Görev Başlıyor;

1034 Words
Fatih eve döndüğünde hala bu akşam yaşadıklarını düşünüyordu. Yeni tanıdığı bu kadının önce rol yaparken ki komik halleri, sonra zekasıyla onu büyülemesi, ve o tatlı gülüşü, hele bir de o kızıl saçları... Tavanı izleyerek gülümserken yakaladı kendini. Merakla konuşmak için gelen annesi, kapıda duraksadı. Bir süre bu halini kapıdan izledikten sonra seslendi: "Beğendin mi aslanım kızı? Dedim sana çok naif, çok sakin bir kız." (tabi canım çok sakindir) 🤭 (Bu sahne bana eski türk filmlerinden bir sahne hatırlattı, '' Nazmiyem kaçıktır, necmiyemin gönlü açıktır!'') 🤣 Fatih hemen yataktan doğruldu ve toparlandı. "Annecim, kız da ben de henüz böyle işlerin erken olduğunu düşünüyoruz. Henüz tanışmamaya karar verdik." Kadının yüzü asıldı. Fatih için birini bulmayı kafaya takmıştı, "Oğlum, Allah'ın dağındasın, akşam kendi evine dön istiyorum. İki kelime dertleştiğin, iki çay içtiğin biri olsun istiyorum. Yapma böyle! Eğer kız istemiyorsa ben annesiyle konuşayım, belki o ikna eder." Fatih hemen elini uzatıp annesinin elini tuttu. "Annem, canımın içi, lütfen bana süre ver. En azından bir yıl, şu proje bitsin, merkez üsse geçeyim. Söz, bu kızı bulup tanışayım diyeceğim." Annesi sinir olmuştu. "Aferin Fatih! Okumuş etmiş kız, seni bir yıl bekleyecekti, Çoktan birine varır görürsün. Akılsız oğlum benim!" dedi ve odadan çıktı. Fatih'in yüzü düşmüştü. "Kader be annecim..." diye mırıldandı. Ertesi sabahın ilk ışıklarıyla vedalaştı ailesiyle. Gözlerinde buruk bir huzur, yüreğinde görev bilinciyle yola koyuldu. Önce İstanbul Havalimanı’na, ardından Iğdır’a doğru bir yolculuk… Ve nihayet, merkez üs. İki gün sonra yapılan kritik toplantıda, Binbaşı Levent Akça'nın sesi salona kararlı ve net bir şekilde yayıldı: “Iğdır sınır hattında, İran’a bakan bölgede yeni bir üs kurulacak. Ama bu sıradan bir üs değil. Aynı anda komuta merkezi, enerji santrali ve yer altı sığınaklarını barındıran çok katmanlı, stratejik bir yapı olacak. Fatih ve ekibi, inşaatı üstlenen şantiye personelini korumak ve bölge güvenliğini sağlamakla görevlendirildi.” Fatih, söylenenleri dikkatle dinlerken omuzlarını hafifçe doğrulttu, oturduğu sandalyede dikleşerek masadaki rütbelilere saygıyla selam verdi. Artık her şey hazırdı. Görev başlıyordu... Toplantının hemen ardından, Fatih görevli olduğu ilçeye geçti. Ekibiyle birlikte bölgeyi teftişe çıkmışlardı. Dağlık arazide yürürken, kahkahalarla karışık bir sohbet başlamıştı bile. Kıdemli Çavuş Musa Koç, sarp yamaçta nefes nefese kalmış halde söylendi: “Yav Komutanım, bizim bu proje başımıza bela olacak ha… En son gelen mühendis, tabanlarını götüne vura vura kaçtı. Bu yeni gelenden de çok umutlu değilim doğrusu.” Musa, Fatih’in yanına yaklaşıp gülerek ekledi: “Komutanım. Ne dersiniz, iddiaya girelim mi? Bir ay dayanabilir mi sizce?” Fatih, gözlerini kısarak manzaraya bakarken, bir yandan da gülümsememek için kendini zor tutuyordu. Astsubay Harun Taş, araya girip söze yumuşaklık kattı: “Ama bu sefer farklı olabilir. Dosyada gördüm, bayağı sağlam projelerde çalışmış. Genç biri üstelik. Belki de o yaşlı, mızmız mühendislerden değildir.” Ekibin en genci ve çaylağı Uzman Onbaşı Samet Ertuğ, merakla sordu: “Komutanım, siz tanıştınız mı bu mühendisle? Orduyla ilk kez mi çalışıyor?” Fatih, durup arkasındaki ekibine döndü. “Dosyada yalnızca ismi, yaşı ve uzmanlık alanı vardı. Sürdürülebilir teknolojiler , Radar ve altyapı mühendisliği üzerine çalışmış. Yurt dışı tecrübesi de varmış.” Musa başını iki yana salladı, her zamanki Laz şivesiyle söylendi: “Yav bizim orda derlerdi ki ‘Kâğıt üstünde aslan, sahada kedi!’ Bakalım bu Deniz Bey işin içinden nasıl çıkacak. Hemen kaçıp, başımızı ağrıtmasa bari” Harun gülerek devam etti: “Hakkında konuşmadan tanıyalım bence. Zaten otoritesini koyamazsa, bizim sarı kulacılar onu çiğ çiğ yer.” dedi. Bu laf üzerine herkes gülmeye başladı. Sohbet artık iyice ısınmıştı. Samet, aceleyle lafa girdi: “Komutanım, ne zaman gelecek peki? Bir an önce başlasa da işler yoluna girse. Nişanlım çarşı iznine gel diyor ama siz ana üsse geçmeden çıkartmazsınız beni.” dedi. Fatih gözlerini kısıp Samet’e baktı ve alaycı bir gülümsemeyle yanıtladı: “Senin o nişanlına karargahta bir oda açalım, direkt üsse taşınsın Sametcim. Yoksa senin halin harap olacak.” Bu sözle birlikte kahkahalar yeniden patladı. Fatih başını sallayıp ciddileşti: “Uzman mühendis ve ekibi gelecek hafta burada olacak. Ankara’dan doğrudan uçakla geliyorlar. Binbaşı, bizzat karşılamamızı istedi.” Musa hemen atladı: “Off, havaalanından dönüşte köfteci İbrahim’den köfte ısmarlarlayalım, Komutanım.'' Samet gülerek takıldı: “Musa abi, adam İstanbul’dan gelecek, köfteyi orada yemiştir çoktan.” “Yav oğlum, bizim orda misafirperverlik esastır. Adam geldi mi, ikram edeceksin! Sonuçta ev sahibi sayılırız.'' Harun kahkahayı bastı: “Haklısın Musa abi. Hadi ilk günden mangal yapalım, sonra çalışırlarsa ne âlâ!” Samet merakla sordu: “Komutanım, Deniz Bey ve gelen ekipler nerede kalacak? Lojmanda mı?” Fatih kısa bir duraksamadan sonra yanıtladı: '' Arka koruluk alana, Prefabrik Lojman binası dikildi. Herşeyleri var, Umarım çalışmaya gönülleri olur.'' Gözlerinde endişe vardı. Musa kaskını düzeltip, hafifçe yana kayarak sordu: “Komutanım, bu Deniz Bey’le çalışmak kolay olur mu sizce? Yani, daha önce askerlerle falan çalışmış mı bu adam?” Fatih omzundaki tozları silerken cevapladı: “Bilmiyorum. Ama dosyasında tehlikeli uluslararası projelerden bahsediliyordu. Muhtemelen zor koşullarda çalışma tecrübesi vardır.” Samet dudak büktü, ayağındaki çamura bakarak söylendi: “Umarım bizimle iyi anlaşır da iş çabuk biter. Çıkıntı insanları hiç sevmem.” (Ve tam bu sırada, ateş hattına atlayan, Deniz) 🤭 Harun alttan alta gülümseyerek ekledi: “Bence sıkıntı olmaz. Sonuçta aynı amaç için çalışacağız. O mühendis, biz askeriz, ama sahada tek bir hedefimiz var.” Musa kaşlarını kaldırarak sordu: “Komutanım ya çok despot çıkarsa? Mesela daha ilk günden gelip başımıza emir yağdırmaya kalkarsa?” Fatih, aniden ciddileşerek ses tonunu netleştirdi: “Beyler, sıcaktan beyniniz mi sulandı?. Mühendis lideri yalnızca proje uzmanı olarak çalışacak. Askeri Emir-komuta zinciri bellidir. Cıvıtmayın hadi toparlanın.!'' dedi. Samet ellerini kaldırdı, yarı şaka yarı ciddi: “Anladık Komutanım! Kızmayın yav'' Harun, gözlerini kısıp alayla sordu: “Peki bekar mıymış? Karımı özledim diye depresyona girmesin, iki aya.” Musa, gülerek atladı: “Yav oğlum, genç mühendis demişler. Muhtemelen bekârdır. Bizim orda derlerdi, ‘Evli adam şantiyeye gelmez. Bu tempoya giren adam ya boşanır ya kaçırılır!’” Harun kahkahayı bastı: “Doğru diyorsun Musa abi. Evli barklı adam buralara pek yanaşmaz. Hem tehlikeli, hem de yıpratıcı yerler.” Fatih’in dudaklarının kenarı hafifçe kıvrıldı. “Zor diyorsunuz da… Siz niye buradasınız o zaman?” Musa hemen yapıştırdı: “Bizdeki vatan sevdası, Komutanım. Aşkın en sağlam hali!” Fatih, oturduğu arazi aracının kaputundan kalktı, üniformasını hafifçe silkeleyip toparlandı. “Haydi beyler, çok boş yaptınız. Toplayın teçhizatı, üsse dönüyoruz.” Hep bir ağızdan tok bir ses yükseldi: “Emredersiniz Komutanım!”
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD