Şaşırsam da tepkisiz kalmayı tercih ettim. Tamam, ilk gördüğümde ben de onu beğenmiştim fakat kimse bana bu şekilde emrivaki yapamazdı. Evime girmişti ve beni zorla buraya getirmişti. Buna adam kaçırma denirdi! Ben onun böyle davranabileceği kızlardan değildim. Ona doğru eğildim. "Beni kaçırdığının farkında mısın?"
"Sadece iş çözülene kadar," dediğinde omuz silktim. "Çözüldüğüne göre artık gitmek istiyorum."
"Seni bir beladan kurtardığım için karşılığında bir şey istiyorum," dediğinde kaşlarımı çattım. "Sen benimle dalga mı geçiyorsun?"
"Sadece bir buluşma. Kahve içeriz, yemek yeriz, sen nasıl istersen. Sadece bir saatliğine normal bir randevu istiyorum," dediğinde biraz düşündüm. "Neden bir saat?"
"Bir buluşmada en fazla bir saat kala biliyorum, sonra sıkılıyorum," dediğinde kendisinin beş katı kadar egosu olduğunu görmüştüm. "Peki sonra beni rahat bırakacak mısın?"
"Genelde karşı taraf beni bırakmak istemez," diyip göz kırptığında gözlerimi devirdim. Kesinlikle ben onun için bir ilk olacaktım. "Tamam, kabul. Ama sonra beni rahat bırakacaksın."
"Göreceğiz," dedi sırıtarak. O özgüvenini ona yedirecektim. "Eve ne zaman gidebilirim peki?"
"Ben ne zaman istersem," dediğinde öfkeyle ayağa kalktım. O da ayağa kalktı ve bileğimi tuttu. "Fazla tahammül etmem bu hallerine haberin olsun. Gelmişken bir şeyler yiyelim, oturalım, gideriz."
Masaya geri oturduğumda bir çalışan menü getirmişti. Menüyü incelerken Okan'ın arkadaşı Pamir de masamıza gelip yanımıza oturmuştu. Menüyü bırakıp camdan dışarıyı izlemeye başladım. Güzel bir manzara vardı. Ağaçlar, çiçekler, yeşillikler...
"Ne yiyeceksin?" dedi Okan. Kafamı camdan çevirmeyerek konuştum. "Patates kızartması istiyorum."
"Gerçekten o kadar seçenek arasından seçtiğin bu mu?" dedi Okan hayretle. Bu sefer sert bakışlarımı ona çevirdim. "En sevdiğim yemek."
O ikisi de çalışanı çağırıp siparişlerini verdikten sonra bana döndüler. Pamir bana gülümsedi. "Okan senin sinirlerinle epey oynamış gibi."
"Sorma," dedim göz devirirken. Pamir'in gülümsemesi genişlemişti. "Yazık değil mi kıza Okan?"
"Hanımefendinin peşindeki adamları temizledim, onu korudum, yemeğe çıkardım ama yaranamıyorum," dediğinde meydan okuyan bir ifadeyle bana bakıyordu. Söylediğinde haklılık payı görmüştüm azıcık da olsa. "Teşekkür ederim Okan ama bunları beni kaçırmak yerine başta güzelce konuşarak da yapabilirdin."
"O pek benim tarzım değil güzelim," dediğinde bu egoist halleri yüzünden boğulduğumu hissettim. Onu umursamadan camdan dışarıya bakmaya devam ettim. Güzel manzara içimi açıyordu. Pamir ise telefonuna gelen mesaja baktı. "Kızı kurtaramamışlar, öldürülmüş."
"Ah be harbiden mi?" Okan ciddileşirken merakla onları dinledim. "Kızı kaçırıp kimseye söylemeden kasayı almak istemişler. Kız babasına haber vermişti, onları da profesyonelce oyalıyordu ama babasını da takip ettirdikleri için anlayıp öldürmüşler."
Kalbimin üzerinde bir ağırlık hissettim. Tanımıyordum ama üzülmemek elde değildi. Mafyaların dünyasında böyle şeyler döndüğünü ve çok tehlikeli olduklarını biliyordum. Okan öfkeyle yumruğunu masaya geçirdiğinde korkuyla dönüp ona baktım. "Bunun bedelini çok fena ödeteceğim. O kızın kanını yerde bırakmayacağım."
"Sevgilin miydi?" dediğimde ikisi de şaşkınca bana dönmüştü. Sadece merak etmiştim. Eğer öyleyse ona daha ılımlı yaklaşmayı tercih edecektim çünkü acısına saygı duyardım. "Hayır, uzaktan tanıdığım birinin kızıydı. Onun adaletini sağlamam için illa ki tanıdığım olması gerekmiyor."
Bunlar pek de Okan'dan beklemeyeceğim şeylerdi. Onu hiç tanımıyordum ama gevşek, özgüvenli, umursamaz bir tavrı vardı ve böyle şeyleri umursayabileceğini hiç tahmin etmemiştim. "Başınız sağ olsun."
"Sen neler yapıyorsun Selin?" dedi Pamir. Konuyu değiştirmenin ikisine de iyi geleceğini bildiğim için onu terslemekten vazgeçtim. "Mimarlık okuyorum. Okul, ders, gezme, spor... Ya siz?"
"Ben iktisat okudum. Okan ise eski asker," dediğinde şaşkınlıkla Okan'a döndüm. Bunu hiç beklemiyordum. "Neden eski?"
"Sağlık sorunum çıkınca bırakmak zorunda kaldım. Hiç de istemiyordum işimi çok seviyordum," dediğinde üzülmüştüm. Sesi duygusuz olsa da onun da üzüldüğünü hissetmiştim. "Rütben neydi peki? Ve hangi alandaydın?"
"Havacı subay," dediğinde bunu da hiç beklemediğimi fark etmiştim. Bu adam beni daha ne kadar şaşırtacaktı böyle? "Havadan sudan asker olmaz."
"Sarışın, beni tahrik etme istersen," dediğinde sesi sakin çıksa da bu korkutucu bir hava vermişti ona ama tabi ki geri vites yapacak değildim. "Boş tehditlerine doydum Okan. Yemeği de boş verip direkt evime gitsem harika olurdu."
"Ben kurt gibi açım. Yemeğimi yemeden hiçbir yere gitmiyoruz," dediğinde gözlerimi devirdim. Pamir ise anlayışlı bir şekilde tebessüm etti. Keşke arkadaşına da insanlık dersi verebilseydi. Okan'a doğru eğildim. "Aç olman umurumda bile değil. Yemek gelir gelmez masayı dağıtırım, beni evime bırak, uykum var."
İkisi de beni süzerken Okan gevşekçe gülümsedi. "O halde git arabada uyu. Ben istediğim zaman gideceğiz."
Öfkeyle kalktım ve dışarıya doğru yürümeye başladım. Beni gerçekten de sinir ediyordu. Öyle sinir ediyordu ki onu öldürsem bile rahatlayamazdım.
Arabanın ön koltuğuna geçtiğimde anahtar orada mı diye kontrol ettim ama yanına almıştı pislik. Bulunduğumuz yerde kimse arabaya erişemezdi bu yüzden kilitleme gereği duymamıştı ama anahtarı sırf kaçarım diye yanına aldığına emindim. Sıkıntıyla oflayarak koltuğu geriye yatırdım ve gözlerimi kapattım. Uyumak ve tüm yorgunluğumu üzerimden atmak istiyordum.
Ne zaman daldığımı, ne kadar süre uyuduğumu bilmiyordum. Bir ara hareketlenir gibi olmuştum, sonrasında saçımda dolaşan bir el hissetmiştim ama var ile yok arası gibiydi. Daha da sonrasında ise birinin beni taşıdığını hissetmiştim. Hafifçe homurdanırken yumuşak bir zeminle buluşunca uyumaya devam ettim.
Burnuma gelen kokularla gözlerimi araladığımda mutfaktan birtakım sesler geldiğini fark etmiştim. Annem ve babamın evde olmadığı aklıma gelince hemen çekmecemdeki bıçağımı aldım ve temkinli adımlarla mutfağa doğru yürümeye başladım. Ani bir hamleyle mutfağa dalıp bıçağımı savurduğumda Okan hızla kolumu yakaladı. Ben şaşkınca ona bakarken o, oldukça eğleniyor gibiydi. "Bir de doğru yapabilsen şunu kızım."
"Sen neden buradasın ya?" dediğimde sırıttı ve ocağı işaret etti. "Sana patates kızartıyorum. En sevdiğin yemek olduğu için. Bu arada restaurantta da paket bir şeyler yaptırdım buraya getirdim."
Yaptıklarına karşılık şaşkınca bakarken Okan elimdeki bıçağı alıp masaya koydu ve elimi tutup beni sandalyeye doğru çekti. Sandalyeye oturduğumda tabağı önüme koydu ve ketçap mayonez sıktı. Patateslerden yerken telefonum çalınca hızla aramayı cevapladım. Sınıftan arkadaşım Ferhat arıyordu. "Efendim."
"Selin çabuk kapıya çık sana bir sürprizim var," dediğinde sertçe yutkundum. Okan'ın bakışları üzerimdeydi. "Ne sürprizi?"
"Sana doğum günü hediyesi getirdim, gel hadi," dediğinde gülümsedim. "Tamam geliyorum."
Okan'a bir şey demeden, çünkü demek zorunda değildim, evden çıktım ve kapının önündeki Ferhat'ın yanına gittim. Ferhat gülerek beni kendisine çekti ve sarıldı. Ayrıldığımızda elindeki pakedi bana uzattı. "Açsana."
Dediğini yapıp paketi açtığımda koku seti görünce gülümsedim. Bu dönemde erkekler hep sevgililerine mutlu olmaları için bu seti alıyordu. "Çok teşekkür ederim çok mutlu oldum."
"Saçların neden dağınık?" dediğinde elimle düzeltmeye çalıştım. "Uyuyordum, ondandır."
"Uykunu mu böldüm güzelim?" dediğinde güldüm. "Önemli değil, şimdi gideyim biraz daha uyuyayım."
Gidecekken Ferhat kolumu tuttu. "Beni öpmeden hiçbir yere gidemezsin."
Bıkkınlıkla yanağına bir öpücük kondurduğumda kafasını olumsuz anlamda salladı. "Olmadı bu düzgün öp."
Tekrardan öptüğümde yine kafasını olumsuz anlamda sallarken geri çekilmeye çalıştım. "Ya abartma Ferhat hadi gidiyorum ben."
Kolumu sıkı tutuyordu ve hiçbir şekilde bırakmıyordu. "Düzgün öpmeden gidemezsin kızım."
"Ya bıraksana," dediğimde birden yanımda bir hareketlilik hissettim. Okan öfkeyle yanımıza geldi ve Ferhat'ın yüzüne bir yumruk attı. Ferhat sendeleyerek yere düştüğünde Okan ona yukarıdan bakıyordu.
"Kız, sana bırak diyor anlamıyor musun orospu çocuğu?"