ARKADA BIRAKMAK

1075 Words
Arabaya bindiğimizde de arabada giderken de hiç bir şekilde konuşmamıştık. Lüks bir arabaydı ve karşılıklı koltuklar bulunuyordu. Birbirimize çapraz bir şekilde oturuyorduk. Arabanın içi oldukça sıcaktı. Sanırım kaloriferi açmışlardı. Üzerimdeki elbisenin yavaş yavaş kuruduğunu hissediyordum. Bir de bu sıcaklık benim uykumu getirmeye başlamıştı. Birden aklıma arabasına bindiğim ve beni intiharın kıyısından çekip alan adamın adını bile bilmediğim geldi. Yandan hafifçe süzdüm. Direkt bana bakıyordu. Boğazımı temizledim. “Şey adın…adın ne?” Sorumu sorup gözlerine baktım. Bir anlığına parladığına yemin edebilirdim. Ama kendini hızlıca toparladı sert ama sakin bir sesle yanıtladı. “Alahan adım.” Ses tonu her ne kadar sakin olsa da insanın içini titretiyordu. Bakışlarımı ondan çevirip arabanın camından dışarı bakmaya başladım. Antalya’dan çıkalı çok olmuştu ama nereye gittiğimiz hakkında bir fikrim yoktu. Kendimi hiç bir yere ait hissetmediğim için, nereye gittiğimizi de pek merak etmiyordum. Salmıştım artık kendimi. Ne olursa olsun diyordum içimden. Belki organ mafyası olabilirdi. Filmlerde dizilerde onların da böyle minibüs tarzı arabaları oluyordu. Belki organlarımı alıp gidecekler bedenimi de bir köşeye atacaklardı. Hoş, zaten ölmeyi isteyen birine bunu yapmaları çok makbule geçerdi. En azından organlarımdan ihtiyaç sahibi olanlar faydalanabilirdi. Bu düşünce kafamda mantıklı bir yere yatmış, hafifçe kafamı sallayarak düşüncelerimi onaylıyordum. Kısık bir gülme sesi işitince başımı çevirdim hemen. Kısacık bir an gülmüştü. Hemde bana. Kaşlarım yavaştan çatıldı. “Neden güldün?” Bir kaç nefes alıp verdi sanırım kendini toparlıyordu gülmemek için. Bu kadar komik olan şey neydi onu da anlamamıştım. Gözlerini gözlerime dikti. “Aklından bir şeyler düşünüp kafanla da onaylıyorsun. Ne geçiyor aklından?” Sorduğu soruyu beklemediğim için bir an ne diyeceğimi bilemedim. Acaba organ mafyası olduğunu düşündüm desem kızar mıydı? Kızabilirdi. En iyisi aklıma gelen diğer konuyu söylemekti. “Şey nereye gidiyoruz bilemedim. Kendi kendime onu düşünüyordum.” Başını hafifçe sallayıp yüzüme bakmaya devam etti. Sanki söyleyeceği şeyleri tartıyor gibiydi. Derin bir nefes aldı. “Seni Mardin’e götürüyorum. Orada saygı değer biriyimdir.” Demek Mardin’e gidiyorduk. Antalya dışına çıkmamıştım hiç. Giyiminden kuşamından belliydi zaten saygı değer biri olduğu. Bir süre sessizlik oldu yine arabada. Sessizce dururken aklım sürekli oğluma gidiyordu. Gözlerimi kapatıp başımı koltuğa yasladım. Oğlumun ilk doğduğu kucağıma ilk aldığım zamanlar. İlk kez emzirdiğim, ilk gülmeye başladığı zamanlar… hepsi bir bir gözlerimin önüne gelirken ağlamaya başladığımı bile fark etmemiştim. Yüzüme değen parmaklarla gözlerimi açtım. Alahan, üzerime doğru hafifçe eğilmiş, göz yaşlarımı parmaklarıyla siliyordu. Bu anı da ilk kez yaşıyordum ben. Hep sessizce kimsenin haberi olmadan ağlamıştım bugüne kadar. Gözyaşlarımı silen bir kişi bile çıkmamıştı. Şimdi sadece adını bildiğim bu yabancı adam, elleriyle gözyaşlarımı silince, içimden daha çok ağlamak geldi. Hıçkırarak ağlamaya başlarken, Alahan bana sarıldı bu kez. Hem incitmekten korkarcasına, yavaşça hem de yanımda olduğunu belli etmek istercesine sıkıca sarılıyordu. Ne kadar zaman geçti ne kadar ağladım bilmiyorum, ağlamalarım sessiz iç çekişlere dönünce, kapattığım gözlerimi açtım. Halen Alahan’ın kollarındaydım. Rahatsızca yerimde kıpırdandım. Benim kıpırdanmamla Alahan bana sardığı kollarını yavaşça çekti. Geri yerine oturmadan önce yüzüme bir süre baktı ve elini kaldırıp yanağımı hafifçe okşadı. O yerine geçmek için arkasını döndüğünde utangaçça yüzümü yere doğru eğdim. “Benden utanmanı istemiyorum, Melek.” “Ben utanmadım sadece ilk defa böyle bir şey başıma geldi. Ne yapacağımı şaşırdım.” Başımı kaldırıp yüzüne baktım, dudaklarının kenarı hafiften kıvrılmış, beni izliyordu. Utanmıştım evet ama asıl başımı eğmemin sebebi oğlumun kırkı daha yeni çıkmışken saçma sapan hallerde kendimi bulmamdı. Yabancı bir adamın bana sarılması, yanağımı okşaması hem tuhafıma hem de doğruyu söylemek gerekirse hoşuma gitmişti. İlk kez böyle bir şeyle karşılaştığım içindi belki de. Gözlerimi yeniden kapatıp uyumaya çalıştım. Hafiften içim geçmeye başlarken, üzerime bir şeyin örtündüğünü hissettim belli belirsiz. Gözlerimi rahatsızca açtığımda, bakışlarım cama kaydı, sabah olmuştu bile. Güneş yenice çıkmaya başlamıştı. Yerimden doğruldum. Üzerime dün Alahan’ın giydiği takım elbisenin ceketi örtülmüştü. Gözlerimi onun bulunduğu yere doğru çevirdim. Başını koltuğun başlığına yaslamış, gözleri kapalıydı. Bir süre sessizce onu izledim. Sert yüz hatları vardı ama çok yakışıklı bir adamdı. Üzerini hızlıca süzdüm, gayet karizmatikti de. Yaşı ortalama otuzlarında gibiydi ama bir tahminde bulunmak zordu. Uzun boyluydu. Yapılı bir vücudu da vardı. Bir an kendime gelip başımı başka yere çevirdim. Camdan dışarı bakarken Şanlıurfa’ya yaklaştığımızı gösteren bir tabela gözüme çarptı. Coğrafya dersinden hatırladığım kadarıyla Şanlıurfa’dan sonra Mardin geliyordu. İçimde anlam veremediğim bir his doğdu. İyi güzel binip buraya kadar gelmiştim bu adamla ama oğlumun mezarı Antalya’da kalmıştı. Üzüntüm kalbimde bir çığ gibi büyümeye başlarken gözlerimin yaşatmasına mani olamadım. Birden tanımadığım bir adamın elini tutmuştum ama oğlumdan kalan bir parça kıyafet bile almamıştım yanıma. Gerçekler yüzüme bir bir vururken endişeyle sağıma soluma bakındım. Hataydı gelmem. Büyük bir hata yapmıştım. Evladımı orada bırakıp buraya gelerek hayatımın en büyük hatasını yapmıştım. Nefesim boğazıma dizilirken elimle elbisemin yakalarını çekiştirmeye başladım. “Dur…durdurun…arabayı durdurun..” kesik kesik bağırmalarım sonucu gözlerini açan Alahan, endişeyle yanıma gelip oturdu. “Durdur arabayı… geri dönmem gerek.. orada kaldı oğlum… geride… durdur arabayı..” Elbisemin yakasını çekiştirmeye devam ederken, Alahan elini kaldırıp koltuğun üzerindeki siyah cama vurdu. Araba önce yavaşladı ardından durdu. Kapı açılır açılmaz kendimi dışarı attım. Derin nefesler alırken, çöküp kaldım yol kenarına. Alahan’ın bir şişe su istediği sesi geldi kulaklarıma. Ellerim, dizlerim titriyor, başımı istemsizce sağa sola sallıyordum. Gözlerimden de yaşlar boşanıyordu. Alahan, yanıma diz çöktü ve yüzümü ellerinin arasına alıp kendisine bakmamış sağladı. “Ağlama, lütfen ağlama. İstediğin zaman oğlunun mezarına gideceğiz söz veriyorum.” Dediklerini algılıyordum ama kendimi durduramıyordum. Sanırım bir kriz anındaydım. O da bunu farketmişti olacak ki, sıkıca sarıldı bana. Bir yandan da derin nefesler almam konusunda beni telkin ediyordu. Ne kadar zaman geçti bilmiyorum ama yavaştan durulmaya başlamıştım. Gözyaşlarım yanaklarımda kurumuş, kısık kısık hıçkırmakta çıkıyordu boğazımdan. Alahan sarılmayı bırakıp hafifçe geri çekildi. Yüzüme baktı. Gözlerim gözlerine değdiğinde orada benim yaşadığım acının kat kat fazlasını gördüm. Benimle birlikte acımı paylaşıyordu. Gözlerimi ondan çekip etrafa bakındım, bir çok siyah takım elbiseli adam sırtları bize dönük duruyordu. Hafifçe başımı eğdim. Alahan anında çeneme parmaklarını koyarak kaldırdı. “Başını eğme hiç bir zaman, benim yanımda bile. Sen utanılacak bir şey yaşamadın!” Minnettarlıkla doldu içim. Sahi ölümü bile kendi sorumluluğuma yüklemiştim. Alahan, belimden hafifçe destek vererek kalkmama yardım etti. Uzattığı şişeden bir kaç yudum su içtim. Şimdi biraz daha iyi hissediyordum. Durduğumuz yol kenarında gözümün alabildiği yerlere baktım. Uçsuz bucaksız tarlalar, çıplak tepeler, ufak tefek ağaçların olduğu bozkırlar… gözüme değişik gelmişti her yer. Şişeden biraz daha su içip, Alahan’a baktım. Sessizce bana bakıyordu. Yavaş adımlarla arkamı dönüp arabaya bindim. Eski yerime geçip oturdum. Alahan’ın da binmesiyle arabanın kapısı kapandı. Bir kaç dakika sonra yeniden hareket etmeye başladık. Neden bilmiyorum ama içimde Alahan’a karşı bir şeyler filizlenmeye başlamıştı sanki. İyi bir seçim yapıp yapmadığımı da içimdeki hisleri de zaman gösterecekti.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD