33-Hayal kırıklığı

1055 Words
Naz Aşağı inerken dizlerimin titrediğini hissettim. Kalbim hâlâ göğsümden fırlayacak gibiydi. Az önce yaşananların şoku üzerimdeydi. Can’ın gözlerindeki o kırık, o donmuş ifade… İçimden sökülüp alınmış gibiydim. Merdivenleri inerken salonun sessizliği kulaklarımı uğuldatıyordu. Her şey bir anda renksizleşmişti sanki. Az önceki sıcaklık, gülüşler, nefesler… şimdi sadece birer hataydı. Mutfağa geçtiğimde ellerim titreyerek bardağa su doldurdum. Su bile boğazımdan geçmiyordu. “Keşke…” diye fısıldadım kendi kendime, ama cümle yarım kaldı. Keşkeler hiçbir şeyi düzeltmiyordu. Az sonra yukarıdan Poyraz’ın adımlarını duydum. Yavaş ama kararlıydı. Gözlerinde hâlâ öfke, pişmanlık ve endişe vardı. Yanıma geldi, elini omzuma koydu. “Can’ı bulamadım,” dedi kısık bir sesle. Gitmiş. İçimden bir şey koptu o anda. Boğazım düğümlendi. “Benden nefret edecek,” dedim fısıltıyla. Poyraz başını iki yana salladı. “Hayır, edeceği biri varsa o benim. Bu işin sorumluluğu bende.” Bir an göz göze geldik. Poyraz’ın yüzünde kararlılıkla karışık bir suçluluk vardı. Onun bu hâli beni daha da kırıyordu. “Böyle mi olacaktı?” dedim. “Biz mutlu olurken, bir başkasının kalbini kırarak mı?” Cevap vermedi. Sadece gözlerini kapatıp derin bir nefes aldı. “Ben onunla konuşacağım,” dedi sonunda. “Ne olursa olsun açıklayacağım her şeyi. Ama sen... lütfen kendini suçlama.” Kelimeleri kalbimin en derinine işledi. Ama suçluluk o kadar derindeydi ki, hiçbir şey hafifletmiyordu. Birlikte tekrar yemek masasına geçtik ama ikimizin de keyfi kaçmıştı ama herkes keyifle sohbet etmeye devam ediyordu. Bir ara esinle göz göze geldiğimizde ona sonra deyip konuyu kapattım. Neyse ki yemek bitmiş herkes neşe içinde evlerine dağılmıştı. O gece boyunca telefonuma bakıp durdum. Ne bir mesaj, ne bir arama… poyraz sessizliğe gömülmüştü. Poyraz Sabah askeriye kapısından içeri girdiğimde, gri gökyüzüyle birlikte içimde de bir ağırlık vardı. Rutin her zamanki gibiydi; timi topladım, günlük planlamayı yaptım, görev dağılımını gerçekleştirdim. Her şey olması gerektiği gibi görünüyordu ama bir şey eksikti. Can, bir kere bile yüzüme bakmamıştı. Ne selam verdiğimde başını çevirdi, ne de emirleri duyarken göz göze geldik. Kırgındı. Haklıydı da… Onun gözünde ben sadece bir komutan değil, bir ağabeydim. Ama şimdi, ihanet eden biriydim. Ona açıklama yapmam gerekiyordu. En kısa zamanda. Çünkü Can, benim için sadece bir asker değildi; kan kardeşimin emanetiydi. Onun gözünde düşmek, kendi onuruma gölge düşürmek gibiydi. Ama… söz konusu Naz olunca, bu dünyada karşıma alamayacağım kimse yoktu. Öğle molasında, herkes dağıldığında onu odama çağırdım. Kapı hafifçe aralandı. İçeri girdi, sert bir adımla karşıma geçti. “Buyurun komutanım,” dedi. Sesi soğuktu, yüzü ifadesiz. “Can, rahat ol. Otur, konuşalım,” dedim sakin bir sesle. “Ben böyle iyiyim komutanım. Buyurun, ne söyleyecekseniz,” dedi. Yine göz temasından kaçıyordu. Derin bir nefes aldım. “Can, dün gördüklerin seni kırdı biliyorum. Haklısın. Bunu seninle daha önce konuşmam gerekirdi. Kızgınlığında da, kırgınlığında da haklısın. Özür dilerim… sadece bu şekilde öğrendiğin için. Onun dışında Naz’la ilgili hiçbir konuda kimseden özür dilemem. O benim kırmızı çizgim. Onu seviyorum. O da beni seviyor. Aramızdakiler çok yeni, ama gerçek.” Başını kaldırdı. Gözleri buz gibi bakıyordu. “Komutanım, bunları bana dün değil, Naz’a ‘kardeşim’ demeden önce söyleseydiniz keşke,” dedi. Sesinde öyle bir kırgınlık vardı ki, duymak bile canımı yaktı. “Siz ikiniz beni aptal yerine koydunuz. Belki de eğlendiniz.” “Can, saçmalıyorsun!” dedim öfkeyle. “Bu sözlerini kırgınlığına veriyorum.” Gözlerini bana dikti. “Benden gerçekten böyle bir şey bekliyor musun?” diye sordum. “Ben, sizden kardeşim dediğiniz kızı öpmenizi beklemezdim komutanım… ama demek ki yanılmışım.” Sözleri tokat gibi yüzüme çarptı. İçimde bir şey yıkıldı. “Can,” dedim sessizce, “gönül kimi seveceğine kendi karar veriyor. Üzgünüm. Seni incitmeyi ne Naz, ne de ben istedik.” Başını iki yana salladı. “Naz bana en baştan olmayacağımızı söyledi. Ona ne kızgınım, ne kırgınım. Bana umut vermedi. Ama siz…” Bir an durdu, derin bir nefes aldı. “Size komutanım, aynı hisleri beslemiyorum. İlk günden Naz’la ilgili her şeyi anlattım. O gün söyleseydiniz, anlardım. Ama şimdi… size olan güvenimi, saygımı kaybettim. Ve en kötüsü ne biliyor musunuz?” Yavaşça başını kaldırdı. Gözleri doluydu. “Ben dün gece bir abimi daha kaybettim,” dedi. Ardından tek kelime etmeden kapıdan çıktı. Ben öylece kalakaldım. Sözleri içimde yankılanıyordu. Bir abimi daha kaybettim… Elimi alnıma götürdüm. Boğazım düğüm düğüm olmuştu. “Özür dilerim kardeşim,” dedim fısıltıyla. “Emanetini en çok ben üzdüm. Affet beni…” Bir süre sessizce oturdum. Odanın duvarları üstüme geliyor gibiydi. Sonra derin bir nefes alıp masanın üzerindeki telefonu elime aldım. Naz’ın dün geceden beri benden haber beklediğini biliyordum. Kendimi toparlamalıydım. Ne olursa olsun, artık bir şeyleri düzeltme zamanıydı. Naz Telefon çaldığında elim titredi. Ekranda “Poyraz” yazıyordu. Kalbim bir anlığına durdu sanki. Dün geceden beri ne o aramıştı, ne ben cesaret edebilmiştim. Olanlardan sonra ne söyleneceğini bilemiyordum. Ama şimdi, telefonun sesi sessizliği paramparça ederken içimde hem özlem, hem korku vardı. Tereddütle açtım. “Efendim?” dedim. Sesim kısık, yorgundu. “Konuşmamız lazım Naz,” dedi Poyraz. Sesi kararlı ama yorgundu. “Tamam… neredesin?”diye sordum “Birazdan çıkıcam seni okuldan alıp bir yerlerde oturup konuşalım tamamı güzelim. Tamam olur seni bekliyorum deyip telefonu kapattım. Dakikalar geçmek bilmedi. Kalbim delicesine atıyordu; hem görmek istiyordum, hem de gözlerine bakmaktan korkuyordum. Nihayet poyraz gelmişti arabaya geçince bana sarıldı nasılsın güzelim. Kötüyüm poyraz dedim. Kendimi cana karşı suçlu hissediyorum. Hiçbir şey söylemeden arabayı çalıştırdı uygun bir yerde arabayı park edip bana döndü. “Can’la konuştum,” naz dedi sonunda. Başını hafifçe salladı. “Evet. Çok kırılmış. Bana söylediği her kelime, bıçak gibi saplandı. Kendince haklı bana seni ilk anlattığı zaman sana olan duygularımdan bahsetmeliydim ona belki şuan her şey farklı olabilirdi ama her şey o kadar karışıktı ki doğru zaman değildi.Onu kıran birazda öğrenme şekli oldu ” Ama artık yapabilecek bir şey yok bir şekilde bu duruma alışacak. Zaman geçtikçe inan daha sağlıklı düşünmeye başlayacak umarım. Ama her ne olursa olsun hep arkasında destekçisi olacağım o bunu bilmese de dedi. Poyraz. Ben de kendimi affedemiyorum çok özür dilerim. “Hayır,” dedi hemen. “Kendini suçlama. Bu benim hatam. Her şeyi farklı yapmalıydım. Onunla daha önce konuşmalıydım.”güzelim onun kırgınlığı bana tamam mı sen bunları düşünüp kendini üzmeyeceksin anladın mı beni. Poyraz bir anda yaklaştı. Gözlerimin içine sevgiyle baktı güzelim ne yaşarsak yaşalım pes etmek yok vazgeçmek yok tamamı deyip sarılıp öptü Bende ona daha sıkı sarılıp evet deli fırtınam vazgeçmek yok dedim ona gülümseyip. Bu yolda ne yaşarsak yaşayalım ne benim poyrazdan nede poyrazın benden vazgeçmesi söz konusu değildi.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD