1. Bölüm (NOT)

1463 Words
Kuş sesleri gün ışığıyla birlikte evin içine dolarken hafif bir esinti esti yüzüne. Kumral saçları rüzgarla birlikte dalgalanıyordu. Gün doğuşunu çok severdi, kuş seslerini, ağaç dallarındaki yaprakların rüzgarla birlikte çıkardığı o sesi... Gece, masasında çalışırken uyuya kalmıştı. Köpeği Oscar ayağını çekiştiriyordu. Kapı çaldı. Birden uyandı, masada yattığı için boynu tutulmuştu. Masadan ayrıldı. İlk gördüğü tişörtü alıp üstündeki buruşuk beyaz gömlekle değiştirdi. Kapıya doğruldu, kapıyı açmadan önce aynada saçını düzeltti. "Selam Chris, Nasılsın?" Gelen Beth'ti. Yüzüne çok mutlu bir ifade takınmıştı. Boğazını temizledi, "Merhaba, uzun zaman oldu. Buyur geç." dedi. "Kendime kahve yapıyordum, sen de içer misin?" diye sordu. Beth kafasını onaylar şekilde salladı büyük siyah koltuğa otururken. Beth'le çocukluklarından beri arkadaşlardı. Aynı anaokulu ve ilkokulda okudular. Hiç ayrılmazlardı, Beth, Chris'i her zaman her konuda cesaretlendirirdi, Chris ise hep ezilen taraftaydı. Çocukluklarından beri aralarında ufak tefek ayrılıklar olsa da birbirlerinden hiç kopmadılar. "Neden hala bu evde kalıyorsun?" dedi kız. "Buradan ayrılamam. Biliyorsun ki evin altında laboratuvar var ve onu hiçbir yere taşıyamam." diye yanıtladı kendisi. Ev 2 odalı, tek katlı, altında bir laboratuvar olan küçük, kırmızı bir evdi. Cezveye 2 kaşık kahve koydu, üstüne su ekledi. Cezveyi ateşe yerleştirirken sordu; "Ee parçaları nasıl birleştireceğimiz hakkında bir şeyler buldun mu?" Ağrıyan boynunu tutuyordu. "Tabii ki" dedi Beth, çok heyecanlıydı. "Sana anlatmayı sabırsızlıkla bekliyorum" dedi ve konuşmaya başladılar. Chris, o kadar dalgındı ki ocaktaki kahvenin taştığını fark edemedi. Cezvede kalan kahveyi 2 bardağa bölüştürdü. Laboratuvara doğru yola koyuldular. Laboratuvara yatağın altından, kısa bir merdivenle iniliyordu. Laboratuvara indiler. Beth, sırtındaki çantasından eşyaları çıkarırken bir değişiklik var mı diye etrafa bakındı. Etraf makine çizimleriyle doluydu. "Bakıyorum bayağı uğraşmışsın. Uygun kombinasyonu bulabildin mi bari?" dedi Beth. Çantasında kalan son parçayı da çıkardı. "Bir şeyler yapmaya çalıştım, denemeden işe yarayıp yaramayacağını anlayamayız." dedi Chris. "Tabii senin çalışmalarının da etkisi olacak" diye ekledi. Bulundukları laboratuvar pek büyük sayılmazdı. Duvarları açık mavi boya ile boyanmış, tavanında da 4 çift uzun floresan lamba vardı. Oda iyice aydınlatılmıştı fakat oda çok dağınık ve keskin bir kokuyla çevriliydi. Birlikte çizimleri incelediler, tartıştılar, makine bağlantıları hakkında araştırma yaptılar. Üzerinde çalıştıkları makineyi üniversite bitirme projesi olarak sunmayı planlıyorlardı. Uzunca bir süre çalıştıktan sonra Beth, "Saat geç oldu, gitmem gerek" dedi, o sırada çantasını topluyordu. "Ama saat daha 3" dedi Chris yorgun bir sesle. Kendisi aç ve uykusuzdu. "Evet, biliyorum ama kardeşime sözüm var." dedi Beth izin vermesini ister gibi. "O zaman sonraki buluşmanın bana ne zaman ve nerede olduğunu mesajla iletirsin" dedi Chris. Beth, çantasını topladı, merdivenleri çıkarken "Biliyorum, yorgunsun ama bir gelişme kaydedersen beni de haberdar etmeyi unutma." dedi. El sallayıp evden ayrıldı. Chris, kapı kapanma sesini duyduğunda kafasını ellerinin üzerine koymuş, uyuma pozisyonuna geçmişti bile. Hav! Hav! Hav! Kulağı iğneleyen bir ses, laboratuvarın içinde birkaç kez yankılandı. "Oscar!" Chris uyandı. Boynu sabahkinden de ağrıyordu, ellerinin üzerine uyuduğu için elleri uyuşmuştu. Merdiveni çıkmak için ellerinin uyuşukluğunun geçmesini bekledi. Oscar yatağın başında mutsuz bir şekilde bekliyordu. "Tabi ya! Özür dilerim Oscar, gerçekten çok yorgunum." Oscar çok acıkmıştı. Dün akşamdan beri bir şey yememişti. Saat 5'i Çeyrek geçiyordu. Chris de dün geceden beri hiçbir şey atıştırmamıştı . Oscar'a yemeğini ve suyunu koydu, kendisine de dünden kalan 1 tabak makarna ısıttı. Oscar sanki 1 hafta boyunca aç kalmış gibi mamasını yedi. Chris, yarı ısınmış makarnasını yerken çalışmalarını düşünüyordu. Yanında koyduğu portakal suyundan birkaç yudum aldı ve düşünmeye devam etti, Yemeğini bitirdiğinde ağzında tasmasını sabırsızlıkla taşıyan köpeğini gördü. Oscar'ın yürüme vakti gelmişti. Her gün en az 1 kere dışarı çıkmazsa rahat etmezdi. Chris tasmayı alıp Oscar'ı dışarı çıkardı. Gökyüzü biraz bulutluydu, hava ise biraz daha sert esmeye başlamıştı. Yürümeye başladılar. Rutin haline getirdikleri park yürüyüşünün ortasına geldiklerinde ise Oscar durdu. Çok garip davranıyordu. Etrafı derinlemesine koklamaya başladı. Çalıların arkasında onu rahatsız eden bir şey vardı. Biraz hırladıktan sonra normale döndü. Belki de bir kediydi veya bir fare. Chris bunu düşünemeyecek kadar yorgundu. Az ileride bulunan banklardan birine oturdu. Hava kararmaya başlamıştı bile. Etrafta pek fazla insan yoktu. Ama gittikçe kalabalıklaşmaya başlamıştı. Bu kadar insan neden bu saatte parka gelir ki? diye geçirdi içinden. Yanından geçenler mahallede olan büyük bir yangın hakkında konuşuyorlardı. Yüksek ihtimalle yangından çıkan dumandan zehirlenmemek için mahalleli parka akın etmişti. "Beth?". Telefonunu çıkarıp Beth'i aradı. Beth telefonlarına cevap vermiyordu. Bu onun daha da tedirgin bir hal almasına yol açtı. Oscar havlamaya başladı. Yüzünü gökyüzüne çevirerek uladı. Gökyüzünü gri dumanlar kaplamış, park daha fazla insanla dolmaya başlamıştı. Beth'i son bir kez aramayı denedi. Beth telefonun kapanmasına yakın aramayı cevapladı. "Beth! İyi misin? Her şey yolunda mı?" diye sordu Chris endişeli bir sesle. "Evet iyiyim de neden bu kadar tedirginsin?" diye karşılık verdi Beth. " Hiç, sadece nasıl olduğunu merak ettim." dedi. Ardından derin bir nefes aldı. "10 dakika önce birlikteydik, beni ne kadar özlemiş olabilirsin?" dedi Beth. "NE! nasıl birlikte olabiliriz ki?" Cevap gelmedi, Chris'in telefonunun şarjı bitmişti. Nasıl olur da 10 dakika önce birlikte olabilirlerdi? Beth'i, evinden ayrıldığından beri görmemişti. Acaba yanlış mı duymuştu? Acaba yorgun olduğu için sesler mi duymaya başlamıştı? Bir süre dinlendikten sonra Oscar'ı alıp evin yolunu tuttu. Yolda giderken yangının çıktığı yerden geçti. . Yangından kalan duman kalıntıları, sertçe esen rüzgarla birlikte olay yerinden ayrılırken ay parlak beyaz yüzünü göstermeye başlamıştı. Yangın nedeniyle kesilen elektrik sokak lambalarının sokağı aydınlatmasını engelliyordu. Chris ay ışığında gördüğü kadar yürümeye çalıştı ve sonunda eve vardı. Sırtındaki çantasından giriş kapısının anahtarını aldı, anahtarı deliğe sokmaya çalışırken durdu. Kapı zaten açıktı. Acaba eve hırsız mı girmişti? Elektrikler kesik olduğu için fırsattan istifade evi mi soyuyorlardı? belki de kendi kapıyı kapatmayı unutmuştu. Eve büyük bir tedirginlikle girdi. Kapının yanındaki dolaptan bir el feneri aldı ve evin içini gezmeye başladı. Oscar ondan önce evi iyice gezmişti bile. Evde eksik bir şey var mı diye bakındı. Her şey yerli yerinde bıraktığı gibiydi. Görünüşe göre kapıyı kendi açık bırakmıştı. Mutfakta bir şeyler atıştırdı, Oscar'a akşam yemeğini verdi ve mutfaktaki koltuğa oturdu. Sonunda dinlenecek vakti vardı. Her yeri sızlıyordu. Beth'in telefonda söylediği geldi aklına. Ona nasıl ulaşabilirdi? Tüm mahallede elektrik yoktu. Bu sebeple telefonunu elektrik gelene kadar şarj edemezdi. Evine gitmeyi düşündü ama bu oldukça tehlikeli olurdu çünkü park, akşamları serserilerle dolu oluyordu. Bir keresinde sadece yanlarından geçtiği için peşinden koşmuşlardı. Zaten buna kalkışacak enerjisi de yoktu. Tek çare sabah olmasını beklemekti ama Beth'in söyledikleri aklını daha fazla kurcalamaya başlamıştı. Sabaha kadar dinlenip enerji toplaması gerekirken hala Beth'in neden böyle söylediğini düşünüyordu. Şaka yapıyor olamazdı. Telefonun şarjı da olmayacak zamanda bitmişti. Chris saat gece 1 gibi uzandığı koltukta çoktan rüyalara dalmıştı ki ayak sesleri duydu. Ses evin arkasından geliyor gibiydi. Oscar hırladı. Korkmaya başladı. Acaba bu bir hırsızın ayak sesleri miydi? Yoksa bir köpek evinin yanından mı geçiyordu? Evin dışarıyla bağlantısı olan tüm kapılar kilitliydi. Pencereler de kapalıydı. Yoksa değil miydi? Evin içinden bir ses geldi. Oscar havlamaya başladı. İçeride kimse olmamasına rağmen nasıl ses gelebilirdi ki? Kimseyi arayamazdı. Evin etrafında da tanıdık kimse yoktu. Eline büyük bir tava alıp fenerle sesin geldiği tarafa yöneldi. Ses kendi odasından gelmişti. Zaten evde başka da oda yoktu. Laboratuvar hariç. Kendi odasına geçti, etrafa tekrar tekrar bakındı bir değişiklik yoktu. Çatıdan gelmiştir diye düşünüp mutfağa dönerken ayağı metal bir şeye çarptı. Bu metal bir levhaydı "Nasıl?" dedi. İçini büyük bir adrenalin kaplamış, büyük bir korkuyla laboratuvar girişine yöneldi. Bu metal levha laboratuvardaki yapmakta olduğu makinenin önemli bir parçasıydı. Kim laboratuvara girebilirdi ki? Laboratuvarý ve giriþini bilen tek kiþi Beth'ti. Metal eşyayı yere düşüren kişi laboratuvarda olmalıydı? Yoksa çoktan evden ayrılmış mıydı? Eline bir tava aldı" Kim var orada? " Elindeki tavayı sımsıkı tutmuş tetikte bekliyordu. Oscar ne zaman tehlikede olduğunu hissetse havlamaya başlardı. Ama hiç havlamamıştı. Hiç mi koku almamıştı? Yavaştan laboratuvarın içini aydınlattı, Görünürde bir şey yoktu ama içinde bir endişe vardı. "Eğer kaçmayı başaramamışsa hala buradadır" dedi ve laboratuvar girişinin kapağını kapattı, kapağın üstüne de giysi dolabını itti. "Eğer içeride biri varsa çıkamayacak". Tüm evi tekrar kontrol ettikten sonra odasının kapısını kilitledi ve mutfak koltuğuna oturdu. Elindeki tavayı her an ulaşabilmesi için yanındaki sehpaya koydu. Gerçekten bitkin düşmüş ve aşırı derecede halsizdi. Aklı Beth'in ona söylediği o cümledeydi. Bütün bu olanlara anlam veremiyordu. Saat gece 2 olmuştu. Uzandığı koltuktan feneri, etrafı aydınlatacak şekilde yukarı doğrulttu ve sehpanın diğer ucuna koydu. Göz kapaklarında koca bir yük vardı. gözleri hemencecik kapandı ve uyumaya başladı. Sabah olunca ilk işi Beth'e gitmek olacaktı. Daha sonra laboratuvarı kontrol edecekti ama şimdi sadece uyumak istiyordu. Tekrardan uykuya dalmıştı ki kulağında bir ses yankılandı "Tık tık tık" Kapı çaldı. Oscar kapının yanına gidip oturdu. Mutlu gözüküyordu. Kapıyı çalan tanıdık olmalıydı. Kim gecenin bu saatinde evine gelirdi ki? Hele sokaktaki serserilere aldırmadan. Feneri kapıya doğrulttu, kalan son enerjisini harcayıp kapıya doğru yürüdü. Kapının gözünden dışarı baktı ama karanlık olduğu için hiçbir şey göremedi. Elindeki tavayı sıkıca tuttu ve kapıyı açtı. "Kim o?". Yanıt gelmedi. Dışarıyı aydınlattı ama kimse yoktu. Biri kapıyı tıklatıp kaçmış olmalıydı? İçeri dönerken dikkatini kapının üzerinde duran bir şey çekti. Küçük bir not kağıdı. Kağıdı eline aldı ve kapıyı kapattı. Notta şu yazıyordu; "Yarın saat 12'de büyük ağacın altında"
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD