Merdivenlerden hızlıca inip, kendini önce avluya attı. Etrafta düğünden kalma temizlikleri yapan üç beş adam dışında kimse yoktu. Adamlar Baran’a şaşkınca baktılar. Üzerindeki bakışları hisseden Baran, konağın çıkış kapısına yönelip, çıktı. Arabasına doğru ilerledi. Kapıyı açıp bindiğinde bir kaç saniye duraksadı ilk. Derin nefesler almasının şiddetiyle, göğüsü inip kalkıyordu. Azad’ın söyledikleri tamamen zihnini ele geçirmiş, oluşan bir kaç parça umudunu da yerle bir etmişti. Arabasını çalıştırıp bir otele gitmeye karar verdi, ama öncelikle derdini anlatabileceği arkadaşının yanına gidecekti. El frenini indirip hızlıca yola çıktı.
Arabasını çalıştırıp giden adamın arkasından bakıyordu Azad. Yüzünde pis bir gülümseme vardı. Zafer kazanmış bir edayla izliyordu. İkinci katın balkonundaydı, Baran odaya girip hızla çıktığından beri. Söylediklerinin bu etkiye sebep olacağından aşı gibi emindi zaten. Yanılmamıştı da. Yine de ‘geri zekalı’ diye geçirdi içinden. ‘Öyle bir kadın, bırakılıp gidilir miydi hiç?’ Kendisi olsaydı, şimdiye odadaki sesler yüzünden, konaktaki kimse uyumamış olurdu. Sabaha kadar da kesilmezdi o sesler. Bir hafta da çıkarmazdı o odadan, yataktan. Gözlerini kapattı bir an, Meryemce’nin üzerindeki o gelinliği kendi elleriyle çıkardığını, önce kadının boynunda bir müddet soluklanıp sonra da kendini tutmadan her şekilde içindeki arzusunu gösterdiğini hayal etti. Hayali bile sikinin kalkmasına yetmişti. Eli yavaşça pantolonunun üzerinden sikini buldu ve sertçe sıktı. Bakışları Meryemce’nin bulunduğu odaya kaydığında bir an gitmek istedi oraya ama son anda kendine hakim oldu. Şu anlık hayaliyle idare edecekti bir müddet. Ama o kadına sahip olacağı zaman da gelecekti. Kısa bir süre daha baktı kapalı kapıya, ardından kendi odasına doğru yöneldi.
Çıkıp giden adamın arkasından bakakaldı, Meryemce. Birden ne olduğunu da anlamamıştı. Her şey iyi gidiyordu, ne zaman ki kona bitip erkekler geri geldi o zamandan beri bir hal olduğunu anlamıştı, kocasında. Diline yeni yer edinecek olan bu hitabı beğendiği için dudaklarına ince bir gülümseme yayıldı. Lakin kapıya döndüğü an bu gülümseme de silindi. Açıkçası kalbi bir hayli kırılmıştı. Hızlıca aklından düğün boyunca kendi tavırlarını düşünüp, gözden geçirdi. Kötü bir şey yapmamıştı kendisi bundan emindi. Geriye kalan tek seçenek de birinin Baran’ın aklına girdiğiydi. Kim olduğunu bilmiyordu şimdilik ama düşmanı olarak ilan etti beyninde. Düğünün yorgunluğuyla yatağa kıvrıldı. Duvağını yüzünden çekmemişti. O şekilde kapıya bakmaya devam etti. Her an açılıp da kocası gelecekti sanki. Gözleri bir müddet sonra ağırca kapandı. Ne kadar uyanık kalmak için kendini zorlasa da kapıya bakarak uyuyakaldı.
Düğün biriminde evine gelen Firaz ise uyuma hazırlığı yapıyordu. Tam yatağına gireceği sırada evin kapısının çalınmasıyla eğildiği yerden doğruldu. Elindeki battaniyeyi geri yerine bırakıp, odasından çıktı. Dış kapıya yönelip kimin geldiğine bakmadan kapıyı açtı. Karşısında Baran’ı görünce şaşkınlıkla baktı. “Baran, ne işin var oğlum senin burada? Eşinin yanında neden değilsin?” Baran sıkıntıyla soluklandı ilk ardından Firaz’ın yanından geçip eve girdi. Hiç bir yere uğramadan salona gidip, ışığı yakmadan kendini koltuklardan birine attı. Firaz, hiç bir şey söylemeden yanından geçip giden arkadaşının şaşkınlığını üzerinden atıp, kapıyı kapattı ve salona doğru yürüdü o da. Salona geldiğinde lambanın anahtarına basıp ışığı yaktı. Baran bir anlık gelen ışıkla elini gözlerine götürüp ovdu.
Firaz konuşmadan öylece duran arkadaşının karşısındaki koltuğa oturup ona bakmaya devam etti. En sonunda yine dayanamayıp konuştu. “Lan sana diyorum. Neden buradasın?” Baran’ın başı yerden kalkmadı hiç. Öylece ataklarına bakıyordu. “Yapamadım. Öyle bir kızın benim gibi birinin yanında işi yok! Duvağını bile kaldıramadım. Çıktım gittim bende odadan.” Firaz’ın duyduklarıyla kaşları çatıldı. Sinirlenmişti. “Ne halt yerin oğlum sen? Neden böyle bir şey yaptın? Mutlu değil miydin en son? Ne oldu birden de eski haline döndün?” Baran yüzünü sıvazladı, başını yerden kaldırmadan. Elleri yanık izine değince alayla güldü. “Biri sağolsun, daldığım saçma umut hayallerinden çıkardı beni. Kendime bakmadan umut denizinde yüzmek de benim gibi salağın yapacağı bir şey zaten.” Firaz arkadaşının konuşmasıyla bir ‘Estağfirullah’ çekti. Belliki biri zehrini akıtıp geçmişti arkadaşına. Kimin olduğunu tahminde ediyordu. “Salak deme kendine. Lan oğlum, kız nasılsa bakıyordu sana. İlk kahveye geldiğiniz zaman da, düğün boyunca da sadece şendeydi bakışları. O seni kendine eş olarak gördüyse, neden başkalarının laflarını kaaleye aldın? O kıza da yazık değil mi?”
Arkadaşının doğru sözleriyle bir kere daha başını eğdi, Baran. Meryemce bir kere bile yüz çevirmemişti kendine. ‘Neden bunu daha önce düşünmedim?’ diye geçirdi içinden. Yanlış yaptığını buraya gelmeden evvel anlamamıştı. Kendini o kadar Azad’ın sözlerinin haklılığına kaptırmıştı ki, Meryemce aklından çıkıp gitmişti. Ellerini başına sarıp, ofladı. Geri de dönemezdi. İş işten geçmişti artık. Firaz da anlamıştı Baran’ın, kendini haklı gördüğünü. “Neyse ben bir otele gideyim, şimdi geç oldu. Yarın bir hal çaresine bakarım artık.” Firaz sen adam olmazsın gibisinden arkadaşına bakıp başını salladı. “Ne oteli oğlum? Git karının yanına. Al gönlünü, olmaz böyle. İlk günden yalnız bırakılır mı?” Baran başını iki yanına salladı. “Şimdi gidemem. Yarın alırım gönlünü.” Firaz arkadaşının inadını bildiği için üstelemedi daha fazla. “Burada kal o zaman. Ben hemen hazırlarım sana koltuğu.” Salonun kapısına doğru çoktan aydınlanmıştı bile, Baran. “Yok dostum sağol. Biraz kendimle baş başa kalsam daha iyi.” Firaz anlayışla onayladı arkadaşını. O da oturduğu yerden kalkıp, evin dış kapısına kadar geçirdi, Baran’ı. “Hadi bakalım. Yarın kesinlikle al yengenin gönlünü. Ha bu arada balayı için bir yerler ayarladın mı?” Baran ayakkabısını giyerken aniden gelen soruyla arkasını dönüp arkadaşına baktı. “Yok ayarlamadım. Meryemce ile konuşup karar veririz diye düşünmüştüm.” Firaz elindeki telefonunuzdan bir kaç işlem yaptı. Az sonra Baran’ın telefonuna bir bildirim geldi. “Yakın bir arkadaşımın tatil evleri var, Bodrum taraflarında. Onun numarasını attım sana. Sessiz sakin, evlerin birbirine uzak olduğu bir yer. Oraya gidin beğenirseniz. Hem denize hem de ormana yakın bir yer.” Baran başını salladı. Tebessümle baktı arkadaşına. O da olmasa aklını başına getirecek kimsesi yoktu, arkadaş babında. “Sağol Firaz’ım. Hadi iyi geceler.” Firaz da arkadaşının şortuna dosta vurdu. “İyi gecele ağam.” Gülüşerek ayrıldılar. Baran arabasına atlayıp bir otele sürdü.
Otele geldiğinde arabasını otoparka parkedip, indi ve otelin içine geçti. Lobiden kendine bir oda vermelerini rica edip anahtarını alır almaz da asansöre yönelip odasının bulunduğu kata çıktı. Elindeki kartı kapıya okutup açtığında, rahat bir nefes aldı ilk. Odaya geçtiğinde hızlıca üzerindekilerden kurtulup kendini banyoya attı. Duşun suyu üzerinden akıp giderken, Meryemce ile olan anlarını düşündü. Gelinlik bakarken ne de güzel vakit geçirmişlerdi. Firaz’ın sözlerinin haklılığını bir kere daha doğruladı bu anılarla. İşi bittiğinde bir havluyu beline sarıp çıktı banyodan. Şimdi güzeller güzeli karısının yanında olmak varken kendi salaklığı yüzünden bir otel odasındaydı. Derin bir iç çekti. Karım diye düşündü. Onun karısı. Yüksek sesle de telaffuz etti bu düşünceyi. “Karım.” Dedi. Ağzına da ne güzel yakışmıştı. Belindeki havluyu atıp iç çamaşırını giydi yalnızca. Yatağa uzanıp gözlerini kapattı.
*****
Kapıya vurulmasıyla gözlerini açtı, Meryemce. Hızlıca yattığı yerden doğruldu. Kapı bir kere daha vurulurken, yüzündeki duvağı kaldırıp arkaya doğru attı. Kapıya doğru ilerleyip açtı. Karşısında Ezo hanım vardı. Meryemce hafifçe başını eğdi. “Günaydın anne.” Ezo hanım Meryemce’nin kendisine hitap şekliyle gülümsedi. Gözleri kızın üzerine kayınca henüz üzerinden çıkarılmamış gelinliği gördü. “Günaydın kızım. İznin olursa içeri girebilir miyim!” Meryemce hemen kapıyı biraz daha açıp kenara çekildi. Ezo hanım odaya girince de kapattı.
Ezo hanım odaya girdiğinde yatağın da hiç bozulmadığını gördü. Meryemce’ye şefkatle baktı. “Baran nerede?” Meryemce yalan söylemeyi pek sevmezdi ama şu anda söylemek zorundaymış gibi hissetti. “Şey anne, gece bir telefon geldi de oraya gitmesi gerekti acil. Ondan yok burada.” Oğlunu korumaya çalışan gelinini görünce bir kere daha anladı ne kadar hayırlı bir evlilik olduğunu. Meryemce’nin yanına yaklaşıp elini tuttu. Birlikte yatağa oturdular yan yana. “Odaya girdiğinde, duvağını açmadan çekip gitti değil mi?” Meryemce sanki suçlu kendisiymiş gibi başını eğdi. Usulca salladı. Ezo hanım sarıldı Meryemce’ye.
“İyi ki, senin gibi bir gelinim, kızım oldu. Az çok anlamışsındır Baran’ımın çekincesini. Etrafta zehrini akıtıp, onu saf dışı bırakmaya çalışanlarda var. İki - üç gündür çok iyiydi hali ama biri dün gece yine yapmış yapacağını. Şimdi sen onu korumaya çalıştın ya, benim gözümde bir kademe daha yükseldi değerin. Sana açıkça bir şey söylemek istiyorum kızım. Daha doğrusunu bir şey yapmanı istiyorum. Baran’ım yüzündeki ize sebep olan kazayı geçirdiğinden beri içine kapandı, gitti. Okulları dışarıdan okudu, pek kalabalık içine çıkmadı, kimseyle yan yana gelmedi. Eğer bu berdel olmasaydı evlenmeyi bile düşünmüyordu. Sen az önce onu kurtarmaya çalışırken hep yanında olacağını bana göstermiş oldun zaten. Senden istediğim oğlumu o karanlıktan çıkar. Kendine yeniden güvensin. İçime doğuyor ki, başarırsında. Bu süreçte bazen yerinde sayman çok olası ama sakın pes etme güzel kızım. Baran’ım seni ilk gördüğünden beri, kalbine düştün. Biz bugüne kadar yapamadık ama sen yapacaksın, biliyorum.”
Ezo hanım konuşmasını bitirip ayrıldı, Meryemce’den. Genç kız dolu dolu olmuş gözleriyle dinlemişti, Ezo hanımı. “Ben elimden gelenin de fazlasını yaparım anne sen hiç merak etme. Kimsenin kocamı üzmesine izin vermem!” Ezo hanım gelininin söyledikleriyle gülümsedi. “Elinden gelenin fazlasını yapacağını biliyorum güzel kızım. Hadi şimdi kalk, üzerini değiştir, bir duş al ve aşağıya gel. İlk günden yerini belli et.” Meryemce başını salladı ve yerinden kalktı. Ezo hanım, genç kızın arkasına geçip gelinliğin iplerini çözdü. İşi bitince de gelininin kolunu okşayıp odadan çıktı.
Meryemce hemen gelinliği üzerinden çıkartıp, odadaki banyoya geçti. Önce yüzündeki makyajı temizledi, ardından suyun ısısını ayarlayıp banyosunu yaptı. Dişlerini de fırçalayıp banyodan çıktı. Üzerine kısa kollu, kırmızı bir elbise giydi, dizlerinde biten. Saçlarını hızlıca kuruttu makineyle. Hafif elektriklenen yerleri de üstün körü düzleştirdi. Güzel olmuştu. Odasından çıktı, avluya inmek için. O sırada koridorun sonundaki kapı da açıldı. Azad Meryemce’yi görünce üzerindeki takım elbisenin ceketinin düzeltti biraz. Hızlı adımlarla genç kıza doğru ilerledi. Meryemce kendine doğru gelen adamla, olduğu yerde bekledi biraz. Fazla bir konuşma şansı olmamıştı. Beklemesi tamamen saygıdandı. Daha tanımıyordu Azad’ı.
Azad genç kızın yanına gelince çaktırmadan süzdü onu. Çok güzeldi. Alaylı bir ifade takımdı yüzüne. “Ooooo gelin hanım, günaydın.” Meryemce kendisiyle alayla konuşan adama düz bir ifade ile baktı. “Günaydın.” Azad duyduğu güzel sesle alaylı ifadesini sabit tutarak konuştu. “Taze damat nerede? Adettir buralarda, düğün sabahı eşle aynı anda sofraya inmek.” Meryemce, adamın bu konuşmasıyla irite oldu. Sevmemişti hiç. “Acil bir işi çıktığı için erkenden gitmek zorunda kaldı. Bundan sonraki sabahlarda aynen dediğinizi yaparız, merak etmeyin!” Azad kızın konuşmasıyla kısa bir an gözlerini kıstı. Dili de sivriydi. Bu da hayallerine yeni bir tarz katacak gibiydi. Alaylı ifadesini yeniden yüzüne yerleştirdi. Merdivenlere doğru yürüdü. Basamaklara doğru bir adım atmıştı ki, yerinde durup başını çevirdi. “İnşallah gelin hanım, inşallah.” Sözünü bitirip merdivenleri indi.
Kaşları çatılmış bir şekilde baktı giden adamın arkasından, Meryemce. Gözü hiç tutmamıştı zaten, bir kaç görüşte de. Tanımadan yargılamamaya karar vermişti ama yanılmamıştı. Adam ben kötü biriyim diye bas bas bağırıyordu. Bir kaç dakika orada bekleyip, sinirlerini yatıştırdı, yüzüne her zamanki güler yüzlü ifadesini yerleştirip, merdivenlerden avluya indi. Narman ailesi çoktan kahvaltı masasındaki yerlerini almıştı. İki tane boş olan sandalyenin birini çekip oturdu. Kendisine bakan aile üyelerine Işıl Işıl bir gülümseme sundu. “Günaydınlar, herkese.” Masada bulunan bir kaç kişi de günaydın diyerek cevap verdi. Bahoz ağa baş köşede oturuyordu. Onun kahvaltıya başlaması ile birlikte diğerleri de kahvaltılarını yapmaya başladı. Bu bir nevi gelenekti o evde. Sofraya herkes oturmadan ve ailenin en büyüğü yemeye başlamadan, kimse elini yemeklere süremezdi. Küçük çocuklar hariç.
Sessiz sakin bir kahvaltı fasılı geçti. Sofrada konuşulması da pek tasvip edilmezdi bu evde. Meryemce de anlayışla da karşıladı bu durumu. Sonuçta her yerin kendine has kuralları vardı. Bahoz ağa doyunca kalktı sofradan. Onun kalmasıyla karınları doyan diğer üyelerde kalktı. ‘Demek bu da bir kural’ diye düşündü, Meryemce. Uyardı hiç sıkıntı değildi.
Kahvaltının ardından işe gidecek olan erkekleri, eşleri kapıdan uğurladı. En sevdiği kural bu olmuştu Meryemce’nin. Büyük ihtimalle akşam işte döndükleri zaman da yine eşleri karşılıyordu. Meryemce de doyduğuna kanaat getirince sofradan kalktı ve eline bir kaç tabak alıp, mutfağa geçti. Tabakları tezgaha bıraktığında mutfakta bulunan çalışanlar şaşkınlıkla baktılar. Gelinler, kuşlar pek bir iş yapmazdı bu evde. Ancak önemli bir durum olursa yardım ederlerdi. Evin emektar çalışanı, Berivan hanım hemen yanına geldi. “Gelin hanım siz zahmet etmeyin biz toparlarız.” Meryemce gülümseyerek baktı Berivan hanıma. “Önemli değil, elime yapışmaz ya. Yardım etmek istiyorum.” Berivan hanım da gülümsedi. “Bu evde kızlar yapmaz bu işleri pek.” Meryemce’nin ince kaşları çatıldı hafiften. “Ama benim geldiğim yerde herkes kendi yediği masayı toparlar, yapılan yemeklere de kurulan sofralara da yardım eder. Burada da aynısını yapmak isterim.” Berivan hanım ne diyeceğini bilemedi bir an. O sırada Ezo hanım da mutfak kapısına gelmiş, içerideki konulmayı büyük bir gururla dinliyordu. ‘Tam Baran’ımın kalemi gerçekten’ diye düşündü. Saygısını ve çalışkanlığını da beğenmişti. “Berivan, nasıl rahat edecekse öyle davransın kızım, karışmasın kimse.” Berivan hanım başını salladı. Meryemce gülerek Ezo hanımla döndü. “Teşekkür ederim, anne.” Ezo hanım da gülümsedi gelinine.
Meryemce önce kahvaltı sofrasının toparlanmasına yardım etti, ardından odasına çıkıp, etrafı baştan aşağı temizledi. Boş durmak istemiyordu. Avluya indi yeniden, odada işi bitince. Sedirlerin örtüsünü toparlayıp, eline hortumu aldı ve bir güzel avluyu yıkadı. Baranın gelmesini beklerken boş boş durmak istemiyordu. Yıkama işi bitince sedirlerin örtüsünü de serdi. Güzel olmuştu her yer. Ezo hanımla Binnur hanım da balkonda oturmuş Meryemce’yi izliyorlardı, beğeniyle. İnsan ilk gördüğünde, iş yapmaz biri diyebilirdi Meryemce için ama tam tersiydi. O sırada Rojin de kıskançlıkla izliyordu, onları. Kendisi bu eve geleli beş yıl olmuştu ama bir kere bile böyle bir bakışa maruz kalmamıştı. Meryemce’nin bu çalışkan hali evdeki bir çok düzeni değiştirecek gibiydi.
******
Saat ikindi üzerine yaklaşırken, odasında kıyafetlerini düzenliyordu, Meryemce. Sonra da bir duş alacaktı. Epeyce terlemişti iş yaparken. Katladığı tişörtlerini dolaba yerleştirdi. Düğün alışverişi sonrasında dayısının verdiği kartla bir çok kıyafet almıştı, dediği gibi. Dolabını bir güzel doldurmuştu. Duştan çoktıktan sonra giyeceği kıyafetlerini de hazırlayıp yatağın üzerine bıraktı. Dolabın kapağını kapatıp banyoya doğru yöneldiği esnada, odanın kapısı önce tıklandı sora da yavaşça açıldı. Baran gelmişti. Meryemce Baran’ı görünce, başını çevirdi hemen başka bir yere. Trip atıyordu. Baran, yavaş aşımlarla yanına yaklaştı. “Meryemce ben dün gece için özür dilerim. Ne yapacağımı bilemedim birden. Çekip gittim. Aklım başıma geldiğinde de çok geç olmuştu saat.” Meryemce yüzünde üzgün bir ifade ile döndü Baran’a. “Ben seni çok bekledim ama. Sonradan da uyuyakalmışım.” Baran bir adım attı Meryemce’ye doğru. “Özür dilerim, lütfen affet beni.” Meryemce, sinsice dudaklarına bir gülümseme yerleşirken, yakalanmamak için, sildi gülümsemesini. “O zaman bir şartla affederim. Beni öpmen lazım.” Baran, yutkunurken bakışlarını kaçırdı. Utana sıkıla sordu. “Nerden öpeyim?” Meryemce bilmiş bir edayla baktı, kocasına. “Yanağımdan değil herhalde, kocacığım. Dudaktan istiyorum.” Baran duyduğu hitapla Meryemce’ye döndü hemen. Hem kocam demişti, hem de dudaktan öp demişti. Derince yutkundu. Bir adım daha yaklaştı karısına. Ne yapacağını da bilmiyordu. Meryemce de anlamıştı bunu. Bu seferlik kendisi yapacaktı.
Dibine gelen adamın birleyen yapması beklemeden, bir tık ayak ucunda yükseldi elinin birini Baran’ın ensesine koyup kendine doğru çekti ve dudaklarına yapıştı. Baran aniden böyle bir olayla karşılaşınca şaşkınlıkla açıldı gözleri. Dudaklarındaki yumuşak dudaklar çoktan hareket etmeye başlamıştı. Baran da gözlerini kapatıp, elinden geldiğince karşılık vermeye başladı. Hiç öpüşmemişti ki hayatı boyunca. İki yanında salık duran elinin biriyle Meryemce’nin ince belini sardı. Diğerini de sırtına çıkartırken, karısını iyice kendin yapıştırmıştı. Meryemce ise halinden oldukça memnundu. Öpüşme bir yok daha hızlanırken, Meryemce’nin ağzından bir inleme döküldü. Duyduğu inleme ile biraz daha gaza geldi, Baran. Meryemce’yi biraz geriye doğru ilerletip yatağa yatırdı. Genç kız üzerindeki ağırlıkla bir inleme daha çoklardı ağzından. Baran kendini Meryemce’ye bastırdı, sertleşmiş olan siki genç kızın amına baskı uyguluyordu. Zevkli bir ses daha çıktı Meryemce’nin ağzından. Bacaklarını biraz daha açıp, ellerini Baran’ın sırtına getirip kendine doğru bastırdı. Baran bayatında ilk kez yaşadığı bu deneyimi kesinlikle durdurmak istemiyordu. Hatta daha da ileri gitmek niyetindeydi lakin Baran’ın çalan telefonu bütün atmosferi bozdu bir anda.
Baran ağzından bir küfür mırıldanıp kalktı. Telefonunu eline aldığında bot bir arama olduğunu gördü. Aramayı sonlandırıp karısına baktı. Hızlı nefesler alarak kendine bakıyordu. İkisinin de yanakları al al olmuştu. Az önce yaşadıkları aklına gelince bakışlarını kaçırdı, Baran. Meryemce gülerek yerinden kalktı. Sıyrılan elbisesinin eteklerini düzeltme gereği duymadan üzerinden çıkardı. Baran, iç çamaşırı ile kalan kıza baktı. Sertleşen siki sızlamaya başlamıştı. “Teşekkür ederim kocacığım, çok güzel bir öpücüktü.” Öylece kendine bakan kocasına bakmaya devam etti. “İstersen beraber duş alabiliriz.” Baran bu teklifi bir an kabul etmek istedi ama biraz düşününce kendini tutamamaktan korktu. Ve ilklerinin özel olmasını istiyordu. Cevap vermek yerine başını olumsuz anlamda salladı. Meryemce yeniden gülerek, banyoya geçti.
Baran banyoya giden karısının arkasından baktı bir müddet. Alt taraflarını sakinleştirmek için derin nefesler aldı.