Yalıya döndüklerinde gökyüzü hâlâ karanlıktı. Gecenin ilerleyen saatleri İstanbul’u suskun bir bekleyişe bürümüştü. Aras’ın kolundaki kan, ince bir sızı gibi gömleğine işlemişti. Zeynep onu yavaşça içeri yönlendirdi. Koridorları geçerken hiçbir şey söylemediler. Konuşmak, yaşananları gerçek kılmak gibiydi ve ikisi de buna henüz hazır değildi.
Çalışma odasına vardıklarında Zeynep hemen ilk yardım çantasını çıkardı. Aras sandalyesine oturdu. Gözleri hâlâ kasetin üzerindeydi. Küçük, basit, eski bir kaset. Ama içinde yılların gömülü sessizliği vardı.
Zeynep ellerini titretmeden Aras’ın kolundaki gömleği sıyırdı. Kurşun sıyırmıştı ama deri açılmış, derin bir çizik oluşmuştu. “Acıyor mu?” diye sordu sessizce. Aras başını iki yana salladı. “Hayır. Sen buradayken acı geçiyor.”
Zeynep sessizce pansuman yaptı. Bu bir bakım değildi artık. Bu, bir bağ kurma anıydı. Kanla, korkuyla ve güvenle yazılan bir bağ. Aras gözlerini ona dikti. “Ben bu ses kaydını dinleyemem,” dedi. “Orada annemin son sözleri varsa, yıllardır içimde kurduğum tüm duvarlar yıkılır.” Zeynep onun elini tuttu. “Duvarları yıkmadan çıkamayız bu evden. Bu kaset sadece senin değil, bizim hikâyemiz artık.”
O gece, salona geçtiler. Eski bir kaset çaları buldu Aras. Kaseti yerleştirdiğinde parmakları titriyordu. Gözlerini kapattı. Zeynep, yanına oturdu. Elini omzuna koydu. “Hazırsan,” dedi. Ve kaseti oynattı.
Cızırtılı bir sessizlikten sonra kadın sesi duyuldu. Yorgun, kısık ama tanıdık. “Eğer biri bu sesi duyuyorsa… ben öldüysem ya da kayıpsam… oğullarımı koruyun. Aras, sen güçlü olacaksın ama yalnız kalma. Kardeşini koruyamadım. Kemal onları susturdu. Lütfen Aras, onun söylediklerine inanma…”
Aras başını ellerinin arasına aldı. Nefesi sıklaştı. Kaset devam ediyordu. “Kocam... artık o değil. Babamın mirasını değil, Kemal’in kurallarını izliyor. Bu ev bizim mezarımız oldu. Aras, eğer bu sesi duyuyorsan… susma. Sen benim sesim ol.”
Kaset bittiğinde salonda yalnızca Zeynep’in kalp atışları duyuluyordu. Aras uzun süre konuşmadı. Sonra başını kaldırdı. Gözlerinde ilk kez yılların öfkesi değil, saf bir kararlılık vardı. “Annem benim adıma konuşmayı seçti. Şimdi sıra bende.”
Zeynep yanına yaklaştı. “Ne yapmayı düşünüyorsun?” Aras ayağa kalktı. “Bu kaset, babamın masasının üzerine konacak. O sabah işe geldiğinde, ilk bunu duyacak. Ardından ben karşısında duracağım. Elimde defter, kaset ve yılların suskunluğu olacak.”
Zeynep omzuna dokundu. “Tek başına olmayacaksın. Bu savaş, senin olduğu kadar benim de.” Aras başını eğdi. “Zeynep, eğer bu kapıdan birlikte çıkarsak… artık geri dönüş yok.” Zeynep dimdik durdu. “Ben zaten o kapıyı yaktım. Geri dönüş istemiyorum.”
Sabahın ilk ışıkları, bir hesaplaşmanın doğumunu getirdi. Aras, giyinip hazırlandı. Ceketinin iç cebine defteri, diğer cebine kaseti yerleştirdi. Aynaya baktığında yıllardır görmediği bir adamla karşılaştı. Gözlerinde öfke değil, inanç vardı. İlk kez kendisi için değil, annesi, kardeşi ve Zeynep için bir şey yapacaktı.
Zeynep alt katta onu bekliyordu. Elinde plan çizimleri vardı. “Sen içeride konuşurken ben dışarıda olacağım. Eğer işler kötüye giderse, kaçış rotası hazır. Güvenli çıkış kapısı kuzey kanatta.” Aras gülümsedi. “Sen bir mimarsın ama bir savaş stratejisti gibi konuşuyorsun.” Zeynep onun yakasına yaklaştı. “Çünkü bu artık benim de hayatım.”
Yola çıktıklarında şehir uyanıyordu. Ama onların gittiği yer, yıllardır uyumamış bir gölgedeydi. Aras’ın babasının şirket binası, devasa taş sütunlarıyla hâlâ korku saçıyordu. Güvenlik görevlisi Aras’ı hemen tanıdı. Gözleri Zeynep’e takıldı ama hiçbir şey sormadı. Çünkü bu aileye dair sorular sorulmazdı. Sadece susulurdu.
Ofisin kapısı açıldığında içeride babası yoktu. Aras, kaseti masanın tam ortasına koydu. Yanına defteri yerleştirdi. Zeynep pencereye yaklaştı. “Gidecek misin?” diye sordu. Aras bir süre sustu. Sonra arkasına döndü. “Hayır. Onun gözlerinin içine bakmadan bu savaş bitmez.”
Kapı açıldı.
Aras’ın babası içeri girdi. Gözleri oğluna takıldığında yüzü dondu. Zeynep’i fark ettiğinde ise dudaklarını kıstı. “Bu ne demek oluyor?” dedi. Aras sakince kaseti gösterdi. “Dinle. Sonra konuşuruz.” Adam kaseti aldı. Çalara yerleştirdi. Oda sessizliğe gömüldü. Annesinin sesi yeniden yankılandı. Adamın elleri titredi. Yüzünde yılların sessizliği çatlamaya başladı.
Kaset bittiğinde Aras gözlerinin içine baktı. “Ne zaman bizi sattın baba?” Adam sandalyesine oturdu. “Sizi değil. Kendimi korudum.” Aras bir adım attı. “Ve bu korumanın bedeli bir annenin ölümü, bir kardeşin kaybolması ve bir oğlun susması mıydı?”
Adam sustu. Zeynep Aras’ın yanına yaklaştı. “Bu suskunluğu burada bırak. Bizi karanlıkta tutan sesler değil, sessizlikti.”
O an Aras defteri masaya koydu. “Annemin sesiyle, kardeşimin kelimeleriyle ve benim suskunluğumla artık seni yargılıyoruz.”