Gecenin bir yarısıydı, zihni ve kalbi tıpkı dışarıdaki hava gibi zifiri karanlığa bürünmüştü. Artık ne zamanla işi kalmıştı, ne işi gücüyle nede başka bir şeyle. İç dünyasına gömülüp, kendini dış dünyaya kapadığı gibi odanın ışıklarını da kapatmıştı. Ortamı sadece pencereden süzülen ay ve yıldızlar aydınlatıyordu. Aslında her yer karanlıklara bürünsün istiyordu ama bir şey onu engelliyordu.
Loş ortamda tekli koltuğa gömülmüş Aleks gözlerini dahi kırpmadan geniş yatakta uyuyan kıza bakıyor kendini arafta kalmış gibi hissediyordu. Geçmişle şimdiki an birbirine oldukça karışmış, sanki yer gök birbirine girmişti gibiydi. Zihni nasılda allak bullaktı. Güzeller güzeli Diana’sı ve onunla yaşadığı muhteşem iki yıl en ince ayrıntısına kadar hafızasında tazeliğini korumaktaydı. Yirmi yedi yıllık ömründe ilk kez böylesine farklı bir duyguyla çevrelenmişti yüreği. İlk kez bir kadına karşı böylesine bir aşk ve tutku hissetmişti. Adeta büyülemişti onu Diana. Onunla tanıştıktan sonra bütün kadınları diri diri toprağa gömmüş üstüne beton atmıştı. Hatta onun ölümünden sonra bile bu değişmemişti. Hayatının en mutlu geçen iki yılının ardından şu an karanlıklarla kaplı bir kafesin içindeydi ve kimse ona ulaşamıyordu. Ne amcası ne de canından çok kıymet verdiği kız kardeşi.
Zihni bir girdap misali bunlarla boğuşurken o sırada odaya amcası girdi ve ortam antreden yayılan ışıkla daha bir aydınlandı. Saatlerdir aynı pozisyonda oturduğu için bedeni uyuşmuştu, zorlukla kolunu kaldırıp ışıktan gözlerini korumaya çalıştı. Zira oldukça rahatsız etmişti onu ışık. Çekingen bir tavırla yanına gelen amcasıyla göz göze geldiğinde, yaşlı adam gördüğü manzaradan hoşlanmadığını belli edercesine yüzünü buruşturdu.
“Aleks oğlum!” Karşılık olarak gözlerini kaçırıp yatağa çeviren yeğeninin ardından o da aynısını yaptı. Birkaç saat önce gördüğü manzaradan bir farkı yoktu, genç kız hala bilinci kapalı bir şekilde yatıyordu.
“Kendini yeterince harap ettiğin yetmedi mi? Gelip bir şeyler yemelisin.”
“İstemiyorum amca.” Yorgun ve bitkin çıkan sesini kendisi bile tanımakta zorluk çekti.
“Yapma böyle, kendini düşünmüyorsan bizi düşün oğlum. Kız kardeşin de bende senin için fazlasıyla endişeleniyoruz. Ne olur bizim hatırımız için kendini toparla. Sana bir şey olmasından korkuyoruz. Farkında değilsin ama düşmanlarının yapamadığını şu an sen kendine yapıyorsun.” Sözlerinin etkisini görmek için bir müddet bekledi. Aleks ağrıyan şakaklarını ovarken görüntüsüne tezat bir sakinlikle konuştu.
“Kız kendine gelinceye kadar buradan ayrılmamaya kararlıyım.”
“Ama oğlum…” Bir an devamını getirmekte tereddüt etti ama hemen ardından cesaret buldu.
“Ya kız ölürse? O zaman ne yapacaksın?” Genç adam bu ihtimali başını iki yana sallayarak reddetti.
“Bunu düşünmek dahi istemiyorum. Kız yaşamak zorunda. Ben onu kaybedemem amca.” Amcası daha fazla dayanamadı ona yaklaşıp omzundan tuttu. Her zaman her koşulda yanında olduğunu hissetsin istiyordu. Bunu bugüne kadar her zamanda başarmıştı.
“Biliyorum oğlum ama doktor hayati tehlikesi olduğunu söyledi ayrıca…” derin bir nefes tazeleyip devam etti.
“Bu kızın Diana olmadığını sana hatırlatırım. Evet şaşılacak bir benzerlik ama bu kız Diana değil.” Dedi sözlerinin üstüne basarak. Odada kısa bir süre sessizlik asılı kaldı.
“Kim olduğu umurumda değil. Benim yüzümden bu kız da canından olsun istemiyorum.” Anında itiraz yükseldi.
“Biliyorsun ki Diana senin yüzünden ölmedi. Artık kendini suçlamaktan vazgeç.” Yeğeninin bu konuda kendini suçlamasından nefret ediyordu.
“Elbette benim yüzümden öldü. Onu benim düşmanlarım öldürmedi mi? Benim sevgilim olduğu için öldü, bana zarar vermek için bunu yaptılar.” Amcası dilinin ucuna kadar gelen gerçekleri yutmak zorunda kaldı bu konuyu uzatmak istemediği için değiştirmeyi uygun buldu. Gerçeği ona ne kadar söylemek istese de bunun için uygun bir zaman olmadığına kanaat getirdi.
“Yarın öğleden sonra saat ikide toplantın var. Bu konuda ne yapmamı istersin?”
“Ertele.”
“Ne zamana?” Aleks ağırlaşan başını arkaya doğru yasladı ve gözlerini kapadı. Şu an bunlarla uğraşmak istemiyordu.
“Bilmiyorum. Sen bir şeyler ayarla işte.” Yaşlı adam başı önünde sessizce odadan çıkarken yüreğinde fırtınalar kopuyordu. Odasına geçerken zavallı kızın iyileşmesi için dua etmeye başladı. Yeğeninin ve herkesin geleceği için bu kızın iyileşmesi gerekiyordu.
*
Aradan bir gün daha geçti, amcası ve kız kardeşi ne kadar dil dökseler de işe yaramamıştı. Genç adam oldukça kararlıydı kızın iyi olduğunu görmeden yanından ayrılmayacaktı.
Saat gecenin yarısıydı günlerdir aynı pozisyonda yatan kıza son kez bakıp yorgunluktan ağırlaşan başını koltuğa yasladı, göz kapakları adeta bir külçeye dönmüştü. Uyumamak için mücadele etse de vücudu artık dayanamayacak boyuta gelmişti. Gözlerini kapadığında gördüğü şey karşısında yüzü aydınlandı ve mutlulukla gülümsedi. Diana’nın gülümseyen yüzüydü bu. Dağ evinde şöminenin başındaydılar. Çocukluğundan beri en sevdiği huzur bulduğu yerdi orası. Hafta sonu orada evlenme teklifinde bulunmayı düşünüyordu sevdiği kadına. Elini uzatıp yanağına dokunduğunda nazikçe okşadı. Nasılda özlemişti onu. Çok uzun zamandır onu rüyalarında görmediği için bu anın bitmesini hiç istemiyordu.
“Diana.”
“Ah.”
Kulağını dolduran acılı sesin nereden geldiğini anlamaya çalıştı. Etrafına bakınırken hala dağ evindeydi fakat bu defa burası ona çok yabancı geldi. Diana’nın kaybolduğunu fark etti. Nereye gitmiş olabileceğini düşünürken acılı iniltiyi tekrar duydu. Bu defa hızla göz kapakları açıldı ve Aleks yerinden bir ok gibi fırlayıp soluğu kızın yanında aldı. Kederli yüzü biraz olsun yumuşarken az önceki rüya çoktan hafızasından silindi.
“Bella iyi misin?” Kız gözlerini yavaşça aralarken dudakları da aralandı ardından tekrar acıyla inledi.
“Tanrıya şükür kendine gelebildin.” Kız yarı aralanmış gözleriyle şaşkınca etrafına bakındı, o an neler olduğunu anlamaktan oldukça uzaktı. Yüzü fazlasıyla solgun bakışları yorgundu.
“Ne oldu bana neredeyim?” Karşısında duran adama dikkatlice bakıp zorlukla konuştu.
“Sende kimsin?” Aleks bu soruyu beklemediği için hafifçe tebessüm etti çünkü şu an moralini hiçbir şey bozamazdı. Oysa kendini unutulmaz bir adam olarak görüyordu şimdilik bunu es geçti.
“Ben Aleksander Jones. Burası benim evim. Merak etme güvendesin Bella.” Genç kız bir an adını bile hatırlamakta zorlandı. Demek ismi Bella idi. Onun ürkek ve kaygılı bakışlarını yakalamıştı Aleks.
“Ne olduğunu hatırlamıyorum. Ben neden buradayım?” Elini uzatıp kızın saçlarına dokundu, bunu neden yaptığını bilmiyordu ama ona oldukça iyi hissettirmişti. Elinin altındaki açık kumral saçları yavaşça okşarken bakışlarından merhamet akıyordu.
“Küçük bir kaza geçirdin. Nasıl hissediyorsun?” Bella elini ağrıyan omzuna doğru götürdüğünde tekrar acı dolu bir inilti kopardı.
“Ağrılarım var. Canım yanıyor.”
“Merak etme geçecek güzelim. Sana söz veriyorum iyi olacaksın. Hatta eskisinden bile iyi… ” Komodinin üzerinde duran bir düğmeye bastığında çok geçmeden odanın kapısı açıldı ve içeriye doktorla birlikte hemşire girdi.
“Ağrılarının olduğunu söyledi lütfen hemen ilgilenin doktor bey.”
“Merak etmeyin Bay Jones bundan sonrası bizde.”
Bir saatin sonunda Aleks duşunu almış, siyah takım elbisesini giymiş büyük ve geniş merdivenden o kendine has heybetiyle aşağıya doğru iniyordu. Onu gören ev halkı kızın iyileştiğini anladılar çünkü Aleks iki yıldır hiç olmadığı kadar iyi ve mutlu görünüyordu. Gözlerindeki parıltı görülmeye değerdi.
“Tanrıya şükür gözümüz aydın.” Dedi amcası ayağa kalkıp yeğenini karşılarken, onunda mutluluğu yüzünden okunuyordu.
“Kız ne durumda?”
“Gayet iyi amca tehlikeyi atlattı. Doktor ağrı kesici yaptı tekrar uykuya daldı.”
“Bu harika bir haber.”
Sessizce onları izleyen Amanda yanlarına gelip ağabeyine sarıldı. Günlerdir ne işkenceydi bu yaşadıkları. Hiç tanımadıkları bir kız yüzünden ailece harap olmuşlardı. Aslında her gün her saat bu kaygıyı yaşıyordu abisinin işi dolayısıyla ama yine de bu bambaşka bir şeydi. Ağabeyini hiç bu kadar kederli görmediğini düşündü. Eğer bu kız ölecek olsaydı sanki onunla birlikte o da yaşamına son verecekti. Bunu bir daha yaşamak istemiyordu Amanda. Aleks onun şu dünya da sahip olduğu tek ailesiydi ve onun kılına dahi zarar gelsin istemiyordu.
“Nasılsın abi senin için çok endişelendik.” Kız kardeşinin alnından öptükten sonra sakin bir ses tonuyla konuştu.
“Merak etme güzelim gayet iyiyim. Senden bir şey isteyeceğim, Bella'nın çok iyi bakılması gerekiyor lütfen bu konuyla sen ilgilen.” Amanda isteksiz bir şekilde başını aşağı yukarı salladı.
Alekss'in bakışları Paul’u bulduğunda az önceki ruh halinin yerinde yeller esiyordu. Gözleri kısıldı adeta burnundan soluyordu. Onu tanıyan herkes bu duruma alıştığı için garipsemiyordu. Aleksander Jones farklı bir adamdı, ruh hali değişkendi. Sakin olduğu anlar çok azdı bu yüzden etrafındakiler ondan çekinir gazabından korkardı.
“O şerefsizleri buldunuz mu?”
Paul yutkundu ve öne çıkarak söz aldı. Konuşmadan önce boğazını temizleme ihtiyacı hissetti.
“Kim olduklarını biliyoruz. Bulmamız an meselesi.” Aleks dişlerini ve yumruklarını sıkarken dudağı seğirdi ardından boynunu esnetti. Öfkesine hakim olamadığı zamanlarda yaptığı bir hareketti bu.
“O zaman burada ne arıyorsun? Git hemen, bana onları bulup getir.” Diye bağırdı öfkeyle. Paul mahcup bir şekilde boynunu eğdi emri yerine getirmek için hızla oradan uzaklaştı.
*
Bella tüm gün boyunca yattı, kalkacak gücü kendinde henüz bulamıyordu. Zaten Aleks denen adam kalkmamasını bol bol dinlenmesini tembih etmişti. Aslında emretmişti demek daha doğru olurdu. Ama genç kız için bu emir pek bir anlam ifade etmiyordu çünkü o etrafta neler olup bittiğini bilmek istiyordu.
Burası neresiydi?
Bu adamlar kimdi?
Ondan ne istiyorlardı?
Neden buradaydı?
Bulunduğu oda öylesine güzel döşenmişti ki, yattığı yatak ve kuş tüyü yastığı oldukça rahattı. Elbette bu halinden şikayetçi değildi fakat bilmediği bir yerde tanımadığı bu insanların arasında kendini huzursuz hissediyordu. Kalkıp etrafı gezmek istiyordu. Odasına gelen onunla ilgilenen hizmetçiler ona adeta bir prensesmiş gibi davranıyordu. Oysa o böylesi ilgiye asla alışık değildi ama hoşuna da gitmişti doğrusu.
“Burası neresi?”
“Aleksander Jones kim?”
“Evime ne zaman gideceğim?” Sorduğu bütün sorular yanıtsız kalınca sonunda pes etti. Artık tek isteği bir an önce iyileşmek ve eski sağlığına kavuşup kendi küçük dünyasına geri dönmekti.