Sana Benziyor Diye

1872 Words
O akşam gece kulübü her zamankinden de kalabalıktı. Üst kattaki ofisin camlı bölmesinden çılgınca dans eden kalabalığa bakarken Aleksander Jones’un yüzünde hiçbir ifade barınmıyordu. Uzun zamandır duygularını belli etmemeyi öğrenmiş dış dünya ile arasına yıkılması imkansız duvarlar örmüştü. Uyurken bile soğuk kanlı bir katil gibi görünüyordu. Onun üzerine yapışmış bir kimlikti bu. Rengarenk yanıp sönen ışıklar gözlerini rahatsız edip düşüncelerini dağıtır gibi olsa da bir süre sonra alışmıştı. Hatta öyle ki bir şahini dahi kıskandıracak netliğe sahip olmuştu. Şu an ise gözüne avını kestirmiş yırtıcı bir hayvandan farksızdı. “Bu gece çok kalabalık.” dedi amcası onun dikkatini çekebilmek için. Zira uzun zamandır camın önünde dikilip dudaklarını mühürlemesi yüreğine endişe tohumları serpmesine neden oldu. Yeğenine ayrı bir düşkünlüğü vardı Bay Valentine’nin. Duruşunu hiç bozmadan başıyla onayladı amcasını. Bulundukları odadaki üç kişiden biriydi Aleksander. Biri amcası Valentine, biri de sağ kolu Paul’du. Çimen yeşili gözleri etrafta gezinirken yine aynı nokta da sabit kaldı. Bir müddet aynı yere bakmaya devam ederken izlediği şey oldukça ilgisini çekmiş gibi görünüyordu. Amcası daha fazla dayanamayıp oturduğu yerden kalktı, yanına geldiğinde nereye baktığını bulmaya çalıştı. Ne de olsa onun bu tuhaf tavırları pek hayra alamet değildi. Az sonra çok önemli bir toplantıya katılacaklardı ama yeğeninin bu rahatlığı biraz canını sıkmıştı. Oysa Aleksander disiplinli, iradeli, ne istediğini bilen net bir insandı. “Dalgın görünüyorsun? Ne düşündüğünü merak etmiyor değilim.” Yeğeni duymamış gibiydi, onun yumuşamış yüz hatlarına bakarken gözlerinin ışıldadığını görmek yaşlı adamı şaşırttı. Bu defa merakı daha da ağır bastı. Ne de olsa onu uzun zamandır böylesine heyecanlı görmemişti belli ki gördüğü bir şey onda güzel duygular uyandırmıştı. “Toplantı odasına geçelim mi? Bay Harris gelmek üzeredir.” dedi bu defa da. Aleksander amcasına döndüğünde oldukça dalgındı. “Benim bir şeye bakmam gerekiyor, siz geçin amca birkaç dakikaya geliyorum.” “Ama oğlum bu adamın özellikle seninle görüşmek istediğini biliyorsun.” “O zaman beklesin amca oyalayın onu. Beklemek istemezse de siktirsin gitsin.” Alex hızlı adımlarla odayı terk ederken iki adam birbirlerine şaşkınca bakmaktan kendilerini alamadılar. Bu davranış genç adama oldukça uzaktı, o nedenle garipsemişlerdi. Her zaman sorumluluk sahibi, olgun, çalışkan ve hırslı biri olmuştu Aleks. Onun bu huylarını çok iyi biliyorlardı. “Bir terlik var Paul. Hemen peşinden git onu takip et.” Emri alan Paul’un zaten yapmak istediği de tam olarak buydu, hızlı adımlarla patronunun peşinden gitti. Aleks’in hiçbir zaman böyle bir davranışına tanık olmadığı için neler olduğunu anlamaya çalışıyordu. Kim bilir belki de bir düşmanını görmüştü. Ya da mekanda hoş olmayan bir olaya tanık olmuştu. Kalabalığa karışan patronunun durduğunu gördüğünde varlığını çok belli etmeden arkasındaki yerini aldı. Altı yıldır birlikte çalışıyorlardı ve yanından asla ayrılmıyordu. Gölgesi gibiydi adeta. Onu ve ailesini canı pahasına koruyacağına dair söz vermişti. Aleks’in güvenini kazanmak elbette kolay olmamış nice zorlu bir yolculuğun sonucu bunu başarmıştı. Neler olduğunu anlamaya çalışan Paul etrafına bakarken aklından binbir türlü ihtimal geçiyordu. Her an bir suikasta maruz kalabilirlerdi zira Aleks’in dostu olduğu kadar düşmanı da çok fazlaydı. Birkaç metre önlerinde bulunan iki kızı fark etti, müziğin ritmine ayak uydurarak dans ediyor oldukça eğleniyorlardı. Kumral olan kızın arkası dönüktü. İlk dikkat çeken özelliği parlak ve oldukça sağlıklı görünen saçlarıydı, salık bıraktığı uzun saçları omuzlarından aşağıya bukle bukle dökülüyordu. Giydiği askılı mavi elbisenin içinde oldukça şık ve dikkat çekiciydi. Paul onu birine benzetir gibi oldu ama o an için pek çıkaramadı. Aleks hala aynı tepkisizlikle bakmaya devam ederken Paul patronundaki garipliği fark edince bütün bedeni anında alarma geçti. Kız olanlardan habersiz ellerini yukarıya kaldırmış kalçalarını sallarken bir yandan da yavaş yavaş onlara doğru döndü genç adam nefes almayı unutmuşçasına şok olmuş bir ifadeyle olduğu yere çakılıp kaldı, kaşları hayretle yukarıya kalktı. Büyük bir şok yaşıyordu o da tıpkı patronu gibi. Kırk yıl düşünse bu olasılığı asla hesaba katmayacağını düşündü. İnanamıyordu bu kız iki sene önce patronunun kaybettiği nişanlısı Diana’ya ikizi kadar benziyordu. Emin olamadı belki de tam olarak oydu. Genç adam işte şimdi patronundaki garipliğin nedenini anlamıştı çünkü o da en az patronu kadar tuhaf bir hal içindeydi. Alex’in kıza doğru adım attığını gördüğü an omzundan tutup onu durdurdu ama o Paul ile aynı düşüncede değildi. Patronundan ne kadar çekinse de onu daldığı rüyadan uyandırması gerektiği için yapmıştı bunu. Genç adam başını çevirip çatılmış kaşlarıyla Paul’a baktı. Durdurulduğu için burnundan soluyor oldukça öfkeli görünüyordu. “Üzgünüm Aleks ama bu kız Diana değil.” Aleks hızlanan kalp atışlarını düzenlemeye çalışırken zihni allak bullak olmuş gibiydi. Kararsız bakışları yardımcısını bulduğunda bir an geçmişten ana geçiş yapar kendine gelir gibi oldu fakat tam o sırada genç kızın sesi duyuldu. “Bırak beni pislik.” Kıza döndüğünde geçmiş zihnine dökülen bir mürekkep misali yayıldı. Az önceki kız kendisine sarkıntılık etmeye çalışan adamın ellerinden kurtulmaya çalışırken Aleks’in aklı uçup gitti, elini adamın omzuna koyup onun dikkatini çekti. “Duymadın sanırım küçük hanım sana rahatsız olduğunu söyledi.” “Siktir git adamım kendi işine bak.” Aleks başını iki yana esnetirken dudağı sağa doğru seğirdi. Sinirleri ne zaman tavan yapsa mutlaka dudağı seğirirdi. Onu tanıyanlar bu hareketini gördükleri an hemen yanından toz olurdu. “Yanlış cevap.” Kızın meraklı ve şaşkın gözlerini üzerinde hissedince kısacık bir bakış attı ona. Özlem, hayranlık, sevgi çok şey barındırıyordu ama en çokta özlem kokuyordu o bakış. Tekrar adama dönerken yumruk yaptığı elini sol çenesine hızla indirdi. Adam yere yığılırken insanlar sanki bu kavgalara alışkınmış gibi tepkisizdi. Korumalar anında etraflarına toplandılar. Paul yere kapaklanan adamın yakasını tutup onu dış kapıya doğru sürüklemeye başladı. “İyi misin?” Genç kız adamın bu ilgisi karşısında bocaladı. Karşısında duran adamı baştan ayağa incelerken derin bir nefes alma ihtiyacı hissetti. Uzun boylu ve geniş omuzluydu. Yemyeşil gözleri kumral teninde oldukça ön plana çıkıyordu. Siyah saçları ve kirli sakalıyla fazlasıyla yakışıklı olduğu su götürmez bir gerçekti. Üzerine giydiği siyah gömlek ve siyah kumaş pantolonun içinde ayrıca karizmatik ve bir o kadar belalı bir havası vardı. “Elbette iyiyim yardımına ihtiyacım yoktu kendimi koruyabilirdim.” Diana’sına öyle benziyordu ki kızın ne dediğini umursamadan elini uzatıp saçlarına dokundu. Koyu kumral saçlar tamda hatırladığı gibi yumuşak ve oldukça parlaktı. Bu temasla gözleri kenetlendi. Genç kız tarif edemediği güçlü bir çekim hissetti bu adama karşı ama adını koymak o an için imkansızdı. Öyle aşkla öyle sıcacık bakıyordu ki kayıtsız kalmakta zorlandığını hissetti. “Benimle gel.” Kızın elini tuttuğu gibi yürümeye başladı. Bella itiraz etmeden ona ayak uydurmuştu bunu neden yaptığı konusunda hiçbir fikri yoktu. Tek bildiği bu gizemli adamdan oldukça etkilenmiş olduğuydu. Uzun koridordan geçip bir odaya girdiklerinde arzu ve özlemle ona bakan adamdan etkilenmemeye çalıştı. O kadar yakındılar ki bedenleri birbirine değiyordu ve en az genç adam kadar onun da bundan etkilenmiş olduğunu gözlerinde kümelenen harelerden anlamak mümkündü. Bu kadar yakın olmaları bedeninde alarm zillerinin çalmasına neden oldu. Bu kesinlikle iyi değildi. Aldığı aşırı alkolün ve adamın yakışıklılığının etkisinde olduğunu fark etti. Gözlerinde gördüğü vahşi arzu karşısında derin titrek bir nefes alırken onun yörüngesine girmiş bir gezegenden farksızdı, Tanrı aşkına bu adam bunu nasıl yapabiliyordu? Aleks boynuna doğru eğildiğinde genç kız boynunu diğer yöne eğerek ona zemin hazırladı. Ilık nefesini boynunda hissederken kalbi ağzında attı, kasıklarında arzu tomurcukları açtı. Teninde hissettiği sıcak dudakların etkisiyle gözlerini kapadı ve kendini içinde yükselen açlıkla ona teslim etti. Dudaklar öyle ustaca hareket ediyordu ki göğüs uçlarının sertleştiğini hissetti alt dudağını dişleyip gözlerini kapayarak inlemesini bastırmaya çalıştı. Aleks yavaşça dudaklarına doğru yönelirken kendinde değil gibiydi. Kesinlikle geçmişte takılı kalmıştı. Kızın dudaklarına kapanmadan önce onun güzel yüzünü izledi. Gözlerini kapamış nasılda kendini ona sunmuştu. Bu anı ne kadar çok özlediğini hatırladı. Vakit kaybetmeden büyük bir özlemle dudaklarını birleştirdi. Bella daha önce hiç böylesine tutku ve arzuyla öpülmediğini düşünüyordu ona karşılık verirken. Açlıkla karşılıyordu işini bilen bu gizemli adamı. Ayaküstü çılgınlar gibi öpüşüyorlardı. Kızın çaresiz inlemeleri adamın zevk hırıltıları birbirine karışıyordu. Belindeki elinin baskısı öyle sertti ki sanki kaçıp gitmesinden korkar gibi sımsıkı kavramıştı. Aç ve susuz kalmışçasına tüketiyorlardı birbirlerini. Aklını başından almıştı kızın teninde bıraktığı ateşten öpücükler. Elinin biri göğsünü kavradı ve tatlı bir işkence vererek yoğurdu. “Aleks oğlum içeride misiniz?” Dış kapının sesiyle durmak zorunda kaldı ama kızı bırakmadı. “Lanet olsun.” Diye söylendi gözleri kenetlenmiş bir halde nefesleri birbirine karışırken. Kıza yasladığı bedenini zorlukla geri çektiğinde ikisi de bu durumdan hiçte hoşnut değildi. İki adam içeriye girdiklerinde Bella yaptığı şeyi yenice idrak ediyor gibi yanakları al al olmuştu. Sahi şu an ki aklı az önce nerelere gitmişti? “Ne istiyorsun amca?” Amcası ve sağ kolunun endişeli bakışlarını hissedince içinde oluşan volkan durulur gibi oldu. Biliyordu ki bu dünya üzerinde iyiliğini isteyen iki dosttu onlar. “Kendinde olduğundan emin olmak istedik patron.” diye takılan Paul’a yarım bir gülümseme gönderdi. “Sayenizde şu an kendimdeyim ama kendimde olmamayı yeğlerdim.” Aklı az önceki öpücükte takılı kalmıştı. Kızın dudaklarının tadı bağımlılık yapacak kadar güzeldi. “Hadi oğlum toplantı için yukarıda bizi bekliyorlar.” “Şu an toplantının hiç sırası değil amca.” Birden bir şeyi fark edip etrafına bakındı. Sersemlemiş bir haldeydi. Kız ortalarda görünmüyordu. “Kız nerde?” diye bağırdı büyük bir öfkeyle odayı inletirken. Paul çekinerek konuştu. “Az önce çıktı.” “Kahretsin. Gitmesine neden izin verdin?” Öfkesinde hiçbir azalma yoktu. “Patron senin fark etmediğini anlamadım. Özür dilerim.” Aleks acele adımlarla dışarıya çıktığında kalbi korkuyla atıyordu. Sevdiği kadını tekrar kaybetmek istemiyordu. Onu bulmuşken bir daha ayrılmayacaktı. Buna asla izin vermeyecekti. Kızı az ilerideki ağacın dibine istifra ederken gördüğünde derin bir rahatlama yaşadı. Yanına giderken geçmişteki duyguların yüreğine gelip tekrar yerleşmesine izin verdi. “İyi misin?” Kız doğrulmadan önce elinin tersiyle ağzını silip başını kaldırdı. Az önce öpüştüğü adamı karşısında görünce utanmıştı. Ah Tanrım hiç tanımadığı bir adamla resmen ayaküstü sevişmişti. Ama adamın hakkını vermek lazımdı çok güzel öpüşüyordu. Dağılan dikkatini toparlamak için bakışlarını kaçırdı. “Evet iyiyim.” “Yardım ister misin?” “Hayır istemiyorum. Gerek yok.” “Ne kadar inatçısın.” Kız anında o küçük burnunu yukarıya kaldırdı. “İnatçı değil sadece kimseye muhtaç değilim.” “Hm bu iyi bir özellik ama herkesin yardıma ihtiyaç duyduğu anlar olur küçük hanım ve bu oldukça normal bir durum. Bana kalırsa sende şu an tam da bunu yaşıyorsun.” Bella olan biteni anlamaya çalışırken aklından geçenleri pat diye dile döktü. “Benden ne istiyorsun?” “Seni… Seni istiyorum.” İşte bu cevabı asla beklemiyordu orta parmağını gösterirken adam keyifle gülümsedi. İşte tam o sırada olanlar oldu. Binanın önünden geçen siyah bir arabanın camı aşağıya indi ve silah tutan bir el onları nişan alarak ardı ardına tetiğe bastı. O sırada birkaç metre geride olan Paul bütün olanlara şahit olurken silahını çıkarıp bütün gücüyle haykırdı. “Yere yat Alex.” “Ha siktir.” O birkaç saniyede neler olduğunu anlayan Aleks için kendinden çok sevdiği kız önemliydi. Kızın önüne geçerken tek amacı onu korumaya çalışmaktı. Bedenini siper edip kızı kollarının arasına aldı ve kendini yere attı. Gecenin sessizliğinde silah sesleri yankılanırken Aleks altında yatan kıza sıkıca sarılmıştı. Korumalar anında aracın peşine düşerken Paul koşarak patronunun yanına geldi. “Aleks iyi misin?” Genç adam ellerindeki sıcaklığı fark etti elini kaldırıp baktığında iki eli de kan içindeydi. “Kahretsin. Hemen doktor çağırıyorum.” Paul’du konuşan ardından amcasının sesini duydu. “Aleks oğlum iyi misin?” “Ben iyiyim amca ama kız vuruldu.” “Oh çok şükür sana bir şey olmadı.” Oysa amcası için ondan daha değerli bir şey yoktu şu hayatta. “Ne diyorsun sen amca. Dua edin bu kız yaşasın yoksa olacakları tahmin bile edemezsiniz.” *
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD