BÖLÜM 20

840 Words
Elara sabah gözlerini açtığında, odasına dolan ışık bile yabancı hissettiriyordu. Sanki dünyaya değil, bambaşka bir yere uyanmıştı. Mührün boynundaki ağırlığı daha da belirgindi; tenini yakıyor, nabzıyla birlikte titreşiyordu. Ellerini mühür üzerine koyduğunda, anlık görüntüler zihnine hücum etti: gri taşlarla örülü bir geçit, göğe yükselen kırık kanatlar, kanla yazılmış mühürler… Nefesi kesildi. Çığlık atmak istedi ama sesi çıkmadı. Mührün fısıltıları, kalbinin içine işliyordu. “Ben seni seçtim. Sen de beni seçmelisin…” Elara, ellerini hızla mühürden çekti. Dizlerinin bağı çözülmüş gibi yatağın kenarına oturdu. Kafasının içindeki ses gitgide güçleniyordu. Artık Lucien’in ya da Raphien’in sözleri değildi bu… Mührün kendi iradesiydi. Kapı çalınmadan açıldı. Lucien içeri girdi, gözleri hemen mühüre kaydı. Elara’nın ne kadar solgun olduğunu görünce yanına geldi. “Elara… yine konuştun değil mi onunla?” Elara titreyerek başını salladı. “Lucien… bu artık sadece bir mühür değil. O… bana hükmediyor.” Lucien’in yüzü karardı. “Hayır. Sen hükmedeceksin. Mühür, kanının yankısını taşıyor. Onu senin yönlendirmen gerekiyor. Eğer o seni yönetirse, bir daha geri dönemezsin.” Elara gözlerini kapattı. “Ama ben daha kim olduğumu bile bilmiyorum. Benden nasıl bu kadar güç istiyorsunuz?” Lucien yanıt veremedi. Gözlerindeki suçluluk, her şeyi ele veriyordu. Tam o anda, odanın köşesinde karanlık dalgalandı. Raphien’in silueti belirdi. Elara irkilerek geri çekildi, ama kalbi hızlandı. Raphien’in gözleri, mühürde yanıp sönen kırmızı ışığa kilitlenmişti. “Onu kontrol edemezsin, Lucien.” dedi alçak bir sesle. “Çünkü mühür artık kendi yolunu çiziyor. Elara’nın kanı, avcıların soyunu çağırıyor olabilir. Ama mühür… düşmüş olanın hatırasına da bağlı. İkisini birden taşıyor.” Lucien öfkeyle ayağa kalktı. “Onu kendi tarafına çekmeye çalışma!” Raphien’in bakışları Lucien’in üzerine dikildi. “Ben bir şey yapmıyorum. Mührün kendisi çağırıyor.” Elara, titreyerek konuştu. “Peki… bu ne anlama geliyor? Eğer mühür beni seçerse… ben kim olacağım?” Raphien’in yüzüne gölge düştü. “O zaman kaderin, sadece senin değil… bizim de sonumuzu belirleyecek. Çünkü bu mühür sıradan değil. Bu mühür…” Bir an sustu, sonra sözlerini fısıltıyla tamamladı. “…benim düşüşümün sebebi.” Elara’nın gözleri dehşetle açıldı. Lucien’in yumrukları sıkıldı, sesi öfke ve korku karışımıydı. “Sus, Raphien! O, bunu bilmemeli.” Ama Elara çoktan duymuştu. Mührün ışığı tekrar yanıp söndü. Ve Elara, içinden geçen o korkutucu yankıyı duydu: “Geçmişi bilmeden seçim yapılamaz…” Elara, Raphien’in sözleri karşısında nefesini tutmuştu. O an odanın içindeki hava ağırlaştı; sanki zaman bile bu itirafı dinlemek için duraksamıştı. “Düşüşünün… sebebi mi?” diye fısıldadı Elara. Sesinde hem korku hem merak vardı. Raphien’in gözleri kısa bir süreliğine kapandı. Gölgeler bedeninin etrafında kıpırdandı, sonra sözleri geçmişi parçalayan bir yankı gibi odada yayıldı. “Ben gökyüzünde bir savaşçıydım. Koruyucular Meclisi’nin bir parçası. Görevim, mühürleri korumaktı… özellikle de ‘Koruyan Kan’ mühürünü. Çünkü bu mühür, avcı soyuyla bağlanmış tek mühürdü. Cennetin bile korktuğu bir güçtü bu. Eğer yanlış ellere geçerse, ne gökyüzü ne de yeryüzü kalırdı.” Elara’nın kalbi hızlandı. “Peki sonra?” Raphien’in sesi sertleşti, ama derin bir pişmanlıkla titriyordu. “Sonra ben hata yaptım. Bir avcıya yaklaştım. Onun insanlığına, cesaretine… kalbine. Bize yasaklanmış o bağa. Cennetin kanunları nettir: Bizim için avcılar dokunulmazdır. Ama ben o sınırı aştım. Onu korumak, yanında yürümek istedim. Ve mühür… benim kalbime karşılık verdi.” Lucien’in sesi buz gibi çaktı. “Yani senin düşüşün bir zayıflıktı.” Raphien’in gözleri ona çevrildi. “Hayır. Bir seçim.” Sonra Elara’ya döndü. “Ama o seçim, beni buraya getirdi. Gökyüzü beni reddetti, kanatlarımı kopardı. Çünkü mühürle bağ kuran bir melek artık cennete ait değildir. O mühür, benim düşüşümün işareti oldu.” Elara’nın boğazı düğümlendi. “Ve şimdi… aynı mühür bende.” “Evet,” dedi Raphien. “O yüzden seni korumaya çalışıyorum. Çünkü aynı kader seni de bekliyor olabilir.” Lucien öne atıldı, sesi öfke doluydu. “Onu koruyamazsın! Sen zaten bir kez başarısız oldun. Elara’yı da karanlığa sürüklüyorsun.” “Belki de,” dedi Raphien sessizce. “Ama Elara benim hatamın devamı değil. O, kendi seçimini yapacak. Benim düşüşüm, onun kaderi olmak zorunda değil.” Elara, iki dünyanın çarpışmasını hissediyordu. Lucien’in sözleri, avcı kanının ağırlığını taşıyordu. Raphien’in sözleri ise yasak ama derin bir yakınlık gibi kalbine dokunuyordu. Mühür yeniden yanmaya başladı, bu kez daha şiddetli. Elara’nın boynunda bir ateş gibi parladı. Odadaki gölgeler titreşti, ışıklar sönüp yanmaya başladı. Ve mühürün içinden, geçmişin bir yankısı döküldü: Bir kadın çığlık atıyordu. Kanla ıslanmış bir avcı. Onun yanında diz çökmüş bir melek—Raphien. Gözlerinde suçluluk ve çaresizlik vardı. Kadının kanı, mühüre akıyordu. Ve mühür, o an Raphien’i damgalıyordu. Elara, görüntü karşısında dizlerinin üzerine çöktü. Gözleri yaşla doldu. “O kadın… kimdi?” Raphien’in sesi kısık bir fısıltıya dönüştü. “O, senin soyundan biriydi. Avcı zincirinin bir halkası. Ben onun için düştüm. Onu koruyamadım… ve mühür, hatamı benimle mühürledi.” Lucien dişlerini sıktı. “Ve şimdi aynı hatayı onunla yapmana izin vermeyeceğim.” Raphien’in bakışları Elara’ya sabitlendi. “Benim seçimim bitti. Ama seninki yeni başlıyor.” Elara, boynunda parlayan mühürü tutarak gözlerini kapadı. Göğsünde çarpan kalp, iki dünyanın arasında parçalanıyor gibiydi. Bir yanda avcı kanı. Bir yanda düşmüş bir meleğin yankısı. Ve o an Elara anladı: Mühür, sadece bir güç değil. Aynı zamanda iki kaderin de bağlandığı bir kelepçeydi.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD