ROJDA Kapı kapanınca, odada üç kişi kaldık. Ben, kucağımdaki kedi ve Aslan’ın öfkesi. Çarşafı önünde dikiliyordu. Ceketini çıkartıp kollarını sıvarken, damarlarına baktım. Bileklerinden başlayarak kollarına doğru ilerliyordu. İçimden bir küfür savurdum. Onu delirtmek istiyordum ama bu deliliğe ortak olmadan, ona ağzım sulanmadan bir dakika bile bakamıyordum. Derin bir nefes aldım. Boynumu uzatıp onu seyrettim. “Açıkla!” dedi o kendine has, hafif Doğu karışımı, seksi ve boğuk sesiyle. “Açıklanacak bir şey yok,” dedim kediyi yere doğru atarak. Kedi hızla sanki konuşmalara tahammül edemiyormuş gibi giyinme odasının karanlığına daldı. “Ne olduğunu gördün,” diye devam ettim, sessizliği delen bıçak gibi. Gözleri bana döndü. Mavinin en koyu yerinden bakıyordu. “Ne gördüm?” Omuz sil

