38-Özlem ve Yolculuk

1240 Words
Naz Poyraz’dan ayrılıp eve doğru yürürken içimden büyük bir parçayı onun yanında bırakmıştım. Elim hâlâ kapı kolundaydı; parmaklarım soğumuş, içimse yanıyordu. O an anladım ki Poyraz sadece aşık olduğum adam değildi; o, nefesim, yönüm, kalp atışım olmuştu. Onsuz kalan her saniye, sanki kalbimden bir şey eksiliyordu. O gece hiç uyuyamadım. Yatağa uzandım ama üzerimde hâlâ onun kokusu vardı. Gözlerimi kapatınca yüzü beliriyordu karşımda; o son an, ellerinin sıcaklığı, alnıma bıraktığı o nazik öpücük… “Bana güveniyorsun, değil mi?” deyişi kulaklarımda yankılandı. Yastığa başımı koyduğumda gözyaşlarım sessizce aktı. İçimdeki özlem o kadar büyüktü ki, sanki yastığa değil, denize başımı koymuşum gibi dalgalarla boğuşuyordum. Telefonu elime aldım, defalarca mesaj yazdım, sildim. “Dikkat et.” “Özlüyorum.” “Ne olur dön.” Hiçbiri yeterli gelmedi. Kelimeler, Poyraz’a duyduğum sevgiyi, içimdeki yangını anlatmaya yetmezdi. Hiçbirini göndermedim. Onu huzursuz etmek istemedim ama o “ama” hep vardı işte içimde, kalbimin orta yerinde. Sabaha karşı, onu düşünerek, gözyaşlarım kurumuş halde uyuyakalmışım. Sabah uyandığımda saat epey geçmişti. Telefonumu elime aldım, ekranında onun adı yazıyordu. Kalbim hızla çarptı. Mesajında, “Orman gözlüm, yola çıkıyoruz. Seni seviyorum. Kendine benim için çok iyi bak. Uygun olduğum her fırsatta seni arayacağım.” yazıyordu. Sanki bir bıçak kalbimin ucuna değdi. Onu daha gitmeden bile özlemiştim. Titreyen ellerimle cevap yazdım: “Seni çok seviyorum. Allah’a emanetsin.” Aşağı indiğimde evde her şey her zamanki gibiydi. Selim abim kahvesini içiyor, babam gazeteye gömülmüştü. Babam beni görünce kollarını açtı. Koşup ona sıkıca sarıldım, başımı göğsüne yasladım. “Canım kızım, iyi misin?” diye sordu. “İyiyim babacığım, seni özledim. Bu aralar pek görüşemiyoruz,” dedim ve yanağından kocaman bir öpücük aldım. Ama aklım, kalbim, ruhum hepsi Poyraz’la birlikteydi. O şu an bambaşka bir yere, benden çok uzağa doğru gidiyordu. Poyraz yıllardır görevlere giderdi; bazen aylarca dönmezdi. Ama bu kez farklıydı. Çünkü artık sadece kalbim değil, ruhum da ona emanetti. Ondan uzak kalma fikri bile içimi paramparça ediyordu. Evet, o bir askerdi. Vatanını korumak, yemin ettiği şeydi. Ama bu düşünceler o risk, o belirsizlik her seferinde içime bir korku salıyordu. Hem gururluydum, hem de içim korkuyla doluydu. Sevdiğin insanı vatan uğruna göndermek, en sessiz ama en ağır fedakârlıktı. Poyraz Gidiş sabahı sessizlik vardı. Timin önünde dururken herkes hazırdı, ama benim aklım uzaktaydı bir çift yeşil gözde. Timin karşısına geçtim. “Uzun zamandır çıktığımız en zor görevlerden biri,” dedim. “Ama size, bu vatanın evlatlarına güvenim sonsuz. Vatan uğruna her şey feda.” Sonra timi askeri helikopterlere yönlendirdim. Yaklaşık iki saat süren helikopter yolculuğunun ardından Suriye sınırına indik. Bundan sonrasını araçlarla devam edecektik. Motorun sesi, rüzgârın uğultusuna karışıyordu ama ben sadece Naz’ı düşünüyordum. Koluma taktığım küçük lastik tokaya gözüm ilişti onun bana bıraktığı en sade ama en derin hatıra. O anda birden burnuma onun kokusu geldi. Araç sarsılıyordu, yol engebeliydi; ama içimdeki özlem çok daha sarsıcıydı. Koğuşlanacağımız alana vardığımızda tim sessizdi. Herkesin yüzünde aynı gerginlik vardı ama benimkinde fazlası bir kalp yükü. Acil toplantı yaptık, planların üzerinden geçtik. Hata payı yoktu. Görev büyük, risk büyüktü. Ama ben asker olmayı seçmiştim. Vatan söz konusuysa, bizlerin canının bir önemi kalmazdı. Yine de, Naz’ın gözleri kalbimin derinliklerinde ışık gibi yanıyordu. Onun için dönecektim. Vatanım için savaşacak, sevdiğim için yaşayacaktım. Esin & Serkan Serkan hayatıma girdiğinden beri her şey değişmişti. Şimdi gerçekten nefes aldığımı hissediyordum. Onunla geçirdiğim her an paha biçilemezdi; tamamen ona ait olmak, bugüne dek verdiğim en doğru karardı. Ağabeyimin ilişkimize onay vermesiyle geleceğe dair planlarımız hızlanmıştı. Bu yıl öğretmenliğe başlayacaktım, Naz ve Tunç okuldayken ben farklı tercihlerimden dolayı onlardan çok önce iş hayatına atılacak ve yeni bir hayata adım atacaktım. Serkan telefonda, “Acil görüşmemiz gerek, güzelim,” dediğinde, konunun görev olduğunu anlamıştım. Abim iki gün önce gideceğini söylemişti.ve hepimizle tek tek vedalaşmıştı. Şimdi sıra Serkan’daydı. Arabamla buluşacağımız kafeye doğru giderken kalbim sıkışıyordu. Bir yanım gururluydu, diğer yanım kırık. Yıllardır abim yüzünden endişeyi, özlemi ve gururu bir arada yaşamıştım. Şimdi aynı duygulara Serkan da dâhil olmuştu. Kafeye girdiğimde onu cam kenarında, düşünceli bir şekilde otururken gördüm. Beni fark etmemişti. Sessizce yaklaşıp arkasından sarıldım. “Benim aşkım, beni fark etmeyecek kadar ne düşünüyor acaba?” dedim alaycı bir gülümsemeyle. Sarılışımın ardından gergin omuzları gevşedi. “Sen dışında neyi düşünebilirim, güzelim?” dedi ve ayağa kalkıp bana sarıldı. Kulağıma fısıldadı: “Seni seviyorum, Esin. İyi ki girdin hayatıma.” Alnımdan öptü. Ben de ona sıkıca sarılıp, “Ben de seni seviyorum, sevgilim. İyi ki sen,” dedim. Bir süre sessizce oturduk. Siparişlerimizi verdik. Serkan’ın bakışları dalgındı, içinde fırtına vardı. “Önemli bir şey konuşacaktın,” dedim. Gözlerime hüzünle baktı. Derin bir nefes aldı. “Bir süre buralarda olamayacağım göreve çıkıyoruz,” dedi. Abimden duymuştum ama Serkan’ın ağzından duyunca yüreğim sızladı. “Biliyorum,” dedim, “abim söylemişti. Ama senin sesinden duymak, bu gerçeği daha da ağırlaştırdı.” Gözlerim doldu. “Serkan seni seviyorum. Sen canımsın, geleceğimsin. Ve çok iyi bir askersin. Vatanına olan aşkınla gurur duyuyorum. Ama seni beklemek kolay olmayacak. Yine de benden yana için rahat olsun. Ben buradayım, seni bekliyor olacağım. Ama senden tek bir söz istiyorum: Ne olursa olsun bana döneceksin.” Ellerimi tuttu, avuçlarımı öptü. “Ne kadar doğru bir seçim yaptığımı bana her defasında gösteriyorsun, güzelim,” dedi. “İyi ki sen varsın. Yüreğimde iki aşk var: biri vatanım, biri sen. Ve ikinizden de asla vazgeçmem. Nereye gidersem gideyim, yine sana döneceğim, canımın içi.” Uzun uzun konuştuk, birbirimize doymaya çalıştık. Zaman kısıtlıydı ama kalbim onunla doluydu. Kalkarken boynuna sarıldım. “Yolun açık olsun, sevdiğim. Abim sana, sen abime emanetsin,” dedim. Serkan’ın gözleri doldu, başımı göğsüne yasladım. Kalbimin ritmiyle onunki bir oldu. O an biliyordum: iki sevdiğim adam aynı yola çıkıyordu, ben ise dua ederek onları bekleyecektim. Üzülmek ve beklemekte sevdaya dair demiş şairlerden biri…. Poyraz Naz dan ayrı geçirdiğim yirminci günü geride bıraktım. Hayatımda hiç bu kadar zorlandığımı hatırlamıyorum. Orman gözlüm… Onu öyle çok özlemiştim ki, burada yaşadığım hiçbir zorluk, hiçbir operasyon, onun yokluğu kadar ağır gelmemişti bana. Geceleri kamp ateşinin başında nöbet tutarken bile gözlerimi kapattığım an yüzü beliriyor; o yeşil gözleri, gülüşü, sesi... Hepsi birden içime doluyor, kalbimi sıkıştırıyordu. Son gecemizi her hatırladığımda içim titriyor, hem özlem hem istek birbirine karışıyordu. Küçücük bir kadın, koca bir askeri böyle darmadağın edebiliyordu işte… Onun beni ne hâllere soktuğunu düşündükçe, dudaklarımın kenarı istemsizce kıvrılıyordu. Bu hayatta yaptığım en doğru seçimlerden biri askerlikse, diğeri Naz’dı. Az kalsın aptallığıma yenilip, kazanmadan kaybedecektim onu. Ama o, orman gözlüm, bana ikinci bir şans verdi. O şansla beraber, hayatta yaşanabilecek en güzel duyguları tattım. Şimdi tek hayalim, bu görev bittiğinde onu bir daha hiç yanımdan ayırmamak… Dönünce uzun uzun sarılacağım, kokusunu içime çekeceğim, günlerin özlemini bir gecede değil, bir ömür boyu gidereceğim. Ama önce görev. Çünkü bu üniformanın, bu bayrağın, bu vatanın hakkını vermeden hiçbir kavuşma tam olmaz. Naz Deli fırtınam olmadan geçen üçüncü haftadayım. Onsuz her sabah biraz daha eksik uyanıyorum. Ne içtiğim su aynı tadı veriyor, ne aldığım nefes rahatlatıyor beni. Poyraz’a muhtacım… Onun varlığına, sesine, hatta sessizliğine bile. Bu görevlerin hep olacağını biliyordum. Onun asker olduğunu, bu ülke için canını ortaya koyduğunu, bunu kalpten yaptığını da… Kendime “alışmalısın” diyorum her gün, ama olmuyor. Ne zaman döneceğini bilmemek, nerede olduğunu öğrenememek, bir haber, bir ses duyamamak... Hepsi yavaş yavaş içimi kemiriyor. Yine de onu sevmek kadar, özlemek de güzel. Çünkü özledikçe daha çok sevdiğimi hissediyorum. Poyraz görevlerinden hiç bahsetmezdi, ama ben bilirdim “Umut Timi” hep en zorlu operasyonlara giderdi. Dualarım sadece ona değil; onunla birlikte görevdeki tüm arkadaşlarınaydı. Allah’ım, ne olur hepsini sapa sağlam sevdiklerine kavuştur. Benim yüreğim, ancak onun “Naz, döndüm” sesiyle yeniden tam olacak.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD