Aram
Vallahi gelmiş iki gözümün çiçeği, kandıramazdım karakız, üzülme diye söylemezdim.
Doktor; "Tekrar geçmiş olsun, 3 kişiden fazla kalmayalım lütfen," diye araya parazit olmuştu. Miranlar çıkarken Zehra, yavaş adımlarla yanıma doğru geldi.
"Fazla yormayalım hastamızı karakız," dedi tırlatık doktor.
"Ne oluyor lan, benim sevgilime yalnız ben karakız diyebilirim," doktora öldürücü bir bakış fırlatarak, "abartma doktor, tamam kalabalık çıktı işte."
Doktor Aslan; "Ben uyarımı yapayım Aram Bey, sağlığınız için söylemiştim."
"Teşekkür ederim, şimdi beni sevgilimle yalnız bırakır mısınız?"
Doktor Aslan; "Pekala, ben tekrar gelirim, geçmiş olsun."
Bilerek belirtmiştim sevgilim olduğunu, ne bu samimiyet arkadaş?
Zehra, "Nasılsın? Bitanem dedi, yanıma da çok yaklaşamıyordu, gül güzelim. "Gelsene yanıma," fıstığım.
Zehra; "Doktor, temas yok," dedi. "Aram, ya bir şey olursa..." "Hay, o doktorun, güzelim, gelir misin yanıma?" dedim, sesim bir tık sert çıkmıştı. Yavaşça dibime kadar gelip elimi tuttu.
Zehra: "Beni çok kokuttun Mardinli, bunun hesabını vereceksin, çok beklettin beni."
"Özür dilerim gül güzelim, elimde olmayan nedenlerden dolayı beklettim çiçeğim.”
Zehra: "Artık iyisin, çok şükür, bana geri geldin ya, çoktan affettim seni." Elini öpüp sıkıca tuttum, çekmeye çalışmıştı ama bırakmadım, varlığın en güzel ilaç, karakız, sakın bir yere ayrılma.
Zehra; "Ya Aram, valla bir şey olacak diye ödüm kopuyor, bırak lütfen." "Olmaz bir şey, sen ne zaman geldin?"
Zehra; "İlk hastaneye kaldırıldığın günün akşamı, Ankara’dan nasıl geldim bilmiyorum, Aram, sana bir şey oldu diye derken akıtıyordu incilerini." Gözünden akan damlaları silip, "Sakın ağlama, ben sana yasaklamadım mı ağlamayı, hani mutluluktan bile olsa ağlayamayacaktın?"
Zehra; "Tamam, sildim, bak geçti, iyisin ya, söz artık ağlamak yok."
"Aferin benim sevgilime, yaklaşsana bir." İyice dibime gelip bir şey söyleyeceğimi zannetti. Yanağından bir öpücük çaldım hızlıca.
Zehra; "Aram yaa, valla sen hiç uslu bir hasta değilsin, seni doktor Aslan'a şikayet edeceğim."
Lan kim bu doktor, ona ne Zehra’m?
Zehra kıkırdayıp, "Kıskanma aşkım, seni iyileştirmek için çok uğraştı. Hem onun sayesinde ben seni gördüm, yasak olmasına rağmen o beni senin yanına aldı, biliyor musun? Ben yanına girdikten sonra çok geçmeden uyandın."
Biz baş başa kaldık ve ben uyuyor muydum, yani?
Zehra kahkaha atıp, "Evet aşkım, uyuyordun."
Yazıklar olsun bana, bu fırsatı nasıl kaçırdım ben?
Birden Aram, "Seni çok seviyorum, sakın beni bir daha yokluğunla sınama, olur mu?" dedi, yüzümü okşayarak.
Allahım, eğer bu rüyaysa ne olur uyandırma! Ne dedin sen,bidaha söylesene Karakızım.
Utanarak, "Seni çok seviyorum," dedi.
Ben sana kurban olurum diyerek tekrar kendime çekip, bu kez koklayarak öptüm.
Neredeyse vuruldum diye göbek atacaktım.
Zehra artık kalbini duygularını tamamen açmıştı bana.
2 gün sonra…
Kolumdaki kurşunu da çıkarmıştı. Tırlak doktor başta sevgilime yanılıyor diye ayar olmuştum ama Zehra’nın açıklamasıyla ve daha sonra doktorun Zehra’ya "kardeşim" demesiyle tüm endişelerim gitmişti. Doktor tırlak mırlaktı ama işini iyi yapan profesyonel bir adamdı. Dün ameliyattan sonra timdeki arkadaşlarım ziyaretime gelmişti. Temas yasağını kaldırmıştı, doktor. Zehra’m artık daha rahat geliyordu yanıma. Bu süreçte beni hiç yalnız bırakmamış, sürekli ağlamış, dua etmiş, beni kaybetmekten çok korkmuş, anam anlata anlata bitirmemişti Zehra’nın yaptıklarını. Çoktan Zehra’yı gelin olarak almış, evlendirmiş, bana karşı onu savunmaya başlamıştı. "Kara kızımı üzersen seni döverim, sıpa" diye tehdit bile etmişti. Bugün hareket kontrolüm vardı, ayağa kalkıp yürümüştüm ama kolumdaki kurşun çıkarıldıktan sonra henüz hiç hareket ettirmemişti doktor. Birazdan bandajımı çıkarıp kontrolü yapılacaktı.
Doktor: Evet, aram hadi bakalım, hazır mısın?
Evet, hazırım doktor.
Doktor: O halde, sık bakalım elimi.
Sıkmaya çalıştım ama gücü yoktu. Hareket ettirdim ellerimi ama bir demiri bile sıkıp suyunu sıkacak parmaklarımda şu an bir kalemi bile tutacak güç yoktu.
Doktor, sıkamadığımı görünce, "Tamam, acele etmeyin, tekrar deneyin," dedi.
Tekrar denedim, yine sıkamadım, tekrar ve tekrar denedim.
Sinirlerim bozulmuştu. Ben bu eli kullanamazsam, silah tutamazdım, askerlik yapamazdım.
Doktor, "Bu normal mi?" dedim hiddetle.
Doktorun yüzünden bir şeylerin ters gittiği belliydi.
Doktor: "Şu an için normal, yakında eski haline dönecektir. Yavaş yavaş yumruk yaparak hareket ettirmeye devam et."
Ben de emar isteyeceğim, duruma göre tekrar konuşuruz, egzersizleri bırakma, geçmiş olsun," dedi ve fazla açıklama yapmadan çıktı.
Zehra da annem de endişeyle baksa da beni tedirgin etmemek için gülümsediler.
Zehra: "Aşkım, zamanla düzelecektir, sakın kafana takıp stres yapma."
Anamda benzer şeyler söylemişti.
Umarım dediğiniz gibi olur, ben bu eli kullanamazsam ne işe yararım ki?
Zehra; Aram, hayatım, daha ameliyat olalı ne kadar oldu ki hemen eski haline dönmesini bekleyemeyiz, değil mi?
Beni teselli etmek için her yolu deniyordu, lakin ben kolumun işe yaramazlığını kabullenemezdim.
Zehra
Aram'ın sağ eli güçsüzdü, doktorun yüz ifadesi değişmişti; bir sorun vardı. Arama belli etmesem de korkuyordum. Elini kullanmazsa askerlik yapamazdı, bu Aram'ı bitirirdi. Mesleğine aşık bir askerdi; o, çocukluğundan bu yana hayalini kurduğu mesleği bir kurşun yüzünden biterse Aram için yıkıcı olurdu.
"Ben bir annemi arayacağım, aşkım, hemen dönerim." diyip doktorun yanında aldım soluğu. Kapıyı çalıp "Gel!" komutuyla girdim odaya.
"Aslan Bey, Aram'ın kolunda ne var?" dedim, direkt konuya girerek.
Doktor Aslan; "Geçin, oturun lütfen. Aslında kurşun ,hasar bırakacak bir yerde değildi.Fakat güç kaybı neden oldu, onu da emardan sonra görebiliriz."
"Peki, bu durum kalıcı olur mu Aslan Bey? Bu Aram'ı bitirir."
Doktor Aslan; "Sakin ol lütfen, henüz hiçbir şey belli değil. Kesin konuşmak için dediğim gibi emar sonucuna bakacağız. İçinizi ferah tutun, bu durum geçici olabilir."
"Peki doktor bey, ben sizi daha fazla meşgul etmeyeyim. Kolay gelsin." diyerek çıktım odadan.
Tekrar Aram'ın yanına gittiğimde, Zerda Teyze de kapıdan çıkıyordu.
Güzel kızım, sen Aramı yalnız bırakma. Hemen karamsarlığa kapıldı, kapattı kendini. "Uyumak istiyorum,ana sen de git bir şeyler ye iç," diye yolladı beni. "Seni dinler, biliyorsun."
"Tamam, Zerda teyze, merak etme, ben onu ikna ederim. Hem ortada henüz bir şey yok, doktorun yanından geliyorum. Belki de geçici bir şey dedi doktor."
"Zerda hanım, inşallah yavrum, inşallah. Ben birazdan gelirim, sen gir yanına, hadi."
İçeri girdiğimde Aram yan dönmüş, uyuyor gibiydi ama eminim uyumuyordu. Zayıf yanını görmemi istemiyordu. Ama bilmediği şey benim nasıl inatçı bir insan olduğumdu. Uymadığını bilsem de yatağın yanına sandalyeyi çekip, tutmayan elini avucumun içine alıp öptüm.
Saçlarını okşayıp, "Sen çok güçlüsün, koca adam. Beni sen umutlandırdın, inatla vazgeçmedin benden. Şimdi küçücük bir zorlukta sen Aram Mardinli, vaz mı geçiyorsun? Pes mi ediyorsun? Sakın, Aram, umutsuzluk yok, sakın," dedim. Tekrar elini öptüm.
Yavaşça sıkmaya çalıştı elimi. Birazcık sıktığını anlayınca hızlıca gözlerini açıp, "Sıktım sanki karakız," dedi heyecanla.
"Evet aşkım, sıktın, belliki anlık bir şeydi. Hadi tekrar dene," dedim. Biraz daha sert sıkmaya çalışmıştı ama gücü aynıydı.
Bu kez ben onun elini sıkıp, "Olacak aşkım, merak etme, yine eskisi gibi güçlü olacak.
Aram:Sen benim enerjimsin, karakız.
Sen de benim yakışıklım," diyerek alnına bir öpücük kondurdum.
***
Ertesi gün emar sonucu çıkmış, çok şükür korktuğumuz olmamıştı. Aramın elindeki güç kaybı geçiciydi, sıkı bir fizik tedaviyle eski gücüne kavuşur, demişti doktor Aslan.
Bir hafta daha hastanede kalıp, bugün eve çıkıyorduk.Ben de Ankara'daki işimi bir süreliğine devretmek durumunda kalmıştım. Aram tamamen iyileşmeden gitmek istemiyordum. Ben iyiyim, güzelim, eve çıktıktan sonra seni işinden etmeyeyim, istersen dönebilirsin, desede gözleri "sakın gitme" diyordu.
Aram
Şükürler olsun, kolum iyileşecek, ellerimi eskisi gibi kullanabilecektim. Hastaneden çıktığımızda eve gelmek çok iyi hissettirmişti. Hastaneleri ne kadar sevmesem de Rabbim düşürmesin, ama eksikliğini göstermesin demiştim. Doktorum Aslan Bey güzel ilgilenmiş, kısa sürede ayağa dikmişti, sağ olsun. Kolum ve kaburgam için biraz daha iyileşmem gerekiyordu. Zehra’m da "Sen tamamen iyileşip işe başlamadan asla gitmem," demişti. İşinden geri kalma, "İyiyim," desem de kalması için içten içe dua ediyorum. Nitekim o da gitmeyecekti, tamamen iyileşene kadar. "Sen ne zaman görevine başlarsan, ben de o zaman Ankara’ya dönerim, yakışıklım," demişti.
Keşke hep yanımda olsa, hiç gitmese ama orada bir düzeni vardı. Şimdilik bunu ondan istemeye hakkım yoktu, ama evlenirsek ancak o zaman tamamen yanımda olurdu. Bu düşüncelerle yatağımda uzanmış telefona bakıyordum. Zehra elinde tepsiyle geldi.
"Sen niye uğraşıyorsun, güzelim? Kızlar getirirdi."
Kaşlarını hafifçe çatıp, "Ne o, Aram Bey, benim hizmetimden memnun değil misiniz?" dedi.
"Yavrum, olur mu öyle şey? Sen yorulma diye söyledim. Sen yanımda otur, ben sana bakayım, en büyük hizmet olur zaten."
"Olsun, kızların da bir ton işi var, bu konak çok büyük. Aram, Allah annede kızlara da sabır versin."
Tepsiyi elinden alıp komidinin üzerine koydum. Elinden çekip yanına oturmasını sağladım.
Sen bunları boşver, gel ben biraz kokunla soluklanayım diyip saçmalarına gömdüm burnumu. Bu süreç ikimizi birbirimize daha çok yakınlaştırmıştı, ikimiz de kabuğumuzdan sıyrılmıştık.
Zehra: "Aram, uslu dur, biri gelir, ayıp olur ya," diyip nazlanıyordu.
"Bir şey olmaz, pat diye girmesin kimse, kapı çalma diye bir nezaket kuralı var, güzelim."
"Kılırdayıp haklısın ama yine de uslu dur, ani hareket yapma, bir şey olur, canın yanar, daha tam iyileşmedin."
Yüzünü avuçlarımın arasına alıp burnunun ucunu öptüm. "Ben iyiyim, güzelim, sen yakınımda olunca daha çabuk iyileşiyorum, şifam tam burada," diyip yanağından öptüm.
Yine kıpkırmızı olmuş, dudağını ısırıyordu.
"Ah, bir bilse o dudakları dişlerken bana neler ettiğini. Henüz hiç öpmemiştim o dudakları, tadına bakmayı dört gözle beklesem de o anımız özel olsun istiyordum. Hastane dışında, bu oda dışında birlikte bir şey yapmamıştık. İşin aslı, gelen gidenden doğru dürüst başa başa bile kalamamıştık."
Zehra: "Hadi aşkım, sen yemeğini ye, ben de bir duşa girip geleyim, olur mu?"
"Onu demeyeydin, iyiydi, ateş parçam," dedim içimden. Alev alev yanıyordum, onu ürkütmekten korkuyordum ama içimdeki duygulara da engel olmak beni çok zorluyordu.
"Tamam, güzelim, giderken abimi bana bi yollar mısın? Bir şey söyleyecektim."
Zehra, "Tamam aşkım," deyip çıktı odadan. Belliki iyileşene kadar konaktan çıkmak zor olacaktı; en iyisi burada bir şeyler ayarlamak. Diyip Poyraz abimi çağırdım, ondan başka bana yardım edecek kimse yoktu. Anam da yanlış anlar, beni tefe koyardı; en iyi seçenek abimdi.
Abim odaya girdiğinde, "Ne oldu paşam, beni emretmişsin?" dedi. "Estağfurullah abicim, emir değil de senden küçücük bir ricada bulunacaktım," dedim.
Poyraz: "Söyle bakalım, ne istiyorsun?"
"Bak, şimdiden anlaşalım; benden önce evlenmek yok. Ağayım oğlum, ben önce hayatımın aşkını bulayım, sonra yenge hazır, seni hemen baş göz ederiz zaten," dedi.
Aram: "Daha ağzımı açmadım yahu, hem benim derdim evlenmek değil ki, anam mı kaçtı abi? İçine bir dur hele."
Poyraz: "Ne ya oğlum, derdin ne?"
"Abi bir dur, bir dinle ya. Zehra’ya bir sürpriz hazırlamak istiyorum; malum dışarı çıkamıyorum. Odayı hazırlasak, güzel bir masada romantik bir yemek. Ben şöyle afilli bir takım, karakızıma da güzel bir elbise, bir de onu mutlu edecek güzel bir hediye."
Poyraz: "Ha, romantik bir akşam diyorsun. Tam adamına söyledin be oğlum, ben ne anlarım romantik yemekten? Masadan? kelin merhemi olsa, kendime kız bulurdum."
Off Poyraz, ya senden yardım isteyende kabahat.
Poyraz:Ha hemen Poyraz, demin abim diyordun hayta ne oldu şimdi.
Bence sen En iyisi Ayşin'le Mina'dan yardım iste, onlar anlar bu çetrefilli romantik işlerden.
Aram:Hakkaten ben seninle niye zaman kaybediyorum acaba? Çık hadi, sen "kış kış" diyerek kovdum abimi. Hemen Ayşin'i aradım, bizden çıktıkları yoktu zaten, iç güveysiydi sanki. Uyuz damat, gerçi seviyorum puştu kardeşimi aldı diye ayar oluyordum ama çok seviyordu kardeşimi, Allah var gözünden sakınıyordu.
Alo Ayşin'im, abicim, bir odama gelirmisin?, Mina'yı ara, o da gelsin.
Ayşin: Hayırdır abi, Mina ne alaka? Sen çağır, gelsin. Yardımınıza ihtiyacım var.
Ayşin: Tamam abi, ararım hemen.
Kısa bir süre sonra kapı tıkladı, "gel" dedim. Mina’yla Ayşin gelmişti.
Ayşin: Buyur abi, geldik. Ne yapacağız acaba senin için?
Romantik bir akşam yemeği organize edeceksiniz Zehra ve benim için bu odada.
Hımm, odada dedi Ayşin imayla.
Aram:Canım kardeşim, dışarı çıkamıyorum, sevgilimle baş başa kalamadım, malum halimi görüyorsun. O yüzden burada bir yemek organize etseniz bana, güzel bir takım Zehra'ya da güzel bir elbise, diğer detayları size bırakıyorum. Bir de güzel bir hediye olursa çok makbule geçer.
Oh valla, aram abi, bizim bundan çıkarımız ne olacak? dedi cadı Mina hanım.
Aman, rüşvetsiz de bir şey yapmazsınız zaten. Tamam, dileyin benden ne dilerseniz ama önce benim işi çözeceksiniz.
İkisi de asker selamı verip hazırlıklar için odadan çıktılar.
Nasıl yaptılar bilmiyorum ama Zehra yanıma gelmemişti.
Ayşin'e sorduğumda annem oyalıyor, abi, kızcağız çıkamadı mutfaktan.
Akşama kadar hazırlıklar tamamlanmıştı.
Odanın ortasına güzel bir masa kurulmuş, mumlar ve gül yapraklarıyla süslenmişti.
Kızlar işlerini hakkıyla yapmıştı doğrusu.
Ayşin: "Müzik setinizde hazır, abi, yemekten sonra kızı dansa kaldır."
"Romantikliğin şansındandır dans etmek," dedi kıkırdayarak.
"Tamam kızım, gerisini ben hallederim, şimdi git bana Poyraz'ı çağır, giyinmeme yardım etsin."
Abim odaya girerken homurdanıyordu.
"Koskoca Mardinli aşiretinin ağasını da ayakçın yaptın, sıpa! Bian önce iyileş, dön, kışlana saltanatım sallanıyor sayende."
"Kıskanma ağam, ben geçiciyim burada, az idare ediver artık."
Poyraz:"Aslanım benim, şaka yapıyorum, keşke hep kalsan ama hayalini de yaşamanın önünde duramayız, koçum, hadi giy bakalım şu gömleği," dedi, yakasından tutup açarak.
"Pantolonunu da, hah, şu ceketini de düzeltelim," deyip yakamdan toz silkelermiş gibi hafifçe elinin tersiyle silkeleyip yakamı düzeltti.
"Maşallah aslanıma, damat gibi oldun lan! Zehra bayılmasa bari."
"Abartma abi ya, güzel olmuş değil mi?" dedim, hem kendimi hem masayı göstererek.
"Çok güzel olmuş."
"İyi o zaman, hadi git sevgilim gelsin artık."
Poyraz: "Ben bunların intikamını elbet alırım senden, sıpa," diyerek işaret parmağını sallayıp odadan çıktı.
Tamamen hazırdım, şimdi sıra gül güzelimin tepkisindeydi, umarım beğenir ve güzel bir akşamı baş başa geçirirdik.
Zehra
Aramın yanından çıkıp kendi kaldığım odaya geçtim, duşumu alıp üzerimi değiştirdim. Tam Aram’ın yanına geçiyordum ki Zerda teyze tuttuğu gibi mutfağa sürükledi. "Kuzum, Aram uyudu, sen gel hele. Sen aşçıymışsın, bize o güzel yemeklerinden bir öğretiver. Poyraz sürekli değişik bir şeyler yapın diyip duruyor,Aramda senin tariflerini de öve öve bitiremedi.Bizede bir iki tarif veriver diye telaşlı telaşlı konuştu." Bu telaşına bir anlam veremesem de o kadar tatlı istemişti ki geri çevirmem mümkün değildi. "Tamam, Zerda teyzem, veririm tabi," diyerek mutfağa gelmiştik. Çalışan kızlar kıkırdayıp duruyordu. Herkes de değişik bir telaş vardı. Ayşin ve Mina ara sıra mutfağa girip bir şeyler alıp çıkıyor, sanki beni mutfakta tutmak için uğraşıyorlardı. Kaç saat geçti emin değilim ama hala mutfaktan çıkıp Aram'a bakamamıştım. Bir ara tatlıyı fırına süren Zerda teyze, "Teyzem, ben bir Aram'a bakıp geleyim, uyanmıştır bence, kaç saat oldu?" dedim. "Olmaz," dedi, yanıma gelip beni masaya oturttu. "Allah Allah, ne oluyordu bunlara yahu? Teyzem, bir şey mi oldu? Sizde bir haller var, ne oluyor Allah aşkına, akşama kadar çıkarmadınız beni mutfaktan." Zerda teyze gülümseyip, "Bir şey yok güzel kızım," diye açıklama yaparken, Mina girdi içeriye. "Tamam, Zerda teyze, operasyon tamamlandı."
Ne operasyonu Mina, ne oluyor?
"Gel Zehra, şimdi sıra sende, çıkar şu önlüğü, gel hadi!" diyerek elimden sürükledi.
"Kız, ne oluyor?" demeye kalamadan odamda buldum kendimi.
Yatağın üzerindekileri görünce kısa bir şok geçirmiştim.
"Şimdi Zehra’cım, malum Aram abim dışarı çıkamıyor, siz de baş başa vakit geçiremediniz.
Aram abim bizden rica etti, size güzel baş başa bir yemek organize ettik, şu an odasında seni bekliyor. Eh, bu yemeğe ev haliyle gidilmeyeceğine göre bunları da senin için ayarladık, umarım beğenirsin. Beden ölçülerini İsra yengemden aldım, olmazsa aynı elbiseden farklı ölçülerde getirtik, hadi dene. Ona göre değiştirelim hemen."
Şok olmuştum, Aram yattığı yerden herkesi ayağa kaldırmış ve bize romantik bir yemek organize etmişti, yakışıklı şapşik yaaa!
Hemen hızlıca duş alıp yemek kokularından arındım.
Kızlar benim için şahane bir elbise seçmişlerdi. Bordo kayık yaka, dizlerimin üzerinde, arkada küçük bir yırtmacı olan harika bir kalem elbiseydi. Biraz da kilo vermiştim, elbise tam üzerime oturmuştu. Aynaya baktığımda gerçekten çok güzel olmuştum. Mina’nın yardımıyla saçımı ve makyajımı tamamlayıp, siyah bir stiletto ayakkabıyı da benim için hazırlamışlar, sağ olsunlar. Mina dudağını ısırıp, "Muhteşem oldun," dedi, eseriyle gurur duyan sanatçı edasıyla.
"Teşekkür ederim, Mina. Sizleri de uğraştırmış deli çocuk."
"Olsun Zehracım, bu işler sırayla. Bizim de size işimiz düşer elbet," dedi göz kırparak. Bu kız fazla açık gözlüydü ama aşırı tatlıydı.
"Eh, sizin de bana işiniz düşerse hallederiz tatlım," dedim ben de ona göz kırparak.
"Hadi bakalım, git şimdi, Aram abi seni bekliyor."
Herkesin bizim için uğraşması, çok hoşuma gitse de biraz utanmıştım doğrusu. Dışarı çıkamadığımız için konakta baş başa kalacağız ve herkes bizim o odada olduğumuzu bilecekti. Umarım farklı şeyler düşünmezler. "Ah Aram, ah, sorarım ben sana bunun hesabını," diyerek Aram’ın odasına geldim.
Her şey bir yana, acayip mutluydum ve çok heyecanlıydım. Kapıya bir kez vurarak girdim içeri.
Aram ayakta, elinde kırmızı bir gülle beni bekliyordu. Şık bir takım giymiş ve acayip yakışıklı olmuştu; tüm bandajlarını takım kapatmıştı. Sanki hiç yaralanmamış, hiç operasyon geçirmemiş gibiydi. Yavaşça yanına yaklaştım. Beni baştan sona inceleyip dudağının kenarını ısırdı. "Çok güzelsin, gül güzelim, odama güneş doğdu akşamın karanlığında. Senin kadar güzel değil ama," diyip gülü uzattı. Gülü elime alıp iyice dibine kadar sokuldum. "Sen de çok yakışıklı olmuşsun," masaya bakıp, "ayrıca burası da çok güzel hazırlanmış, ilk buluşma için oldukça uğraşmışsın."
Aram:"Olsun, o kadar kara kızım, ilk buluşma için dışarı çıkamadık; madem öyle, dışarısı ayağımıza gelsin," dedim. "Gel bakalım," diyerek belimden nazikçe tutup sandalyemi çekti. Beni oturttuktan sonra karşıma geçip oturdu. Yemeğimizi yerken aynı zamanda sohbet ettik. "Tatlıya geçmeden önce dans edelim mi, güzelim?" dedi. Başımı olumlu anlamda salladım, kumandaya basıp müziği açtı; "Sezenden Ey Aşk”şarkısını seçmişti ilk dansımız için.
Yanıma gelip elini uzattı. Elini tutup ayağa kalktım, yavaşça ellerini belime doladı, bende kollarımı boynuna doladım; yakınlığımız kalbimi titretiyordu. Aram'ın bu kadar romantik bir adam olduğuna ilk kez şahit oluyordum. Dışarıdan bakıldığında dalgacı, komik bir profil çizse de bana karşı sevgisini göstermekten çekinmiyordu.
Gözlerime bakıp şarkıyı mırıldanmaya başladı.
Ey aşk
Derin bir suya dalar gibi
Evin yolunu arar gibi
Annem saçlarımı tarar gibi
Daima sana sığınırım
Bir sevindim, güldüm gülün bağında
Bir çırpındım, durdum kulun ağında
Bir zevküsefaya yâr kucağında
Bir göğe erdi başım bir vurdum taşa
Ey aşk
Derin bir suya dalar gibi
Evin yolunu arar gibi
Annem saçlarımı tarar gibi
Daima sana sığınırım
Hep sana sığınacağım, gül tanem, yollarım hep sana çıkacak. Seni seviyorum Zehra’m, dedi.
Dudakları dudaklarımı örterken, ben de karşılığını vermiştim. İlk romantik yemeğimiz, ilk öpüşmeyle taçlanmıştı…