Suç: Kişinin yada kişilerin affedilir veya affedilmez hata sonucu ortaya çıkardığı eylem. Anlamı bu peki hissettirdiği. Küçük bir suçta bile kızarır pişmanlık ile vicdanımızın sesini duyar dururuz. Peki suçsuz biri var mı bu hayatta. Yok...
İnsan bir oda gibidir ve her odanın arkasında kilitli ve anahtarı üstünde bırakılmış bir oda daha vardır.
Kimseyi bilemeyiz, kendimizi bile...
Emin adımlarla koridorda ilerleyen ve kırmızı bir maske takan bir kişi koridorun sonundaki kalınca demir kapıya varır elini kapının koluna götürüp kapatıp kilitler.
Kırmızı maskesini çıkartınca sarı parlak geriye yatırılmış saçları, 1.80 boyu, petrol yeşili gözleri, gri takımı ve geniş omuzu dikkat çeker. Uzun koridorun tersine doğru yürür ve asansöre binip sadece 2 kat olarak gözüken düğmelerden 2ye basar. Bir yandan da keyifli keyifli ıslık çalar.
Asansörden inip tam karşıda tek kapılı yere yönelir. Islık çalmaya devam etmektedir. Odanın içinde 4 tane sıralı bilgisayar, rahat, tekerlekli ve siyah deri koltuk ile duvara asılı bir sürü pano, pano üstünde çeşitli kişilerin resimleri raptiye ile sabitlenmiştir. Adam yavaşça oturur.
Kendini bilgisayar masasına doğru çeker.
"Bakalım bizimkiler uyanmış mı?" der. Sağ tarafındaki masanın üstünündeki su ısıtıcıya da bir yandan su koyar. Su ısınınca bardağına sallama çayı içine atar ve suyu üstüne döker. Çay kaşığı ile iki şeker atar, karıştırır. Yavaşça bir yudum alır. Tekrar bilgisayara döner.
"Aa uyanıyorlar." der heyecanlı bir ses tonu ile.
Ekranda 8 kişi ayrı ayrı masalarda uyuyordur ki biri kımıldayıp başı düşene kadar.
Selim Yıldırım
Uyuduğum yerden kafam düşünce uyandım.
"Hıh" demiştim refleks olarak. Sanırım biraz sesli söylemişim ki etraftaki meslektaşlarım da yavaşça kafasını kaldırıyordu.
"Burada mı uyumuşuz ya" dedim
"Evet komiserim" dedi biri sesini duymuştum ama tam kendime gelemediğim için kim olduğunu anlamadığım biriydi.
Kafamı tam kaldırıp görüntüm netleşince Baş komiser Selim Yıldırım yazısı ile karşılaştım.
"Evet burada uyumuşuz" dedim. Ayağa kalkıp lavaboda elimi yüzümü yıkadım.
Benden sonra ise ekibimdekiler elini yüzünü yıkadı.
Ben Baş komiser Selim Yıldırım ve ekibim ; Adli Tıp görevlisi aynı zamanda emniyet amirimizi karısı Defne Kader, Komiser İdris Kabak, Komiser yardımcısı Semra Yaprak, Baş Polis memuru Savaş Seymen, Baş Polis memuru İnci Gündüz, Baş Polis memuru Aykan İlter ve son olarak çırağımız Polis memuru Kayra Mülayim.
Hepimiz emniyetteki bize ayrılan bölümün ortasında toplandık
"Kahve isteyen var mı?" dedi Kayra. Kayra ince uzun biriydi.
"Olur ya başım çatlıyor" dedi İnci de. İnci kısa boylu kısa saçlı mavi kırmızı gözlüklü beyaz teni vardı.
Ben burada uyuduğumu neden hatırlamıyorum ya? diye kendi kendime düşünürken "Başka kahve isteyen?" dedi tekrar Kayra.
"Ben de" dedim. Benim ardımda da herkes "ben de alıyım" dedi. Kayra bize ayrılan bölümün 2. kısmındaydı.
1. kısım masalarımız, 2. kısım mutfak, 3. kısım lavabodan oluşuyordu. Kısımları pak bir cam ayırıyordu
"Tüh ya kahve kalmamış" diye hafifçe bağırdı Kayra.
"Nasıl kalmamış oğlum altta vardı" dedi İdris abi. İdris bizden yaşça büyüktü. Göbekli, keldi.
"Baktım abi yok" demesi üzerine İdris abi 2. kısma doğru yönelmeye başladı. "Vardı oğlum bir daha bak" diyordu bir yandan da.
"Vay mıymış?" dedi Semra. Semra uzun boylu hafif kilolu kumral sesi de bir kıza göre epey kalındı.
"Bakıyoruz" dedi Kayra. "Aaa bitmiş" dedi İdris abi de hemen arkadan.
"Ee alalım kuzum. Benim işim var hadi dosyaları halledelim de çıkacağım" dedi Defne abla da. Defne abla 1 60 boylarında, ortalama kilonun üstünde, omuzlarına gelen siyah saçları ile çıtı pıtı bir kadındı.
"Alıyım abla" dedi Kayra ve kapıya yöneldi. Kapı kolunu çevirdi ama açılmadı biraz daha zorladı yine açılmadı.
"Ee açılmıyor" deyince yanına doğru gittim. "Dur bir de ben deniyim" dedim kapı kolunu zorladım ama bende de açılmadı.
"Kilitli mi?" dedi Savaş. Savaş kaslı bir yapıya sahipti bu yüzden kapı kolunu ona teslim ettim. Baya zorladı ama açılmadı. "Fazla zorlama kırılır" demesine kalmadan İnci kapı kolu Savaşın elinde kaldı. "Bir dakika ben bir Amirimi arıyım" diye telefona doğru gittim masamın üstünden aldım Rehbere girip Yavuz Amir kısmına bastım ama telefonum çekmiyordu.
"Telefonum çekmiyor biriniz kat görevlisini ya da başka birini arasın" dedim.
"Telefonum benim de çekmiyor" dedi Aykan. Aykan orta boylu, 25yaşında, siyah dik saçları olan fazla dikkat çekmeyen biriydi.
"Nasıl ya benim de" dedi İnci.
"Sabit hatta bakalım" dedi Defne de.
Sabit kablolu telefona elim gitti. Tuşlara dokunup aramaya bastım.
"Telefon çalıyor" dedim. Biri açtı ve çok güzel bir ses tonu olan erkek konuştu
'Buyurun'
'Biz kat 3 Cinayet bürodayız A3. Kilitli kaldık. Bir el atar mısınız?'
'Belki de orada kalmanız gerekiyordur'
'Ne? Bak ben Baş Komiserim. İşinden olmak istemezsin demi?'
'(Kahkaha sesi) Selim Yıldırım. Etrafa iyice bakın şu an belki de bildiğiniz yerlerde olabilirsiniz ama bulunduğunuz yere ilk defa geliyorsunuz.'
Etrafa bir göz gezdirdim. Hayır bizim büroydu burası her gün geldiğim işimi yapıp saat 6 da bazen mesai ile 8 de çıktığım. Dava büyük olursa sabahladığım yer. 6 yıllık iş yerime tekrar baktım. Hiçbir değişiklik yoktu. Duvarlardaki izle bile aynı.
'Kardeş sen ne içtin sabah sabah. Git birine söyle çıkarsın bizi'
Etrafımdakiler beni dikkatlice dinliyordu.
'Ekrana bak, sesi de aç herkes beni duysun!'
"Ekrana bakın mı?" deyince gözüm ekrana gitti kapının tam üstündeydi. Sesi megafona verip konuşmasını dinliyorduk. Ekrana Kırmızı maskeli bir adam çıktı.
"Sizler şu anda suçlularsınız. Mükemmel işlenmiş ve kanıtsız suçlar. Lakin bulan biri var ve siz buradan teker teker itiraf edene kadar çıkamayacaksınız. Bulunduğunuz yer gerçek büronuzu kopyalanmış hali." dedi ekrandaki kişi
"Kimsin sen. Bu suçtur" dedi İdris abi.
"Haklısınız İdris Bey en azından sahte olaylar ile kendimi televizyona vermiyorum." dedi. Sahte olay mı?
"İdris abi ne diyor?" dedi İnci.
"Ne biliyim kızım saçmalıyor" dedi İdris abi de.
"Bulunduğunuz odadaki herkes suçlu, güvenilmez, yalancı kişiler. Eğer suçunuzu itiraf etmezseniz aileleriniz, arkadaşlarınız ölecek" deyince ekranda 8 tane görüntü vardı bir tanesine benim evimi ve karımı gösterince.
"Kimsin sen?" diye bağırdım.
"Psikopat kırmızı" dedi ve erkan gitti.
Hepimiz kapıya hücum ettik açmaya farklı aletler ile kırmaya açmaya çalışıyorduk. Tel toka, yangın söndürme tüpü, silahlarımızı bile denedik ama dolu olması gereken silahlarımız boştu. neredeyse bir 15 dakika uğraştıktan sonra.
"Yok benden bu kadar" dedim.
"Bilgisayarlar da çalışmıyor" dedi İnci.
"Bu adam kim? Ah bir eşimi arasam bu adamı iyi benzetir ama telefonum nereye gidersem gidiyim çekmiyor" dedi Defne abla.
Savaş halen kapı ile uğraşıyordu.
"Kimim demişti" dedi Kayra.
"Psikopat kırmızı demiş kendine. Bilmiyor ki bizim karakol şu an eksikliğimizi fark edip bizi aramaya başlamıştır." dedi Aykan.
Ekran tekrar açıldı.
"İdris Kabak suçunu iyice düşün hatta suçlarını. İtiraf ettiğin anda videon alınıp halka yayılacaktır. Karın ve kızının ölmesi mi? Suçunun açığa çıkması mı? Karar senin." Ekranda 48 saat olan bir sayaç başladı.
"Bir şey yapın öldürecek karımı kızımı. Ne yapacağım?" diyerek ortalıkta geziniyordu İdris abi.
Benim de aklımda tek soru vardı. Ne yapacağız?
Kimsin Psikopat Kırmızı