Savaş Demirhan.
“Bi sakin ol Savaş, yeter artık.”
Öfkeyle odada gezinirken Emirin konuşmasıyla ona döndüm.
“Nasıl sakin olayım lan, nasıl sakin olayım!”
Adamın yaptığına bak… Hem şerefsizlik yapacak hem de güçlenip karşıma çıkacak! Dün kapımızda köpekti, şimdi beni tehdit ediyor!” diye haykırdım, elimdeki kadehi duvara çarpıp kırarken. Cam parçaları etrafa saçıldı, nefesim hırçınlaşıyordu.
“Bu halinin sana bi faydası yok. Bundan sonra ne olacak onu düşünelim,” dedi Emir, sakin olmaya çalışarak.
“Ne olacak? Geberteceğim onu!” dedim, dişlerimi sıkarak.
“Savaş sakin ol. Arkasındaki gücü bilmiyoruz daha. Birkaç günde bu kadar güçlendiyse arkasındaki biri güçlü.”
“Yemişim lan gücünü! Babamı öldürmekle kazandı o gücü! Kime köpeklik etti… Öldüreceğim onu, öldüreceğim!” Yumruklarımı sıktım, gözlerim karardı.
“Var mı aklında bi plan?” diye sordu.
“Bir de beni tehdit ediyor elindeki dosyayla. Elimi kolumu bağlıyor şerefsiz.” Masanın kenarına sertçe vurdum. “Bazı yasa dışı işlerin kaydı var. Duyulursa itibarımız zedelenir. Hem de bazı mafya babalarının yanlarına yerleştirdiğimiz bize çalışan adamların isimleri var. Öğrenilirse öldürülürler. Ben o şerefsiz için adamlarımın canını tehlikeye atmam. Hem de bilgi de alamayız. Kaç kez bu sayede saldırıların önüne geçmişti babam.”
“Anlıyorum, doğru diyorsun ama plan lazım bize. Sen kabul ettin mi evcilik oyununu?” dedi merakla.
“Lan zaten ben başlattım bunu! Ama ‘inandır’ demesi benim işime geldi. Madem hemen öldüremiyorum, bu durumu kullanacağım. Önce dosyaları almam lazım.” Derin bir nefes aldım, yüzümde karanlık bir gülümseme belirdi. “Ben de kızını kullanırım. Sonuçta kızıyla görüşecek. Bunu kullanacağım.Önce o dosyaları alacağım, sonra da o şerefsizin canını!” dedim kendimden emin sesimle.
“Peki ya Nazlı?” dedi. Sesindeki tonu çözemedim, garip bir tedirginlik vardı.
“Ne olacak Nazlı’ya? Dua etsin babasının hıncını ondan çıkarmayayım diye. Bu günlerde iyice gözüme batıyor… Şeytan diyor Kitle bodruma, farelerle yaşasın küçük yılan…”
“Saçmalama Savaş! Kızın bi günahı yok. Hem baksana babasının nasıl biri olduğunu bilmiyor bile bence,” dedi Emir, kaşlarını çatıp bana yaklaşarak.
“Saçmalama Emir! Armut dibine düşer. Numara hepsi! Kim bilir baba kız ne planlıyorlar?” dedim hırlayarak.
Emir sıkıntıyla nefesini verdi.
“Gözün kör olmuş öfkeden Savaş. O kız da senin gibi bu işin kurbanı sadece.”
Sinirle üzerine yürüdüm.
“Sen ne zamandır benim yerime bi haini tutuyorsun lan!”
“Ben her zaman seni tutuyorum, senin yanındayım. O yüzden uyarıyorum zaten! Pişman olacaksın,” dedi net bir tonla.
“Ben pişman olmam Emir. Bunu en iyi sen bilirsin. Hayatımdaki tek pişmanlığım, babam ‘gel’ dediğinde yanında olmayıp onu yalnız bırakmak oldu. İlk ve tek pişmanlığım,” dedim, gözümü ondan kaçırmadan. Bir an durdum, derin bir nefes aldım. “Küçük yılan konusunda bi pişmanlığım olsaydı… eğer onu ilk gün öldürmemek olurdu.”
“Nasıl yani?” dedi Emir, kaşlarını daha da çatıp.
“Eğer ilk gün öldürseydim, en azından içim soğurdu. Şerefsiz şeref ise kızını bile koruyamayan bi zavallı olurdu. Ama ben salak gibi evliliği seçtim. Ona bi fırsat verdim,” dedim netçe, çenemi sıkarken.
Emir bir süre sustu, yüzünde kararsız bir ifade vardı. Sonra konuştu:
“Emin misin Savaş?”
“Neyden?”
“Öldürdüğünde için soğuyacağına… içinde bir yerlerde ‘ya masumsa’ demiyor musun hiç?”
“Off neyse ne Emir, değiştiremeyiz artık!” dedim sinirle elimi havaya kaldırıp. “Biraz çekeceğim ama… o burada rahat edeceğini sanıyorsa yanılıyor. Neler yapacağımdan haberi bile yok. Babasına beni burdan al diye yalvaracak!”
Emir bana “sen adam olmazsın” bakışları atıyordu.
“Neyse, sen niye gelmiştin?” dedim, sabırsızca.
“Haa, unutuyordum az kalsın… Bugün 3 tane stajyer alınacaktı.”
“Ee?” dedim kaşlarımı kaldırıp. Birde bununlamı uğraşayım yani?
“Şey… tesadüfen bi kızı mülakatta gördüm. Mimarlık son sınıf öğrencisiymiş ve portfolyosu çok hoşuma gitti.”
“Ee Emir, sadede gel. Yetenekliyse eğer tutalım elinden. Hep yapıyoruz bunu. Al çalışsın, mezun olduktan sonra da ilgileniriz.”
“Kızı alacağız zaten. O kızıda diğer tüm çalışanlar gibi araştırdık. Bu kız… Nazlı’nın en yakın arkadaşıymış. Kardeş gibiler miş.”
Duyduğumla şaşırsam da dudağımın kenarı hafif kıvrıldı.
“Demek Nazlı’nın arkadaşı olan Aslı. Elimin altında olması iyi olacak. O kızı al. Ve gözün sürekli üstünde olsun,” dedim.
“Ne geçiyor gene aklından?” dedi Emir, tereddütle bakarak.
“Nazlı ona gerçekten değer veriyor. Bunu kullanacağım. Elimizin altında olsun,” dedim soğukkanlı bir gülümsemeyle.
Emir bana kinayeli bakışlar atıp evden çıktı.
Kızın dosyasını götürmemiş. Açıp inceledim, portfolyosuna baktım. İleride iyi yerlerde olacak… çok yetenekli. Bir öğrenci için çok iyi aslında. Ama benim için çizimlerinden çok, Nazlı için ne kadar önemli olduğu önemli.
Aslı Demir
Kafayı yemek üzereyim gerçekten… Günlerdir Nazlı ortalarda yok. Neredeyse iki gün karakoldan ayrılmadım. Sonraki günlerde ise arada gittim; Şeref amcaya ulaşmaya çalıştım, ulaşamadım. Başına bir şey geldi diye korkudan ölmek üzereyim. Elim karnımda… Nazlı olmasa hayatım ne kadar zor olurdu… Her an yanımda, destekçim ama ben onun için hiçbir şey yapamıyorum. Günlerdir karakol ve Nazlı’yı aramak dışında, Demirhan Holding’e gittim. Daha önceden CV’mi bırakmıştım ama tekrar çağırmışlardı. Gitmesem, Nazlı gelince beni parçalayacağını biliyordum.
Gözümdeki yaşla Nazlı’nın evinde oturuyordum. Belki gelir diye her gün burada kalıyordum.
Bildirim sesiyle telefonumu elime aldım, mail gelmişti. Staja kabul edilmiştim. Zorunlu stajlarda maaş verilmiyor normalde ama Demirhan Holding destek amaçlı veriyordu. Telefon elimde, bir an mutluluktan gözümden bir damla yaş aktı. Bebeğime bakabilmek için paraya ihtiyacım vardı. Nazlı ortalarda yokken sevincime utandım bir an. Ayrıca hamileliğimi gizlemem gerekiyor… Evli olmadığımı herkes biliyor. Ne zamana kadar, nasıl saklayacağım? Öğrenince bana ne diyecekler, ne gözüyle bakacaklar… Düşünecek çok şeyim var.
Telefonumun çalmasıyla kendime geldim. Ekranda Nazlı’nın adını görünce ayağa fırladım, hemen açtım.
“Alo Nazlı! İyi misin? Nerdesin kızım sen?!”
“İyiyim Aslı, iyiyim canım. Merak etme,” dedi. Ama sesinden iyi olmadığı o kadar belliydi ki… Sesi titriyor, nefesi sanki boğazına düğümleniyordu.
“Nazlı, neredesin?! Hemen geliyorum yanına. Ne oldu, nerelerdeydin, anlatsana!” dedim endişeyle, gözlerim dolarak.
“İyiyim Aslı… Merak etme. Şu an değil. Anlatacaklarım var ama telefonda olmaz.”
“Ne demek olmaz Nazlı?! Tamam, neredesin? Geliyorum!”
“Aslı, bi sakin ol. Sadece iyi olduğumu bil diye aradım. İlk fırsatta geleceğim, aklın bende kalmasın.”
“Nazlı neredesin? Bak korkuyorum, niye söylemiyorsun?”
“Aslım… iyiyim diyorum. Merak etmeyi bırak artık. Kapatıyorum şimdi, ararım sonra seni yine.”
Bir şey diyemeden kapattı.
En azından iyi diye seviniyordum ama yine de aklım ondaydı…
---
Emir Aksoy
Savaş’ın öfkesinin geçmesini bekliyorum günlerdir ama sanki geçmek yerine günden güne artıyor… Ve bazen beni bu öfkesi korkutuyor. Ona daha sık gitmeliyim. Nazlı’yla nikâhta tanıştım ama doğru dürüst konuşmadım; etraftaki herkese öldürecek gibi bakıyordu tabii bana da… Ama onun yanında da olmam lazım. Savaş benim kardeşim gibidir. Onun yanlış yapmasına, pişman olmasına izin vermeyeceğim. Bir ömür vicdan azabı çekmesini istemiyorum.
İş yerinde öğlene kadar işlerimi hallettim.
Bugün şirketin restoranında yemeğimi yemeyecektim; yemekhaneye, yani çalışanlar için ayrılmış yere gittim. Biraz garipseseler de hemen önlerine döndüler. Amacım Aslı’yı görmekti… Eğer Savaş’ın dediğiyle Aslı’ya yaklaşmazsam, Savaş bunun için başkasını görevlendirir. Böyle bir şeyde başkasına güvenemem. Savaş düzgün düşünemiyor; bu süreci bu şekilde yönetmem gerekiyordu.
Biraz ilerleyince gördüm onu. Tek başına oturmuş, kıtlıktan çıkmış gibi yiyordu. Yanakları dolu dolu, kimseyi de umursamıyordu. Bu haline gülmemek için yanak içlerimi ısırdım resmen.
Aslı esmer bir kızdı. 1.70 boylarında, uzun boylu… Siyah uzun saçlarıyla gerçekten esmer güzeli gibiydi.
Yanına yemek alıp gittim.
“Oturabilir miyim?”
Ağzı dolu bir şekilde bana baktı. Birkaç saniye şokla baktıktan sonra ayağa kalktı. Ağzındakini yutup, “Emir Bey… buyrun,” dedi.
Ben oturdum ama o hâlâ ayakta duruyordu. Etrafa baktı; tek bir boş masa yoktu. Sanırım o yüzden buraya oturduğumu sandı.
“Şey… ben diğer masaya geçerim,” deyip tek başına yemek yiyen bir adamın olduğu masayı gösterdi.
“Gerek yok, oturun lütfen. Yani rahatsız olmazsanız,” dedim.
Yine garip bir bakış attı, başını sallayıp usulca oturdu. Bir süre sessizce yemeğimi yedim.
Ama az önce aç kurt gibi yemek yiyen şimdi yavaş yavaş, az az yiyor.
“Çizimlerini inceledim,” dedim. Gözüm tabağımdadaydı ama onun bana baktığını hissedebiliyordum.
“Başarılı. Beğendim. Eğer istersen… buradan sonrası için kariyer planlama da yardımcı olabilirim. Ayrıca ilk projenle ilgili fikir verebilirim, nasıl ilerleyeceğini gösterebilirim. Ama işi senin yapman gerekir; böyle daha çok öğrenirsin.”
Söylediğim şeyi sevmiş olmalı ki derince yutkundu.
“Gerçekten mi? Şey… tabi yani… çok sevinirim. Teşekkür ederim Emir Bey, çok isterim.”
“Rica ederim. Hadi ye yemeğini,” dedim.
Usul usul yemeye devam etti.
Çok iştahlı biri sanırım… O kadar da güzel yiyor ki insanın baktıkça bakası geliyor bu kıza.