Yasemin, gördüğü rüyanın etkisiyle gözlerini hızla açarak uyanmıştı. Babasının cansız bedenine sarılıyordu. Ama morgda değildi bu sefer diğer rüyalarında olduğu gibi. Babasının mezarı başında, etrafta topraklardan tümsekler varken sarılıyordu. Gözlerine acı bir ifade ile bakmıştı babası, kızının. Soluklarını düzenlemeye çalışırken, elini boynuna götürdü. Sırılsıklam terlemişti. Boynundan göğüslerine doğru akıyordu ter damlaları. ‘Bu haftanın yoğunluğundan gidemedim mezarlığa. O yüzden mi geldi acaba babam rüyama?’ düşünceleriyle kalktı yatağından. Banyoya girdi. Kalbinin çarpıntısı devam ederken, suyun ısısını ayarladı. Duşun altına girerken, halen düşünmeye devam ediyordu. ‘Yoksa dün olanlar yüzünden mi? Olmaması gerekiyordu ama oldu. Karşı koyamadım. Buna mı sinirlendi?’ İç sesiyle konuşarak dulunu aldı havluya sarınıp, saçlarını bir havluyla silip, fazla suları aldı, ardından kurutma makinesiyle kurutup taradı. ‘Gitmeliyim’ diye düşündü. ‘Evden çıkınca hemen mezarlığa gidip babamın gönlünü almalıyım.’
Odasına geçip kıyafet odasına yöneldi. Siyah diz altı bir kalem etek ve kırmızı şifon gömlek giydi. Aynanın karşısına geçip hafif bir makyaj yaptı. El çantasını kontrol edip odasından çıktı ve salona indi. Diğerleri çoktan kahvaltı masasına oturmuştu bile. Kendi yerine geçti. Kısık bir ‘günaydın’ mırıldandı. İştahı pek yoktu, yine de tabağına biraz kahvaltılık alıp yemeye çalıştı.
Hakan ise karşısında oturmuş, gözlerini bile kırpmadan onu izliyordu. Yasemin’in yüzündeki ifadeden bir sorun olduğunu anlamıştı. Dün yaşananlar yüzünden mi böyle diye düşündü bir an. Ama hayır Yasemin de istemişti. Kaşları hafiften çatıldı.
“Yasemin kızım iyi misin sen? Tabağına pek dokunmadın. Bir sorun mu var?”
“Yok anne, iyiyim. Pek uyuyamadım. O yüzden iştahım yok.”
“Neden uyuyamadın? Rüya mı gördün yine?”
Yasemin başını hafiften eğdi. “Babamı gördüm. Sarılıyorduk ama mezarlıktaydık bu sefer.” Nergis hanım ve Kenan bey üzüntüyle baktılar, Yasemin’e. Ara ara görüyordu bu tür rüyalar. Hale yerinden kalkıp, Yasemin’e sarıldı. Hakan diğerlerine baktığında, herkesin bu durumu bildiğini anladı. Ne kadar da her şeyin dışındaydı. Bilmediği ne çok şey vardı. Ama kendi elleriyle inşaa etmişti bu durumu. Şu anda üzülmesi de kendini yemesi de saçmaydı. ‘Sana söz Yasemin’ dedi içinden, ‘söz veriyorum, her şeyi sana unutturacağım.’
Hale yerine geçtikten bir süre sonra Yasemin ayaklandı. “Ben önce bir mezarlığa uğramak istiyorum. Sonrasında gelirim şirkete baba.” Kenan bey anında kafasını sallayarak cevap verdi. “Tamam güzel kızım. Acele etme. Bol bol dertleş, konuş arkadaşımla. Benimde yakında ziyaretine geleceğimi söyle olur mu?” Yaseminin dudaklarına kırık bir gülümseme yerleşirken başını aşağı doğru eğdi. “Tamam baba, söylerim.” Çantasını eline alıp, dış kapıya doğru adımladı. Hakan da hızla yerinden kalkıp Yasemin’in arkasından gitti. Kapıdan çıkarken yetişti genç kadına, bileğinden nazikçe tutup durdurdu.
“Bende seninle gelmek istiyorum babanın yanına Yasemin.”
Yasemin yavaşça Hakan’a döndü, bileğini halen tutuyordu Hakan. Çekme girişiminde bulunmadı. Tartışmak da istemiyordu. Gözlerine baktı Hakan’ın “Eğer bir gün, seni affedersem o zaman gel babamın mezarına, şimdi tek başıma gitmek istiyorum.” Hakan konuşmak için ağzını açtı ama kelimeler boğazında düğümlendi. Yavaşça çekti ellerini Yasemin’in bileğinden. Genç kadın yavaş adımlarla uzaklaşırken, Hakan arkasından üzüntüyle bakıyordu. ‘Keşke o kadının gerçek yüzünü daha önce görseydim de gitmeseydim. Keşke, o kadından ayrılınca, buraya geri dönseydim. Belki o zaman bu kadar yabancı hissetmezdim kendimi.’ Düşünceleriyle şirkete gitmek için hazırlanmaya çıktı odasına.
Mezarlık sessizdi. Her zamanki gibi. Yasemin mezarlığın içinde ezbere bildiği yollardan geçip babasının ve halasının mezarına geldi. Elinde bir bidon su da getirmişti. Önce hem halasının hemde babasının mezarlarında çıkan yabancı otları kopardı. Ardından baharda diktiği açmış çiçekleri suladı. Ellerini açıp duasını etti. Sonra çöktü babasının mezarının başına, sarıldı bir müddet. Gözlerinden yaşlar akarken, babasıyla olan anıları da gözlerinin önüne geliyordu. Bir nefes aldı gözyaşlarını kurulayıp.
“Baba biliyor musun? Hakan geri döndü. Onca yıldan sonra bana geldi. Onu halen çok seviyorum ama kırgınlığım da kalbimde duruyor. Kim hak eder ki, düğünden hemen sonra terk edilmeyi? Onun ardından sizde gittiniz benden. Tek başıma zar zor göğüslerim bu acıyı. Ama o olsaydı yanımda, konuşmasa bile bir sarılması yeterdi acımın hafiflemesi için. Şimdi bana gönlünü yeniden kazanacağım diyor ama kazanılacak bir gönül bırakmadı ki bende.” Yüzünü gökyüzüne çevirip derin bir nefes alıp verdi. “Dün beni öptü. İstemedim ama kendime de hakim olamayıp karşılık verdim. O yüzden mi girdin rüyama? Kızdın mı bana? Ama affetmedim ki ben. Sadece kendime mukayyet olamadım. Sabah buraya gelirken o da gelmek istedi. Eğer seni bir gün affedersem gelirsin dedim bende. Baba, yeniden ona delicesine aşık olmaktan çok korkuyorum. Eğer beni bir kere daha bırakırsa toparlanamam. Sende bunu bildiğin için, uzak durmamı istiyorsun değil mi? Yorgunluğumu, acımı, kırgınlıklarımı hissettiğin için uzun zaman sonra rüyama geldin. Babam, canım babam.”
Konuşmayı kesip hıçkırıklarla ağlamaya başladı. Güç bela ağlamasını sakinleştirip naif bir gülümseme takındı dudakları. “Annemle senin aşkın gibi bir aşk istemiştim sadece. Kırmadan, dökmeden, yormadan. Senin annemi sevdiğin gibi biri sevsin istedim sadece. Ölsem bile sadık kalacak biri. Her aşk bir olmuyormuş baba. Bunu da anladım. Şimdi o bana aşık gibi bakıyor ama benim hevesim kalmadı. Bundan sonra ne olur bilmiyorum. Tek bildiğim seni, halamı ve annemi çok özlediğim. Ben yine geleceğim yanınıza söz. Fazla açmam arayı bu sefer. Kızma bana babam. Kalbim laftan anlamıyor. Bunca yıl bitmemiş aşkım, şimdi yanımdayken tekrar gün yüzüne çıkmayı bekliyor. Hemen affetmek yok ama.”
Babasının mezar taşına sarıldı yeniden, sonra halasının. Arkasını dönüp yavaş yavaş uzaklaştı. Arabasına bindiğinde sabahkine göre daha da rahattı içi. Babasıyla konuşmak iyi gelmiş kalbi ferahlamıştı. Arabayı çalıştırıp, dik yokuştan aşağı doğru sürmeye başladı. Geçip giden yol, evler, insanlar…hepsinin bir derdi bir hikayesi vardı. Kendisinin Hakan ile olan hikayesi ise daha yeni başlıyordu. Dudakları kıvrıldı inceden. Süründürme zamanı gelmişti artık kocasını.
Şirkete geldiğinde arabasından inip anahtarını görevliye verdi. Sakin adımlarla şirkete girdi. Lobideki çalışanlara güzel bir gülümseme ile baş selamı verip asansöre yöneldi. Bir kaç kişi de kendisiyle beraber asansöre bindiğinde, gideceği katın numarasına bastı. Yanındakiler ondan önce indiler. Bir kaç saniyenin ardından, ineceği kata geldi, aynı sakin adımlarla odasına geçti. Masasının üzerinde bulunan dosyalara bir bakış atıp sandalyesine oturdu. Yarın yapılacak olan yeni bir iş için Kenan beyin ayarladığı ortaklar gelecekti. Bugün de bir aksilik olmaması açısından bir toplantı daha yapılıp gözden geçirilecekti her şey. Hazırladığı dosyayı eline alıp sayfalarını çevirdi. Hiç bir eksiklik yoktu. Diğer dosyaları düzenleme işine koyuldu. Titizlikle yapardı işlerini. Yaklaşık bir saatin ardından, sıkıldığı hissine kapıldı. Odasından çıkıp bir üst kata gitti. Kapıyı nazikçe çalıp bekledi. Gir konutunu duyunca da açıp içeri girdi. Koray başını kaldırıp gelene baktı. Yasemin’i görünce yüzüne bir gülümseme yayıldı.
“Güzelim kapıyı çalmana gerek yok diyorum sana. Her seferinde çalıyorsun. İstediğin gibi gelip girebilirsin odaya.”
“Saçmalama Koray. Genç adamsın, sevgilinle falan olabilirsin. Uygunsuz bir halde yakalamak istemem sizi.”
Koray’ın anlık olarak yüzü gerildi. Yasemin’den başkasını düşünmüyordu sevgili olarak. “Ne sevgilisi güzelim ya. Vaktim yok o işlerle uğraşacak.” Yasemin Koray’ın gözlerine bakarak güldü. “Hep bekar kalacak değilsin ya. Yeni iş için gelecek ortakların bir kızı varmış diye duydum. Bakarsın gönlüne düşer.” Koray, kısa bir an durdu. “Kalbimde biri var zaten benim.” Yasemin’in gözleri şaşkınlıkla irileşti. Ağzı hafifçe açıldı. “Ve sen bana şimdi mi söylüyorsun. Aşkolsun Koray, ben sana dertlerimi hep anlatıyorum. Sen bana kalbimde birinin olduğunu bile söylemiyorsun. Kim bu şanslı kız?” Koray tam cesaretini toplayıp ‘sen’ diyecekken, kendini durdurdu. Hakan’la Yasemin’in aralarındaki mesele bitmeden kendini açıklamak istemiyordu. “Biri işte boşver. Zamanı gelince öğrenirsin.” Yasemin dudaklarını sinirle ısırsa da Koray’ın ser verip sır vermeyen biri olduğunu bildiği için üstelemedi. Dediği gibi zamanı gelince kendisi söylerdi zaten. Biraz daha havadan sudan sohbet ettiler. Koray’la konuşunca daha da bir rahatlamıştı Yasemin.
İşinin başına dönmek için ayrıldı odadan. Kendi odasının kapısına gelmiş açıp içeriye girmişti ki masasının üzerinde oturmuş, bakışları kapıda bir Hakan bulmuştu kendisini bekleyen. Yüzündeki gülümsemeyi silmeden sandalyesine gidip oturdu.
“Bakıyorum da yüzünde güller açıyor. Sabahki halimden farklı olarak. İyi misin?”
Yasemin Hakan’a bir bakış atıp eline bir dosya aldı. “Neden iyi olmayayım? İyiyim. Çok daha iyi olacağım.” Hakan kaşlarını çattı. “O ne demek? Kötü ol mu dedim ben sana? Sadece gülümsediğin için sinirden mi gerçek bir gülümseme mi onu merak ettim?” , “Gerçek bir gülümseme.” Hakan hafifçe bir nefes aldı, Yasemin’i kötü halde görmek istemiyordu. “Sevindim. Bundan sonra da güleceksin. Ben güldüreceğim seni.” Yasemin kızıl bir kahkaha attı. “Göreceğiz Hakan göreceğiz.”