KALBİMİN KARANLIĞI

1047 Words
White krallığının büyüsü etrafa bütün ağırlığını bırakmış Meva'nın içinde ki duyguları kabartmış tı. Benliğinde ki gücün kontrolu yeterince zor du şimdi bir de onu kullanmak isteyen ailesi olduğunu sanan kişilerle uğraşmak zorunda kalacaktı. Kendilerini ailesi olduklarına inandırıp sanabilirlerdi ancak kendi çıkarları uğruna yeni doğmuş bebeğini bilinmezliğe yollayanlardan ne anne ne de baba olurdu. Bir kardeşim varmıdır diye geçirdi Meva ancak düşüncesiyle kalbindeki acı daha da hissettirmişti kendini. Ya varsa diye düşündü bukadar örselenmenin yanı sıra onun burda olup kendisinin bilinmezlikte ki yalan hayatı yaşaması daha da katlanılmaz olur du. Gölün üzerindeki beyaz ışıltı söner sönmez, orman bir anda sessizleşti. Sanki bütün dünya, Meva’nın nefesini bekliyordu. Meva hâlâ ayaktaydı ama duruşu, büyünün içinden geçen ışıkla birlikte değişmişti. Omuzları gevşemiş, parmak uçları titremeye başlamıştı. Havada ince bir basınç vardı görünmez ama dokunulabilir bir şey. Meva'nın içine işliyor titremesini artırıyordu. Araf gölün dalgalanmasıyla birlikte Meva’nın koluna uzandı, bir şeylerin ters gittiğini çoktan anlamıştı geri çekmek ya da sormak için değil yanında olduğunu hissettirmek için dokunuyordu aralarında ki bağ onun kalbinde ki sızıyı hissettiriyordu. Gözlerindeki ilgiyi saklamadan ona baktı. Huzursuzluğu bütün bedeninde geziyordu. Araf olacakları tahmin etmekte hiçte zorlanmamıştı. Meva başını hafifçe yana çevirdi. Bir an konuşamadı. Sanki boğazından geçen her kelime daha doğmadan yanıyordu. Araf’ın sesi çok alçak ama kararlıydı. “Meva nefes al sakin olmalısın.” Meva bir nefes verdi ama o nefes rüzgârı harekete geçirdi. Gölün yüzeyi kendi kendine kabardı. Sanki içinden bir şey çıkmaya hazırlanıyor gibiydi. Sular gölden taşıyor etrafa yayılıyordu. Meva şaşkınlıkla eline baktı. Avuç içlerinden sedefimsi bir ışık yayılıyordu nabzı ne kadar hızlıysa o ışık da o kadar çarpıyor, sönüp yeniden parlıyordu her parlama da etrafını sarıyor ışıltıları Meva'nın yüzüne yansıyıp rüzgarı saçlarını savuruyordu. Meva Araf’ın gözlerine tedirginlikle baktı içinde kopan şeyin adını koyamıyor, büyüklüğünü hesap edemiyordu. Titreyerek ellerini Araf’a uzattı, bir nefesle “Araf bu- bunu kontrol edemiyorum.” Gölden yükselen sular hâlâ dinmemişti daha çok kabarıyor etrafa sıçrıyordu düşen su taneleri toprakla birleşip havaya yagmur kokusunu sindiriyordu ayaklarının altındaki toprak titremeye başlamış sanki haykırıyordu kendi nefesiyle uyumlu bir ritimde çarpıyordu. Meva’nın avuçlarından yayılan ışık, gölün yüzeyinde dalgalar halinde parlıyordu ve birden kontrolsüz bir şekilde Meva'nın gögsünün üzerinden ve ellerinden ışık dalgaları patladı. Patlama öylesine güçlüydü ki, gölün yüzeyi bir aynaymış gibi çatladı, suyun üstündeki ışık dalgaları gökyüzüne fırladı. Meva’nın arkasındaki ağaçlar sallandı, rüzgâr yokken bile dallar kendi kendine dans ediyor bazıları yerlere savruluyordu. Çıkan yoğun enerji kuvvetlendi. Ve Meva’nın yanındaki Araf istemeden savruldu. Bir kaç adım gerideki ağaca çarpıp bedeni yere düşerek dengesi kaybetti, acıyla dudaklarından tiz bir ses çıktı acısını göz ardı ederek toparlanmaya çalışıp yavaşça ellerini yere değdi ve gözleri şaşkınlıkla büyüdü ne olacağını tahmin etse bile bu denli bir güç daha önce görmemişti. Bu güç Araf'tan ve gördüğü bir çok şeyden daha kuvvetliydi. Meva’nın kalbi yerinden çıkacak gibi attı kendi gücü, onu kontrol edememesiyle birlikte Araf’a zarar vermişti. Araf toparlanarak duymasını ummuş ve Meva'ya seslenmişti. “Meva!” diye bağırdı, sesi hem korku hem de endişeyle doluydu. Ama Meva ne diyeceğini bilemedi. İçindeki enerji hâlâ üzerindeydi , bedeninin her hücresi ışık ve gölgeyle titriyordu. Sıcak nemli gözyaşları yüzünden süzüldüp kalbinin derinliklerine akıyordu, elleri hâlâ titriyordu. Kalbi korkuyla çarpıyor, zihni karmaşa içindeydi. Araf'a asla zarar vermek istememişti ona değer veriyordu. Bilinmezliğin içindeki tek gerçeği Araf'tı üstelik ona bağlıydı. Bu çok fazla ben bunu nasıl kontrol edeceğim? Meva’nın bakışları Araf’a kaydı kızarmış gözlerindeki korku, suçluluk ve arzu bir aradaydı. “Üzgünüm istemeden” dedi boğuk bir sesle, ama kelimeler nefesinin titremesinde boğuldu. Araf bedenindeki acıyı umursamadan hızla yanına geldi, onu kollarıyla sardı. Ama Meva hâlâ titriyordu gücün patlaması sadece dışarıya değil, onun iç dünyasına da hükmediyordu. Her nefes, her titreme, hem korku hem de hayranlık uyandıran bir enerji dalgası yayıyordu. Bir an sessizlik oldu. Gölün üzerindeki ışık yavaş yavaş solarken, Meva derin bir nefes aldı. İçindeki patlama ve Araf’a verdiği zarar, ona şunu net şekilde gösteriyordu dünyada bu gücü kontrol etmek mümkün değildi. Gözlerini kapadı, nefesini topladı ve içindeki karışımı hissetti korku, suçluluk, Araf’a karşı hisleri, geçmişi ve sorumluluk. Hepsi bir arada, tek bir noktada toplandı. Ve o an, yavaş yavaş kararının şekillenmeye başladığını hissetti. Güç patlamasının ardından gölün yüzeyi hâlâ hafifçe titriyordu, gökyüzüne yükselen ışık parçaları hâlâ göz alıcı bir şekilde yanıp sönüyordu. Meva hâlâ ayaktaydı omuzları, parmak uçları ve tüm bedeni, patlamanın verdiği yorgunluk ve gerilimle titriyordu. Araf yanındaydı, gözleri hâlâ endişe dolu ama bir o kadar da güven verici. Meva, istemeden ona zarar verdiğini düşünerek kısa bir titreme hissetti. Ama gözlerini Araf’a diktiğinde, kalbinde bir sıcaklık yükseldi. Bakışlarında suçlayıcı bir ifade yoktu aralarındaki bağın gücü onu ayakta tutuyordu. Derin bir nefes aldı. İçinde hâlâ patlamak üzere olan enerji, bir yandan ürkütücü bir kararlılık, diğer yandan cesur bir cesaret yaratıyordu. Meva artık biliyordu dünyada bu gücüyle yalnız başa çıkamazdı. Gözlerini gökyüzüne çevirdi, sonra tekrar Araf’a baktı. İçinde büyüyen hisler, yılların verdiği boşluk ve kayıp, babasının ve annesinin ona bıraktığı sorular, White Krallık’ın planları hepsi bir anda dolup taştı. Ama bu karmaşa içinde, tek bir gerçek vardı bu evrende kalmalıydı. “Artık biliyorum” sesi hem titrek hem de kararlıydı. “Burası benim olmam gereken tek yer. Burada kalacağım.” Araf başını hafifçe eğdi, sessizce onu dinledi. Her kelimesini her nefesini hissedebiliyordu. Meva devam etti “Ve geçidi kapatacağım. Çünkü onu ben açtım. Bu güç, bu sorumluluk artık benim ellerimde onu kontrol etmeliyim.” Bir an durdu, gözlerinde kısa bir hüzün belirdi. “Ama dünyada son bir vedam var,” “Ahsen onu görmem gerek. Son bir kez, veda etmek için.” Araf Mevanın gözlerinde ki hüznün ona ağır geldiğini biliyordu. Sonra yavaşça Meva’ya yaklaştı, elleri onun yüzünü nazikçe kavradı, başını anlına yasladı gözlerinin içine baktı. Gözlerindeki derinlik kelimelerden daha fazlasını söylüyordu. Sesini alçaltıp ona doğru eğildi, sadece onun duymasını istediği şekilde fısıldadı “Bu yolculuğa çıkmadan önce bil ki… '' Her durumda yanındayım zorluklarla tek başına mücadele etmek zorunda değilsin. Ve...Seni istiyorum, Meva.. Sessizce, karanlığımda benimle kaybolmanı… Bir nefes.. bir nefes ver ki, seni sonsuza saklayayım.” Meva’nın gözleri bir anda doldu yaşlar sessizce kirpiklerine tutundu. Gözleri Araf’ın gözlerine kilitlendi korku yoktu, tereddüt yoktu. Sadece teslimiyet. Sadece aşk. Titreyen bir nefesle fısıldadı fısıltısına eşlik eden gözyaşı dudaklarında son buldu.. “Ben çoktan senin karanlığında kayboldum.” Zaman durdu. Mekan yok oldu. Araf’ın dudakları Meva’nın dudaklarını esir aldı öyle güçlü, öyle aç, öyle kendini tutmadan… Sanki onu tamamen içine çekmek, kendine yazmak ister gibi. Ve dünya o öpüşmeyle bir anda sustu.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD