Yenilen nefret 🔥🔥🥵

1670 Words
Günün geri kalanını odamda ders çalışarak geçirdim. Akşam olurken aslında yemeğe de gitmek istemiyordum ama şimdi gitmezsem Agrej ağa odaya gelirdi ve zorla götürebilirdi beni. Tahir denen adamı görmeyi hiç istemiyordum aslında. Koltuktan kalkıp, kapıya doğru giderken, gürültüyle açıldı kapı. Agrej ağa burnundan soluyarak yanıma geldi. “Asmin sana bir şey soracağım ve bana doğruyu söyleyeceksin! Sen Tahir ile baş başa kaldın mı bugün?” Sorduğu soruyla kaşlarım çatıldı. Tehdit etmişti beni salonda karşılaştığımızda ama Agrej ağaya hemen yetiştireceğini düşünmemiştim. Başım dimdik gözlerine baktım. “Baş başa kaldım denemez ama beni sıkıştırdı.” Sinirle yüzünü sıvazladı. “Anlat bana. Her şeyi.” Başımı salladım. “Dün be konaktan çıktığım zaman, o uçuruma giderken yanımda bir araba durdu ve içinden o indi. Buranın adresini sordu, bilmediğimi, yoluna gitmesini söyledim. Kolumdan tutup, izin vermedi. Bende kasıklarına tekme attım. Öğlen de salona girdiğimde peşimden gelmiş. Yine rahatsız edici cümleler kurunca, tokat attım.” Tek bir nefeste her şeyi anlatıp, soluklandım. Karşımdaki adam beni dinlerken kıpkırmızı olmuştu. “Bunu neden bana dün anlatmadın, Asmin? Anlatsaydın da adamı konağa sokmadan halletseydim ya. Şaka gibi ya adam karımı dün rahatsız etmiş, bugün de soframa oturmuş. Verdiği rahatsızlık yetmiyor gibi bir de karıma iltifatlar düzüyor. Ve ben o zibidinin verdiği rahatsızlığı karımdan değil, kapıdaki adamlardan öğreniyorum.” Başımı eğdim. Haklıydı aslında ne kadar elim olarak görmek istemesem de öyleydi. “Bir de sen sigara mı istedin adamlardan?” Yük dedim içimden bunu da mı hemen yetiştirmişler. “Stres yaptığım zaman istiyor canım arada. Tiryaki değilim de öyle içerken derdim onun dumanıyla savrulup gidiyor gibi geliyor.” Parmaklarıyla burun kemerini sıktı. Sakinleşmek istediği zamanlarda bunu yaptığını görmüştüm bir kaç kere. “Ben sana alırım sigara. İsteme kimseden. Ayrıca bu anlatmamanın hesabını da vereceksin daha. Şimdi aşağı inip şu pisliği bir göndereyim. Buraya geleceğim ve sen beni burada bekleyeceksin!” Ağzımı açmama müsaade etmeden geldiği gibi hızlıca çıkıp gitti. Gergince sağa sola adımlarken, bağırıp çağırma sesleri duydum. Odamdan çıkıp, avluya bakmaya başladım. Agrej ağa, Tahir’i karşısına almış, bağırıyordu. “Lan ben seni evime almışım sen benim evimdeki, ailemdeki insanı sıkıştırıyorsun. Üstelik o kadın benim karım.” Dedikleriyle şaşkınca baktım. Bunu söyleyeceğini hiç düşünmemiştim. “Ben…ben bilmiyordum, Agrej yemin ederim. Söylemedi bana senin karın olduğunu. Söyleseydi yaklaşmazdım bile.” Onun da şaşırdığı sesinden belli oluyordu. Ayrıca çok da korkuyor gibiydi. “Lan söylemesine gerek mi var amına koyayım? Karım olmasa bile genç bir kıza bunu nasıl yaparsın? Söyle Tahir, ne ceza vereyim şimdi sana?” Belindeki silahı çıkartırken, öfkeyle bağırarak sormuştu. Tahir silahı görünce yalvarmaya başladı. “Agrej yapma ortağız bak biz. Yemin ederim yüzümü görmezsin bir daha. Çekip gideyim bırak.” Agrej ağa gülerek süzdü onu ve silahın namlusuna mermiyi sürüp, beklemeden topuğuna sıktı. Tahir, acılı bir bağırtıyla yere düşerken, elleriyle bacağını tutuyordu. Yerler kan olmuştu bile. Agrej ağa tiksinerek baktı ona. Silahın emniyetini kapatıp, beline koyarken avlunun kapısına doğru baktı. “Şeref.” Bağırmasıyla Şeref ağabey koşarak geldi. “Bunu alıp götürün, bir güzel dövüp, memleketine uğurlayın. Bir daha da Mardin’e ayak basmayacak! Bunu da güzelce öğretin.” Şeref ağabey başını salladı ve kapıdan tarafa bakıp bir adamı daha yanına çağırdı. Sesi kesilen Tahir’i kollarından tutup, sürükleyerek kapıdan çıkardılar. Agrej ağanın sözüme güvenmesi kalbimi hızlandırmıştı. İlk defa biri beni dinlemiş, yanımda olmuştu. Avluya bakmaya devam ederken, Agrej ağa başını kaldırdı ve göz göze geldik. Tebessümle baktım ona. Bir kaç dakika öylece bakıştıktan sonra göz temasımızı bozup, mutfağa gitti. İçimde garip bir hisle odama geçtim. Bu adamdan nefret mi ediyordum, seviyor muydum ya da sevmeye mi başlamıştım bilmiyordum ama nefret değil de iyi bir şeyler hissettiğim kesindi. Bir de az önceki olayın etkisi bu hislerde büyük rol oynamıştı. Odanın içinde dolanmaya başladığım sırada odanın kapısı açıldı. Agrej ağa elinde yemek tepsisiyle gelmişti. “Karnın acıkmıştır. Avlu temizlenene kadar yenmezdi orada yemek. Bende bizim için senin odana getirdim.” Açıklamasını yapıp bana doğru gelirken, sehpanın üzerindeki kitapları alıp, yatağa bıraktım. Sehpanın üzerine yemek tepsisini bırakıp, koltuklardan birine oturdu. Bende gidip diğerine oturdum. Yemeğimizi yerken konuşmadık yine. Önce karnımı doyurup ondan sonra bana inandığı için teşekkür edecektim. Son lokmamı da yuttuktan sonra yerimden kalkıp, yatağın yanındaki komidine adımladım. Su dolu sürahiyi ve bardağı alıp geri geldim. Bardağa su doldurup önce ona verdim. Tek nefeste içti. Kendime de doldurup içtim. Elimdekileri komidinin üzerine geri bırakırken, o da sehpayı uzağa doğru itti. Kaşlarıyla koltuğa oturmamı istedi. Dediğini dinleyip koltuğa oturdum. Biraz kendi koltuğunu bana doğru yaklaştırdı. “Gel gelelim sana, Asmin hanım. Neden dün olanları bana anlatmadın?” Sesi olabildiğince normal çıkmıştı yani sinirli değil gibiydi. Yine de yüzüne bakmadım. “Dün yorgun olunca, geldiğimizde yattım hemen işte sende biliyorsun. Sonra da yemek falan derken aklımdan çıkmış.” Sesimi güçlü bir tonda tutmaya çalıştım. Olan buydu zaten. “Anlatacak mıydın yani? Hem dün olanları, hem de bugün olanları, başkasından duymasaydım.” Başımı salladım. “Anlatacaktım ama ne zaman anlatırdım bilmiyorum. Akşam yemeğinden sonra konuşmayı düşünüyordum ama, yalan yok.” Bir süre sessizlik oldu. Elini uzatıp elimi tuttu. “Gözlerime bak.” Otoriter sesiyle dediğini yapmak zorundaymışım gibi hissettim. Başımı çevirip ona baktım. “Cezayı hakediyorsun. En başında olanları bana anlatmadığın için.” Haklı sayılırdı bir yerde söylemem gerekiyordu. Kabul ettiğimi göstermek için başımı salladım. Yemek de yedirmişti, ne cezası verecekti acaba? Bir süre baktı gözlerime sanırım o da düşünüyordu vereceği cezayı. Nedense kalbim de küt küt atıyordu. “Beni öpeceksin, cezan bu.” Gözlerim şaşkınlıkla irileşti. Ne biçim bir cezaydı bu be? Ben şaşkınlıkla bunu sorgularken o devam etti. “Nefret ettiğin, iğrendiğin adamı kendi isteğinle öpeceksin. Bence bu ceza sana en uygun olanı.” Zor kötek yutkundum. Duygularımı bende bilmiyordum ki. Gözlerindeki bakışlarım dudaklarına kaydı. Yavaşça ona doğru başımı yaklaştırdım. Dudaklarına dudaklarımı bastırdım. Yeterliydi galiba. Geri çekilmek için bir hamle yapacağımda ensemden tutup, dudaklarıma kapandı. Beklemeden alt dudağımı dudakları arasına alıp, emmeye başladı. Ne yavaştı, ne de aceleci normal bir hızla öpüyordu. Alt dudağımı ısırdığında, acıyla dudaklarımı ayırdım. Dilini ağzıma soktu. Elimi koluna koyup, tuttum. Acemice karşılık vermeye çalıştım. Kaçıncı öpüşmemizdi bu, üç mü dört mü? Alışamamıştım. Ensemdeki eliyle baskı uygulayıp, yerimden kalkmamı sağladı. Kalktığımda kucağına çekti beni. Bacaklarımı iki yana açarak oturdum kucağına. Ben değil, bedenim biliyordu sanki ne yapması gerektiğini. Kollarım boynuna dolanırken, öpüşmeye devam ettik. Biraz daha hızlanmıştık. Oturduğum yerde kendini epey belli eden bir sertlik vardı. Ellerini belime yerleştirip beni oraya bastırdı. Dudaklarından hafifçe geri çekilip, inledim. İnlememle beni daha çok kendine bastırıp, ayırdığım dudaklarıma atıldı. Bir yandan belimdeki elleriyle ileri geri hareket ettirmeye başladı beni. Bilmiyorum kasıklarımda bir yangın baş göstermiş gibiydi. Elini ne zaman çektiğini farketmesem de ben sürtünmeye devam ediyordum. Aslında istediğim bu değildi. İstediğim o sertliğin içime girmesiydi. Dudaklarımdan ayrılıp boynuma doğru öpücüklerini bırakmaya başladı. Ben halen sürtünmeye devam ediyordum. “Sana ne dediğimi hatırlıyor musun? Zamanı geldiğinde kendin isteyeceksin beni demiştim. İğrendiğin adamın sikine kendi isteğinle sürtünüyorsun şimdi. Hoşuna, gidiyor mu? Eminim sırılsıklam da olmuşsundur.” Dediklerini kesinlikle anlamıyordum. Boynumu öpmeye devam ederken, bir elini göğüslerime getirip, sıkıp okşamaya başladı. Bu kasıklarımdaki yangını daha da alevlendirdi. Kendimi tutamadan konuştum. “Ah, okşama sadece. Geçen yaptığını yap!” Dudaklarında bir gülümseme oluşurken geri çekilip gözlerime baktı. “Ne yapayım? Açıkça söyle. Anlamıyorum.” Dudaklarımı ısırdım. “E-em onları. Geçen öyle yapmıştın.” Başını salladı. Elbisemin kollarından tutup, aşağı doğru indirdi. Sütyenim görününce utandım ama o bana bakmadan, sütyeni aşağı doğru çekiştirip, mememin birini açığa çıkardı. “İsteğin benim için emirdir.” Boğuk ve fısıltılı sesiyle konuşup, çıkardığı mememin ucunu ağzına alıp, emmeye başladı. Kısık sesle inlerken, onu kendime doğru çekip, başına getirdiğim elimle göğüsüme doğru bastırdım. Emiyor, öpüyor, küçük ısırıklar bırakıyordu. Bende inlemek, sürtünmek ve başını bastırmaktan başka bir şey yapmıyordum. Bütün bunlar bana çok çok yeniydi. İlk defa böyle oluyordum ve utanıyordu bir yanım. Telefonunun çaldığını bile sonradan fark ettim. Sanki biri bizi basmış gibi geri çekildim. Anında belimden tutup, kalkmama izin vermedi. “Siktir et. Çalar çalar susar.” Telefonun sesi kesilirken, o yeniden memelerime gömüldü. Eş zamanlı olarak telefon çunda yeniden çaldı. “Bence, önemli bir şey olabilir. Bu kadar ısrarla aradıklarına göre. Bak istersen.” Kesik kesik nefeslerimin izin verdiği ölçüde konuşmaya çalıştım. Derin bir nefes verip, sinirle homurdandı. “İnşallah önemli bir şey vardır. Lüzumsuz ise arayanı öldüreceğim.” Cebindeki telefonu çıkarması için kalkmam gerekiyordu. Doğrulup kendimi koltuğa attım. Bacaklarımı birbirine bastırıp oturdum. Feci halde kaşınıyordu. Bana dişlerini sıkarak bakıp, cebindeki telefonunu çıkardı. Ekrana baktığında kaşları çatıldı. “Önemliymiş. Sonra kaldığımız yerden devam edeceğiz. Cezan bitmedi daha.” Yerinden kalkıp, yanıma geldi ve alnımdan öptü. Gözlerim önündeki sertliğe takıldı. Arayan olmasaydı belki şimdiye yatağa gitmiş olurduk. Düşüncelerime şaşkınlıkla tepki verdim. Azgın hayvanlar gibi davranıyordum. Arkasını dönüp odadan çıktı. Yalnız başıma kalınca utanmam daha da arttı. Ben neler yapmıştım az önce? Yerimden kalkıp, banyoya koştum. Aynaya baktığımda yüzüm kıpkırmızıydı. Suyu soğuğa getirip elimi yüzümü yıkadım. Halen yanaklarımın yanmaya devam ettiğini hissediyordum. Hissettiğim utançla yorganın altına attım kendimi. Belki sakinleşip, uyuyabilirdim. Ya da bir şeyler hayal edebilirdim. Devam etseydik ne olurdu diye. Ah ben neler düşünüyordum yine? Gözlerimi kapattım. Kesinlikle bir şey düşünmeden uyumam gerekiyordu. Ertesi gün uyandığımda, her şey olağan geçmişti. Agrej ağa yoktu sadece. Xate hanımağada benimle uğraşmamıştı. Nurbanu gelin ağa ise dalgındı oldukça. Bir şekilde akşamı ettiğimizde, yemek saatinin geldiğini görünce odamdan çıktım. Avluya indiğimde sofra hazırdı. Tam yerime oturacağım esnada Xate hanımağa konuştu. “Git de oğlumla gelinime haber ver gelsinler yemeğe.” Başımı sallayıp, gerisin geri dönüp merdivenlerden ikinci kata çıktım. Odalarının önüne geldiğimde, teras tarafından duyduğum sesle o tarafa gittim. Bir şeyler konuşuyorlardı galiba. Dinlemek gibi bir düşüncem yoktu ama adımlarımı yavaşlattım. “Bilmiyorum, Nurbanu. Ne olacak hiç bilmiyorum. İlk defa bu kadar sıkıştım. İki yıldır olmadığı kadar çaresizim şimdi.” “Başka yapılacak bir şey olmalı. Ondan öyle kolayca vazgeçmezsin sen, bende aynı şekilde.” “Vazgeçtiğim yok zaten. Aramadığım yer kalmadı, bir umut olsa fizana giderim ama o da yok! Allah kahretsin.” “Yaşıyor biliyorum. Hissediyorum. Agrej vazgeçme lütfen.” Kaşlarım çatılırken, yanlarına vardım. Ne hakkında konuştuklarını bilmiyordum. Sanki kayıp olan birinden bahsediyorlardı. Beni görünce haliyle sustular. “Yemek hazır da Xate hanımağa sizi çağırmamı söyledi.” Nurbanu gülümsemeye çalışarak başını salladı. “Tamam sen önden git biz hemen geleceğiz.” Başımı sallayıp, geri döndüm. Merdivenlerden inerken, aklımda kimin hakkında konuştukları vardı.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD