Alışverişte bana karışmamasına şaşırmıştım. Market arabasına bir şey atarken sorarcasına ona bakıyordum ama cevap vermek yerine omuz silkiyordu. Şu an kendisine içecek almakla meşguldü. Elime aldığım makarnayı ne cevap vereceğini bile bile ona doğru tuttum.
"Sever misin?" Bakışları önce elimdekine sonra da bana kaydı.
"Fark etmez." diyerek tekrar içeceklere göz gezdirmeye başladı. Oflayarak makarnayı yerine koydum. Bana hiç yardımcı olmuyordu. Neyi sevip sevmediğini bilmiyordum. Bu beni sinir ediyordu. Market arabasını sürüklemeye başladım. Abur cubur sever miydi? Belki birlikte film izlerken yerdik. Saçmalama Seçil! Giray neden seninle film izlesin ki? Sevgilin mi sanki? Of, ne saçmalıyorum ben?
Arabaya atılan makarna ve vişne suyu ile afalladım. Arkama döndüğümde bana bakmadan market arabasını kavrayarak sürüklemeye başladı. Kasaya doğru gittiğini görünce peşinden gittim. Görevli aldıklarımızı kasadan geçirmeye başladığında elime bir poşet alarak doldurmaya başladım. Ona abimin onunla görüşmek istediğini nasıl söyleyecektim? Bana çok kızacak, eminim. Elimden poşetlerin alındığını hissettiğimde ona baktım. Sorarcasına bana bakıyordu.
"Sorun ne Seçil?"
"Hiçbir şey. Hepsini alamazsın. Bana da ver." diyerek ellerine yöneldim. Geri çekilerek kapıyı gösterdi. Çaresizce kapıdan çıktım. Yanıma geldiğinde ona döndüm. "Taksi çağıralım."
"Parlak bir fikir gibi." Sesi alaylıydı. Poşetleri yere bırakarak kaldırıma çıktı ve beklemeye başladı. Arada dönüp benim olduğum tarafa bakıyordu ve bu çok rahatsız ediciydi. Kollarımı göğsümde bağlayarak yanına gittim. Gözleri beni bulduğunda bakışlarımı kaçırmadım. Dudağının kenarı kıvrıldığında güldüm. O da benim gibi kollarını göğsünde birleştirdi ve beni izlemeye başladı.
"Kızardın." dediğinde bakışlarımı kaçırdım. Duyduğum gülme sesiyle ona yandan bir bakış attım. Gülüyordu. Kendimi tutamayarak ben de gülmeye başladığımda gözlerini kısarak bana baktı. Ama dudaklarındaki tebessüm hala oradaydı. "İyi geliyorsun." Gülmeyi keserek şaşkınca ona baktım.
"Sen de." diye mırıldandım. Yüzündeki tebessüm silindi. Yalan değildi. O da bana iyi geliyordu. Nedense o dile getirdiğinde bir sorunmuş gibi görünmüyordu. Başını onaylamazca iki yana salladı.
"Bir daha düşün."
"Neyi?" diye sordum cevabını bile bile.
"Sana iyi gelip gelmediğimi. Çünkü ben tam tersi olduğunu düşünüyorum."
Bir şey söylemeden yola doğru döndüm. Benim adıma karar veren, duygularımı yönlendiren e çok kişi vardı? Bana iyi geliyordu. Yanında geriliyordum ama mutluydum. Yetmez miydi?
"Bin hadi."
Ona baktığımda poşetleri taksinin bagajına koyuyordu. Arkaya geçtiğimde o çoktan öne oturmuştu. Evinin adresini verip başını pencereye çevirdi. Giray'ı anlamak çok zordu. Günde neredeyse sadece on dakika gülerdi. Ve bu yalnızca benim gördüğüm kadarıydı. Geri kalan zamanını ters ve öldürücü olan bakışlar atarak geçirirdi.
Eve geldiğimizde taksi parasını ödeyerek evin anahtarını bana attı. O poşetleri eline alırken ben de evin kapısını açarak geçmesi için kenara çekildim. İçeriye girdiğinde onu mutfağa kadar takip ettim. Poşetleri mutfak masasına bırakarak bana döndü.
"Yemek mi yapmak istersin, aldıklarımızı yerleştirmek mi?"
Ona doğru yaklaşarak sevimli olduğunu düşündüğüm bir tebessümle poşetleri açmaya başladım. Sırıttığını hayal edebiliyordum. Ben malzemeleri yerleştirirken onun makarnaları haşladığını gördüm. Giray'ın elinden yemek yemek? Keyifli olacağa benziyordu. Makarnalar haşlanırken domates ve biberleri ustalıkla doğrayışını seyrettim. İşini ciddiyetle yapıyordu. Yanına giderek uygun tavayı ocağın üzerine koyarak yağ damlattım. Dudağının kenarı kıvrıldığında gülümsedim.
Doğradıklarını tavaya boşalttığında "Ben hallederim." diyerek karıştırmaya başladım. İnanmaz gözlerle bana bakınca kaşlarımı çattım. Alt tarafı karıştıracaktım. Beni bu kadar beceriksiz mi sanıyordu?
"Salça aldık mı?" diye sorduğunda çenemin ucuyla dolabı işaret ettim. Üşengeççe dolabı açarak salçayı çıkarttı ve yanıma gelerek kaşığı elimden aldı.
"Onu sosa koyacağını söyleme." dediğimde şaşkınca bir bana bir de salçaya baktı. Elindekini işaret ederek "Salça?" dedi sorarcasına.
"Ne olduğunu biliyorum. Domates koyduğuna göre ona ne gerek var?"
"İşime karışma." diyerek önüne döndü. Nefesimi seslice dışarı verdim. Fikrimi ne zaman almıştı ki? Çokbilmiş!
Kısa sürede makarnayı tabaklara koyarak servis etmişti. Görünüşü fena sayılmazdı. Belki de ben beceremediğim için onun yapması canımı sıkmıştı. Buzdolabından bir bira çıkarırken şaşkınca ona bakıyordum.
"Makarnayla bira mı?"
"Sen ne içeceksin?" diye sordu umursamazca.
"Ciddiyim, şunu içmesen olmaz mı?"
Başını iki yana sallayarak bir bardağa vişne suyu boşaltıp bana uzattı. Vişne suyunu sevdiğimi unutmaması hafifçe sırıtmama neden olurken elindeki bardağı aldım. Karşıma geçip birasını yudumladı.
"Sanırım sana söylemem gereken bir şey var." dediğimde bana bakmadan makarnasını çatalladı.
"Sanırım mı?"
"Söylemek için günün sonunu bekleyeceğim." Başını kaldırıp bana baktığında çatalımı bıraktım.
"Sinirleneceğim bir şey mi?" Bir şey söylemeden başımı salladım. "Söyle." dedi net bir sesle.
"Bir daha yüzümü görmek istemeyebilirsin."
"Ne yaptın?" Şimdi o da çatalını bırakmıştı. Ellerimle yüzümü kapattım. "Küçük bir çocuk gibi davranmayı kes. Ne yaptığını söyle." Küçük bir çocuk gibi davranmamın nedeni kendimi suçlu hissetmemdi ve dibine kadar suçluydum.
"Sabah abimle konuştum." Sesim elleri yüzünden boğuk çıkmıştı.
"Burada kaldığını mı söyledin?" Ses tonunun bu kadar umursamaz olması beni deli ediyordu.
"Hayır, ben..." Bir küfür mırıldandığını duydum.
"Sabrımı zorluyorsun."
"Ona konuştuğum birinin olduğunu söyledim."
"Bu konuştuğun kişi?"
"Sen oluyorsun."
Sesim fısıltılı çıkmıştı. Elerim hala yüzümde olduğu için yüz ifadesini göremiyordum. Kısa bir sessizlikten sonra konuştu. "En azından buraya gelmek için iyi bir bahanen oldu."
"Bahanemi? Kızmadın mı?" diyerek ellerimi onu görebileceğim şekilde ayırdım.
"Bilmem gereken başka bir şey var mı? Şu ankinden daha az sinirleneceğim?" Sinirlenmişti işte. Ne bekliyordum ki? Birazdan duyacağı şeyle deliye döneceğine emindim.
"Abim seninle görüşmek istiyor." dedim bir çırpıda. Yüzümü kapatmış olmam utancımı engellemiyordu.
"Ne!" diye tısladı. "Ona sevgili olduğumuzu mu söyledin?"
"Hayır dedim ya. Sadece konuştuğumuzu."
"Başlarım konuşmana!" diye bağırdığında irkildim. "İndir şu ellerini. Ne diye böyle bir şey söyleme gereği duydun ki?"
"Yalan mı söyleseydim?" Onu şaşırtan şey ellerimi yüzümden çekerek bağırmam mıydı, yoksa düşüncelerim mi bilmiyordum.
"Yalan söylemeni gerektirecek bir şey miydi bu? Ben sana böyle bir umut mu verdim?"
Daha fazlasını verdin, diye düşündüm içimden. Ayağı kalkarak yanıma geldi. "Cevap bekliyorum."
"Bir anda söyledim işte. Görüşmek zorunda değilsin."
"Sağ ol ya! Görüşmek zorunda değilmişim."
Hızla mutfaktan çıktı. Merdivenlerdeki ayak sesleri ve ardından bir kapının sertçe kapanışıyla odasına gittiğini anladım. Bunu fırsat bilerek kapıyı arkamdan yavaşça kapatarak evden çıktım. Doğru, bunu söylerken aklımdan ne geçiyordu ki? Bunlar benim hislerimdi ve Giray pisliğinin umursadığı yoktu. Yine ve yine saçma duygulara kapılıp kendimi suçlu düşürmüştüm.
*
Giraydan...
Aptal, her şeyi mahvetmek zorundaydı sanki. Şimdi işim gücüm yok, onun abisiyle uğraşacaktım. Aslında bu belayı kendi başına sarmıştı ama zor durumda kalmasını istemiyordum. O günün ardından iki gün geçmişti ve hiç konuşmamıştık. Beni sinirlendirmeyi gerçekten beceriyordu. En azından durumu abisine açıklayabilirdim. Ben ilişki adamı değildim. En azından düzenli bir ilişki bana göre değildi. Yanı başımda dikilen uzun boylu adamı gördüğümde yerimde doğruldum.
"Giray?"
"Benim." Karşıma geçip oturduğunda Seçil'in zıttı olduğunu fark ettim; Mavi gözler, siyah saçlar.
"Seninle neden görüşmek istediğimi biliyorsun değil mi?" Başımı salladığımda devam etti. "Seçil'le arandaki ilişkinin düzeyi nedir?"
Bir süre sessiz kaldım. Sabırla beni bekledi. Ya da ben öyle düşünmek istiyordum. "Bana göre sadece arkadaşız. Belki bir tık ileride olabilir ama durum bundan ibaret. Seçil'e göre daha fazlası olduğunu yeni fark ettim."
Kaşlarını kaldırarak bana baktı. "Seçil durduk yere sana karşı böyle şeyler neden hissetsin?"
"Tekrar söylüyorum. Seçil'le bir yakınlığımız olduğu doğru. Hatta birkaç kez birlikte uyuduk. Ama benim için bu kadar."
"Karşıma geçmiş kardeşimi nasıl kullandığını anlatıyorsun."
"Ben ona hiçbir ümit vermedim."
"Daha ne yapacaksın lan? Bir dakika, sen az önce birlikte uyuduğunuzu mu söyledin?" Neresiyle dinliyordu bu adam beni?
"Evet. Ama 'sadece' birlikte uyuduk." dedim vurgulayarak.
"Sen de mi kaldı? Ne zaman?" diye sordu şaşkınlıkla karışık bir kızgınlıkla.
"En sonuncusu iki gece önceydi."
Kaşları çatılırken fazla mı ileri gittiğimi düşündüm. Ama söylediklerimin hiçbiri yalan değildi.
"Kardeşimle aranda ne var?"
"Hiçbir şey. Anladın mı Erdem hiçbir şey. Ben böyle bir ilişki için hazır değilim."
"Bunu o da biliyor mu?"
"Biz sevgili olmakla ilgili hiçbir şey konuşmadık ki!" dedim sesimi yükselterek. "Daha açık olmamı istiyorsan, benim bir gece hayatım var."
Yüzü gevşerken ağzı şaşkınlıkla aralandı. "Nasıl yani?"
"Düzenli bir ilişkim hiçbir zaman olmadı." dedim rahat bir tavırla.
"Ve sen tüm bunları yaparken kız kardeşimle birlikte uyuduğunu mu söylüyorsun?" O da bağırmıştı ve sinirlendiği nefes alışverişinden belliydi. "Seçil'den uzak dur Giray."
"Seçil istemediği sürece böyle bir şey olmayacak."
"Seçil Bora'dan neden ayrıldı biliyor musun?"
Bora Seçil'in eski erkek arkadaşı olmalıydı. Başımı iki yana salladım. Ağzını bir şey söylemek istercesine açtı ama hemen kapattı. "Gece hayatım var diyorsun. Bunlar kardeşime çok uzak." Bir konudan başka bir konuya atlıyordu. Tek yaptığı saçmalamaktı. "Sana daha fazla bağlanmasına izin vermeden bitir bu işi."
Bir şey söylememe fırsat vermeden kalkıp gitti. Aptal Seçil! Konuşuyormuşuz! Gel de şimdi konuş kolaysa.
*
Seçil...
"Ne?"
Giray abimin numarasını mı almıştı? "Ve bunu bana şimdi mi söylüyorsun Asya?" Kim bilir ne konuşmuşlardı? Abim bana hiç bahsetmemişti bile.
"Giray aramızda kalması için ısrar edince söyleyemedim. Ama birbirinizin yüzüne bile bakmadığınızı görünce dayanamadım. Ne konuştuklarını öğrensen işin kolaylaşır diye düşündüm."
"Çok düşüncelisin." Dudaklarını büzerek bana bakarken hiçbir tepki vermeden ayağı kalktım ve çantama uzandım. Bir an önce Giray'ın evine gitmem gerekiyordu.
"Nereye?"
"Giray'a." Bu kısa cevabımdan sonra arkasına yaslanarak nefesini seslice verdi. Benden habersiz Giray'ın numarasını abime veriyordu ve bunu öğrendikten sonra hiçbir şey olmamış gibi davranmamı mı bekliyordu? "Sonra konuşuruz." diyerek kafeden çıktım. İlk bulduğum taksiye atlayarak çok iyi bildiğim adresi verdim. Acaba nasıl bir tepkiyle karşılaşacaktım? Gerçi onun dengesizliklerine alışkındım.
Taksi evin önünde durunca parayı ödeyip hızla arabadan indim. Kapının önüne geldiğimde tereddütle zile bastım. Umarım beni kovmazdı. Davranış şekli abimle konuştuklarına göre değişirdi. Kapı açıldığında beni sarhoş bir Giray -İzmirli- karşıladı. Sarhoş olması ihtimalini hiç düşünmemiş olmam benim hatamdı. İşte şimdi her şey olabilirdi.
Kahverengi gözleri bana sinirle bakarken çenesini kastığını fark ettim. Bana gerçekten öfkeliydi. Geri çekilerek salona doğru yürüdü. İçeri girerek kapıyı kapattım. Çantamı yere bırakarak salona ilerledim. Gördüğüm manzara kaşlarımı çatmama neden olurken o ben yokmuşum gibi devam ediyordu.
Masanın üzerinde iki boş bira şişesi vardı. Üçüncüsü ise Giray'ın elinde bitmeye yüz tutmuştu.
"Giray?"
Hareketsiz bir şekilde önüne bakarken şişeyi son kez dikledi ve sertçe masaya bıraktı. "Ne var?"
Şükür ki benimle konuşuyordu. Masaya biraz daha yaklaşarak karşısında durdum.
"Nasılsın?"
Nasılsın mı? Şu an sorulacak en saçma soruyu sordun Seçil, bravo! Bir cevap vermeden -tahmin ettiğim gibi- koltuğun yan tarafına eğilerek bir şişe daha çıkardı. Kendimi yok artık demekten son anda kurtarıp yanına gittim ve büyük bir cesaretle elimi elinin üzerine koyarak onu durdurdum.
"Çek elini." Sesi öyle sert ve ciddiydi ki irkilmem için bağırmasına gerek yoktu. Elimi çeker çekmez birayı kolayca açtı ve dikledi.
"Abimle mi konuştun?"
Şişeyi dudaklarından uzaklaştırarak "Abine sorsaydın ya?" dedi.
"Sana soruyorum."
"Evet, konuştuk. Ama bunu zaten biliyorsun değil mi?" dedi alayla.
"Ne konuştunuz?" diye sordum umursamadan.
"Canımı sıkıyorsun." Sesinde bıkmış bir ifade vardı. Ama ne konuştuklarını öğrenmeden gitmeyecektim.
"Sana ne söyledi?"
Seslice bir nefes alarak koyu kahve gözlerini bana dikti. "Ben söyledim. Bir gece hayatım olduğunu anlattım."
Ne kadar rahat konuşabiliyordu. "O ne söyledi?"
"Bunu söylediğimde mi?" Alayla düşünürmüş gibi yaptı. "Senden uzak durmamı falan."
Şişeyi tekrar diklediğinde ona hayretle baktım. Abime böyle bir şeyi söylemesine mi şaşırayım yoksa bana bu konuyla ilgili bir şey anlatmamasına mı bilmiyordum.
"İstersen görüşmeyebiliriz." dedim aslında böyle bir şeyi hiç istemeyerek.
"Eski sevgilinle neden ayrıldın?" Söylediğim şeyi duymamış gibi bana başka bir soruyla yöneldiğinde kaşlarımı çattım.
"Nereden çıktı şimdi bu?"
"Cevaplayacak mısın?" Yeni bir şişeye yöneldiğinde daha fazla dayanamayarak yerdeki iki şişeyi de aldım.
"Daha fazla içme." dediğimde yüzünü öfke sarmıştı. Ayağı kalkarak yanıma geldiğinde korkmama rağmen hareket etmedim.
"Ver şunları." Elini bana doğru uzattığında hiçbir tepki vermedim. "Seçil, ver şunları."
"Hayır içmeyeceksin."
"Bana karışma!" Yerimde sıçradığımda bir adım geriledim. "Git ne sikim yapıyorsan yap! Ama bana karışma!"
"Tek istediğin içmek mi? O zaman benim gibi vişne suyu iç. Ne bileyim, git bir bardak soğuk su iç. Şu lanet şeyleri içme artık." Elimdeki iki şişeyi de yere savurduğumda Giray koluyla yüzünü kapattı. Yaşadığım cesaret patlaması beni de şaşırtmıştı. Öfkeli yüzünü bana döndüğünde ne yapacağımı bilemedim. Bana zarar vermezdi, değil mi?
"Ne yaptığını sanıyorsun sen?" Sesinde hala az önce yaptığım şeyin etkisinde olduğunu gösteren şaşırmışlık tonu vardı. Cevap vermeyince omuzlarımı tutarak beni sarstı. "Ben sana ikimiz hakkında umut verdim mi?" Bu konuya nereden gelmiştik on saniyede hiçbir fikrim yoktu. Ama onun yüzüne bakılırsa geldiğimden beri aslında hep bu konuşmayı beklediğini belirten bir ifade vardı.
"Canım acıyor." diyerek kurtulmaya çalıştığımda omuzlarımı daha fazla sıktı.
"Beni bilmiyor musun? Bir kıza sadık kalabilir miyim? İki birlikte uyuduk diye ne sandın? Sevgili olacağımızı mı?" Omuzlarımı bırakarak ellerini saçlarına geçirdi. "Sıradan iki arkadaştık işte. Her şeyi bok etmek zorunda mıydın?"
"Ben hiçbir sıradan erkek arkadaşımla birlikte uyumadım Giray Doğan. Hiçbiri beni iç çamaşırlarımla görmedi." Dolan gözlerime lanet ettim. İşaret ve başparmağımı birbirine paralel şekilde uzatarak ona baktım. "Şu kadar bile hoşlanmadın değil mi benden?"
Kaç dakikadır akıtmamak için direndiğim gözyaşım yanağımdan aşağı süzülmüştü. Şaşkın bir şekilde bana bakarken artık ağladığımı umursamıyordum.
"O kadar odunsun ki Giray, senden hoşlandığımı bir türlü anlamadın. Bana kendince sıradan öpücükler kondurup, duygularımı önemsemeden dokunurken sana karşı nasıl arkadaşça bakmaya devam edebilirdim söylesene."
Yere oturup sırtımı duvara yasladığımda o hala olduğu yerde duruyordu. Söylediklerimin onu şaşırttığını tahmin edebiliyordum ama bunu anlamalıydı. Kısa bir sessizlikten sonra nihayet konuştu. "Benden hoşlanamazsın." Ses tonu daha çok, kendi kendine konuşur gibiydi.
"Senin gibi olmadığımı biliyordun. Neden bu kadar yakın oldun o zaman bana? Neden benimle uyumak istediğini söyleyip kendimi önemli hissettirdin o zaman?" sesim cılız çıkmıştı. Hem de oldukça.
"Benden hoşlanamazsın. Ben senin istediğin gibi bir adam olamam. İki gün sonra başka bir kızın yanında görürsün beni. Üzülen yine sen olursun. Ben Yusuf gibi biri olamam ve sen de asla Asya kadar mutlu olamazsın. Git şimdi."
Merdivenlere yöneldiğimde ayağı kalkarak yere bıraktığım çantamı alarak hızla dışarıya çıktım. Söylediğim onca şeyden sonra git demişti. Belki daha fazlasını beklemiyordum ama ağır gelmişti işte.
Bulduğum ilk taksiye atlayarak eve gittiğimde annemlerin ortalıkta olmaması için dua ederek hızla odama gittim. Kapıyı sertçe üzerine vurduğumda umursamadan kendimi yatağı attım.
10 Eylül, Giray Doğan'dan bir kez daha nefret ettiğim ve benim için artık lanetli bir gündü. Kendimi bu kadar küçük düşürdüğüme inanamıyorum. Sadece kendini ve lanet çıkarlarını düşünen aptal bir adama ondan hoşlandığımı söylerken aklımdan geçiyordu ki?
"Seçil neyin var?" Abimin endişeli sesini duyduğumda yerimde doğruldum. Yatağımın kenarına oturduğunda öfkeyle ona baktım.
"Neden konuştun ki onunla? Her şeyi mahvettin."
Yüzü durumu anlamış gibi bir hal aldı. "Onunla mı konuştun?"
"Benden hoşlanmıyor." dieyerek çaresizce başımı omzuma koydum.
"Ağlama cadı. O herif için değmez." Elleriyle saçımı okşamaya başladığında rahatça ağlamaya başladım. Ona kızamıyordum. Sadece beni düşünüyordu. Zaten Giray'la konuşmasaydı bile ikimiz için değişen bir şey olmazdı. O kendini hoşlanılacak biri gibi görmezken yalnızca onunla konuşup gözümü açan abime kızamazdım. Bana ve ona olan duygularıma güvenmiyordu bile. Açık bir şekilde benimleyken başka kızlarla olabileceğini dile getirmişti. "Uyumak istiyorum." diye fìsıldadım. Alnıma bir öpücük bırakarak yataktan kalktı.
"Uyu bakalım." Hafifçe gülümsemeye çalıştım ama yüzümde acı çekermiş gibi görüntü olduğuna emindim. Kapıyı arkasından yavaşça kapatarak odadan çıktı. Giray Doğan, bana ne yapıyorsn böyle? Neden sen beni zerre kadar umursumuzken ben hep seni düşünürken buluyorum kendimi?
*
Giray'la olan konuşmamaızın ardından tam 4 gün geçti. Yusuf ve Asya sayesinde bir iki kez bir araya geldik ama o konu hakkında hiç konuşmadık. Bu kadar rahat ve hiçbir şey olmamış gii davranması beni deli ediyordu!
" Dünya 'dan Seçil 'e!"
Silkinerek kendime geldiğimde Asya 'nın gözlerini kocaman açmış bir şekilde bana baktığını gördüm.
"Efendim?"
"Bar diyorum. Bu gece gideceğiz değil mi?" Dedeğini idrak edince elimle alnıma vurdum. Tabi ya, dün akşam Asya ve Yusuf böyle bir fikir ortaya atmıştı. Ben de Asya 'yı geçiştirmek için kabul ettiğimi söylemiştim.
"Bu gece yapmasak?" diye sordum vereceği cevabı bilerek. Bana sinirli bir bakış attı.
"Nereden çıktı şimdi bu? Dün gece sözleşmiştik ya?"
"Ama-" Nesöyleyeceğimi anlamış gibi söümü kesti ve elini koluma koydu.
"Giray yüzünden değil mi?"
"Onunla aynı yerde olmayı istemiyorum."
"Anlıyorum seni canım ama süürekli kaçamazsın. Hele de haksız olduğu halde kibirle gözünün içini bakarken asla!"
"Ne yapayım Asya? Sen söyle."
Yüzüne kendinden emin bir gülümseme yerleştirdi ve bana yaklaştı. " Öyle olacak zaten. Asya bu işe el atıyor."
"Ne var aklında?" diye sordum merakla.
"O kendini beğenmiş herife bu akşam onu umursamadığını göstereceksin. Ama önce kendine güven."
"Emin değilim."
"Şimdi beni iyi dinle. Plan şu." dedi ve Giray 'ın barı başımıza yıkacağına inandığım planı anlatmaya başladı.
*
Asya ile ayrıldıktan sonra bir alışveriş merkezine gittim. Biraz cesaret göstergesi yapmanın tam zamanıydı. Elime aldığım giysilerle kabine girdim.Birkaç denemeden sonra nihayet karar verdim. Dar, siyah bir atletin üzerine aynı renk bir deri ceket giyecektim. Siyah onun rengiydi, değil mi? Bakınca atletimin altındaki çamaşırım belli oluyordu. Amacım da buydu zaten. Altıma giydiğim bordo şortumla bence fena görünmüyordum. Topuklu ayakkabılarla aram olmasa da bu gece giyecektim. Aynada kendime baktığımda sırıtmadan edemedim. Abim beni böyle görse, canıma okurdu.
Ödemeyi yaptıktan sonra hızla kuaföre gittim. Gözlerime siyah kalem çektirdikten sonra rimelle daha da belirginleştirdim. Dudaklarıma ise kırmızı tonlarında hafif bir ruj seçmiştim. Saçlarımdaki dalgalardan kurtularak fön çektirdiğimde işim bitmiş sayılırdı.
"Abartılı mı oldu?" diye sordum saçlarımı düzelten bayana.
"Nereye gidiyorsunuz?"
"Bara."
"Bence harika oldunuz. Kıyafetinizi merak ettim doğrusu. Bu gece erkeklerden kendinizi korumalısınız." Gülümseyişine karşılık vererek aynadaki aksime baktım. İstediğim de buydu zaten. Giray'ın duygularını öğrenmeye ihtiyacım vardı. Nokta.
Kuaförden çıkarken üzerimi değiştirdim. Yarım saat içinde bara geldiğimde müziğin sesi beni şimdiden rahatsız etmeye başlamıştı. İçeriye girer girmez Asya'yı aradım. Yusuf'la birlikte köşedeki deri koltuklara oturmuş sohbet ediyorlardı. Yusuf'un üzerinde beyaz bir tişört ve lacivert dar bir pantolon vardı. Onlara doğru yürümeye başladım. Giray'ı görememiştim. Umarım son anda gelmemezlik yapmazdı. Çünkü şimdiden üşümeye başlamıştım. Yanlarına gittiğimde beni gülerek karşıladılar.
Yusuf'un bakışları üzerimde dolandığında kaşları havalandı ve barın girişine baktı.
"Sorun ne?" diye sordum.
"Sadece... Çok hoş olmuşsun. Ne içiyoruz?" diyerek ayaklandı. Ben tereddütle ona bakarken Asya eliyle beni çekerek yanına oturttu.
"O daha önce içmedi. İkimize de alkolü düşük votka al."
Yusuf bar masasına ilerlediğinde bakışlarım barın girişine kaydı. O an avuç içlerimin terlediğini hissettim. Bakışlarıyla etrafı süzüyordu. Üzerindekilerin tamamı her zaman ki gibi siyahtı.Deri çizmelerinin başladığı noktada biten dar kotu üzerine tam oturmuştu. Deri ceketinin verdiği çekicilikten bahsetmiyorum bile. Kahverengi gözleriyle etrafa bakarken gözlerimiz buluştu. Ah-Hayır! Sanırım birazdan öleceğim. Çünkü bu tarafa doğru geliyordu!
***