Restorandan çıktıktan sonra, Meryemce yine elini tuttu Baran’ın. Genç adamın kalp atışları yine hızlandı, kendini dizginlemeye çalıştı. Alışacaktı zamanla. Herhalde. Meryemce tam arabaya doğru gidecekken, Baran tuttuğu eli hafifçe kendine çekti. Meryemce bir an durup Baran’a baktı. “Yakın bir arkadaşımın kahve dükkanı var az ileride. Oraya gidelim istersen. Seni onunla tanıştırmak istiyorum.” Meryemce gülümseyerek kafasını salladı. Elbetteki tanışmak isterdi. Baran aldığı olumlu yanıtla yönlerini değiştirdi, Firaz’ın kahve dükkanına doğru. Bir yandan da kekelemeden iki lafı bir araya getirebildiği için, içinden şükür ediyordu.
Firaz’ın kahve dükkanı, ona eş değer dükkanların bulunduğu bir kapalı çarşı içindeydi. Bir çok kafenin, restoranın önünden geçtiler. Baran’ı görenler saygıyla selam veriyordu. Çok gelip giderdi buralara, herkesin de saygısını kazanmış biriydi. Meryemce’yle el ele tutuşmuşlar, yavaş yavaş giderlerken, ona selam veren herkesin selamını, bir baş hareketiyle ağırca alıyordu. Bu tavrı Meryemce’yi biraz etkilemişti. Yanında yürürken, arada dönüp bakıyordu Baran’a. Çok karizmatik adamdı. Yapılı, güçlü biriydi. Aslında biraz da değil bayağı bayağı etkilenmişti, Baran’dan. Sert duruyordu ama kendisiyle konuşmaya başladığında, çocuk gibi görünüyordu sanki. ‘Tatlı’ diye geçirdi içinden, o anlar aklına gelirken.
Baran, Meryemce’nin elini biraz sıkı tutarak geçti yolları. Sanki bıraksa kapıvereceklerdi. Bazı insanların şaşkınca baktığını da görüyordu. Umursamamaya çalıştı. Yanına yakıştıramıyorlardı güya. Az ilerde arkadaşının dükkanı görününce biraz daha hızlandırdı adımlarını. Dükkanın önüne geldiklerinde, beklemeden içeri geçtiler. Burada da her zaman oturduğu bir masa vardı, Baran’ın. Bazen yalnız başına bazen de Firaz’la otururlar, sohbet ederlerdi. Orayı boş görünce, Meryemce ile birlikte, masaya doğru gittiler. Küçük masalardı bunlar. Yer taburesini hafifçe çekti, Meryemce’nin oturabilmesi için. Genç kız elini Baran’ın elinden çekmeden oturdu. Baran da yerine yerleşti. Meryemce, bakışlarını sakınmadan bakıyordu kendine. O da arada kaçamak bakışlar atsa da uzun uzun bakamamıştı hiç.
Dükkanın mutfak bölümünden çıkan adam, arkadaşının geldiğini görünce, o tarafa doğru yürüdü. Yürürken gördükleri ise kaşlarını alnına doğru kaldırmasına sebep oldu. Arkadaşının karşısında oturan genç bir kız vardı ve öylece Baran’a bakıyordu. Bunun Baran’ın evleneceği kız olduğunu anlaması uzun sürmedi. Gülümseyerek yanlarına yaklaştı. “Hoşgeldiniz Baran ağam. Şeref verdiniz.” Baran, arkadaşının sesini duyar duymaz ona çevirdi bakışlarını. Samimi bir gülümseme yer edindi dudaklarında. “Hoş bulduk, Firaz. Nasılsın?” Firaz, elini göğsüne koyup iki kere vurdu. “İyiyim elhamdülillah sende iyisin?” Baran, Meryemce’ye kaçamak bir bakış attı. “İyiyim bende çok şükür. Seni Meryemce ile tanıştırayım.” Firaz’ın bakışları Meryemce’ye döndü, gülerek elini uzattı. Meryemce önce Baran’a baktı, Baran başını hafifçe eğince, Meryemce de elini uzattı, Firaz’a. İkili el sıkışırken, Meryemce’nin el sokulmak için, kendinden onay alması Baran’ı bir kere daha etkiledi. “Eee ne içersiniz? Her zamankinden getireyim mi Baran’ım?” Baran, Meryemce’nin meraklı bakışlarını görünce arkadaşına döndü. “Olur, iki menengiç kahvesi alalım biz.” Firaz yanlarından ayrıldı kahve yapmak için. Meryemce yine Baran’a bakıyordu. “Menengiç kahvesini çok mu seviyorsun?” Baran ani gelen soruyla, Meryemce’ye döndü. “Hıhım, severim.” Meryemce gülümsedi Baran’a.
“Ben senin hep yaparım bundan sonra.” Baran’ın duyduklarıyla kalp atışları hızlandı. İçi mutlulukla doldu. Cevap vermese bile, Meryemce hoşuna gittiğini anlamıştı.
Kahvelerinin gelmesiyle, bakılmayla geçen bir Fasıl-ı başladı onlar için. Meryemce çok konuşmak istiyordu aslında ama Baran’ın utangaçlığından dolayı konuşamıyordu. ‘Nasıl olsa evlenince bol bol konuşuruz’ dedi, içinden. Bir süre sonra Firaz da katıldı onlara, Baran’la günlük ettikleri sohbetlerini ettiler. Meryemce de onları dinledi sessizce. Arada kendine yöneltilen sorulara da cevap verdi. Baran, Meryemce’nin on iki yaşına kadar burada, ondan sonra da babacısının gelip almasıyla Rusya da yaşamaya başladığını öğrendi. Her alanda, her ülkede iş bulabilmesine olanak sağlayan, uluslararası işletme bölümü bitirdiğini öğrendi. Yirmi dört yaşında olduğunu, doğum gününün de yedi kasım da olduğunu öğrendi. Hatta bir ara modellik yaptını bile öğrendi. Gerçi o konuya nasıl geldiklerini ikisi de anlamamıştı.
Yapılan hoş sohbetten sonra kahve dükkanından ayrıldılar, Firaz’a veda ederek. Geldikleri yolları yine el ele geçtiler. Birbirleri hakkında az da olsa bilgi sahibi olmaları genç çifti memnun etmişti. Arabanın yanına geldiklerinde Baran, Meryemce’nin kapısını açtı ilk. Meryemce gülümseyerek teşekkür edip bindi. Baran da binip arabayı çalıştırınca Karadoğan konağına doğru yola çıktılar. Baran bilerek arabayı yavaş kullanmıştı, yol hemen bitmesin diye. Bazen yan bakışlar atarak, genç kızın etrafı seyretmesini izliyordu. Ne kadar yavaş sürsede arabayı yine de vardılar, Karadoğan konağına. Meryemce emniyet kemerini açıp, Baran’a döndü. Baran da Meryemce’ye . Oturduğu yerden yavaşça uzanıp yeniden yanık izinden öptü Baran’ı. Baran dudaklarına birbirine bastırdı hafifçe. Meryemce biraz yüzünü uzaklaştırıp, Baran’ın dudaklarına baktı, Baran bu bakışları görünce yutkundu. Gözlerini Meryemce’nin yüzünün farklı yerlerinde tutmaya çalıştı. Meryemce yeniden yaklaştı Baran’a, bu sefer dudağında küçük bir dokunuş hissetti, Baran. Şaşkınlıkla ağzı açıldı. Ne yapacağını bilemedi. “Yine görüşürüz, hoşçakal.” Meryemce’nin sesini duyunca hipnoz olmuş gibi başını salladı, Baran. Genç kız gülerek kapısını açıp indi. Arka kapıyı açarak gelinliğini aldı ve biraz sertçe kapıyı kapattı. Baran o zaman kendine geldi. Meryemce konağın kapısına yaklaşırken arkasını dönüp Baran’a el salladı. Baran iyice çoğalan şaşkınlığıyla arabasını çalıştırıp, uzaklaştı. Meryemce, konağın içine girerken, bir eli dudağına gitti, Baran ise zaten uzaklaşmaya başlarken eli dudağına gitmiş, öylece arabayı sürüyordu. İkili konuşmasa bile bu durumun hoşlarına gittiği açıkça belliydi.
*******
Sonraki iki gün çok hızlı geçti. İki ailenin de kadınları ortak kararla buluşup, düğün alışverişine çıktılar. Altınlar, kınalıklar, yatak odası takımları, gelin bohçası, damat bohçası hepsi tek tek alındı. İki düğünde önce Narman konağında olacaktı. Takı merasiminden sonra ise Azade ve Sidar’ın düğünü Karadoğan konağında devam edecekti. Ayrı bir gün kına yapmayacaklardı. Düğün arasında iki gelin de bindallılarını giyecek, öyle olacaktı. Bu iki gün Baran ve Meryemce telefondan mesajlaşmışlardı. Baran yine biraz utangaçtı ama yavaş yavaş sıyrılmaya da başlamıştı bu huyundan. Birden bitmesini kimse beklemezdi zaten. Düğün günü gelip çattığında, Baran öğlene doğru gelip aldı, Meryemce’yi. Kuaföre gideceklerdi. İkisi de heyecanlıydı bu yüzden fazla bir konuşma geçmedi aralarında.
Meryemce kuaföre girince önce gelinliğini giydi, bir kaç çalışanın yardımıyla. Herkes hayran hayran bakıyordu. Makyaj yapmasına gerek yoktu aslında, bu haliyle bile çok güzeldi. Fazla boğucu olmaması için, yarım toplattı saçlarını, salık bir model yaptırdı. Makyajını da oldukça hafif tutturdu. İki saatin ardından hazırdı. Kuaför salonunun girişinde Baran’ın gelmesini bekliyordu. Az sonra tanıdık araba göründü, kuaförün önünde durdu. Baran arabadan indiğinde üzerindeki damatlık ile Meryemce’ye göre o kadar yakışıklı görünüyordu ki, Baran yanına gelinceye kadar süzüp durdu. Baran da ondan farklı değildi. Gelinlik alırken görmüştü üzerinde ama böyle duvağı takılmış, makyajı, saçı yapılmış iken ayrı bir güzel olmuştu. Tam bir gelin gibi olmuştu. Onun gelini, Baran’ın. Bir iki saat sonra karısı olacaktı.
Ödemeyi yaptıktan sonra bu sefer Baran tuttu, Meryemce’nin elinden. Arabaya geldiler ve binmesine yardım etti genç kızın. Narman konağına giderken heyecandan olsa gerek ağızlarını açamadılar. Konağa geldikleri zaman, kalabalık bir insan seli karşıladı onları kapıda. Duyan duymayan herkes gelmişti. Davullar zurnalar eşliğinde, alkışlarla indi Baran arabadan ve hemen yan kapıya dolanıp, Meryemce’nin de inmesine yardım etti. El ele konağın avlusuna doğru yürürdüler. Alkışlar, ıslıklar, çalgılar devam ediyordu. İki süslü gelin damat masasından birine oturdular. Genç kızlar hayran hayran bakıyordu geline. Tek onlar da değil erkeklerden bazıları da bakıyordu. Bu durum Baran’ın içinde yeni bir duygunun yükselmesine neden oldu. Kıskançlık. Elleri masanın altında yumruk oldu. Dalacaktı şimdi birine.
Neyse ki, Azade ve Sidar’ın gelmesiyle çoğu bakış onlara döndü. Gelip masalarına oturdu, diğer çiftte. Düğünde bu sayede başlamış oldu. Dans edildi, halay çekildi, karşılıklı oynandı. Dans harici bir daha yan yana gelemedi, Baran ve Meryemce. Sonradan da kınanın başlamasıyla hepten ayrı düştüler. Gelinler bindallılarını giymek için konağın içine girerken, erkeklerde bu kaostan kaçmak için konağın dışına çıktılar. Herkes kendi arasında sohbete dalmışken, Azad zil zurna Baran’ın yanına geldi. Baran onu bu halde görünce kaşlarını çattı ve sinirle kolundan tutup, uzaklaştırdı kalabalığın yanından. Konağın dış bahçe duvarının köşesine geldiklerinde hışımla tuttuğu kolu itti Baran.
“Bu halin ne Azad? Zil zurna gelmişsin düğüne.”
“Oooo, taze damat, sen misin ya? Bu takımı giyince yakışıklı oldum mu sanıyorsun sen?”
“Ne diyorsun Azad? Çok sarhoşsun, Dewran’ı arayayım da seni götürsün buradan.”
Baran, telefonunu çıkarıp Dewran’ı yani Azad’ın has adamını arayacakken, Azad’ın kendi kendine gülmeye başlamasıyla bir an durup ona baktı. Azad bakışları ona dönen Baran’ı görünce, gülmesini tutmaya çalıştı. “Sen böyle giyinince o yüzündeki iğrenç yanığın, görünmediğini mi düşünüyorsun?” Baran’ın kaçları çatıldı. Yenilmeyecekti, üzülmeyecekti. Azad konuşmayan adama bakıp devam etti. “Meryemce’ye açmıyorum biliyor musun? Yatarken, kalkarken, yemek yerken, her yerde bu izi görecek. Yazık oldu güzelim kıza. Kendim güzel olacağına, bahtın güzel olsun demişler ama seninle evlenmek, kaderinin ne kadar çirkin olduğunun kanıtı aslında.” Baran, bu sözleri duyunca yutkunmaya çalıştı. Boğazı düğüm düğüm olunca onu da yapamadı. Azad ise konulmasına devam ediyordu. “Sana iki gülünce sever mi sandın? Acıyor sana yalnızca. O iz olduğu sürece, seni kimse sevmeyecek Baran, anla şunu. Öyle bir kızın seni sevmesine imkan var mı? Ben diyeyim yok! Bir kendine bak, bir de o kıza.” Sözlerini bitirip yeniden kendi kendine gülmeye başladı. Sarhoştu ama bilinci de yerindeydi. Her sözünde Baran’ın ne kadar kırıldığını izlemekten ayrı bir zevk almıştı. Baran, telefonundan Dewran’ı aradı gelmesi için. Dewran gelince de Azad’ı teslim etti.
Kalabalığın yanına geldiğinde aklında Azad’ın söyledikleri yankılanıyordu hep. Unutmuştu ne halde olduğunu iki üç gündür ama kuzeni güzelce hatırlatmıştı. Doğru söylüyordu Azad, yerini bilmesi gerekiyordu kendisinin. Kınanın bitmesiyle yeniden konağın içine geçti erkekler. Baran’ın asık yüzünü farketmişti, Meryemce. Tam soracakken takı merasimi başladı. Herkes elinden geldiğince bir şeyler taktı. Ardından pasta kesildi. Meryemce’nin içi içini yemişti Baran’ın hali. Tam bir kez daha Baran’a yaklaşacakken, iki genç kız koluna girdiler, Meryemce’nin oturduğu yerden kaldırıp, yatak odasına götürdüler.
Meryemce yatağın üzerine oturmuş bekliyordu, Baran’ı. Davul zurna sesleri azalırken, Meryemce’nin heyecanı artıyordu. Az sonra kapı açıldı, Baran içeri girdi. Meryemce’nin kalp atışları Baran’ın içeri girmesiyle öyle bir hal aldı ki, nefesi hızlandı. Baran cebinden bir gerdanlık çıkardı. Meryemce’nin narin boynuna yavaşça taktı. Elinin biri duvağa doğru giderken, havada yumruk oldu. Usulca elini indirdi, Meryemce’nin yüzüne baktı, dudaktan görebildiği kadar. Sonra hızla odanın kapısına yönelip çıktı, gitti.