Geçidin gri ışığı, köprünün taşlarını eritiyormuş gibi titreşiyordu. Elara’nın mühürü kıpkırmızı yanıyor, boynundan göğsüne kadar inen ince damarlar alev gibi kabarıyordu. Ay ışığı, geçidin yanında sönükleşmişti; bütün dünya, o yarıktan sızan uğultuya kulak vermiş gibiydi.
Lucien, öfkeyle ileri atıldı. Kolunu Elara’nın omzuna uzattı ama görünmez bir güç, onu geri itti. Dizlerinin üzerine düştü, dişlerini sıkarak haykırdı.
“Elara! Dinleme onu, bu tuzak!”
Elara’nın gözleri kararsızlıkla doluydu. Kalbi, Lucien’in uyarılarıyla Raphien’in sessiz bakışları arasında parçalanıyordu. Gözbebeklerinin içine, gri ışığın yankısı oturmuştu. Bir adım daha attı.
Raphien, yanına yaklaşarak sesi neredeyse fısıltıya dönüştürdü.
“Geçit, senden korkmaz. Senin kanını tanıyor. Onu reddetmeyecek… seni seçmek için açıldı.”
Elara’nın sesi titredi. “Ama… hangi yanımı seçiyor? Avcı kanımı mı… yoksa sana bağlanan kalbimi mi?”
Raphien’in yüzünde acı dolu bir gölge belirdi. “Bazen, ikisi birdir.”
Geçit uğuldadı. Havanın kokusu değişti; metalik bir kan kokusu yayıldı. Taş köprü çatırdadı, Elara’nın ayaklarının altındaki taş çizgiler kırılmaya başladı.
Lucien, bütün gücünü toplayarak doğruldu. Gözleri Elara’ya kilitlendi.
“Elara, annenin mirası seni buraya kadar getirdi. Ama annenin son sözü neydi, hatırlıyor musun?”
Elara’nın zihninde bir anlık kıvılcım çaktı. Bir rüya… annesinin bulanık yüzü, gözlerinin içine bakıyordu. Dudaklarından süzülen cümle, yankılanıyordu:
“Kalbin sana ait, ama kanın senin değil.”
Elara irkildi. Sanki mühür daha da kızıştı. Ellerini boynuna götürdü, dokunduğunda parmakları yanıyormuş gibi geri çekildi.
Geçit, onları içine çekmeye başladı.
Raphien, Elara’nın kolunu tuttu. Gözlerinde öyle bir kararlılık vardı ki, onun bile titremediği anlaşılıyordu.
“Yalnız gidersen seni yutar. Benimle gelirsen… belki dönebilirsin.”
Lucien haykırdı. “Onunla girersen asla dönemezsin! Elara, bu seçimin seni sonsuza dek belirleyecek!”
Elara, ikisinin gözleri arasında kaldı. Bir yanda kanının mirası, diğer yanda kalbinin gizli yankısı. Çan sesi üçüncü kez çaldı ve geçit, bir girdap gibi kükreyerek açıldı.
Elara, derin bir nefes aldı ve adımını attı.
Raphien’in elini sıkıca tuttu.
Lucien’in çığlığı karanlığı yardı.
“Hayır!”
Gri ışık ikisini içine aldı. Nemoris’in köprüsü, rüzgârın uğultusunda geride kaldı.
Geçidin içi, ne bir mekândı ne de zamana ait bir andı. Sanki dünya, bütün ağırlığını dışarıda bırakmıştı. Elara ve Raphien’in adımları bir zemine basıyordu ama o zemin görünmezdi; ayaklarının altından yayılan dalgalar, karanlık bir suyun üzerinde yürüyormuş gibi titreşiyordu.
Elara’nın mühürü hâlâ yanıyordu. Boynundan göğsüne kadar uzanan damarlar, gri ışığın gölgesinde kızıl ateş gibi parlıyordu. Nefesi hızlıydı; kalbi, sanki dışarıdan görünürmüş gibi şiddetle çarpıyordu.
“Burası neresi?” diye fısıldadı, sesi yankılanarak uzadı.
Raphien, onun yanında ilerliyordu. Yüzü ifadesizdi ama gözlerinde derin bir karanlık vardı. “Araneth’in derinliği… Yani unutanların ve unutulanların yeri. Geçit, seni buraya çağırdıysa bir sebebi var.”
Elara’nın parmakları istemsizce titredi. “Ya beni kabul etmezse?”
Raphien, bakışlarını ona çevirdi. Yüzüne düşen gri ışık, gözlerini buz mavisi değil de siyah bir boşluk gibi gösteriyordu. “Geçit seni reddetmez, Elara. Seni reddedecek olan sensin.”
Bu söz, Elara’nın içine bir ağırlık bıraktı. İçinde, Lucien’in sesini duydu. “Annenin kanı sana mirastır, kalbin değil.” Kalbi sıkıştı, adımları sendeledi.
Tam o sırada geçidin içindeki karanlık yarıldı. Bir figür ortaya çıktı. Uzun boylu, başı kapüşonlu bir siluet… Ama yüzü görünmüyordu. Yalnızca boşluk. Sesiyse her yönden aynı anda yankılandı.
“Elara Valen.”
Elara’nın kalbi yerinden çıkacak gibi oldu. “Benim adımı biliyor…”
Raphien, bir adım öne geçti. Sesi sertti. “Burada isimler unutturulur. Onun adını biliyorsan, bu sınavdır.”
Figür başını hafifçe eğdi. “Kanını tanırım. Avcı soyunun yankısı sende taşıyor. Ama kalbin… düşmüş birine bağlanmış.”
Elara geri çekildi, boğazı düğümlendi. “Ben… bağlanmadım. Bu benim seçimim değil.”
Figür sessizce kollarını açtı. Arkasında gri boşluk, dalgalar halinde titreşti. Bir ayna gibi kıvrıldı. İçinde görüntüler belirdi. Elara’nın çocukluğu… annesinin kucağında uyurken yüzüne düşen ışık. Sonra Nemoris’e taşındıkları gün. Ardından Lucien’in gözleri. En sonunda… Raphien’in gülümsemesi.
Aynanın içindeki görüntüler birbirine karıştı ve Elara’nın kendi yüzü, gri suyun içinde yükseldi. Ama bu yüz farklıydı. Gözbebekleri simsiyah, boynundaki mühür tamamen kararmıştı. Gözleri öfke doluydu.
“Elara Valen,” dedi figür. “Bu senin olabileceğin yüzlerden biri. Avcı da değil, insan da değil. Düşmüşlerle aynı karanlığa bağlanmış bir gölge.”
Elara’nın nefesi kesildi. “Hayır… ben böyle olmayacağım.”
Raphien’in eli onun omzuna değdi. Sıcak değildi, aksine buz gibiydi ama bu dokunuş, Elara’nın yere sabitlenmesine yetti. “Ona kulak verme. Geçit korkularını büyütür. Seni sana karşı kullanır.”
Figürün sesi keskinleşti. “Peki ya sen, Raphien? Sen neden burada yürüyorsun? Avcı soyuna ihanet eden, kendi kanatlarını karanlıkla kirleten sen değil misin?”
Raphien’in yüzü gölgelendi. Gözlerinde beliren acı, Elara’nın kalbini sıkıştırdı. Ama Raphien geri çekilmedi, figürün karşısında dimdik durdu. “Evet. Düştüm. Ama benim seçimim, onun düşmesine izin vermemek olacak.”
Elara, gözlerini Raphien’e çevirdi. Bu cümle, kalbinin derinliklerine işledi.
Figür, gri boşluğun içinde kaybolmaya başladı ama geriye bir yankı bıraktı:
“Her seçim, geleceğini çizer. Sen kendi çizgini kırmaya hazır mısın, Elara Valen?”
Boşluk sessizleşti. Ayna parçalandı ve karanlığın içinde başka bir yol belirdi.
Raphien, Elara’ya baktı. Sesinde yumuşak bir kararlılık vardı.
“Bu yalnızca başlangıç. Geçit seni kendine açıyor. Ama içine girmek… benim geçmişime de dokunmanı gerektirecek.”
Elara’nın kaşları çatıldı. “Senin geçmişine mi?”
Raphien, bir an sessiz kaldı. Sonra bakışlarını gri yola çevirdi.
“Evet. Çünkü bu yol, yalnızca sana değil, bana da ait. Ve sen… benim kim olduğumu bilmeden yoluna devam edemezsin.”
Elara’nın kalbi hızlandı. Bir an için geçidin uğultusu, Lucien’in sesinden bile güçlüydü.
Onun gözlerine baktı. “O zaman anlat. Bana her şeyi anlat, Raphien.”
Raphien, ilk kez bakışlarını kaçırdı. Karanlığa doğru yürümeye başladı.
“Hazır değilsin. Ama artık seçim senin değil… çünkü geçit, benim geçmişimi sana gösterecek.”
Gri ışık yükseldi, dalgalar kabardı. Elara, neyle karşılaşacağını bilmeden, Raphien’in ardından adım attı.
Ve geçidin derinliklerinde, Raphien’in