Aykut’un kollarında olmanın keyfini çıkarıyordum. Kucağına oturmuş, onu doya doya öpüyor, ellerimi bütün bedeninde gezdiriyordum. Kravatını çıkarmak için ellerim yakasına gelince, belimdeki ellerini beni bileklerimden tutmak için ayırdı ve dudaklarını birkaç milim geriye çekti. Dudaklarından kopunca, sanki ağzından lolipopu çekilmiş bir bebek gibi dudağımı büzüp mızıkçılık yaptım. ‘’Rahat dur.’’ ‘’Ama sen beni çıplak gördün. Ben niye seni göremiyorum?’’ ‘’Ayıp, utanırım ben.’’ Bunu aynı, şalvar üstüne basma etek giyen köylü kadın tiplemeleri gibi söylemişti. Yaptığı şirinlikle ikimiz de gülerken, ben alnımı göğsüne yasladım. O da beni sarıp, başımın tepesine bir öpücük bıraktı. ‘’Böyle grand tuvalet oturacak halin yok, değil mi? Hadi sen de rahat bir şeyler giy üstüne.’’ ‘’Haklısın

