Bölüm 1: Vega

1202 Words
Pencereden dışarıyı izlerken elindeki kalem ders notu alması gerekirken zihninde canlandırdığı sahneyi deftere karalıyordu. Kalemin darbeleri zihnindeki sahneyle birlikte canlanırken dudaklarında munzur bir gülümseme belirdi. Açık pencereden sızan rüzgar siyahımsı saçlarını arkaya savururken dikkati dağıldı. Zihninde oynayan sahne duraksayarak havada asılı kaldığında kalemi sertçe defterin üzerine bıraktı. Kalemin defterde bıraktığı tok ses sınıfta yankılandığında irkilerek sınıfa doğru döndü. Bazı gözler üzerine dönmüş hatta edebiyat hocası tahtaya yazdığı yazıyı yarıda kesmiş kafasını ona doğru çevirmişti. "Yine kafasında kuruyor deli." diyerek kıkırdayan sınıf arkadaşına göz ucuyla bakarak dudaklarını ıslattı. Kafasını utangaç bir tavırla önüne eğdiğinde birkaç tutam saçı önüne düştü. Onu düzeltmedi, hareketlerini kısıtladı ve üzerindeki gözler çekilsin diye sessizce bekledi. "Bu sefer hangi alemdeydin Vega?" diye dersi kaynatmak ve Vega'yla dalga geçmek için sordu arkadaşlarından biri. "İsmi de kendi gibi değişik." Vega'nın annesi astroloji uzmanı, babası ise bir fizikçiydi. Yıldızlara olan merakları kızlarına bir yıldızın ismini vermelerine neden olmuştu. Güzel düşünülerek verilen bu isim Vega'nın kabuslarından biri haline gelmişti. Çünkü sığ zihinli ergen arkadaşları bunu dersi kaynatmanın ya da eğlencenin bir yolu olarak kullanıyorlardı. Vega bu yüzden isminden nefret ediyordu. Yıldızları sevdiği kadar isminden nefret ederdi. "Vega?" diye seslendi hocası. "İsminin anlamı nedir? Arkadaşlarına bunun dalga geçilmeyecek bir isim olduğunu anlatabilir misin?" Vega'nın omuzları iyice içine çöktü ve utançtan yanakları kırmızı kesildi. Dikkatler üzerine çekildiğinde boğuluyormuş gibi hissediyor, dar bir kutuda sıkıştığını düşünmekten kendini alamıyordu. "Yıldız." diye mırıldandı ama sadece kendi duyabilmişti. Hocası kaşlarını çatarak kulak kesilmesine rağmen anlayamayınca bir daha tekrar etmesini söyledi. Arkadaşları gülmeye, onunla fısır fısır dalga geçmeye başlamışlardı bile. Aralarında Vega'nın aptalın teki olduğunu söylüyor, konuşmayı bilmediğiyle ilgili sözler sarf ediyorlardı. Vega sesini temizleyerek kaçamak bakışlarla hocasına baktı. Gözlerini sürekli kaçırıyordu çünkü birinin gözüne direkt bakmak zorlandığı onca şeyden sadece biriydi. "Yıldız, Hocam." diye daha yüksek tonda ama yine sessizce söyledi. Bu sefer söylediği anlaşılmıştı. "Bir kutup yıldızı." Nefesini cevap verebildiği için küçük bir huzurla dışarı üflerken kalemini parmaklarının arasına aldı. Defteri karalamaya devam ederken bu sefer zihninde hiçbir sahne oynamadı. Önceki sahne asılı kalmış beklerken Vega sınıftaki sesleri dinledi. Sadece bir kelime olarak arkadaşları onun hakkında dalga geçerek dersi kaynatmak için çabalarken hocası elimdeki beyaz tebeşiri üst üste tahtaya vurarak sessizliği sağladı. "Adının anlamı çok güzel Vega. Şimdi sana seslenmek daha anlamlı. Bunu kaybetme olur mu?" "Kaybedilecek bir şey var mı?" diye sorduğunda bunu yaptığına kendi de şaşırmıştı. Bir soru sormak onun yapacağı son şeylerden biriydi. Soru sormaz, insanlarla konuşmaktan kaçınır ve hep en uzak köşede dururdu. Hocası samimi gülüşünün arasından, "Adın bir şiirin ana teması, müzik grubunun adı, insanların huzur bulmak için baktığı gökyüzündeki bir yıldız. Adı bu kadar anlamlı çok az insan var. Bunu kaybetme, dalga geçilmesine izin verme." dediğinde Vega daha çok utanmıştı. Arkadaşları konuşmayı kesmişti ama onun zihninde başka bir sahne canlanmıştı. Adı kocamandı artık. Herkes adını söylüyor, düşünüyor ve bunun hakkında konuşuyorlardı. Anlamlı olanı anlamsız yapmak için çabalıyorlardı. İnsanlar böyleydi. Güzel olanın anlamını çalmak için kirletmeye bayılırlardı. Kafasını sallarken gözlerini defterine çevirdi. Zihninde oynattığı senaryonun çizimine baktığında çok farklı bir şey gördü. Uzun boylu, saçları alnına düşmüş, kısık gözlerle gülümseyen bir erkek elini gökyüzündeki bir yıldıza uzatıyordu. Oysaki Vega zihninde onun gibi birini gördüğünü hatırlamıyordu. Zil çaldığında Vega defterinin kapağını kapatarak kalemini avucuna bastırdı. Sınıftan herkesin çıkmasını bekliyordu ki o da çıkabilsin. Sınıfta birkaç kişi kaldığında onların çıkmayacağını anlayarak sessizce ayaklandı. Defterini kollarının arasına sıkıştırarak kendini sınıftan dışarı attı. Koridorun kalabalık yerlerden uzakta ilerleyerek merdivenlere yöneldi ve bahçeye çıktı. İlkbaharın tatlı sıcağı tenini ısıtırken, yeşil gözlerini savaş açar gibi güneşe dikti. Gözleri kısılırken dudaklarında kocaman bir gülümseme belirdi. İlkbaharı her şeyiyle çok severdi. Bir kere çatı katına çıkabileceği kadar güzel bir havaya sahipti. Kışın çatı katında yıldız saymak çok zordu. Hava soğuk olduğu için yıldız saydığı gecelerin sabahı hasta olarak uyanıyordu. Bu yüzden annesi kışın çatıya çıkan kapıyı kilitlemişti. İlkbaharın gelmesine bu yüzden ayrı seviniyordu. Artık yıldızları sayabilecekti. Gözleri kamaştığında ve ağzından küçük bir hapşırık kaçtığında kafasını eğdi. Güneşe fazla bakınca hapşırmadan edemiyordu. Öğle arasında olduğu için her gün geçtiği köşeye gitmek istedi ama orada birilerini görünce hayal kırıklığına uğradı. İlkbaharda pembe çiçekler açan bir ağacın altıydı. Bahçenin ıssız köşesindeki banktı. Özellikle kışın kimsenin uğrak yeri olmamıştı ama pembe çiçekleri açmaya başlayınca herkesin dikkatini çekmiş olmalıydı. Somurtarak içeri gireceği sırada basketbol potasının arkasındaki beyaz yerin boş olduğunu gördü. Kimse yoktu, kimse basketbol da oynamıyordu. Zaten kimse onu fark etmezdi de. Böyle düşünerek basketbol potasının altındaki beyaz oturağa oturdu. Defterini açtı ve kaleminin kurşun ucunu beyaz sayfaya bastırırken gözlerini gökyüzüne çevirdi. Zihninde donmuş sahne yeniden oynamaya başladığında o da çizmeye başladı. Vega deftere bakmadan, baktığı yeri görmeden, sadece zihnindeki sahneyi izlerken bir şeyler karalayabiliyordu. Küçüklüğünden beri bunu yaptığı için zamanla şekiller anlamlanmaya, zihnindeki görüntülerle örtüşmeye başlamıştı. Şimdi onlarca defterinde hayalleri yaşıyordu. Bir kitap yazmak gibiydi ama o kelimelerle değil çizerek anlatıyordu. Yine dalmış zihninde oynayan hayalde mutlu olurken yüzüne çarpan topla sarsılarak arkaya doğru yalpaladı. Yere düştüğünde defteri ve kalemi de yere savrulmuştu. Elini gözü ve alnının üzerine koyarken dişini dudaklarına geçirdi. Sıktı, sıktı ve dudağını parçalayana kadar dişlerini çekmedi. Gözünün üzerinde derin bir ağrı yer bulurken başı sarsılmıştı. "Özür dilerim, çok özür dilerim." diyerek telaşla başına üşüşen sese kafasını çevirdiğinde kaşlarını çatmadan edemedi. Karşısında uzun boylu, çekik gözlü ve saçları alnına düşen bir çocuk vardı. Onu tanıyordu, basketbol maçlarında görmüştü. Genelde yedek oyunculardan biriydi ama maçta olduğu zamanlarını anımsıyordu. Elini Vega'ya doğru uzattığında yüzünde endişe ve korku bir aradaydı. "Tut elimi, seni kaldırmama izin ver." O an Vega kaşlarını çattığının farkına vararak onları gevşetti. Öfkelendiğini düşünmesini istemiyordu. Aslında onun hakkında hiçbir şey düşünmesini istemiyordu. Vega yerden destek alarak ayağa kalktığında tek gözünü açamaz haldeydi. Onun yanından geçip sınıfına gideceği sırada çocuk arkasından bağırdı. "Bunları unuttun." Duraksayarak arkasına döndüğünde çocuğun elindeki defterini ve kalemini gördü. Çocuk defterin açık sayfasına bakıyor ve kaşları hayretle havalanıyordu. Dudaklarını bükerek sayfayı açık bir şekilde Vega'ya doğru kaldırdı. "Bana çok benziyor." Vega o an bunun doğru olduğunu fark etti. Ders sırasında çizdiği adam ona çok benziyordu. Çekik gözleri, uzun boyu, alnına düşen saçları aynı çizimdeki adamı andırıyordu. "Sen değilsin." diyerek deftere uzandığında geri çekerek yüzüne doğru tuttu. "Hayır benim. Gözümün yanındaki küçük ben bile aynı." Dikkatli bakınca bahsettiği beni gördü. Evet, aynıydı. İkisini yan yana görünce bunu inkar etmek imkansızdı. Fakat Vega onu çizmemişti, öylesine bir çizimden ibaretti. Bu yüzden sadece benzerliği konusunda anlaşabilirdi. "Benziyorsunuz." diye mırıldanarak defterine uzandığında çocuk pes ederek defteri ve kalemi ona uzattı. Vega onları alarak arkasına döneceği sırada çocuk basketbol topunu yerden alarak önünü kesti. "Özrümü kabul ettiğini duymadım." "Sorun değil." diyerek yanından geçeceği sırada yine önüne geçti. "Bak böyle şeyleri çok kafaya takarım. Beddua edersin falan sonra belamı bulurum. İnsanın canını acıtan konularda ettiği beddualar illaki tutarmış." "Canım acımadı." diye yalan söyledi Vega. Tek isteği yalnız kalmaktı ve bu çocuk onu bu isteğinden mahrum bırakıyordu. "Gözünün etrafı kızarmış. Dayak yemiş gibi görünüyorsun." Vega elini hafif kısarak açabildiği gözünün üzerine götürdü. Eliyle üzerini kapatırken yüzüne sıcak bastı. Sadece gitmek istiyordu ama çocuk onu rahat bırakmıyordu. "Sorun değil gerçekten. Çekilir misin, gitmek istiyorum." Çocuk şaşkınca önünden çekildiğinde Vega bunu beklediği için koşar adımlarla okula doğru ilerledi. Merdivenleri tırmanırken göz ucuyla basketbol potasına doğru baktığında çocuğun onun ardından baktığını gördü. Bu daha çok utanç duymasına neden olmuştu. Sınıfına giderek en arka, cam kenarındaki sırasına oturarak kızaran gözünü kimse görmesin diye başını sıraya gömdü. Gözünden yayılan ağrı başına vururken derslerin bir an önce bitmesinden başka isteği yoktu.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD