” Averiel ileri yürüdü. Figürle arasında yalnızca bir nefeslik mesafe kalmıştı. “Peki bu uyarıdan sonra ne olur?” Figür bir taş aldı, elinde tuttu. Taşta hiçbir iz yoktu. Ne mühür ne renk. Ama figür ona fısıldadı. Ve taş, sessizce çatladı. “Yasa büyürken, bazıları onun içinde yer bulamaz. Onlar düşer. Ama bu kez yukarıdan değil. İçten.” Nael diz çöktü. “Yasa kendi düşenini de doğurur. Bu, kaçınılmaz.” Averiel elini uzattı. Figür eline bir şey bıraktı. Bir tel. Gri, renksiz, kırılgan bir tel parçası. Ama dokunduğu anda Averiel’in mühürleri titreşti. Bu telde hiçbir yazı yoktu. Ama her şeyi taşıyordu. Adeta yasanın en eski, en unutulmuş yankısıydı. “Bu ne?” diye sordu Cassian. Nael’in sesi çok hafifti. “Bu... ilk düşenlerin kalıntısı olabilir.” Figür ayağa kalktı. “Ben gölgede doğdum. Ama sizinle yürümeyeceğim. Sadece bildirin: yasa büyürken, unutmasın. Gölge hep arkasındadır.” Ve bir anda, figür silindi. Hiç var olmamış gibi. Ne iz ne ses kaldı. Ama herkesin kalbinde aynı kelime yankılandı: “Gölgeye dikkat et.” Averiel, avcundaki tel parçasına baktı. Bu, ne mühürdü ne de sembol. Ama yasa, artık gölgesini de tanımak zorundaydı. Averiel, avcundaki gri tel parçasına bakarken bir süre hiçbir şey söylemedi. Parça ne sıcaklık taşıyordu ne de titreşim. Ama dokunduğu anda tüm mühürlerinde bir gerilim oluşmuştu. Sanki yasa, kendi içinde henüz adını koymadığı bir şeyi hissediyor, ama ona karşı susuyordu. Cassian ve Nael, onun çevresinde sessizce durdular. Çünkü o anda, ses değil sezgi ağır basıyordu. "Bu parça," dedi Averiel yavaşça, "bir mühür değil. Ama mühürden güçlü. Çünkü yasa, içinde bir şeyi bastırmak zorunda kaldığında, bunu adlandırmaz. Sadece saklar. Bu... o saklanmış şeyin izi." Nael, dikkatle yaklaşarak teli incelemeye çalıştı. Parçada hiçbir büyü izi yoktu. Ne ışık sızıyor ne de gölgelenme oluyordu. Sadece oradaydı. Tanımlanamaz bir varlık gibi. Ne düşmüş ne de yükselmiş. "Bu," dedi fısıltıyla, "ilk ihlalin kalıntısı olabilir. Henüz hiçbir yasa yazılmamışken yapılmış bir şeyin... yankısı." Averiel gözlerini Cassian’a çevirdi. "Ve bu yankı şimdi geri dönüyor." Cassian başını eğdi. "Bu bizim hazırlıksız olduğumuz tek şey olabilir. Çünkü adı olmayan, hesap da edilmez." O sırada, vadi boyunca bir titreşim yayıldı. Ama bu titreşim ne gökyüzünden geldi ne de yerin derinliklerinden. Bu, varlıkların arasındaki bağları titreten bir dalgaydı. Averiel başını çevirdiğinde, uzaktan dört figürün yaklaştığını gördü. Karanlık giysilere bürünmüş, sessiz adımlarla yürüyen bu kişilerde tanıdık hiçbir mühür görünmüyordu. İçlerinden biri yaklaştı. Kadındı. Yüzünde ne yaş ne gençlik izi vardı. Gözleri dumansız bir küllüğün içini andırıyordu. Sadece bakanı içine çeken, sonsuz bir sessizlik barındırıyordu. “Sen Averiel’sin.” dedi kadın. “Boşluğun taşıyıcısı. Küllerin koruyucusu.” Averiel karşılık vermedi. Kadının sesi bir tanımadan çok bir tespitti. Kadın elini uzattı. “Biz Gölgebekçileriz. Yasayı reddetmeyiz. Ama gözlerimizin önünde yazılanı da körlemesine kabul etmeyiz.” Nael öne çıktı. “Siz... yasanın kenarında yürüyenlersiniz.” Kadın başını salladı. “Biz yasanın sınırında doğduk. Herkes göğü beklerken biz toprağa baktık. Çünkü orada mühürlenmeyen hikâyeler yatıyordu. Şimdi onlar uyanıyor.” Cassian sertçe konuştu. “Yasayı tehlikeye mi atacaksınız?” “Hayır.” dedi kadın. “Ama yasa kendi kendini büyütürken, içinde taşıyamadıklarını dışlamaya başladı. Biz dışlananlarız. Ve size şunu söylemeye geldik.” Averiel sessizce bekledi. Kadın sözlerine devam etti. “Yasa büyüyor. Ama dengede değil. Gölge çoğalıyor. Çünkü yasa artık her şeyi kabul ettiğini söylüyor, ama her şeyi anlamıyor. Mühür taşıyıcılarının sayısı arttıkça, yasa kendi ağırlığı altında ezilmeye başlıyor.” Nael’in kaşları çatıldı. “Yani biz fazla oldukça, yasa zayıflıyor mu diyorsunuz?” “Hayır.” dedi kadın. “Ama yasa ne olduğunu unutmaya başlıyor. Kendini neden yazdığını. Kimin için var olduğunu.” Averiel bir adım öne çıktı. “Yasa yaşayan bir şeyse, evet, unutabilir. Ama unutması onu düşürmez. Hatırlaması için buradayız.” Kadın cebinden küçük, siyah bir taş çıkardı. Bu taş tel parçasının tam zıddıydı. Soğuk ve keskin. Üzerinde hiçbir yazı yoktu. Ama onu eline aldığında Averiel’in mühürleri aniden soldu. Nael irkildi. “Bu ne?” “Bu,” dedi kadın, “Unutuş Mührü. Var olan her şeyi bir anda silmez. Ama bir kişiyi, yasanın hatırasından çıkarır. Sanki hiç var olmamış gibi.” Cassian bir adım attı. “O mühür yasa dışı.” Kadın başını salladı. “Ama yasa onu bizden aldı. İlk yazanlar, her ihtimali yazdı. Bu da onlardan biri.” Averiel taşı eline aldı. Soğukluğu içinden geçti. Bu mühür, yalnızca bir tehdidin değil, bir kefaretin de iziydi. Unutmak, bazen affetmekten daha ağır bir karardı. “Bunu neden getiriyorsunuz?” diye sordu. “Çünkü size bir seçim sunmak istiyoruz.” dedi kadın. “Gölge büyüyor. Ve bazıları geri dönmemeli. Bu mühürle, onları sadece mühürlerden değil, hatıralardan da silebilirsiniz. Kalmazlar. Hiç var olmamış gibi.” Averiel uzun süre sessiz kaldı. Sonra taşın yüzüne baktı. İçinde bir yankı değil, tam bir sessizlik vardı. “Bunu kullanırsak, yasa bir daha aynı olmayacak.” Kadın başını eğdi. “Zaten değil.” O gece, Averiel taşı sakladı. Tel parçasının yanına koydu. Ve içinden yalnızca bir cümle geçti: “Yasa artık büyümüyor. Derinleşiyor.”
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD