Bölüm: 3❤️‍🔥

1292 Words
İyi okumalar bebişler💞🐣 İçim heyecandan dolayı kıpır kıpırdı, bütün dersi yüzümde gülümseme ile dinlemiştim. Zil çalar çalmaz Yiğit hocanın yanına gittim ve yüzümde ki tebessümü koruyarak kapısını çaldım. " Gel" Sert sesinin duyulmasının ardından kapıyı açıp içeriye bir adım attım. " Programı almak için gelmiştim, hocam." Yiğit hoca yüzünde gördüğüm nadir tebessümlerden birini bana bahşettikten sonra çekmecesini açtı. " Al bakalım, haftanın beş günü çıkıştan sonra bir saat benimlesin. Okulda da çalışabiliriz, farklı yerlerde de, onu ayarlarız. Haftasonu da cumartesi günü de ders yapalım istiyorum. Potansiyelin var, sınavda iyisini yapmanı istiyorum, Kübra. Diğer derslerde dahil elinden gelenin en iyisini görmek istiyorum." dedi Heyecanla başımı sallayarak onu onayladım, bende yapabileceğimin en iyisini yapmak istiyordum. Böylece ailemden olabildiğince uzağa gidebilir ve kendime bir hayat kurabilirdim. " Anlaşıldı hocam." Dersler bir bir akıp geçti ve saat dördü buldu. Bütün okul çıkıyordu şimdi birer birer, teneffüslerin çoğunda deneme çözmüştüm, çoğunlukla matematik çözmüştüm tabii. Şimdi ise Yiğit hocayla yapacağımız derste anlamadığım soruları da soracaktım. Bana söyledikleri, inandığını göstermesi beni aşırı motive etmişti, bana vaktini ayıracaktı ve bende karşılığında elimden gelenin en iyisini yaparak göstermek istiyordum. Odasına gelip kapısını iki kere tıklattım ve her zaman ki gibi onay vermesinin ardından içeriye girdim. " Hocam, ben geldim." " Hoşgeldin Kübra, otur bir beş dakikaya işim biter, kütüphaneye gideriz." Başımı onaylarca salladım ve o işini yaparken kendimi onu izlemekten alıkoyamadım yine. Önünde ki kağıtları büyük bir ciddiyetle inceliyor, biçimli kaşları çatılmış duruyordu. Elleri sayfalar arasında giderken aklım edepsiz hayallerim arasında kayboluyordu. Dediği gibi beş dakika işi bitirip zaten onda olan bakışlarımla buluşturdu bakışlarını. Ayağa kalkması ile bende ayağa kalktım ve odadan çıktık ama o an bir şey oldu. Efraf önce bulanık bir hal aldı, daha sonrasında ise kararmaya başladı. Yanımda duran kolunu tuttuğumda bakışları bana döndü, dudaklarımı araladım ama ağzımdan hiçbir kelime çıkamadan bedenimi karanlığa teslim ettim. Boşluğa doğru düşerken hissettiğim son şey, güçlü kolların beni sarmış olmasıydı... Gözlerimi araladığım da onun odasındaydım ve bileklerim elleri arasındaydı, sürdüğü kolanya kokusu ile yavaş yavaş kendime gelmeye başlamıştım. " Kızıl, ne oldu? İyi misin? Hemen hastaneye gidiyoruz." Zorlukla yutkundum ve konuşmaya başladım. " Sorun yok." Zorlukla dinlenirken kaşlarını öfkeyle çattı. " Ne demek bir şey yok, bayıldın az önce!" Omuzlarını tutup güç alarak yarı uzanır bedenimi oturur pozisyona getirdim. " En son pazartesi bir şeyler yedim. Unutuyorum ara ara, ondan olmuştur. Sorun yok, tansiyonum düştü sadece." Söylediklerim ile bakışlarından aynı anda pek çok duygu geçti, şaşkınlık, öfke, telaş... " Bugün günlerden çarşamba, Kübra! 2 gündür bir şey yemeyi nasıl unutursun!" Dün hiçbir şey yiyememiştim, aslında bugün yemek yemek planlarım arasındaydı ama teneffüslerde denemelere daldığımdan dolayı gerçekten unutmuştum yemek yemeği. " Kalk hemen bir şeyler yemeye gidiyoruz." Şaşkınlıkla Yiğit hocaya bakarken, sabırsızlıkla beni bekliyordu. " Hocam ben eve geçer yerim, zaten zamanınız da gitti. Hiç şey etmeyelim şimdi." Hiçbir şey demeden bana bakmaya devam ettiğinde bunun itiraz kabul etmek istemiyorum anlamına geldiğini biliyordum, bakışlarının her birinin ne anlama geldiğini çözmüştüm. Başka çarem olmadığı için başımı onaylarca salladım. Okuldan çıktıktan sonra arabasına bindik. Bir süre kemeri takmakla uğraşırken üzerime doğru eğilip kemeri takmaya başladı. Elleri okul eteğimin açıkta bıraktığı bacaklarıma değdiğinde tüm vücudumu bir akım kapladı. Yavaş bir şekilde kemeri taktıktan sonra arabayı çalıştırmaya başladı, aklıma gelenlerle çekinerek konuşmaya başladım. " Hocam, yakınlar da bir yere gitmesek. Böyle ben okul formasıyla, bir tanıyan falan olur, sonra sorun olur." Aslında tek düşündüğüm oydu. Öğretmenlerden ya da öğrencilerden biri görür ve müdüre söylerse onu yanlış anlayabilirlerdi. " Sorun olursa sorun çıkarana sorun oluruz, dert etme." Bir şey demeye çekindiğim için hiçbir şey söylemedim oysa tekrar konuşmaya başladı. " Yakınlarda olmayacağız ama için rahat edecekse eğer." Gülümseyerek başımı salladım ve yanımda ki camı açarak rüzgarın saçlarımı uçuşturmasına izin verdim. Yüzümde büyük bir tebessüm vardı, mutluydum, hiçbir derdim kalmamıştı şuan için aklımda... Yiğit hoca radyoyu açarak çalan şarkıya ses verdi ve en sevdiğim şarkılardan biri çalıyordu. " Mırıldansam rahatsız olur musunuz?" Çekingenle ona bakarken geniş gülümsemesiyle bana baktı. " Keyif duyarım." Teni tenime teni tenime ah Ten dokunur ruh denene Beni bir öper hissederek Aklımı yıkıp dans ederekkkk Şarkının nakarat kısmına eşlik ederken mırıldanışım iyice haykırarak söylemeye dönüşmüştü. Allahtan sesim güzeldi de rezil olmuyordum... Şarkının bitmesiyle arabanın durması da eş zamanlı olmuştu. Geldiğimiz boğaza sıfır oldukça güzel manzaralı ve lüks bir mekandı. Araba da ki neşem yavaşça kaybolurken utancım yükselmeye başladı. Böyle güzel bir yere resmen okul formasıyla gelmiştim. Utancımın etkisiyle bütün kan yanaklarımda toplanırken Yiğit hoca elini belime koyarak beni yöneldirmeye başladı. Sanırım benim kalp krizinden ölmemi istiyordu. Heyecanla masaya gelip oturduğumuz da anında menülerimiz de gelmişti. Şimdi aklımda ki tek soru ne yesem kötü bir görüntü oluşturmadan yiyebilirdim diye düşünüyordum. Garsonun yanımıza gelmesiyle Yiğit hoca bana bakmaya başladı, bilmiyorum dercesine dudaklarımı büzdüm, birkaç saniye bakışları dudaklarım da kaldıktan sonra garsona döndü. " Ana yemek olarak şefin tavsiyesini alalım, ardından tatlılar için tekrar düşünüp söyleriz." Garson yanımızdan gittikten sonra masada Yiğit hocaya yaklaştım. " Hocam, şef ya yengeç falan tavsiye ettiyse bugün." Yiğit hoca da benim gibi masada yaklaşıp yanıma geldi. " Fena mı olur, yengeç yeriz." " Yok hocam, ben öyle antin kuntin şeyler yemem." Yiğit hoca kahkaha atarken ben hem şaşkınlık hem de hayranlıkla ona bakıyordum. Onu ilk kez sesli gülerken görmemin getirdiği duygulardı bunlar. Garson çok geçmeden tekrar yanımıza geldi ve masayı donatmaya başladı. Aslında ben yemekten önce koydukları ile de doyabileceğimi düşünüyordum. Ortaya kocaman bir salata koyulmuştu, başlangıç olarak mercimek çorbası sunulmuştu, ana yemek olarak ise levrek balıklarımız gelirken yanınsa karides tava diye söyledikleri bir şey ve dışı helvaya benzeyen bir şey daha koymuşlardı ki kafam karışmıştı doğrusu.. Garson yanımızdan ayrıldıktan sonra Yiğit hocaya döndüm. " Hocam bunların hepsini biz mi yiyeceğiz?" Yiğit hoca normal bir şey gibi evet diyerek yemeye başlamıştı, çorbalarımızı sessizce içtikten sonra sıra balığa geldiğinde içeceklerimiz de getirilmişti. Yiğit hocanın isteği üzerine bana meyve suyu ona ise rakı getirmişlerdi. Tabii balıkla rakı bir bütündü. " Hocam ben 20 yaşındayım, hatta birkaç ay sonra 21 olacağım. Yani bende içebilirdim." Masumca şansımı denerken Yiğit hoca masada bana doğru yaklaştı. " Bir ara sarhoş ederim seni ben, sen şimdi yemeğini ye güzelce." Söylediği ile yanaklarım ısınırken sessizce yemeğime geri döndüm. O kadar çok yemiştim ki karnım ağrımaya başlamıştı, Yiğit hocaysa hiç zorlanıyor gibi durmuyordu. Şişede ki rakının sonunu bardağa tekrar koyduğunda elinin üzerine elimi koydum. " Hocam, bu yolun bir de geri dönüşü var. Sarhoş olmayın." Yiğit hoca bana gülerken içtiğinin alkol değil de su olduğunu düşünmüştüm çünkü ne sesinde ne de bakışlarında alkolün bir yansıması yoktu. " Bu kadarlık rakı ile de sarhoş olacaksak... Sen rahat ol, nerede ne zaman sarhoş olacağımı bilirim ben." Bir şey diyemeden elimi elinden çektim, güneş yavaş yavaş batmaya başlarken hayranlıkla oluşan manzarayı seyrediyordum. Duyduğum ses ile bakışlarımı denizden ayırıp Yiğit hocaya çevirdim, elindeki telefonunu bana gösterdi. " Bak, ne kadar güzel çıktın." Beni çektiği fotoğrafa bakarken gerçekten hayran olmamak elde değildi. Ya onun telefonu çok güzel çekmişti ya da manzara sayesinde fotoğraf çok güzel bir hal almıştı. Güneşin kızıllığı ile benim kızıllığım bir bütün gibi birleşmişti sanki. Çok huzurlu görünüyordum. " Hocam, bana bunu atar mısınız?" " Atarım." Telefonu cebine koyduğun da o an bu güzel mekanda bu güzel manzara da birlikte fotoğraflarımızın olmasını hayal etmekten alıkoyamadım kendimi. Bugün öyle yakındık ki, ne o öğretmenimdi ne de ben öğrencisi idim. Ne dersti ilgilendiğimiz ne de sınavlar... Gerçek bir gün geçirmiştik birlikte. Yiğit hoca hesabı istediğinde çantamda ki kartı çıkarttığım sıra da Yiğit hocanın bıçak gibi keskin bakışları imkanı olsa elimde ki kartı kesecek gibiydi. " Hocam, zaten size çok zahmet oldum, en azından bırakın ben ödeyeyim, param var." " O kartı şimdi güzelce çantana geri koyuyorsun kızıl ve bir daha benim yanımda o çantadan dışarı çıkartmıyorsun." Son derece mutsuz bir şekilde kartımı çantama geri attıktan sonra Yiğit hoca hesabı ödedi ve ardından mekandan ayrıldık. Yemeğin bende oluşturduğu ağırlıkla gözlerim yavaşça kapandı ve geri dönüş yolumuz başladı. Bugün hayatımın en güzel günüydü.. Gecesiyse daha güzel olacaktı....
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD