10.Bölüm "Akşam Yemeği"

2895 Words
10. Bölüm “Akşam Yemeği” Aybige Türkeli… 🖋️🖋️🖋️ Kitaplarımda sık sık kullandığım ama gerçek hayatımda kullanacağım hiç aklıma gelmeyen o küfürü ettim… “Ben bu işin bana gelişini sikeyim, Şule…” dedim. Şule kıkırdadı ve; “Yazması kolay ama söylemesi ağzında pek hoş durmadı be Aybige… Sen hep kibar ve naif takıldığın için küfür eğreti durdu sende, yakışmadı. O yüzden kendini zorlama, ebesinin nikâhından devam.” dedi. Derin bir nefes alıp verdim; “Akşam yemeğine sen de gelirmisin? Beni yalnız bırakma.” Şule başını olumsuz anlamda sağa sola salladı ve; “Senin için çiğ tavuk yerim ama Asena ile aynı ortamda bulunmam. Şimdi ileri geri konuşur, saçını elime dolamamla yere yapıştırmam 3 saniye sürer. Boş yere aile yemeğinde gerginlik çıkmasın. Ben gidiyorum, uzan. Gözlerini kapat ve planını yap, hayal kur. Bölüm yazıyormuşsun gibi düşün. Böylesi daha kolay olur senin için.” dedi. “Ne bölümü yazması Şule? Ben o bölümleri yazarken sahnenin devamını ve finali biliyorum ama şu an hiçbir şeyden haberim yok.” “O zaman gelişine vuracaksın, yapacak bir şey yok.” deyip beni öptü ve çıktı gitti. Çocuklar gelmeden Şule’nin tavsiyesini dinleyip uygulamaya karar verdim. Sırt üstü uzandım, gözlerimi kapatıp düşünmeye başladım. En fazla ne olabilir diye…!? Akşam yemeğinde bir aksilik çıkabilir… Belki de aileler uygun görmez. Formaliteden de olsa evlilik işi başlamadan biter. Ama bitmezse ne olabilir? diye düşündüm. En fazla ne olabilir? Kitaplardaki gibi gerçek evliliğe dönüşecek hâli yok bence. Yok, yok daha neler canım… Öyle şeyler sadece kitaplarda olur. Burası gerçek dünya. Bence pembe ejderha, daha mantıklı! Bu pembe ejderha nerden dolandı dilime? Biraz da ona yoğunlaşayım; belki başka şeyleri düşünmek stresimi azaltır. O sırada telefonum çaldı. Bu kadar olayın üzerine Yüzbaşı Zafer beni ararsa yangın var diye çığlık atarım. Telefonu elime alıp baktığımda Latife teyzenin aradığını gördüm. Timur’un annesi… Hayırdır inşallah, deyip cevapladım. “Efendim Latife teyze?” “Aybige, güzel kızım, ne yapıyorsun?” “Çocuklar okuldan gelecek, onları bekliyorum.” “Tamam kızım. Timur eve gelip duşunu aldı, üzerini değiştirdi. Daha benimle doğru düzgün konuşmadan, Aybige'ye geçiyorum, kaçırılma olayı ile ilgili bazı bilgiler vermem gerek dedi. Size geldi, ama sizden döndüğünde akşam yemeğe misafirlerimiz var, Aybige’leri davet ettim, müsaitlermiş, geleceklermiş dedi. Ben de eline listeyi tutuşturdum, alışverişe çıktı. Çok da keyifliydi, kendi kendine sırıtıyordu ama farkında bile değildi sanki. Sizden geldikten sonra oldu. Oğlum, ne bu hâllerin diye sorduğumda, akşam sana büyük bir sürprizim var dedi. Bilirsin, ben de biraz meraklıyım. Bir fikrin var mı?” diye sordu… Şimdi ne söylesem yalan olur. Haberim var desem ne olduğunu öğrenmeye çalışacak. Yok, desem yalan söylemiş olacağım. Toparlamaya çalıştım; “Latife teyze… Sürpriz demiş, o yüzden bence akşamı bekleyelim. Şimdi Timur’un sürprizini bozmak ayıp olur. Benim de net bir bilgim yok.” deyip ucu açık konuştum. “Tamam tamam, yemek, şu bu derken vakit çabuk geçer bana. Akşam öğreniriz artık.” “Tatlı için uğraşma Latife teyze, tatlıyı ben yaparım.” “Öyle şey mi olur kızım, hem davet edip hem de tatlıyı sana yıkmak? Yapamazsam bile hazır aldırırım Timur’a.” “Yok, gerçekten bana da meşguliyet olur. Ben yaparım. Sen hangi tatlıyı istediğini söyle.” “Timur şekerpareyi çok sever. Birinde yapmıştın, tesadüf onun iznine denk gelmişti. Biz tadına bile bakamadık, hepsini o yedi. Yine o tatlıdan yaparsan iyi olur ama kendini iyi hissetmiyorsan dediğim gibi önemli değil, hazır da alırım.” “Yok yok, ben yaparım o tatlıyı… Elif’in ödevi olmasaydı erkenden gelip yemek için de yardım ederim ama biliyorsun, çok oyalanıyor. Ödevi bitirmemiz saatler sürüyor.” “1. sınıfta, gayet normal. Sen Elif ile ilgilen yavrum, gerisi bende. Hadi görüşürüz akşama.” deyip vedalaşıp kapattık telefonu. Timur kendi kendine sırıtıyormuş… Beyefendiye benimle dalga geçecek malzeme çıktı. Bu böyle olmayacak, deyip kalktım ve şekerpareyi yapmaya başladım. Bugün Elif’i okuldan babam alacak, çok da iyi denk geldi. Dışarı çıkıp Timur’la karşılaşmam en azından… Akşama kadar kendime gelirim, ikinci karşılaşmaya hazırlıklı olurum diye düşündüm. İki tepsi şekerpare yapıp şerbetini döktüm. Şerbetini çeksin diye beklemeye aldım. Elif’in ödevini yaptırdım, Kürşat’la biraz uğraştım. Sonra duş alıp akşam yemeği için hazırlandım. Sanki misafirliğe değil de cenaze törenine gidiyormuş gibi hissediyorum. İçimde sıkıntı var. Aslında biraz boş verip heyecan yapmak isterdim ama yok, olmuyor. İçimdeki sıkıntı, merak ya da heyecan duygumu bastırdı. Bu iç sıkıntısının verdiği karamsarlıkla siyah pantolon ve üzerine siyah ince triko kazağımı giydim. Çok süslenip dikkat çekmek istemiyorum… Aynada yüzüme yakından bakınca bu kadar da sadelik fazla. Hiç özenmemekte olmaz deyip, hafif makyaj yaptım. Saçlarımı düzleştirip fiyonklu çıt çıt tokayla yarım bağladım. Seviyorum bu saç modelini; hem saçlarım önüme gelmiyor hem de sıkı sıkı bağlayıp hapis etmiyorum saçlarımı. Son kez kendime baktım. Evet, olmuşum, dedim. Tam Elif’e seslenecektim ki odanın kapısı açıldı. “Aa abla, siyah mı giydin? Ben de seninle aynı renk giyinmek istiyorum.” deyince abla-kardeş kombini yaptım. Elif’e de siyah pantolon, siyah kazak giydirdim. Saçlarını da tıpkı kendi saç modelim gibi yaptım. Birlikte çıktık. Salonda Kürşat’la göz göze gelince; “Seni alana Elif bedava, promosyon ürün gibi duruyor yanında.” dedi. Elimde olmadan güldüm. Babam; “Seni alan ne demek oğlum? Ablan alınacak bir eşya değil. Birileri bir şey alacaksa o ablan olur ancak. Beğendiğini alıp hayatına dahil eder.” dedi. Kürşat; “Aman toz kondurma kızına.” deyince babam bana doğru yaklaşıp yanağımı okşadı ve; “Kondurmam tabii, o evimizin gülü. Sen de dikenisin.” deyince güldük. Elif; “Peki ben neyim?” diye babama sordu. Babam başının üzerinden öpüp; “Sen bizim evin ta kendisisin kızım. Yuvasın hepimize.” dedi. Daha sonra; “Hadi çıkalım, bekletmeyelim insanları…” deyince hızlandık bizde. Yemek öncesi şu konuşma nasılda denk geldi!? Neyse artık, olacağın önüne geçilmez… Saklama kabına hazırladığım tatlıları babama verdim, ben Elif’in elinden tuttum ve hep birlikte çıktık. Babamı da Halil dayı arayıp davet etmiş, “Timur geldi, hanım bir sürü yemek yaptı, akşam beraber yiyelim. Timur da size bir şey anlatacakmış.” diye eklemiş. Acaba Timur, Halil dayıya bu durumla ilgili bir şey söyledi mi? Her şeyi öğrenmek için artık son dakikalar… Bakalım ne olacak, deyip hep birlikte önce evimizden, sonra binadan çıktık. Timur’ların evi tam bizim karşımızdaki bina. Sokağın karşısına geçtik ve her zaman neşe içinde girdiğim bu apartmana bugün endişeli bir şekilde adım attım. Beni neyin beklediğini bilmiyorum. Sadece bildiğim bir şey var. İçim böyle sıkılıyorsa sonu pek de hayra alamet değil. Babam en önde çıktı merdivenleri, kapıyı çaldı. Halil dayı açtı ve; “Hoş geldin kadim dostum, evimizi şereflendirdin.” “Estağfirullah… Hoş bulduk, teşekkür ederim.” dedi babam ve içeri girdik. Halil dayının ve babamın dostluğuna hayran kaldım hep. Şimdikilerin kanka dediği durum gibi değil; çok farklı bir boyuttalar. Dertdaş, sırdaş, kadim dost… Belki bu kelimeler bile onların arkadaşlığını anlatmaya yetmez. İşte bu yüzdendir hem Halil dayı hem de Latife teyze bizi evlat gibi görüp kolladılar. Gerçekten annemden çok emeği vardır Latife teyzenin benim üzerimde. Ben aslında bu ellerde büyüdüm desem yalan olmaz. Halil dayı sıkıca sarıldı bana ve; “Bir gün görmesem özlüyorum seni cadı… Meğerse ne marifetler varmış da hiç haberimiz olmamış.” dedi. Utanıp başımı eğdim. “Kasıtlı değildi saklama sebebim. Kırılmayın bana bu yüzden.” dedim. “Yok güzelim, iyi yaptın saklayıp… En doğru kararı verdin. Zaten ben senin akıllı bir kız olduğunu hep bilirdim. Şimdi ispatladın.” dedi. O sırada Latife teyze mutfaktan çıktı; “Hoş geldiniz ciğerlerim, hoş geldiniz! Hadi bakalım, masa hazır. Doğruca salona geçip oturun.” “Yapılacak bir şey varsa yardım edeyim.” dedim. Tam o sırada Timur da mutfaktan çıktı ve; “Asena yardım ediyor. Hoş geldiniz, buyurun. Siz geçin.” deyip salonu işaret etti. Biz de doğruca salona geçip muazzam yemek masasına oturduk. Latife teyze tüm marifetini konuşturmuş, mutfakta adeta şov yapmış. Çeşit çeşit mezeler, salatalar ve tabii ki yemekler… Babam; “Bir şey mi kutluyoruz acaba Latife Hanım? Tamam, senin marifetini her zaman bilir, yakından şahit olurduk ama bugün aşmışsın kendini.” dedi. Latife teyze; “Vallahi içimden ne geliyorsa onu yaptım. İtiraf ediyorum, sizin için değil bütün bu hazırlık… Aybige için! Sağ salim aramıza döndü ve ilk yemeğimiz.” dedi. Asena; “Aman ne mutlu bize…” diye homurdandı. Duymadığımı sandı ama sırf ben duyayım diye oturduğum sandalyenin tepesinde dikilip söyledi. Ben ise duymamazlıktan geldim. Latife teyzem çok emek vermiş; Asena’ya cevap verip de şu huzurlu ortamı bozmaya niyetim yoktu. Babamın, yemek başında ve sonunda sürekli dile getirdiği dua niteliğinde bir sözü vardır. Herkes masadaki yerini alınca yine o sözünü söyledi; “Daima şenlik ve afiyet içinde yensin. Şimdiden eline emeğine sağlık, Latife Hanım. Buyrun, afiyet olsun, başlayalım.” dedi ve yemeğe başladık. Benim sağımda Kürşat, solumda Elif vardı. Elif’i hep sol tarafıma oturturum; yemekte sağ elimle kolay yedirebilmek için. İçimdeki sıkıntı o kadar büyük ki resmen şu yemeğin keyfini çıkaramıyorum, tadını dahi alamıyorum. O yüzden tabağıma ne aldıysam, bir kısmını Kürşat’a, bir kısmını Elif’e yedirdim. Ben sadece tatlarına bakarak geçiştirdim. Sanki biraz sonra kıyamet kopacak… Belki Latife teyze bile kızacak Timur’a… Hiç bilmiyorum. Bu evlilik işi şakaya gelecek bir mesele değilmiş meğer. Yazması kolay, yaşaması zormuş. Pembe ejderha istiyorum, benim acilen pembe ejderham olmalı. Artık nefesim daralır gibi olduğu için boş tabakları masadan hızlıca toparlayıp mutfağa geçtim. Bari tatlıları servis edeyim diye düşündüm. Saklama kabını açıp tatlı tabaklarını aldım. Bu mutfağı kendi mutfağım gibi kullanırım; ne nerededir, her şeyin yerini bilirim. O sırada Timur’u gördüm. Elinde bir kaç boş tabak vardı. Tezgahın üzerine bırakıp, yanıma geldi ve; “Neyin var Aybige? Doğru düzgün hiçbir şey yemedin. Sürekli Elif ve Kürşat'a verdin tabağındakileri. Üstelik rengin bembeyaz, hortlak görmüş gibisin. İrlandalı ile ilgili bilmediğim bir durum mu oldu?” diye sordu. Sıkıntılı bir şekilde nefes alıp; “Yemin ederim İrlandalı çıkıp gelse, canımı alsa direnmeyeceğim. Şu an öyle bir durumun içindeyim. Bilmiyorum Timur… Yanlış yapıyoruz. İnsanları kandırıyoruz ve ortaya çıkınca çok büyük tepki göreceğiz, diye içimde gittikçe büyüyen bir sıkıntı var…” dedim. “Abartma. Senin güvenliğin için yapıyoruz. Pembe yalan diye düşün. Sen zarar görsen, buradaki insanlar ne kadar üzülecek farkında değil misin? En az hasarla olayları atlatmanı sağlayacağım, merak etme. Hadi bakalım, koy tatlıları da tatlı yiyip tatlı konuşalım.” deyip şekerparenin bir tanesini alıp olduğu gibi ağzına attı. Bakakaldım… Timur göz kırpıp içeri geçti. Ben yerimde duramıyorum. Bundaki bu rahatlık ne böyle? Başımı sağa sola sallayıp tatlıları hazırladım ve içeriye götürdüm. Herkesin tabağını önüne koyup ben de yerime oturdum. Tam, Elif’e tatlıdan bir çatal vermiştim ki Timur konuştu; “Tatlılar geldiğine göre, sabahtan beri annemi durduramadığım ve çok merak ettiği o sürprizimi artık açıklamak istiyorum.” dedi. Herkes dönüp Timur’a baktı. Bir iki yudum su içtikten sonra: “Duyunca bana kızacaksınız ama hepiniz benim mesleğimi biliyorsunuz. Bazı işler oldu bittiye getirilmeli, bazı işlerde acele edilmeli. O yüzden bu sabırsızlığımı özellikle büyükler olarak sizin hoş görmesini istiyorum.” Halil dayı; “Girizgahı geç oğlum, meraktan çatlayacağız. Ne sürprizi, hayırdır?” deyince Timur, pimini çektiği bombayı masanın ortasına bıraktı… “Biz Aybige ile evlilik kararı aldık.!!!” dedi. Asena’nın elindeki çatal gürültülü bir şekilde masaya düştü. Latife teyze iki elini havaya kaldırdı, yukarıya doğru bakıp; “Allah’ım, dualarımı kabul ettin sonunda! Hamdü Senalar olsun sana Rabb’im! Hayallerim gerçeğe dönüşüyor! Aybige benim gelinim oluyor!” dedi. Halil dayı da Timur’un ensesine bir şaplak atıp; “Gelenek görenekten de haberin yok! Sen nasıl devlet terbiyesi almış bir askersin? Bu durumlar böyle açıklanmaz! Önce bizimle konuşacaksın, biz de gidip diğer aile büyükleriyle konuşacağız manda…!” dedi. Kendimi tutamayıp kıkırdadım. Timur tek kaşı havada bana baktı, sonra babama dönüp; “Erdem amca, kusuruma bakma. Dediğim gibi mesleğimden dolayı acele ettim. O onunla konuşsun, bu bununla konuşsun derken izin biter ve ben bu izin bitmeden en azından resmi nikahımız kıyılsın istiyorum. Bu acelem ondan. Tabii ki sizin gönül rızanız olmadan bir adım bile atmayacağız. Sadece annemin törelerine takılmamak için böyle aceleye getirdim.” dedi. Töre mi!? Babam tam ağzını açıp cevap verecekti ki Asena ayağa kalktı; “Ne saçmalıyorsun abi?! Sen bu kızı kendine nasıl layık görürsün?! Liseyi zar zor bitirmiş, herhangi bir statüye sahip olmayan şu ev kızını alıp nasıl kendine karı edeceksin? Sen Kara Harp’i dereceyle bitirmiş, başarılı, rütbeli bir askersin! Aybige gibi lise mezunu, ev kızı olmaktan öteye geçememiş birini nasıl kendine layık görüyorsun?!” dedi. Gözlerim doldu. Kürşat ayağa kalkacaktı ki elimi dizine bastırdım, ona bakıp; “Sakın.” dedim. Sesim kısık ama kararlı ve net çıktı. Çenesini sıkmakla yetindi Kürşat. Latife teyze; “Asena, ağzından çıkanı kulağın duyuyor mu?” dedi. Timur; “Sen dur anne, Asena'nın cevapları bende.” dedi ve Asena’ya bakıp; “Önce yerine otur küçük hanım ve bana bu hayattaki statünü anlat bakalım. Sen nasıl bir statüye sahipsin?” diye sordu. Asena; “Ben üniversite mezunuyum ve laboratuvar teknikeriyim.” dedi gururla… Timur sözünü kesti; “Yıllardır, sınavda başarılı olmadığı için atanamayan, özel bir hastanede hastalardan gelen kan ve idrarları makinelere yerleştirip, sonra yine o makinelerin yaptığı analiz değerlerini bilgisayar üzerinden doktorlara yönlendiren bir teknikersin. Bu hayatta edindiğin tek statüyü bu! O makineler olmasa işsizsin…!” dedi. Asena; “Ama sen benim mesleğimi küçümseyemezsin abi!” deyince, Timur; “Senin mesleğini küçümsemiyorum, zihniyetini küçümsüyorum. Aybige ile evleneceğim. Bana gösterdiğin saygının katbekat fazlasını Aybige’ye de göstereceksin. Ve az önce ağzından çıkan her kelime için ondan, derhal özür dileyeceksin! Dolayısıyla Kürşat ve Erdem amcadan da özür dileyeceksin. Senin kimseyi aşağılamaya hakkın yok. Hele ki evlenmeye karar verdiğim bir insanı aşağılamaya asla hakkın yok!” dedi. Asena sessiz kalınca Timur yeniden konuşmaya devam etti; “Bana bak Asena… Değil tek bir kelime, yan bir bakışla dahi Aybige'ye herhangi bir saygısızlığına şahit olursam sadece konuşmakla kalmam; işine, eğitimine, kariyerine taş koyarım. Oturur ev kızı olursun. Bir bardak su getirmekten acizsin, başkalarının başarılarına çomak sokuyorsun. Aybige’nin yazdığı kitaplar milyon satmış, milyon insanın elinden, zihninden geçmiş, kalplere dokunmuş. Sen neyi başardın ki başkasını küçümsüyorsun?” dedi. İstemsizce gözlerimden yaşlar hızlıca aktı. Aslında ağlamak istemiyordum… Aslında Timur beni benden daha iyi savundu. Rahatlamam gerekirdi ama olmadı. Gerçekten Timur’dan böyle bir savunma beklemiyordum. Asena’nın itiraz edeceğini tahmin ediyordum; işte içim o yüzden sıkılıyordu. Ama herkesin önünde böyle açık açık, ağır bir şekilde dile getireceğini hiç beklemiyordum. Masada duran peçeteyi alıp gözyaşımı sildim. Babam; “Ağlama Aybige… Kıymetlim, evimin gülü… Senin iki damla gözyaşına ben dünyaları yakarım. Kendini bilmez hadsiz birinin ağzından patavatsızca çıkan o sözler için üzülüp ağlama.” dedi. Sonra ayağa kalktı. Babam ayağa kalkınca Kürşat ve ben de ayağa kalktık. Babam Timur’a bakıp; “Seni severim Timur, benim yanımda Kürşat’ımdan farkın yok. Ama Aybige benim yanımda herkesten farklıdır; en kıymetlimdir, en değerlimdir. Onun aşağılandığı şu masada evliliğine onay veremem. Asena’daki hırs ve öfke kızıma nelere sebep olacak bilemem. Bunun bir garantisi yok. O yüzden ben bu evliliğe razı değilim. Yemek için teşekkürler, eline sağlık Latife Hanım. Sizlerin yeri bende bambaşkadır bilirsiniz. O yüzden kırılmayın bana. Hadi çocuklar, biz evimize gidelim.” dedi. Gitmek için adım atmıştık ki Timur ayağa kalkıp babamın önüne geçti. “Bir saniye Erdem amca. Çok haklısın, bu saygısızlık fazla oldu biliyorum. Ancak Asena sizlerden özür dilemeden bu evden çıkmanıza izin veremiyorum. Kusura bakmayın.” dedi ve Asena’ya dönüp öyle bir bakış attı ki, durduğum yerde benim bile içim ürperdi. Asena tekrar ayağa kalkıp; “Saygısızlık ettim… Özür dilerim hepinizden. Aybige, senden de özür dilerim. Kusuruma bakma.” dedi; zoraki ve dümdüz bir sesle. Halil dayı ayaklandı; “Erdem, kadim dostum… Ne desen yerden göğe kadar haklısın! Timur’un aceleciliği derken üzerine Asena'nın patavatsızlığı kötü oldu. Ama gel biz gençlere, evlatlarımıza engel olmayalım; aksine destek olalım. Geçin bakalım şöyle kanepelere, oturalım. Bu gençler ne düşünüyor, ne istiyor, onlara soralım. Onların kararına destek olmak düşer bize. Asena’yı yok sayın. Aybige senin için ne kadar kıymetliyse benim için de o kadar kıymetli. Bugün Asena saygısızlık yaptıysa suçu ben bir baba olarak kendimde arıyorum. Güzel, saygılı ve haddini bilen bir evlat yetiştirememişim diye onun adına tekrar tekrar özür diliyorum sizlerden. Hadi geçin bakalım.” deyip Latife teyzeye döndü ve; “Hanım, sen de bize kahve yap. Kahve içelim, sakinleşelim.” dedi. Biz babamızın gözüne baktık. O ne derse onu yapacağız. Babam Asena'ya kısa bir bakış atıp daha sonra Halil dayıya döndü: “Sizin hatırınız bende büyük. Yoksa kızımın hakarete uğradığı, aşağılandığı bir evde değil kahve içmek; bir bardak su dahi içmezdim. Ama işte sizin hatırınız kolumu kanadımı kırıyor.” deyip masadan uzaklaşıp kanepelerin olduğu tarafa geçti. Timur ve Halil dayı da o tarafa geçti. Kürşat, Asena’nın yanından geçerken bilerek çarparak geçti. Asena, canımı alacak gibi bana baktı ve daha sonra kendini salondan dışarı attı. Galiba odasına kapanacak. Ben Latife teyzenin gözüne baktım, ne yapacağımı bilemiyorum. Latife teyze; “Geç kızım, babanın yanına otur. Ben kahveyi yapar getiririm. İşi dert etme. Hayatınızla ilgili önemli meseleler konuşulacak, otur, kendine gel.” dedi. Latife teyzeden onay alınca ben de babamın yanına geçip oturdum. Babam elini omzuma koyup sıvazladı, ben de elimi onun dizine koydum. Günlerdir aramızda sessiz, sakin ama derin bir soğukluk vardı. Bugün o soğukluk bitti. Hâlâ babama bir şeyleri sormaya cesaret edememiştim. Madem annemin böyle bir işi var, neden üç çocuk yaptınız? Tek suçlu annem değil… Sen neden böyle bir duruma göz yumdun, diye sormak istiyorum ama soramadım. Çünkü babamın bakışlarında, gözlerinde ve hareketlerinde mahcubiyeti hissediyorum. Hesap sorup da bu yaştan sonra o adamı daha da mahcup etmek istemiyordum. Ama bir türlü konuşamadığımız için de eskisi gibi olamadık; samimi ve sıcak sohbetlerimiz 10 gündür yoktu. Bugünden sonra babam ve benim için yeni bir milat… Beni kimsenin önünde küçük düşürmedi. Öyle bir savundu ki, arkamda dağ var diye hissettim. Dahası, Timur’un Asena’ya dedikleri, askerlikten kalma bir alışkanlık olabilir mi!? Çünkü vatanı savunur gibi savundu sanki beni. Hep hayal ettiğim, kitaplarda yazdığım erkek karakter… Canlı kanlı şu an benim karşımda! Keşke kitaplarımdaki gibi anlaşmalı diye başlayıp gerçek evliliğe dönse bizim bu mesele…
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD