BÖLÜM 12

975 Words
Elara sabaha karşı uyandı. Odanın içine dolan gri ışık, perdelerin arasından süzülerek yüzüne vuruyordu. Kalbi hâlâ hızlı atıyordu, rüyasında gördüğü görüntüler zihninde yankılanıyordu. Kırık kanatlar, karanlık bir geçit ve boynundaki mühürden yükselen ateş… Uyanınca bile titremesi geçmemişti. Derin bir nefes aldı, doğrulup yatağında oturdu. Ellerini mühür üzerine koydu; sanki dokunduğunda biraz olsun sakinleşecekti. Fakat sıcaklık hâlâ oradaydı, her zamankinden daha yoğun. Kapı yavaşça aralandı. Lucien içeri girdi, elinde kahverengi deri kaplı eski bir kitap vardı. Gözleri Elara’nın yüzüne kaydı, onun ne kadar solgun olduğunu fark etti. “Yine kabus gördün.” dedi kesin bir tonla. Elara başını salladı. “Kabus değil.” dedi, sesi çatallıydı. “Bu bir uyarıydı.” Lucien masanın kenarına kitabı bıraktı, ona doğru yürüdü. “Uyarılar, bazen sadece zihnin oyunudur. Özellikle de onunla—” duraksadı, bakışlarını kaçırdı. “Onunla bağ kurduğunda.” Elara’nın gözleri karardı. “Yine Raphien’den bahsediyorsun.” “Onun adını bile anma.” Lucien’in sesi sertleşti. “Senin damarlarında avcıların kanı akıyor. Onun karanlığıyla birleşirse… sadece seni değil, hepimizi yok eder.” Elara ayağa kalktı, Lucien’in karşısına dikildi. Sesindeki titrek öfke odanın havasını doldurdu. “Beni sürekli susturuyorsun. Annem hakkında, avcı soyum hakkında, mühür hakkında. Peki neden tek kelime etmiyorsun? Sadece korkutuyorsun ama hiçbir şeyi açıklamıyorsun.” Lucien’in gözlerinde bir anlığına acı parladı. “Biliyorum.” dedi kısık bir sesle. “Ama bazı gerçekler seni paramparça eder.” Elara gözlerini ondan çekip pencereye yöneldi. Dışarıda Nemoris’in sisli sabahı vardı, sokaklar bomboştu. Ama o boşluğun altında saklanan bir şey hissediyordu. Raphien’in sözleri zihninde yankılandı: “Geçit yeniden açılıyor.” Kalbi hızlandı. Kendini pencereye yasladı, fısıldar gibi konuştu: “Belki de çoktan paramparça oldum.” Lucien, arkasında duran kızın siluetine baktı. Onu korumak için yemini vardı ama bu yemin her geçen gün daha da ağırlaşıyordu. Elara’nın gözlerinde annesinin aynı bakışını gördükçe, sustuğu sırların daha fazla taşınamayacağını biliyordu. Elara ise pencereden dışarı bakarken, kalbinin derinlerinde bir şeyin ona doğru çağırdığını hissetti. Karanlığın içinde gizlenen bir yankı… ve adı Raphien’di. Elara öğleden sonra kasabaya indiğinde hava pusluydu. Güneş bulutların ardında kaybolmuş, rüzgâr sokaklarda toz ve yaprakları sürüklüyordu. Çarşı meydanı her zamanki gibi hareketliydi ama insanların yüzlerinde alışılmadık bir gerginlik vardı. Konuşmalar kısa, bakışlar endişeliydi. Elara, kitapçı dükkânının önünden geçerken duvarda garip bir işaret dikkatini çekti. Koyu kırmızıya benzeyen bir boya ile çizilmişti. İnce çizgiler bir daire oluşturuyor, ortasında ise kanadı kırık bir sembol yer alıyordu. Kalbi hızlandı; gördüğü rüyadaki işaretin aynısıydı. Elini uzatıp işarete dokunduğunda derisinin altında mühür yanmaya başladı. Hemen elini çekti, etrafına bakındı ama kimse dikkat etmiyordu. Yutkundu, derin bir nefes aldı. Bunu birileri bilerek buraya koymuştu. Adımlarını hızlandırarak kasabanın dar sokaklarına yöneldi. Her köşede gölgeler sanki biraz daha yoğunlaşıyordu. İçinde bir huzursuzluk büyüyordu, bir şey onu izliyordu. Bir an için arkasından gelen ayak seslerini duydu. Döndüğünde kimse yoktu. Hızlı adımlarla yürümeye devam etti. Fakat gölgenin içinden bir figür belirdi. Uzun boylu, gözleri geceyi andıran siyah… kanatları kırık bir şekilde arkasında uzanıyordu. “Raphien.” diye fısıldadı Elara, sesi neredeyse çıkmadı. Düşmüş melek karanlığın içinden sessizce yaklaştı. Yüzünde acı ile merhametin birbirine karıştığı o tanıdık ifade vardı. “Beni çağırdın.” dedi kısık bir sesle. Elara bir adım geri çekildi. “Ben… seni çağırmadım.” “Kalbin çağırdı.” Raphien’in gözleri parladı. “Senin mühürün bana bağlı. Ne kadar kaçarsan kaç, kaderin benimle kesişecek.” Elara’nın nefesi kesildi. Onun varlığı, aynı anda hem ürkütücü hem de dayanılmaz bir çekim yaratıyordu. Yaklaştıkça mühür ateş gibi yanıyordu. “Bana zarar veriyorsun.” dedi Elara, sesi titrek. “Hayır.” Raphien başını iki yana salladı, ona doğru bir adım daha attı. “Ben seni uyandırıyorum.” Sözleri Elara’nın kalbine işledi. İçinde çelişkili bir fırtına koptu. Kaçmak istiyordu ama kalmak daha güçlü bir dürtüydü. Birden rüzgâr şiddetlendi, kasabanın çan kulesi derin bir sesle çalmaya başladı. İnsanlar meydanda telaşla birbirlerine baktılar. Elara gözlerini Raphien’den ayırmadan sordu: “Bu ne demek?” Raphien’in yüzü karardı. “Geçit açılmaya başladı.” dedi. “Ve bu sadece başlangıç.” Elara’nın ayakları olduğu yerde çakılı kaldı. Kalbi sanki göğsünden fırlayacak gibiydi. Raphien’in sözleri, rüyalarının karanlık yankılarıyla birleşti. Kaderinin çoktan başlamış olduğunu hissetti. Raphien’in sözleri havada yankılanırken Elara’nın boğazı kurudu. “Geçit mi?” diye fısıldadı, sesi duyulmayacak kadar inceydi. Raphien’in bakışları ufka kaydı, gökyüzünün gri perdesinin ardında titreşen siyah bir çizgi belirmişti. “Karanlığın ve ışığın arasında duran kapılar vardır.” dedi ağır bir tonda. “Onlar kapalı kaldığı sürece denge korunur. Ama biri… bir şey ya da biri… onu açıyor.” Elara adım atmaya çalıştı ama bacakları titriyordu. “Bunu kim yapıyor?” “Senin soyundan biri olabilir.” dedi Raphien gözlerini ona çevirerek. “Avcıların kanı hâlâ güçlü. Bazıları karanlığa karşı savaşırken, bazıları karanlığı çağırmaya kalkışır. Ve senin kasabanda… bu işaretlerin görünmesi tesadüf değil.” Elara nefesini tutarak başını salladı. Kendi içindeki mühür yanıyor, rüyalarının karanlık yankıları birbiri ardına zihnine üşüşüyordu. “Benim ailem… bilmiyorlar. Onlar sıradan insanlar.” Raphien bir adım daha yaklaştı, gölgesi Elara’nın üzerine düştü. “Hiç kimse sıradan değildir, Elara. Hele sen asla.” Bir an sessizlik oldu. Çan kulesinin yankıları sokaklarda sürüklenirken Elara kalbinin çarpıntısını susturamıyordu. Gözleri istemsizce Raphien’in kırık kanatlarına kaydı. Siyah tüylerin arasından ışık gibi ince çatlaklar sızıyordu, sanki hâlâ göğe aitmiş gibi. “Elini bana uzat.” dedi Raphien. Elara tereddütle baktı. İçinde korku ile çekim birbirine çarpıyordu. “Sana güvenemem.” Raphien’in gözlerinde kırılgan bir parıltı belirdi. “Bana güvenmek zorunda değilsin. Ama eğer kapı açılırsa, ilk seni bulacaklar. Ve o zaman seçim yapacak kadar bile vaktin olmayacak.” Elara’nın kalbi hızla çarptı. İçinde bastırdığı bir şey kabarıyordu, hem ışığa hem de karanlığa ait bir güç. Gözleri Raphien’in gözlerine kilitlendi, elini uzatıp uzatmamak arasında kaldı. Tam o anda, sokakların karanlık bir köşesinden tiz bir çığlık yükseldi. İnsanlar panikle koşuşturmaya başladı. Elara irkilip geriye döndü. Bir gölge, sanki insanın biçimsiz bir yansıması, karanlıktan sıyrılıp meydana doğru aktı. Raphien’in yüzü gerildi, gözleri karanlık bir parıltıyla alevlendi. “İşte başlıyor.” diye fısıldadı. Elara’nın mühürü aniden daha sert yanmaya başladı.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD